BDP 4 Eylül'de kongreye gidiyor. Bu yeni dönemin kadrolarının seçileceği bir kongre olacak. AKP Hükümeti'nin, Kürt sorunu konusunda siyasal çözüm üretmekten çok uzak olduğu(en azından kısa vadede) açık bir biçimde görülüyor. AKP çevrelerinde egemen olan hava, başından bu yana parti yönetimince esas alınan, ”PKK'nin lider kadrosunun tasfiye edilmesi fikrinin” son süreçte uygulamaya konmak istendiği yönünde.
Kandil'e yönelik hava saldırısının Ramazan Bayramı'nda da sürdürülmesi, AKP'nin siyaset ederken de inandığını, hatta dayandığını iddia ettiği İslamla da pek dürüst bir ilişki içinde olmadığını kanıtlar düzeyde. AKP'nin dini bayramların ruhuna aykırı saldırganlığı da bunu gösteriyor. 17 Ağustos'tan bu yana Kürdistan'ı bombalayan Ankara'nın Bayram sonrası planlarını şimdiden okumak da bu nedenle güç değil.
Özellikle iktidara yakın basın kuruluşu ve kalemlerin bir süredir dillendirdiği Kürt siyasetçilere yönelik tutuklama listelerinin, "olgunlaştırıldığı" konuşuluyor Ankara kulislerinde. AKP hükümetinin ilk hedefi varlığından büyük rahatsızlık duyduğu Demokratik Toplum Kongresi(DTK) olacak. Bayram öncesi DTK'nin "yasal" durumunu Devlet Bakanı Bülent Arınç'ın açıklamaları ile ”tartışmaya” açan hükümetin buradan hareketle, DTK'nin kapatılması için harekete geçeceğine dikkat çekmek gerek.
Yine bugün AKP'de temsilini bulan sistem siyasetinin kendine bağımlı kıldığı camilerin, sivil cuma namazlarının ardından siyasetteki etkisini yitirmesi, iktidarın çaresizliğini derinleştiriyor. Bu yüzden İslam'ın özgürleşmesi de Ankara egemenliğinin bir başka mevzi kaybı olarak duruyor karşısında. Bu yüzden AKP Hükümeti'nin yasaklanması için harekete geçeceği diğer alan da sivil cuma namazlarıdır. Zira sivil cuma namazları, ”mutlak” sanılan Ankara egemenliğinin Kürdistan'da yıkılmak üzere olduğunun ciddi bir habercisidir.
AKP Kürdistan'da illegaldir...
Öyle ki Diyarbakır başta olmak üzere birçok Kürdistan şehrinde Ankara egemenliğinin bugünkü tezahürü AKP'nin bir illegal parti izlenimi verdiği açık. Seçim süreçleri dışında AKP'nin hemen hiç bir ilçe teşkilatı açılmıyor. İlçe teşkilatları Batı illerinde olduğu gibi faaliyet yürütemiyor. Buradaki ”faaliyet yürütememe” bir engelleme olduğundan değil, AKP politikalarının savunmak durumda-zorunda olan kadrolarının halkın arasında başı dik dolaşamamasından kaynaklanıyor. İlçe başkanlarının büyük bir bölümünün, ilçe başkanı olarak atandığı ilçelere yılda bir ya da iki kez uğramasının esbab-ı mucibesi de bundan.
Diyarbakır il merkezinde AKP il binası iki panzer tarafından korunuyor. Aynı panzerlerin, demokratik eylemlilikler sırasında Diyarbakır halkının üzerine saldırdığı düşünülecek olursa, bu panzerlerin il örgütlerinin önündeki işlevleri daha açık anlaşılacaktır. AKP'nin Kürdistan halkı ile arasında panzerler vardır. AKP kendisini destekleyenleri halktan kopartmış, Kürdistan'da kedine bağımlı bir "elit" yaratma peşindedir.
AKP, "yasalara" uygun bir partidir. Ancak DTK ile karşılaştırıldığında, Kürdistan'da meşru değildir. Kürdistan halkı nezdinde gayri meşrudur, illegaldir. AKP'nin Bayram sonrası Kürt sivil siyasetine karşı girişmeye hazırlandığı operasyonun amacı siyaseten nüfuz edemediği alanı zorla işgal etme denemesi olacaktır.
Sivil Kürt siyasetçileri hedefte...
AKP Hükümeti'nin öncülüğünde başlatılan hava saldırısı ile gerilla güçlerine yönelik imha amaçlı bombardıman sürerken, sivil alanda da benzer bir saldırının hazırlıkları tamamlanmış gibi görünüyor.
Çukurca'da katledilen BDP Van İl Genel Meclisi Üyesi Yıldırım Ayhan'ın, hedef seçilerek katledilmesi, AKP'nin sivil Kürt siyasal kadrolarına yönelik yeni yaklaşımının ilanı olarak algılanabilir. Yıldırım'ın katledildiği alanda hedef alınanlardan birinin de Van milletvekili Aysel Tuğluk olduğu biliniyor.
AKP hükümetinin halen yemin etmeyen BDP milletvekillerinin vekilliklerinin düşürülmesi hesabı yaptığı da açık. Buna göre hükümet, Ekim ayında meclisin açılması ile boykot tavrı devam ederse, vekillerin devamsızlık yoluyla vekilliklerinin düşürülmesi için harekete geçecek. Bu nedenle meclis başkanlığının, halen cezaevinde bulunan vekillerin mazeretli kabul edilip edilmeyeceği yönünde kesin bir karar açıklamamış olması da bunun bir göstergesi olarak kabul edilmeli.
Kürt muhalefetinin kararlı duruşu karşısında, tüm hesapları alt üst olan Türk Başbakan Erdoğan'ın, yüzde elli oy almasına karşın içine düştüğü acz, saldırgan politikalara dönüşmekte. Siyasal geleneğinde diyalog yoluyla sorun çözme yöntemi olmayan Erdoğan, sıkı sıkıya sarıldığı, ”tek millet, tek vatan, tek bayrak...” paradigmalarının iflas ettiğini kavrayamadığı sürece en iyi bildiğini düşündüğü şiddet yönteminden vazgeçmeyecek gibi görünüyor.
Mehdi Atay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder