Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Hayrettin Karaman dün yayımlanan, 'Tahammül
mü hoş görmek mi?' başlıklı köşe yazısında, 'Müslüman gibi yaşamayanlar
için özel bölgeler yapılmasından' söz etti...
“Şimdi bir apartmanda,
bir sokakta, bir mahallede eşcinselinden sarhoşuna, nikâhsız birlikte
yaşayanından kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta
sevişenden çıplağına kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz. Peki
dindar Müslümanların bu insanlara karşı iç ve dış tavırları ne
olacaktır?” diye soran Karaman, “İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını
serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak
ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam
toplumunda- ‘onların aykırı filleri için özel mekânlar ihdas edilmek
gibi’ tedbirlere başvurulur” dedi.
Müslümanların farklı olanlarla ilişkisine ‘hoşgörü’ değil, ‘tahammül’ diyen Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın görüşlerini, yoruma gerek duymadan yayınlıyoruz. İbretle okuyunuz!
Tahammül mü hoş görmek mi?
Müslümanların farklı olanlarla ilişkisine ‘hoşgörü’ değil, ‘tahammül’ diyen Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın görüşlerini, yoruma gerek duymadan yayınlıyoruz. İbretle okuyunuz!
Tahammül mü hoş görmek mi?
Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve âdâbının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür.
İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur.
Bir Müslüman yukarıda özetlediğim imkanlardan mahrum ise, çok dinli, çok kültürlü, çok ahlak anlayışlı bir toplum içinde yaşamak durumunda kalmış ise ne yapacaktır?
Şartlar müdahaleye ve düzeltmeye müsait olmadığına göre bunu yapamayacaktır.
Şartlar, ötekilerden ayrı bir mekana yerleşip orada kendi inancına göre yaşamaya elverişli değilse bunu da yapamayacaktır.
Geriye beraber, yan yana yaşama şıkkı kalıyor.
Şimdi bir apartmanda, bir sokakta, bir mahallede eşcinselinden sarhoşuna, nikahsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden) kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına... kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz. Peki dindar Müslümanların bu insanlara karşı iç ve dış tavırları ne olacaktır?
İç tavırdan başlayalım:
Müslüman bu davranışları asla beğenemez, bu fiillerden nefret eder, imkan bulsa düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder.
Dış tavır olarak da dine, ahlaka ve âdâba aykırı davranışı çekinmeden, gözünün içine baka baka, meydan okurcasına sergileyen insanlara cesaret verecek, davranışlarını meşrulaştıracak tavırlardan sakınır. Onlar kötü halleri içinde iken en azından tebessümünü esirger.
Durum böyle olunca çoğulcu bir toplumda yaşayan Müslümanın farklı olanlarla zorunlu ilişkisinin adına ben ısrarla "hoşgörü" değil, "tahammül" diyorum.
Bu yazıma tepki gösterecekler, "bu ayrımcı, bölücü, birlik ve beraberliği zedeleyici" bir yazı diyecekler olacak; bunu biliyorum. Ama bir Müslüman, farklı olanlarla arasındaki farkın "farkında olmak" mecburiyetindedir ve dindarlık bakımından en önemli tehlike bu "farkında oluşun" ortadan kalkmasıdır. Şartlar öyle getirdiği için farklılığa tahammül ederek, kimsenin -düzen tarafından verilmiş- hak ve hürriyetine müdahale etmeden yaşamak başkadır, hoş olmayanı hoş görmek başkadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder