Az sayıda gazeteciden biri olarak ben de bıkmadan uyarıyordum. AKP’de „liberalizm“ olasılığı eşyanın tabiatına aykırı bir durum idi.
Her siyasal olgunun altında bir ABD parmağı aramak, ve zorlandığımızda da bunu diyalektik zamkı ile birbirine eklemlemek alışkanlığından kaynaklı değildi bu iddiamın nedeni. Tersine bu tür anlayışlardan uzak durmaya çalıştım. Ülkelerin iç politik yaşamlarında kendi iradelerinin payının küçümsenemeyecek bir öneme sahip olduğunu biliyorum.Buna rağmen bugün gayet kesin olarak söyleyebiliyorum ki, AKP, ABD tarafından önceden hazırlanmış uzun vadeli programlar çerçevesinde gerçekleştirilmeye çalışılan bir Ortadoğu ve İç Asya projesinin uygulama adımlarından biridir.
***
Doktriner Devlet anlayışının tipik temsilcisi olan ABD, emperyalist kapitalizmin uluslararası ölçekte yoğunlaşan sermayesinin küreselleşmesine uygun bir küreselleşTİRİLmiş dünya politikasını inşa etmeye çalışmaktadır. ABD yönetiminin Clinton öncesinden karar verdiği Yeni Dünya Düzeni projesi, değişik denemelerde aslına sadık kalıp yeniden düzenlenerek ve yöntem olarak bazen sopa bazen havuç kullanılarak devam ettirilmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi de onun genişletilmiş versiyonu da, Radikal İslam-Ilımlı İslam ayrımları da eşyanın farklı isimlerinden başka bir şey değildir.
Dünyanın siyaseten de küreselleşTİRİLmesi, Ortadoğu’nun yeniden dizaynı gerçekleştirilmeden mümkün değildir. Son yarım asırda ABD’nin bu kadar önem verdiği ve bu kadar kararlı açık müdahil olduğu uzun vadeye yayılmış ikinci bir proje yoktur. Kuveyt üzerine Irak’ın saldırtılması da, Birinci ve İkinci Körfez savaşları da, 11 Eylül ve Afganistan da, El Kaida ve AKP de aynı programın değişik aşamalarından başka bir şey değildir.
Dünyaya „Tekmili 36 Kısım“ bir dizi seyrettirilmektedir.
Oyunun asli oyuncuları, tehlikeli sahnelerin çekiminde kullanılmak üzere bir çok figürana sahiptir. Ve her film setinde oyuncular arasında ya da oyuncularla figüranlar arasındaki çıkabilen küçük çatışmalar, büyük çıkarın riske atılmasına için vermeden çözülür.
***
ABD tarafından AKP’nin iktidarının ön hazırlıkları yapılırken ilk adım, tekelci sermayenin temsilcisi kurumlar ile Anadolu Kaplanları sözüyle tanımlanan „tekel dışı kalmış“ İslami-Nakşibendi-Gülenci büyük sermayenin barıştırılması olmuştu.
ABD aracılığı ve Atlantik ötesi 25 milyar dolarlık adamın kefaletiyle gerçekleştirilen bu barışma sonrası öncelikle Türkiye’deki sermaye kurumlarının yeniden düzenlenmesi gündemleştirildi. Elinde tuttuğu silah gücü dolayısıyla, kapitalist sistemin iç kurallarını hiçe sayabilen ve haksız rekabetten yararlanarak sermaye ilişkileri içinde de hızla büyümeye yönelmiş asker-sermayenin kapitalist sistemin kuralları içerisine çekilmesi gerekmekteydi. Tekelci sermayenin AKP’ye açık desteğinin tek nedeni budur. Oysa Türkiye gibi bir ülkede ordu siyaset dışına itilemezdi, itilmedi de. Demokrasiyi tanımamış, özgürlüklere düşman her „iktidar“ polise ve orduya dayanmak zorundadır. AKP, Türkiye sermaye güçlerinin birleşmesi, bütünleşmesi anlamında bir çabayı başlattı ve büyük oranda başardı.
***
AKP’nin dayandığı temel sınıfsal grup, geçmişte Çiller-Ağar Savaş Çetesi’nin de dayandığı grup idi: Müteahhit Sermaye. AKP seçim programının ülkeyi „Çılgın Projeler“ ile bir şantiyeye çevirmeye yönelmesinin altını bu gerçek oluşturur. Ve unutmamak gerekir ki bu sermaye grubu aynı zamanda kara-para ilişkilerine yani her türden yeraltı faaliyetlerine en fazla gereksinim duyan sermaye kesitidir. Demokratikleşmeye, saydamlaşmaya gelmeyen bir anlayış esas olarak bu grupta egemendir. Kurt bulanık havayı sever.
***
BOP Eşbaşkanı Erdoğan, Ortadoğu iktidarına hazırlanırken, bu emperyalist politikanın karşısında dikilen iki tehlikeli olgunun aşılmasında her acımasızlığı göze almaya kararlıdır:
Birinci sorun, bölgede, milliyetçiliği daraltan, tersine bölge halklarının kardeşliğini temel alan, demokratik çokluğa dayalı, özgürlükçü politika anlayışının giderek yaygınlık kazanması „tehlike“sidir. Başka bir deyişle, Kürt Özgürlük Hareketinin temel politik yaklaşımlarının direnişidir.
İkinci sorun, hızla gelmekte olan ekonomik krizdir. Son Bakanlar Kurulu kararı ile alınan „devlet hazinesine kayıtlı arsa, bina vb. gayrimenkullerin satımına ilişkin karar“, satacak şeyi kalmamış müflis tüccarın, son olarak ev eşyalarını satışa çıkarmasından farklı bir şey değildir.
Ve üçüncü sorun, yoksulluk, işsizlik, açlık gibi kapitalizmin neden olduğu sıkıntılarla bunalan emek cephesinin seslerini giderek yükseltmeye başlamış olmasıdır.
AKP bu nedenle özerklik isteyen Kürt’e de, ekmek talep eden emekçilere de, hak talep eden ezilen ya da dıştalananlara da düşmandır.
Açıktır ki, bu çukurdan çıkmak için Ortadoğunun bütününde, bölgesel düzeyde Kürt özgürlük hareketi ile emek ve ezilenler cephesinin mücadele gücünün birleştirilmesinden başka bir yol yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder