Eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel, 2 Temmuz 1993 katliamından sonra İzzettin Doğan’a Alevilerin devletin güdümünden ayrılmaması için toparlama görevi verildiğini söyledi.
2 Temmuz 1993 Madımak katliamından sonra yükselen Alevi muhalefetinin Kürtlerle buluşmaması için İzzettin Doğan’a görev verildiği ve bu amaçla Cem Vakfının kurdurulduğunu söyledi.
Bu sözleri Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in o dönemdeki Hacıbektaş Belediye Başkanı Mustafa Özcivan’a anlattı.
Hacıbektaş Belediye Başkanı Mustafa Özcivan törenlere davet etmek için ziyareti esnasında Süleyman Demirel’le yaptığı uzun bir sohbet içerisinde bu ilginç durumu dinledi. Daha sonra bu sohbeti detaylıca olarak Sürek dergisinde yayınladı.
BİR İŞBİRLİKÇİ POTRESİ
Bir Alevi dedesi, Cem Vakfı Başkanı ve Alevi Vakıflar Federasyonu Onursal Başkanı İzzettin Doğan aynı zamanda uluslararası hukuk profesörü bir akademisyen. Ne ilginçtir ki Doğan’ın yayınlanmış bir eseri dahi yok.
Kimine göre pragmatik bir fırsatçı, ancak uzun yıllardan beri Alevi topluluğunu kapalı kapılar ardında sistemin içine çekmeye çalışan bir işbirlikçi. Mustafa Özcivan’ın sözleri bu açıdan önemli. Ve üstelik Doğan ailesinin Demirel ile geçmişi 1960’lı yıllara kadar uzanır.
Doğan ailesinin ileri gelenleri kendilerini Hz Ali soyundan geldiğini iddia ederler. Malatya ve çevresinde cem törenleri düzenleyerek Alevi toplumunda sosyal statü elde etmeleriyle sivrilirler.
Ailenin en önemli kişiliği İzzettin Doğan’ın babası Hüseyin Doğandır. 1950’de CHP’den milletvekili seçilerek Alevi kesimin tanıdığı isim haline gelir. Daha sonra CHP’den ayrılarak Demokrat Partiye geçer. Bu durum Alevi toplumunda hoş karşılanmaz, sert eleştirilere muhatap kalır. Bu eleştiriler feodal alevi toplumunda etkin olan sosyal dedelik statüsüyle savuşturmayı başarır.
DEMİREL İLE İLİKİŞKİLERİN GEÇMİŞİ
1960 yılından sonra Demirel’in Adalet Partisine girerek birkaç dönem milletvekilliği yapar. Oğlu Doğan Doğan’ı da (İzzettin Doğan’ın abisi) Adalet partisi Malatya il başkanı olur.
Milletvekilliği döneminde adından tek bahsettirdiği olay Alevi Birlik Partisi’nden 8 milletvekilini kopararak Adalet Partisi’ne transfer etmesidir. Bu sırada oğlu İzzettin Doğan İsviçre’de mastırını yaparak aralarında Galatasaray üniversitesinin de olduğu okullarda hukuk hocası olarak dersler vermeye başlar.
Daha sonra Hüseyin Doğan geçirdiği bir kalp krizi sonucunda yerini oğlu İzzettin Doğan’a bırakarak vefat eder.
Bu dönem Alevi topluluğu sosyo ekonomik ve iktisadi sebeplerden dolayı şehirlere akın ettiği dönemdir ve ülkede gelişen politik olaylardan dolayı askeri cuntaya doğru adım adım yaklaşılmaktadır.
GENERAL SUNALP’IN YAKIN DOSTU
12 eylül askeri darbesiyle Alevi, Kürt binlerce ilerici demokrat yurtsever işkence tezgahlarından geçirilir. Sokaklarda yargısız infazlar ve sivil faşist saldırılardan dolayı onlarca yurtseverin katledildiği karanlık günlerdir. Rejim için tehlike çanlarının çaldığı bu günlerde Alevi toplumun radikal sol ve yurtsever hareketi yoğun olarak desteklemesi sonucunda cuntacı generaller Milliyetçi Demokrat Partisine (MDP) kurarlar. Alevi halkın devrimci dinamizmi tasfiye edilmek için partinin kurucularında Alevilere de yer verilir. Bu kurucu ve yöneticiler içinde dikkat çeken bir isim vardır. İzzettin Doğan…
Onu bu kadar etkin hale getiren sosyal etken babasının sisteme yaptığı hizmetler ve devlete Alevi burjuvazisinin sisteme nasıl çekileceği ve yoksul Alevilerin devrimci dinamizminin nasıl kırılıp tasfiye edileceğiyle ilgili verdiği seminerlerdir. Ve cunta tarafından verilen Alevi topluluğun temsilciliğini kabul eder. Ancak iki tarafta bu sefer yanılmıştır. Generaller toplumda istedikleri çıkışı yakalayamazlar. Bu ve sosyo psikolojik etkenlerden dolayı İzzettin Doğan’la, general Turgut Sunalp’ın yolları ayrılır.
ALEVİ BURJUVAZİSİ SİTEME ENTEGRE EDİLİYOR
Alevilerin 1965’den sonra hızlı kentleşmesi toplumsal yapısında köklü dönüşümlere yol açar. Kırsal kesimden şehirlere gelen eğitim görmüş Alevilerinin sayısında büyük artış olur. Bu durum beraberinde cılız da olsa bir Alevi burjuvazisini ortaya çıkmasını sağlar. Sistemin katı islami din anlayışı sonucu bu kitleye bakışta tereddüt yaşanmasına sebep olur.
Zamanla alevi küçük burjuvazisinin kendi yapısal olarak değiştirip faaliyet gösterdikleri iş kollarında holdingleşmeye başlamasıyla beraber (Süzer holding, Polat holding, Kkale kilit) sistemle ilişkilerinin yürütecek ve ona yardımcı olacak hem tüm siyasi bürokrasinin, hem de askeri bürokrasinin sorun çıkarmayacağı bir alevi entelektüeline ihtiyaç duyulur.
Bu da Alevi toplumunda hukuk Profesörü kariyerine sahip olup kendini MDP’nin kurulmasında ispatlamış, yaptığı çalışmalarla devletin güvenin kazanarak bu misyonu yüklenecek olan İzzettin Doğan’dır. Fakat gerek Alevi burjuvazinin kendi içinden kurumsallaşmayı başaramaması, gerekse İzzettin Doğan’ın alternatifi bulunmaması sonucu pragmatik davranması bu süreçte kısmen tıkanmış olsa da Alevi burjuvazisi sisteme entegrasyonu sağlamıştır. Hatta Alevi burjuvazisi sistem tarafından teşvik kredileri, faizsiz verilen banka kredileriyle desteklenip gelişmesi de sağlanmıştır.
CEM VAKFININ RANT ARACINA DÖNÜŞMESİ
Kürdistan’da PKK’nin gelişen mücadelesi sonucunda askeri bürokrasinin, siyasi bürokrasiye baskılarına ve müdahalelerine rastlarız. Fakat askeri bürokrasiyle siyasi bürokrasinin tek ittifak yaptığı dönem DYP-SHP koalisyon hükümetinin ülkeyi yönettiği süreçtir. Bu dönemde Kürdistan’da binlerce köy boşaltılır. Binlerce yurtsever faili meçhul cinayetler sonucu kontrgerilla tarafından öldürür. Devletin alevi topluluğun en devrimci dinamik kesimi de bu dönemde payına düşen fazlasıyla alır.
Tarih 2 temmuz 1993’tür. Binlerce ilerici alevi Sivas’ta Pir Sultan şenliklerinde buluşur. Düzenlenen bu şenliğe devlet destekli gerici faşistlerin saldırması sonucu 33 muhalif aydın yakılarak öldürülür. Sistem bu katliamla birbirinden değerli aydınları katlederek Türkiye’de gelişmeye başlayan aydın olgusunun halkçılaşmasını tasfiye etmiştir. Bu katliamdan sonra neo faşist ve islamcı tehdide karşı Alevi topluluğu hızla dernekler, vakıflar etrafında örgütlenmeye başlar.
Bu durum karşısında devlet yeniden İzzettin Doğan faktörünü devreye sokar. Doğan’ın bu süreçte devreye girmesi oldukça önemlidir.
2 temmuz katliamından sonra hızla örgütlenen alevi toplumun dernekler ve vakıflar vasıtasıyla haklı isteklerini sistemin kurum ve kuruluşlarıyla göğüslemek yerine Cem Vakfı üzerinden karşılar. İlk önce sorun ve talepleri öne süren kurumlar arası çelişkinin çıkmasını sağlayıp Cem Vakfı’yla bunu derinleştirir. Bu haklı taleplerin dile getirilme sürecini Cem Vakfı’nın çıkardığı polemiklerle gündemden düşürerek toplum içinde etkisini yitirmesini sağlamıştır.
İZZETTİN DOĞAN’A ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN PARA
DYP ve SHP hükümetinin iktidarı döneminde Tansu Çiller Alevi toplumun oylarının alabilmek ve Cem Vakfı’nın gelişmesini sağlamak amacıyla örtülü ödenekten yüklü miktarda para aktarır. Devletin bu desteği Tansu Çiller’le sınırlı kalmaz. Yapılan bu yardımlarla Cem Vakfı güçlendirilip çekim merkezi yapılmak istenir. İzzettin Doğan’ı destekleyen tek siyasetçi Tansu Çiller değildir. Mesut Yılmaz zamanında ANAP’ın belediye başkanlıklarını kazandığı belediyelerden arsalar vererek sözde cemevlerine taksim edilir. Elbette bunlar İzzettin Doğan ve ekibi tarafından sonra birer birer elden çıkarılarak satılır.
Süleyman Demirel’in o dönemdeki Hacıbektaş Belediye Başkanı Mustafa Özcivan’a ‘’İzzettin Doğan’a cemevini biz kurdurduk’’ sözleri aslında bilinen bu gerçeğin resmi olarak itirafı anlamında önemlidir.
MUSA SERDAR ÇELEBİYLE KOL KOLA
Musa Serdar Çelebi ismi 1980 yılları yaşamış çoğu devrimci ve yurtsever için tanıdık gelecektir.
Kürdistan’da ulusal kurtuluş mücadelesinin başlamasıyla telaşa kapılan devlet MHP’li unsurları da kullanarak Maraş’ta çalışmalar başlatılır. Daha önce belirlenen Alevi Kürt yurtseverlerin evlerinin kapısı kırmızı boya ile işaretlenerek onlarca Kürt yurtsever ve demokratın öldürüldüğü Maraş katliamı gerçekleştirilir. Katliamın mimarlarından olduğu daha sonra ispatlanan beş kişiden biride Musa Serdar Çelebi’dir. Musa Serdar Çelebi’nin icraatları bununla da sınırlı kalmaz. MİT’in görevlendirmesiyle 1980 sonrası Avrupa’da Kürtlere karşı gerçekleştirilen bütün saldırılarda onun ve başkanı olduğu Avrupa Türk Federasyonun izi vardır.
Musa Serdar Çelebi ve İzzettin Doğan’ın yolları ise Avrupa Cem Vakfı’nın düzenlediği cemde kesişir. Çelebi’nin İzzettin Doğan tarafından davet edilmesi cem törenine katılan diğer alevi kurumlarınca protesto edilince töreni terk etmesiyle açığa çıkar. Olayın açığa çıkmasından sonra alevi kurumların tepki göstermesi üzerine Tempo dergisine verdiği röportajında İzzettin Doğan şunları söyler:
‘’Bu soruda ısrarlısınız: '80 öncesi bir katliama karışmış biriyle nasıl el sıkışırsınız', demek istiyorsunuz. 80'den bu yana kaç sene geçti? 28 yıl değil mi? Bu muhterem zatın, o tarihlerde ne yaptığını da bilmiyorum. Siz söylüyorsunuz. 2002-2003'ten sonra bu arkadaşı tanıdım. Tanıdığım dönemdeki konuşmalarını, ben olumlu bir yaklaşım olarak gördüm. Almanya'da çalıştığını, Alevi-Sünni ayrımının kaldırılmasının doğru olacağını, çünkü orada herkesin ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğünü söylüyor. Bunun dışında, öyle uzunlamasına, derinlemesine bir olay gelişmemiş. Otuz sene önce katildi! Olabilir. İnsanlar affediliyor.’’
İzzettin Doğan’ın bir tek görüştüğü ülkücü faşist Musa Serdar Çelebi değildir. Son zamanlarda alevi Türk İslam sentezinin savunucusu Namık Kemal Zeybek’te bunlardan biridir.
İZZETTİN DOĞAN TASFİYE HAREKETİ
İzzettin Doğan’ın devletle karanlık ilişkileri zamanla deşifre olması sonucunda Alevi kurum ve kuruluşları Cem Vakfı dışında kurumlar oluşturup taleplerini yüksek sesle dile getirmeye başlayınca İzzettin Doğan faktörü yineden ortaya sürülür. Bu haklı taleplerin pasifsize edilmesi için Doğan sürekli Alevi kurumlarını polemik içine çekerek bir tasfiye hareketi başlatır.
Alevi örgütleri ‘Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın’ diyerek radikal çıkışlar yaparken, İzzetin Doğan ‘Diyanette bizlerde temsil edilelim’ diyerek farkını ortaya koymuştur.
Alevi örgütleri zorunlu din dersleri kaldırılmasını gündeme getirirken, İzzettin Doğan ‘Alevilik ders olarak okutulsun’ der.
Alevi örgütleri ‘devlet inançlar için para harcamasın’ derken, Doğan Alevilere bütçeden pay ayrılmasını öne sürer.
Alevi örgütleri ‘Alevilik sistem tarafından tanınsın, Cemevleri yasal statüye kavuşsun’ derken Doğan sessizce dinler.
Doğan, çatışmalarda yaşamını yitiren yurtsever Alevi devrimcilerin cenazelerin Cemevleri’nden kaldırılmasına şiddetle karşı çıkar.
2 temmuz Madımak Oteli önündeki anmalar karşı çıkar kimseyi göndermez. Olay gündeme geldiğinde sürekli Pir Sultan Derneği ve Aziz Nesini suçlar ama önceki yıl ki törenlere katılır. Ve Madımak Oteli müze olsun der.
İZZETTİN DOĞAN VE SOL PARTİ ÇALIŞMALARI
İzzettin Doğan portesini canlı ve dinamik tutan etken siyasi ve bürokrasinin ona verdiği destek ve imtiyazdır. İzzettin Doğan’ın dışında da Alevi kurumların siyasi bürokrasiyi etkilemeye yönelik çalışmalar yapmasından en çok rahatsız olacak insan kuskusuz ki İzzettin Doğan’dır.
Fakat etkisini Alevi toplumda gün geçtikçe yitirmesi ve misyonun deşifre olmasından dolayı her sistemin sınırsız destek verdiği figürler de zamanla yok olmaya muhtaçtır. Ve anılırken Alevilere verdiklerinden çok bu topluluktan neler götürdükleri gündeme gelirler. Bir toplumun asimilasyonu için ahlak kurallarını dahi ayaklar altına almaktan çekinmeyen İzzettin Doğan artık çöküş ve tasfiye sürecine girmiştir.
2 Temmuz 1993 Madımak katliamından sonra yükselen Alevi muhalefetinin Kürtlerle buluşmaması için İzzettin Doğan’a görev verildiği ve bu amaçla Cem Vakfının kurdurulduğunu söyledi.
Bu sözleri Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in o dönemdeki Hacıbektaş Belediye Başkanı Mustafa Özcivan’a anlattı.
Hacıbektaş Belediye Başkanı Mustafa Özcivan törenlere davet etmek için ziyareti esnasında Süleyman Demirel’le yaptığı uzun bir sohbet içerisinde bu ilginç durumu dinledi. Daha sonra bu sohbeti detaylıca olarak Sürek dergisinde yayınladı.
BİR İŞBİRLİKÇİ POTRESİ
Bir Alevi dedesi, Cem Vakfı Başkanı ve Alevi Vakıflar Federasyonu Onursal Başkanı İzzettin Doğan aynı zamanda uluslararası hukuk profesörü bir akademisyen. Ne ilginçtir ki Doğan’ın yayınlanmış bir eseri dahi yok.
Kimine göre pragmatik bir fırsatçı, ancak uzun yıllardan beri Alevi topluluğunu kapalı kapılar ardında sistemin içine çekmeye çalışan bir işbirlikçi. Mustafa Özcivan’ın sözleri bu açıdan önemli. Ve üstelik Doğan ailesinin Demirel ile geçmişi 1960’lı yıllara kadar uzanır.
Doğan ailesinin ileri gelenleri kendilerini Hz Ali soyundan geldiğini iddia ederler. Malatya ve çevresinde cem törenleri düzenleyerek Alevi toplumunda sosyal statü elde etmeleriyle sivrilirler.
Ailenin en önemli kişiliği İzzettin Doğan’ın babası Hüseyin Doğandır. 1950’de CHP’den milletvekili seçilerek Alevi kesimin tanıdığı isim haline gelir. Daha sonra CHP’den ayrılarak Demokrat Partiye geçer. Bu durum Alevi toplumunda hoş karşılanmaz, sert eleştirilere muhatap kalır. Bu eleştiriler feodal alevi toplumunda etkin olan sosyal dedelik statüsüyle savuşturmayı başarır.
DEMİREL İLE İLİKİŞKİLERİN GEÇMİŞİ
1960 yılından sonra Demirel’in Adalet Partisine girerek birkaç dönem milletvekilliği yapar. Oğlu Doğan Doğan’ı da (İzzettin Doğan’ın abisi) Adalet partisi Malatya il başkanı olur.
Milletvekilliği döneminde adından tek bahsettirdiği olay Alevi Birlik Partisi’nden 8 milletvekilini kopararak Adalet Partisi’ne transfer etmesidir. Bu sırada oğlu İzzettin Doğan İsviçre’de mastırını yaparak aralarında Galatasaray üniversitesinin de olduğu okullarda hukuk hocası olarak dersler vermeye başlar.
Daha sonra Hüseyin Doğan geçirdiği bir kalp krizi sonucunda yerini oğlu İzzettin Doğan’a bırakarak vefat eder.
Bu dönem Alevi topluluğu sosyo ekonomik ve iktisadi sebeplerden dolayı şehirlere akın ettiği dönemdir ve ülkede gelişen politik olaylardan dolayı askeri cuntaya doğru adım adım yaklaşılmaktadır.
GENERAL SUNALP’IN YAKIN DOSTU
12 eylül askeri darbesiyle Alevi, Kürt binlerce ilerici demokrat yurtsever işkence tezgahlarından geçirilir. Sokaklarda yargısız infazlar ve sivil faşist saldırılardan dolayı onlarca yurtseverin katledildiği karanlık günlerdir. Rejim için tehlike çanlarının çaldığı bu günlerde Alevi toplumun radikal sol ve yurtsever hareketi yoğun olarak desteklemesi sonucunda cuntacı generaller Milliyetçi Demokrat Partisine (MDP) kurarlar. Alevi halkın devrimci dinamizmi tasfiye edilmek için partinin kurucularında Alevilere de yer verilir. Bu kurucu ve yöneticiler içinde dikkat çeken bir isim vardır. İzzettin Doğan…
Onu bu kadar etkin hale getiren sosyal etken babasının sisteme yaptığı hizmetler ve devlete Alevi burjuvazisinin sisteme nasıl çekileceği ve yoksul Alevilerin devrimci dinamizminin nasıl kırılıp tasfiye edileceğiyle ilgili verdiği seminerlerdir. Ve cunta tarafından verilen Alevi topluluğun temsilciliğini kabul eder. Ancak iki tarafta bu sefer yanılmıştır. Generaller toplumda istedikleri çıkışı yakalayamazlar. Bu ve sosyo psikolojik etkenlerden dolayı İzzettin Doğan’la, general Turgut Sunalp’ın yolları ayrılır.
ALEVİ BURJUVAZİSİ SİTEME ENTEGRE EDİLİYOR
Alevilerin 1965’den sonra hızlı kentleşmesi toplumsal yapısında köklü dönüşümlere yol açar. Kırsal kesimden şehirlere gelen eğitim görmüş Alevilerinin sayısında büyük artış olur. Bu durum beraberinde cılız da olsa bir Alevi burjuvazisini ortaya çıkmasını sağlar. Sistemin katı islami din anlayışı sonucu bu kitleye bakışta tereddüt yaşanmasına sebep olur.
Zamanla alevi küçük burjuvazisinin kendi yapısal olarak değiştirip faaliyet gösterdikleri iş kollarında holdingleşmeye başlamasıyla beraber (Süzer holding, Polat holding, Kkale kilit) sistemle ilişkilerinin yürütecek ve ona yardımcı olacak hem tüm siyasi bürokrasinin, hem de askeri bürokrasinin sorun çıkarmayacağı bir alevi entelektüeline ihtiyaç duyulur.
Bu da Alevi toplumunda hukuk Profesörü kariyerine sahip olup kendini MDP’nin kurulmasında ispatlamış, yaptığı çalışmalarla devletin güvenin kazanarak bu misyonu yüklenecek olan İzzettin Doğan’dır. Fakat gerek Alevi burjuvazinin kendi içinden kurumsallaşmayı başaramaması, gerekse İzzettin Doğan’ın alternatifi bulunmaması sonucu pragmatik davranması bu süreçte kısmen tıkanmış olsa da Alevi burjuvazisi sisteme entegrasyonu sağlamıştır. Hatta Alevi burjuvazisi sistem tarafından teşvik kredileri, faizsiz verilen banka kredileriyle desteklenip gelişmesi de sağlanmıştır.
CEM VAKFININ RANT ARACINA DÖNÜŞMESİ
Kürdistan’da PKK’nin gelişen mücadelesi sonucunda askeri bürokrasinin, siyasi bürokrasiye baskılarına ve müdahalelerine rastlarız. Fakat askeri bürokrasiyle siyasi bürokrasinin tek ittifak yaptığı dönem DYP-SHP koalisyon hükümetinin ülkeyi yönettiği süreçtir. Bu dönemde Kürdistan’da binlerce köy boşaltılır. Binlerce yurtsever faili meçhul cinayetler sonucu kontrgerilla tarafından öldürür. Devletin alevi topluluğun en devrimci dinamik kesimi de bu dönemde payına düşen fazlasıyla alır.
Tarih 2 temmuz 1993’tür. Binlerce ilerici alevi Sivas’ta Pir Sultan şenliklerinde buluşur. Düzenlenen bu şenliğe devlet destekli gerici faşistlerin saldırması sonucu 33 muhalif aydın yakılarak öldürülür. Sistem bu katliamla birbirinden değerli aydınları katlederek Türkiye’de gelişmeye başlayan aydın olgusunun halkçılaşmasını tasfiye etmiştir. Bu katliamdan sonra neo faşist ve islamcı tehdide karşı Alevi topluluğu hızla dernekler, vakıflar etrafında örgütlenmeye başlar.
Bu durum karşısında devlet yeniden İzzettin Doğan faktörünü devreye sokar. Doğan’ın bu süreçte devreye girmesi oldukça önemlidir.
2 temmuz katliamından sonra hızla örgütlenen alevi toplumun dernekler ve vakıflar vasıtasıyla haklı isteklerini sistemin kurum ve kuruluşlarıyla göğüslemek yerine Cem Vakfı üzerinden karşılar. İlk önce sorun ve talepleri öne süren kurumlar arası çelişkinin çıkmasını sağlayıp Cem Vakfı’yla bunu derinleştirir. Bu haklı taleplerin dile getirilme sürecini Cem Vakfı’nın çıkardığı polemiklerle gündemden düşürerek toplum içinde etkisini yitirmesini sağlamıştır.
İZZETTİN DOĞAN’A ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN PARA
DYP ve SHP hükümetinin iktidarı döneminde Tansu Çiller Alevi toplumun oylarının alabilmek ve Cem Vakfı’nın gelişmesini sağlamak amacıyla örtülü ödenekten yüklü miktarda para aktarır. Devletin bu desteği Tansu Çiller’le sınırlı kalmaz. Yapılan bu yardımlarla Cem Vakfı güçlendirilip çekim merkezi yapılmak istenir. İzzettin Doğan’ı destekleyen tek siyasetçi Tansu Çiller değildir. Mesut Yılmaz zamanında ANAP’ın belediye başkanlıklarını kazandığı belediyelerden arsalar vererek sözde cemevlerine taksim edilir. Elbette bunlar İzzettin Doğan ve ekibi tarafından sonra birer birer elden çıkarılarak satılır.
Süleyman Demirel’in o dönemdeki Hacıbektaş Belediye Başkanı Mustafa Özcivan’a ‘’İzzettin Doğan’a cemevini biz kurdurduk’’ sözleri aslında bilinen bu gerçeğin resmi olarak itirafı anlamında önemlidir.
MUSA SERDAR ÇELEBİYLE KOL KOLA
Musa Serdar Çelebi ismi 1980 yılları yaşamış çoğu devrimci ve yurtsever için tanıdık gelecektir.
Kürdistan’da ulusal kurtuluş mücadelesinin başlamasıyla telaşa kapılan devlet MHP’li unsurları da kullanarak Maraş’ta çalışmalar başlatılır. Daha önce belirlenen Alevi Kürt yurtseverlerin evlerinin kapısı kırmızı boya ile işaretlenerek onlarca Kürt yurtsever ve demokratın öldürüldüğü Maraş katliamı gerçekleştirilir. Katliamın mimarlarından olduğu daha sonra ispatlanan beş kişiden biride Musa Serdar Çelebi’dir. Musa Serdar Çelebi’nin icraatları bununla da sınırlı kalmaz. MİT’in görevlendirmesiyle 1980 sonrası Avrupa’da Kürtlere karşı gerçekleştirilen bütün saldırılarda onun ve başkanı olduğu Avrupa Türk Federasyonun izi vardır.
Musa Serdar Çelebi ve İzzettin Doğan’ın yolları ise Avrupa Cem Vakfı’nın düzenlediği cemde kesişir. Çelebi’nin İzzettin Doğan tarafından davet edilmesi cem törenine katılan diğer alevi kurumlarınca protesto edilince töreni terk etmesiyle açığa çıkar. Olayın açığa çıkmasından sonra alevi kurumların tepki göstermesi üzerine Tempo dergisine verdiği röportajında İzzettin Doğan şunları söyler:
‘’Bu soruda ısrarlısınız: '80 öncesi bir katliama karışmış biriyle nasıl el sıkışırsınız', demek istiyorsunuz. 80'den bu yana kaç sene geçti? 28 yıl değil mi? Bu muhterem zatın, o tarihlerde ne yaptığını da bilmiyorum. Siz söylüyorsunuz. 2002-2003'ten sonra bu arkadaşı tanıdım. Tanıdığım dönemdeki konuşmalarını, ben olumlu bir yaklaşım olarak gördüm. Almanya'da çalıştığını, Alevi-Sünni ayrımının kaldırılmasının doğru olacağını, çünkü orada herkesin ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğünü söylüyor. Bunun dışında, öyle uzunlamasına, derinlemesine bir olay gelişmemiş. Otuz sene önce katildi! Olabilir. İnsanlar affediliyor.’’
İzzettin Doğan’ın bir tek görüştüğü ülkücü faşist Musa Serdar Çelebi değildir. Son zamanlarda alevi Türk İslam sentezinin savunucusu Namık Kemal Zeybek’te bunlardan biridir.
İZZETTİN DOĞAN TASFİYE HAREKETİ
İzzettin Doğan’ın devletle karanlık ilişkileri zamanla deşifre olması sonucunda Alevi kurum ve kuruluşları Cem Vakfı dışında kurumlar oluşturup taleplerini yüksek sesle dile getirmeye başlayınca İzzettin Doğan faktörü yineden ortaya sürülür. Bu haklı taleplerin pasifsize edilmesi için Doğan sürekli Alevi kurumlarını polemik içine çekerek bir tasfiye hareketi başlatır.
Alevi örgütleri ‘Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın’ diyerek radikal çıkışlar yaparken, İzzetin Doğan ‘Diyanette bizlerde temsil edilelim’ diyerek farkını ortaya koymuştur.
Alevi örgütleri zorunlu din dersleri kaldırılmasını gündeme getirirken, İzzettin Doğan ‘Alevilik ders olarak okutulsun’ der.
Alevi örgütleri ‘devlet inançlar için para harcamasın’ derken, Doğan Alevilere bütçeden pay ayrılmasını öne sürer.
Alevi örgütleri ‘Alevilik sistem tarafından tanınsın, Cemevleri yasal statüye kavuşsun’ derken Doğan sessizce dinler.
Doğan, çatışmalarda yaşamını yitiren yurtsever Alevi devrimcilerin cenazelerin Cemevleri’nden kaldırılmasına şiddetle karşı çıkar.
2 temmuz Madımak Oteli önündeki anmalar karşı çıkar kimseyi göndermez. Olay gündeme geldiğinde sürekli Pir Sultan Derneği ve Aziz Nesini suçlar ama önceki yıl ki törenlere katılır. Ve Madımak Oteli müze olsun der.
İZZETTİN DOĞAN VE SOL PARTİ ÇALIŞMALARI
İzzettin Doğan portesini canlı ve dinamik tutan etken siyasi ve bürokrasinin ona verdiği destek ve imtiyazdır. İzzettin Doğan’ın dışında da Alevi kurumların siyasi bürokrasiyi etkilemeye yönelik çalışmalar yapmasından en çok rahatsız olacak insan kuskusuz ki İzzettin Doğan’dır.
Fakat etkisini Alevi toplumda gün geçtikçe yitirmesi ve misyonun deşifre olmasından dolayı her sistemin sınırsız destek verdiği figürler de zamanla yok olmaya muhtaçtır. Ve anılırken Alevilere verdiklerinden çok bu topluluktan neler götürdükleri gündeme gelirler. Bir toplumun asimilasyonu için ahlak kurallarını dahi ayaklar altına almaktan çekinmeyen İzzettin Doğan artık çöküş ve tasfiye sürecine girmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder