12 Ağustos 2011 Cuma

Kurgusal Dava ve Sessiz Davetiye

TSK, yüksek mahkemeler, YSK gibi kurumlar Türkiye’de neredeyse her dönem siyasetin işleyişinde ciddi bir etki sahibi oldular.

Ve görüldüğü gibi, AKP iktidarının Ergenekon, Balyoz son olarak İnternet Andıcı gibi dava süreçlerinin yardımıyla generallerin kendisine dair tasarruflarını dizginlemiş olması ülkenin ‘darbesel’ süreçlerden kurtulduğu anlamına gelmiyor. YSK’nın seçilmiş vekiller konusunda çıkardığı engel, Deniz Feneri soruşturmasını yütüren savcılar hakkında HSYK’nın başlattığı soruşturma, Kürt siyasetini güçten düşürerek marjinalize etme gibi amaçlara bağlanan KCK davası, Gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener’in kamuoyunu ikna etmeyen gerekçelerle cezaevinde tutulması ve kurgusal bir dava olarak sürdürülen Devrimci Karargah davası.
Geçtiğimiz yılın eylül ayında, Amerikan polisiye filmlerini andıran ev baskınlarıyla gözaltına alınan sosyalist çevrelerin yönetici ve temsilcilerinin duruşmaları 11-12 Ağustos günü, Beşiktaş’ta, 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Hatırlanacağı gibi bu baskınlara gerekçe olarak, yasadışı Devrimci Karargah Örgütü üyeliği gösterilmişti. Oysa, evleri basılarak önce gözaltına alınan ve sonra tutuklananlar, Türkiye’de uzun yıllardır demokratik, meşru alanda siyaset yapan parti, platform ve dergi çevrelerindendi.

Bu operasyonda yan yana gelmez kişiler aynı örgüt üyesi yapıldı. İşkenceci bir geçmişi sahip emniyet müdürü Hanefi Avcı ile sosyalistler aynı örgüt üyesi olarak iktidara yakın TV kanalları ve gazetelerce günlerce işlendiler. Hatta siyasal gündemi yakından izleyen pek çok kişi, Hanefi Avcı’nın Gülen Cemaatinin emniyetteki ve bürokrasideki kadrolaşmasına dair açıklamalar yaptığı ve ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar’ adlı kitabıyla bu süreci medya önünde tartışırken bir yandan da ‘Avcı iken Av olabileceği’ endişesini dile getirdiği bir süreçte ‘Devrimci Karargah’ üyesi olduğu savıyla tutuklanmış olmasını izlerken, ‘sosyalist örgüt temsilcileri Avcı senaryosuna dolgu yapıldı’ diye düşünmekten de kendisini alamamıştı.

Bu ‘kurgusal dava’ ile, bir taşla iki kuş vurulmaya çalışıldığı gözleniyor. Birincisi Hanefi Avcı’nın derdest edilmesine dayanak yapılacak bir örgütsel bağlam oluşturmak, diğeri de, bölge illerinde KCK davası ile kolu kanadı kırılmaya çalışılan Kürt hareketini, batıda da bu dava yoluyla yalnızlaştırmak, ona olan ve olabilecek destekleri kesecek bir psikolojik ortam oluşturmak.

Dava iddianamesinde Demokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH) ya da daha bilinen adıyla Çatı Partisi faaliyetinde bulunmak suç olarak yansıtılırken, Mahir Sayın, Oğuzhan Kayserilioğlu, Rıdvan Turan, Tuncay Yılmaz, Yaman Yıldız, Ecevit Piroğlu, Günay Kubilay ve İbrahim Turgut’un da bu doğrultuda faaliyet yürüttüğü iddia ediliyor. Bu iddia ise “Devrimci Karargâh Terör Örgütünün de Türkiye Devrimci Hareketinin dibe vurmuş konumu ve bundan çıkış yolları aramak, hızla savaşçı bir Sosyalizm çizgisini devrimci bir direniş merkezi olan, Kürt Özgürlük çizgisiyle birlikte Türkiye Sosyalizminde egemenliğini sürdüren devrimci bir yol çizme görevinde, birleşik bir yapı oluşturmak şeklinde belirlediği stratejisinin gereği olarak Demokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH) içerisinde faaliyet yürüttüğü mevcut belge ve dokümanların incelenmesinden anlaşılmıştır” şeklindeki yorum ile gerekçelendiriliyor.

Davanın iddianamesinde, davaya konu kişilerin telefon görüşmelerindeki ifadelerin ‘Devrimci Karargah’ şablonunu oturtulmak için gösterilen maharet de akıllara duygunluk verecek cinsten.

Örneğin, TEKEL işçilerinin Ankara’daki direnişi sırasında TÖP üyesi Tuncay Yılmaz ile Sosyalist Parti üyesi Mahir Sayın arasında 12 Mart 2010 tarihinde yapılan telefon görüşmesi iddianameye şu şekilde girmiş:
“TUNCAY: Siz nerdesiniz parti ... (anlaşılmadı)
MAHİR   : Maydonoz da gel
TUNCAY : Maydonozdasınız
MAHİR   : He he
TUNCAY : Haa                   
MAHİR   : BURASI DEVRİMCİ KARARGAH yaa
TUNCAY : Tamam peki başka kim var orda, sizinle kim var
MAHİR   : Gel tamam burdayız
TUNCAY: Hadi görüşürüz tamam”

“Teknik takip”e takılan bu telefon görüşmesi, savcı tarafından “şifreli görüşme” olarak yorumlanıyor. Bu konuşmaya dair açıklama yapan Mahir Sayın, burada bahsedilenin Ankara’da bulunan Maydanoz Cafe olduğunu belirtmiş ve kafede değişik sol yapılardan bilinen isimlerle bir arada oturması nedeniyle de Tuncay Yılmaz’a telefonda “Burası devrimci karargah yaa” şeklinde espri yaptığını ifade etmişti.

İddianamesinden de anlışılacağı gibi, ‘kurgusal bir dava’ olarak yürüyen Devrimci Karargah davası, siyasal alanın dizaynında gerçeklerin ve hukukun nasıl kurban edilebileceğinin bir göstergesi niteliğinde. Bu dava karşısında sessiz kalmak, sadece yargılananları yalnız bırakmak anlamına gelmiyor; benzer kurgusal davalarla yarın başkalarının kapısının çalınmasına da ‘sessiz davetiye’ anlamına geliyor.

Hiç yorum yok: