21 Ekim 2012 Pazar

Açlık Grevinde 38. Gün ve Görünmezlik

Cüneyt Özdemir

PKK'lılara kızabilir, hatta küfür bile edebilirsiniz. Ama yapmıyorsunuz. Tam tersi görmezden geliyorsunuz.

Şu anda Türkiye'de 76 cezaevinde 38. gününe giren bir açlık grevi var. Aralarında tutuklu BDP'li milletvekillerinin de olduğu tutuklu PKK'lılar Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için açlık grevindeler. Açlık grevindekilerin PKK'lı oldukları biliniyor ancak kaç kişi oldukları tam olarak bilinemiyor. Kimine göre binlerce, kimine göre yüzlerce... Gelin görün ki bu kişiler açlık grevinde kritik bir eşiğe gelmesine rağmen medyada tek bir satır haber yapılmıyor. Birkaçı dışında yüzlerce köşe yazarı bu açlık grevinden tek bir kelime söz etmiyor. Sanki bir yerden ortak bir emir çıkmış gibi, sessizce görmezden geliniyor. Dünyaca ünlü sihirbaz Huduni ya da David Coperfield gelse açlık grevindekileri böyle görünmez kılamazdı.

Şu ana kadar hem açlık grevinde 38. güne kadar sağ salim gelmeyi hem de görünmez olmayı başardılar!

Bu açlık grevlerini haberleştirmememiz aslında büyük bir ölçüde kendi içimizdeki otosansürün nasıl hareket ettiğinin de iyi bir göstergesi. Türkiye'de gazetecilik yapıyorsanız yıllar içinde dayak yiye yiye bazı dokunulmaz konular olduğunu biliyor ve ona göre pozisyon alıyorsunuz. Önemli olan bir konuyu övmek ya da yermek de değil. Mesela bu eylemi yerden yere vurup, eleştirebilir, PKK'lılara kızabilir, hatta küfür bile edebilirsiniz. Ama yapmıyorsunuz. Tam tersi görmezden geliyorsunuz. Zira biliyorsunuz ki bazı konularda eleştiri bile tehlikeli, o yüzden ademe mahkûm etmek en iyisi!

İşin en can sıkıcı kısmı pek çok haber ve çetrefilli konuda hükümet artık birebir "Şunu gör bunu görme" deme ihtiyacını bile duymuyor. 'Zamanın ruhu' devreye giriyor. İşgüzar medya dernekleri "Sakın ha bunu görmeyelim" diye birbirlerini uyarıyorlar. Yöneticiler arasında hızlı bir telefon trafiği başlıyor. Yazarlar ya da programcılar da birkaç uyarıdan sonra başlarına ne geleceğini bildikleri için 'görmezden gelmek' zorunda kalıyorlar. Taa ki BBC, New York Times, Wall Street Journal ya da Twitter görüp ana akım medyanın içinde dolaşıma sokana kadar.

Bu yüzden son zamanlarda onca gazete, televizyon kanalı, internet sitesi olmasına rağmen Türkiye ile ilgili önemli haberleri yabancı ülkelerin gazetelerinden, televizyon kanallarından duyabiliyoruz.

Cezaevlerinde sayıları tam olarak bilinmeyen PKK'lıların açlık grevinde 38. güne gelinmesine rağmen tek bir haber çıkmamasının nedeni işte yaratılan bu atmosferdir.

Okuyuculardan gelen kızgın "Bu açlık grevini görmek için ne bekliyorsunuz" mektuplarını pek çok köşe yazarının mahcup bir şekilde cevapsız bırakmasının nedeni de budur işte.

Bu sorunun kızgın bir şekilde sorulmasını anlıyorum ama yaratılan bu atmosfere bakıp kızılması gereken kişi doğru kişi mi, işte ondan emin olamıyorum.

Peki Öcalan'a tecrit kalkar mı?

En son Oslo görüşmelerini sekteye uğratan Silvan saldırısının faturasını devlet Abdullah Öcalan'a kesti. Adını açık açık koymasa da İmralı'ya bir tecrit uygulanmaya başladı. Önce koster bozuldu. Ardından hava şartları izin vermedi. Öcalan'ın avukatlarına operasyon düzenlendi. Bahaneler bitince mecburen Öcalan kardeşi ile görüştürüldü ama o da yetmedi. Abdullah Öcalan binbir dereden bahane ile tecrit edildi.

Bu tecridi uygulayanların kafasında bu yolla PKK terörünü bitirmek varsa gördüğümüz kadarıyla tecrit PKK terörünü bitirmek konusunda hemen hiç işe yaramadı. PKK terörü durmadı, tam tersi daha da büyüdü.

Dışarıdaki PKK'lılar yetmezmiş gibi şimdi de tutuklu PKK'lılar Öcalan'a tecridin kaldırılması için açlık grevindeler.

Yine dön dolaş geldik mi "Kürt sorununda inisiyatif kimde" tartışmasına!

Şimdi devletin önünde iki yol var.

Ya bu açlık grevini bir meydan okuma olarak ele alıp 'inadım inat tecride devam' diyecek ya da bu durumu bir gurur meselesine dönüştürmeden Öcalan'a uygulanan bu tecrit politikasında yumuşamaya gidecek.

Başbakan Erdoğan son olarak Bakû'dan dönerken havada yaptığı açıklamada "MİT Müsteşarı'na gerekirse 'İmralı'ya git' derim" demiş. Cezaevlerinde açlık grevinde olan yüzlerce insanın 38. güne girmesi yeterli sebeplerden biri olabilir mi?

Hadi diyelim olmadı, peki yarın bir gün cezaevinden ölüm haberleri gelmeye başlayınca ne olacak? O zaman adım atılırsa devlet daha mı kazançlı sayılacak?

Ortada kalmış ve çözülmeyi bekleyen Kürt sorununu bir an önce çözmek yerine uygun ortamı arıyorsanız size kötü bir haberim var: O uygun ortam hiçbir zaman dört dörtlük karşınıza çıkmayacak. Belki de asıl mesele 'gerekirse' değil 30 yıl süren bu kanı durdurmak için kanlı nedenler 'gerekmeden' MİT Müsteşarı'nı İmralı'ya gönderebilmekte!

Radikal

Hiç yorum yok: