14 Nisan 2011 Perşembe

Arap Bahari Nereye Gidiyor?-3


Despotik özellikler taşıyan iktidarlara karşı Arap ülkelerinde başlayan halk hareketlerinin Ortadoğu'da büyük bir alt üst oluş yaşatması beklenmiyor. Ancak bu halk hareketi tecrübeleri bölgede artık hiçbir yönetimin eski yöntemlerle halk üzerinde iktidar kuramayacağı gerçeğini ortaya çıkarması açısından son derece önemli. Tunus'ta ve Mısır'da yıkılanlar sadece diktatoryal rejimler değil aynı zamanda devletin manevi şahsiyeti oldu.

İki bölümde son dönemde halk hareketlerinin yaşandığı Arap ülkelerindeki son durumu yansıtmaya çalıştık. Son bölümde ise dünyanın en ünlü analizcileri ve siyaset bilimcilerinin Arap baharı konusundaki görüşlerini yansıtmaya çalışacağız.

NOAM CHOMSKY: BATININ DESTEĞİ BELİRLEYİCİ

Chomsky Arap isyanlarını değerlendirirken Batılı ülkelerin etkisini ve ittifak politikalarını birinci sıraya koyuyor. Chomsky'e göre Tunus ve Mısır gibi ülkelerde Batılı ülkelerin rejim değişikliklerini desteklemesi normal zira bu ülkelerde kontrol altında tutulması gereken enerji kaynakları bulunmuyor. Ancak Suudi Arabistan, Kuveyt ve Bahreyn gibi ülkelerdeki baskıcı rejimlere ise Batı destek veriyor ve muhaliflerin ezilmesine çanak tutuyor.

Libya ise bir başka senaryo Chomsky'e göre. Zengin petrol kaynakları ve sadık olmayan bir diktatör. Batı'nın devrildiğini görmekten mutluluk duyacağı biri Muammer Kaddafi. Kısa bir süre öncesine kadar İngiltere ve ABD'nin desteğini alan Kaddafi rejimi muhalifler karşısında şimdi yalnız üstüne karşısında savaşması gereken bir NATO gücü var. Chomsky bunları söylerken Kaddafi'yi savunmuyor, aksine onu zalim bir diktatör olarak nitelendiriyor.

Chomsky Batıya olan sert eleştirilerini şu sözlerle sürdürüyor: “Bence olan şu: defalarca denenmiş standart bir planı uyguluyorlar. Filipinler'de Marcos'a, Haiti'de Duvalier'e, Güney Kore'de Çun'a, Endonezya'da Suharto'ya yaptıkları gibi, asıl gözdeleri olan diktatörü daha fazla destekleyemedikleri bir döneme girdiklerinde - ki bu isyan ya da başka nedenlerle olabilir - ortaya çıkıp demokrasiye olan aşklarını ilan ederler ve rejimi korumaya çalışırlar.”

ROBERT FISK: ARAPLAR IŞIĞI GÖRDÜ


Fisk, Arap dünyasında yaşananları ikinci Arap uyanışı olarak değerlendiriyor. Birincisi Arap ülkelerinin Osmanlı idaresine karşı başkaldırıp bağımsızlıklarını kazanmasıydı. İkincisi ise despot rejimlere karşı gerçekleştilen ayaklanmalar.

Fisk de şu sözleri sarf ediyor Arap ayaklanmasına ilişkin: “Bölgeyi baştanbaşa etkileyen olağandışı fırtına ve bildiğimiz Arap dünyasındaki dikkate şayan değişim. Ortadoğu’nun kanseri durumundaki çürümüş, yoz diktatörlüklerden bir halk yeniden doğuyor. Kansız ve şiddetsiz değil. Ama en sonunda Araplar da aydınlığa çıkabilecekler. Her Arap arkadaşım geçen haftalar boyunca bana tam olarak şuna benzer şeyler söyledi: “Bunu görecek kadar yaşayacağımı hiç düşünmemiştim.”

Sarsıntıların depreme ve depremin de büyük yarıklara dönüşmesine tanık olduk. Tunus’tan Mısır’a, Libya’ya, Yemen’e – belki de özgürlüğe 48 saat kalmış olan – Fas’a ve Bahreyn’e ve evet, hem de Suriye’ye kadar, genç ve cesur insanlar dünyaya özgürlük istediklerini haykırdılar. Ve özgürlüğe, önümüzdeki hafta ve aylarda, kesinlikle ulaşacaklar. Bunlar ümitli sözler ama söylerken çok dikkatli olunmalı.

(...)

Rüşvetten söz etmişken; en büyük rüşvet, krallığı içinde neredeyse 150 milyar dolar dağıtan Suudi monarşisi tarafından halkının gazabına uğramama ümidi ile geçen hafta verildi – elbette senet karşılığında. Kim bilir, belki bir süre işe yarar. Ama hep dediğim gibi, Suudi Arabistan’a dikkat edin. Gözlerinizi ondan ayırmayın.

(...)

Dediğim gibi, daha çok kan akacak. Ve yeni demokrasileri çağa uygun diktatörlüklere dönüştürmek isteyenler de olacak. Ama Araplar ışığın ucunu gördü bir kere.

WALLERSTEIN: BATI DEĞİŞİM RÜZGARININ YÖNÜNÜ DEĞİŞTİRMENİN PEŞİNDE

Immanuel Wallerstein de Arap dünyasındaki gelişmelere alkış tutanlardan. Wallerstein Tunus ve Mısır'da yaşanan olayların daha çok sayıda ülkeyi etkisi alına alacağını ve tiranlıkların yıkılacağına inandığını ifade ediyor. Wallerstein da şunları söylüyor:

“Ancak, iktidarı kim alacak? Mısır ve Tunus ta gördüğümüz üzere yeni başbakanlar eski rejimin kilit adamları. Ve her iki ülkede de ordu eylemcileri protestoları bitirme çağrıları yapıyor. Her iki ülkeye de muhalif sürgünler geri dönüyor, kaldıkları yerden devam edip, kendilerine görevler istiyorlar ve bu sürgünlerden kimileri eski rejimlerin destekçisi olan Avrupa ve Kuzey Amerika ile ilişkilerin geliştirilmesini diliyor. Elbette, halk güçleri hala savaşıyor ve şimdiden Tunus ta başbakanın istifa etmesini sağladılar.

(...)

Fransız Devrimi'nin ortasında Danton "de l audace, encore de l audace, toujours de l audace." (Cesaret, daha fazla cesaret, hep cesaret) diyordu. İyi bir tavsiye belki ama Danton bu cümleyi kurduktan kısa bir süre sonra giyotinle idam edildi. Ve onu giyotine mahkum edenler de giyotinle idam edildi. Sonrasında Napolyon vardı ve Restorasyon ve sonra 1848 ve sonra Paris Komünü. Devrimin 200. yıl dönümü 1989 da herkes geriye dönük olarak Fransız Devrimi nden yanaydı ancak üçleme –eşitlik, özgürlük, kardeşlik- gerçekten hayata geçirilmiş miydi?

Söylemeye bile gerek yok, Birleşik Devletler ve Batı Avrupa değişim rüzgarı sınırlandırmak ve yönünü değiştirmek için elinden geleni yapıyor. Ancak onların güçleri de eskisi gibi değil. Ve değişim rüzgarları kendi coğrafyalarında da esiyor. Fırtına dediğin böyle kopar. Yönü ve devinimi sabit değildir ve asla tahmin edilemez. Bu sefer rüzgar çok çok güçlü. Bu fırtınayı sınırlandırmak ve yönlendirmek hiç kolay olmayacak”

TARIK ALİ:ARAPLARIN 1848 DEVRİMİ

Tarık Ali, Arap dünyasındaki hareketlerin en hararetli savunucularından biri. Arap isyanlarının Batılı ülkelerin bugüne kadar kurduğu dengeleri alt üst ettiğini ifade eden Tarık Ali görüşlerini şöyle özetliyor: “Batı destekli despotların kapı dışarı edilmesiyle birlikte politikalar sonsuza dek değişmiştir.

İnsanların, kendilerini on yıllardır döven sopayı öpmeyi reddetmeleri ya da buna aldırmamaları, Arap ulusunun tarihinde yeni bir faslı açmış durumda. Araplar veya Müslümanların demokrasiye düşman olduğuna dair gülünç yeni muhafazakâr düşünce, ateşteki parşömen kağıdı gibi yok oldu.

En mutsuz olanlar, böylesi düşünceleri destekleyenler görünüyor: İsrail ve onun Avrupa ile Amerika’daki lobicileri; silah sanayii, bunu yapabilirken satabildiği kadar çok satmaya çalışıyor (İngiltere başbakanı, Abu Dabi Silah Fuarı’nda ölüm taciri gibi davranıyor); ve Suudi Arabistan’ın kuşatılmış muktedirleri, salgının kendi zalim krallıklarına sıçrayıp sıçramayacağını merak ediyor. Şu ana kadar despotlardan birine sığınma tanıdılar, ancak zamanı geldiğinde kraliyet ailesi nereye sığınmaya çalışacak? Patronlarının, kendilerini törensiz bir biçimde ve her zaman demokrasiyi desteklediklerini iddia ederek çöpe atacaklarının farkına varmalılar.

(...)

Arap halkı, 1848’deki Avrupalılar gibi yabancı egemenliğine karşı savaşıyor (son yapılan kamuoyu yoklamalarından birine göre Mısırlıların yüzde 82’si ABD’ye olumsuz bakıyor); demokratik haklarının ihlaline karşı, kendi gayrimeşru servetleriyle körleşmiş seçkinlere karşı ekonomik adalet için savaşıyor.

(...)

Ekonomik krizle tetiklenen Arap devrimleri, kitle hareketlerini harekete geçirdi, ancak yaşamın tüm yönleri sorgulanmadı. Sosyal, politik ve inançsal haklar Tunus’ta şiddetli tartışmaların konusu oldu, ancak şu ana kadar başka yerde olmadı. Seçim mücadelelerinin, Arap liberalizmi ile Türkiye ve Endonezya’da iktidarda olan İslamcı güçleri kendine model alan ve ABD’nin kucağına oturan Müslüman Kardeşler’de vücut bulan liberalizm arasındaki çekişmeler şeklinde geçeceğinin bir işareti olarak, ortaya yeni siyasi partiler çıkmadı.

Bölgedeki Amerikan hegemonyası yamultuldu, ancak parçalanmadı. Despot yönetimler sonrası dönem, yeni ve yıkıcı olan demokratik sistemle ve umarım sosyal ve politik hakları kutsal kabul eden yeni anayasalarla daha bağımsız olacak gibi. Ancak Mısır ve Tunus’ta ordu, hiçbir şeyin aceleye gelmeyeceğini garantiye alacak. Avrupa ve Amerika’nın büyük endişesi Bahreyn. Eğer Bahreyn’in muktedirleri iktidardan indirilirse, Suudi Arabistan’da bir demokratik devrimi önlemek zor olacak. Washington bunun gerçekleşmesini göze alabilir mi? Veya Vahabi kleptokratları iktidarda tutmak için silahlı güçlerini mi konuşlandıracak?


SERDAR EROĞLU -ANF

Hiç yorum yok: