TSK, yüksek mahkemeler, YSK gibi kurumlar
Türkiye’de neredeyse her dönem siyasetin işleyişinde ciddi bir
etki sahibi oldular.
Ve görüldüğü gibi, AKP iktidarının
Ergenekon, Balyoz son olarak İnternet Andıcı gibi dava
süreçlerinin yardımıyla generallerin kendisine dair
tasarruflarını dizginlemiş olması ülkenin ‘darbesel’ süreçlerden
kurtulduğu anlamına gelmiyor. YSK’nın seçilmiş vekiller
konusunda çıkardığı engel, Deniz Feneri soruşturmasını yütüren
savcılar hakkında HSYK’nın başlattığı soruşturma, Kürt
siyasetini güçten düşürerek marjinalize etme gibi amaçlara
bağlanan KCK davası, Gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener’in
kamuoyunu ikna etmeyen gerekçelerle cezaevinde tutulması ve
kurgusal bir dava olarak sürdürülen Devrimci Karargah davası.
Geçtiğimiz yılın eylül ayında, Amerikan
polisiye filmlerini andıran ev baskınlarıyla gözaltına alınan
sosyalist çevrelerin yönetici ve temsilcilerinin duruşmaları
11-12 Ağustos günü, Beşiktaş’ta, 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
görülecek.
Hatırlanacağı gibi bu baskınlara gerekçe olarak, yasadışı Devrimci Karargah Örgütü üyeliği gösterilmişti. Oysa, evleri basılarak önce gözaltına alınan ve sonra tutuklananlar, Türkiye’de uzun yıllardır demokratik, meşru alanda siyaset yapan parti, platform ve dergi çevrelerindendi.
Bu operasyonda yan yana gelmez kişiler aynı
örgüt üyesi yapıldı. İşkenceci bir geçmişi sahip emniyet müdürü
Hanefi Avcı ile sosyalistler aynı örgüt üyesi olarak iktidara
yakın TV kanalları ve gazetelerce günlerce işlendiler. Hatta
siyasal gündemi yakından izleyen pek çok kişi, Hanefi Avcı’nın
Gülen Cemaatinin emniyetteki ve bürokrasideki kadrolaşmasına
dair açıklamalar yaptığı ve ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar’ adlı
kitabıyla bu süreci medya önünde tartışırken bir yandan da ‘Avcı
iken Av olabileceği’ endişesini dile getirdiği bir süreçte
‘Devrimci Karargah’ üyesi olduğu savıyla tutuklanmış olmasını
izlerken, ‘sosyalist örgüt temsilcileri Avcı senaryosuna dolgu
yapıldı’ diye düşünmekten de kendisini alamamıştı.
Bu ‘kurgusal dava’ ile, bir taşla iki kuş
vurulmaya çalışıldığı gözleniyor. Birincisi Hanefi Avcı’nın
derdest edilmesine dayanak yapılacak bir örgütsel bağlam
oluşturmak, diğeri de, bölge illerinde KCK davası ile kolu
kanadı kırılmaya çalışılan Kürt hareketini, batıda da bu dava
yoluyla yalnızlaştırmak, ona olan ve olabilecek destekleri
kesecek bir psikolojik ortam oluşturmak.
Dava iddianamesinde Demokrasi İçin Birlik
Hareketi (DBH) ya da daha bilinen adıyla Çatı Partisi
faaliyetinde bulunmak suç olarak yansıtılırken, Mahir Sayın,
Oğuzhan Kayserilioğlu, Rıdvan Turan, Tuncay Yılmaz, Yaman
Yıldız, Ecevit Piroğlu, Günay Kubilay ve İbrahim Turgut’un da bu
doğrultuda faaliyet yürüttüğü iddia ediliyor. Bu iddia ise
“Devrimci Karargâh Terör Örgütünün de Türkiye Devrimci
Hareketinin dibe vurmuş konumu ve bundan çıkış yolları aramak,
hızla savaşçı bir Sosyalizm çizgisini devrimci bir direniş
merkezi olan, Kürt Özgürlük çizgisiyle birlikte Türkiye
Sosyalizminde egemenliğini sürdüren devrimci bir yol çizme
görevinde, birleşik bir yapı oluşturmak şeklinde belirlediği
stratejisinin gereği olarak Demokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH)
içerisinde faaliyet yürüttüğü mevcut belge ve dokümanların
incelenmesinden anlaşılmıştır” şeklindeki yorum ile
gerekçelendiriliyor.
Davanın iddianamesinde, davaya konu
kişilerin telefon görüşmelerindeki ifadelerin ‘Devrimci
Karargah’ şablonunu oturtulmak için gösterilen maharet de
akıllara duygunluk verecek cinsten.
Örneğin, TEKEL işçilerinin Ankara’daki
direnişi sırasında TÖP üyesi Tuncay Yılmaz ile Sosyalist Parti
üyesi Mahir Sayın arasında 12 Mart 2010 tarihinde yapılan
telefon görüşmesi iddianameye şu şekilde girmiş:
“TUNCAY: Siz nerdesiniz parti ... (anlaşılmadı)
MAHİR : Maydonoz da gel
TUNCAY : Maydonozdasınız
MAHİR : He he
TUNCAY : Haa
MAHİR : BURASI DEVRİMCİ KARARGAH yaa
TUNCAY : Tamam peki başka kim var orda, sizinle kim var
MAHİR : Gel tamam burdayız
TUNCAY: Hadi görüşürüz tamam”
“TUNCAY: Siz nerdesiniz parti ... (anlaşılmadı)
MAHİR : Maydonoz da gel
TUNCAY : Maydonozdasınız
MAHİR : He he
TUNCAY : Haa
MAHİR : BURASI DEVRİMCİ KARARGAH yaa
TUNCAY : Tamam peki başka kim var orda, sizinle kim var
MAHİR : Gel tamam burdayız
TUNCAY: Hadi görüşürüz tamam”
“Teknik takip”e takılan bu telefon
görüşmesi, savcı tarafından “şifreli görüşme” olarak
yorumlanıyor. Bu konuşmaya dair açıklama yapan Mahir Sayın,
burada bahsedilenin Ankara’da bulunan Maydanoz Cafe olduğunu
belirtmiş ve kafede değişik sol yapılardan bilinen isimlerle bir
arada oturması nedeniyle de Tuncay Yılmaz’a telefonda “Burası
devrimci karargah yaa” şeklinde espri yaptığını ifade etmişti.
İddianamesinden de anlışılacağı gibi,
‘kurgusal bir dava’ olarak yürüyen Devrimci Karargah davası,
siyasal alanın dizaynında gerçeklerin ve hukukun nasıl kurban
edilebileceğinin bir göstergesi niteliğinde. Bu dava karşısında
sessiz kalmak, sadece yargılananları yalnız bırakmak anlamına
gelmiyor; benzer kurgusal davalarla yarın başkalarının kapısının
çalınmasına da ‘sessiz davetiye’ anlamına geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder