Kürt halkına ve kazanımlarına yönelik saldırıların ardı arkası kesilmiyor. En son İran’ın Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırıları, güney Kürdistan’ı işgal girişimiyle bu saldırılar yeni bir boyut kazanmış durumda. Fakat sanıldığı gibi bu saldırı tek aktörlü ve Güney Kürdistan’ı işgalle sınırlı bir hareket değil.
İran’ın
böylesi bir harekete girişebilmesi için Irak’ın, ABD’nin, Türkiye’nin ve
Güneyli güçlerin onayı ve desteğini almak zorunda olduğunu az da olsa
siyasetten anlayan herkes görebilir. Birbiriyle oldukça ciddi çelişkiler
yaşayan güçlerin bu saldırılarda bir araya gelmesi tabii ki hepsinin
ortak çıkarlarına hizmet ettiğini gösteriyor. Her birinin çıkarı,
beklentileri tabii ki Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiyesinde buluşuyor.
Yıllarca kendi kulvarlarında Kürtlere karşı savaşan, Kürdistan’ın
özgürlüğünü engelleyen bu güçler otuz yılı aşkın bir süre içinde
gerçekleştiremediklerini bugün birleşerek, ortak mücadele yürüterek
başarmayı düşünüyor.
Bu saldırının gelişmesindeki temel nedenlerden biri Öcalan’ın Ortadoğu’ya kader olarak belletilen öl-öldür çıkmazından kurtularak demokratik-barışçıl bir siyasi çözüme meyletmesiydi. Kapitalist modernitenin, ulus devlet sisteminin halklara reva gördüğü milliyetçi, dinci, cinsiyetçi eğilimlerin dışında özgür tercih ve iradeli duruşa dayalı bir çözümü geliştirme çabasını engelleme amacı taşıyan karanlık, çirkin bir saldırıydı bu. Nitekim İmralı’da Öcalan’ın geliştirdiği savunmalarla bu sistemin tüm temeli, araçları, felsefe ve mantığı çözülmüş, kendi savunmasında sıkça söylediği gibi çıplak krallar dönemine geçiş yaptırmıştı. Bunun bugünden etkileri çok net görülmüyor olsa da sistem sahipleri, tekelci kapitalist patronlar bunun kendi sonlarını getirebilecek yegâne teori olduğunun farkındaydı. Saldırının temel nedenlerinden biri bu ideolojik alan mücadelesiydi.
Aradan geçen
12 yıla rağmen saldırılar somut sonuçlara ulaşmadığı gibi bu ideolojik
mücadelenin örgütsel, kitlesel alana taşırılmasıyla cisimleştiği,
somutlaştığı bir dönem yaşandı. 2011 yılı itibarıyla Ortadoğu’da
başlayan halk ayaklanmaları biraz da bu dönemin bir eseriydi. Kürt
halkının demokratik konfederal örgütlenme, serhıldan hareketi ve her
alandaki meclis ve kurumlaşmalarıyla alternatif bir sisteme doğru
ilerleyişi bölge halklarında da alternatiflik arayışını gündeme taşıdı.
Siyasi alanda devlet dışı bir örgütlenme modeliyle demokratik özerklik
ilanını gerçekleştirmesiyle de halkların baharı somut bir proje sahibi
oldu.
Buradan çıkarılacak sonuç yeni,
kapsamlı ve ciddi bir saldırı konseptinin pratikleşmeye başladığıdır.
İran’ın Kandil’e yönelik başlattığı saldırı ise bu pratiğin ilk adımı
konumundadır. Bunun Türkiye ayağının askeri açıdan geç kalmasının,
destek vermemesinin nedeni içte yaşanan kimi çelişkiler. Ama bu
çelişkiler de herkesin gözlediği gibi savaş kliği tarafından halledildi.
Sorunu artık sadece zamanlama.
Tabii
ki bu kesin bir sonuç değil. Kürt Özgürlük Hareketi’nin en büyük güç
kaynağı halk desteğidir. Türkiye, İran, Irak, Suriye ve yurtdışında
yaşayan Kürtlerin bu saldırılar karşısında takınacağı tutum bu
saldırıların kırılmasında en önemli etkenlerden bir tanesi olacak.
Serhıldan hareketi, demokratik tavır ve tutum bu saldırıların bir halkın
taleplerine yönelik gerçekleştirilen kirli bir ittifak olduğunu
gösterecektir. Bunun dışında salt gerillaların askeri direnişine
endeksli bir direniş kısa vadede etkili olsa da uzun vadede gerekli
başarıyı yakalayamayacaktır.
Bu anlamıyla Kürtlerin ve onların
mücadelelerine sempatiyle bakan dostlarının bu kirli ittifak karşısında
takınacağı tutum bu dönemde oldukça önem kazanıyor. Türkiye’de yürütülen
demokratik anayasal mücadele, demokratik özerkliğin kurumlaşması,
demokratik konfederalizmin tüm ayaklarının pratikleştirilmesi görevleri
gibi uzun vadeye dayalı mücadelenin yanında etkili halk eylemsellikleri
de bu dönemde oldukça aciliyet kazanmış durumda. Suriye’de Kürtlerin
kalıcı kazanımlar elde etmeye oldukça yaklaştığı, Güney Kürdistan’da
demokratikleşmeye evirilen kazanımlar, İran’da kültürel ve siyasi
özerklik taleplerinin güçlendiği bir dönemde her parçanın kendi
mücadelesinin yanında ortak reflekslerle hareket etmesi gerektiği
ortada.
Bunun nedeni saldırının hedefinin tüm Kürtler olmasından kaynaklanıyor. İran ile başlayan saldırı salt PJAK veya PKK karşısında bir mücadele değil, tüm Kürtleri ve kazanımlarını hedefleyen bir saldırının başlangıcı. Bu anlamıyla tüm parçalarda yaşayan Kürtler, dünyanın dört bir tarafına yayılan Kürtler önümüzdeki bu kader aylarını iyi değerlendirebilmeli, sürekli mücadeleye endeksli bir tempo yakalayabilmeli. Bu saldırının başarı kazanmaması için her Kürt tüm uğraşlarını, planlarını askıya alarak anı anına, günü gününe mücadele yürütebilmeli. Kader belirleyici bir süreç, olağanüstü bir süreç olağan yaklaşım ve kişiliklerle kazanılamaz. Bunun bilincinde olarak yaklaşmak her Kürt ve Kürt dostunun en temel görevi.
Bu son mücadelenin kazanılması durumunda ne bölgesel, ne uluslar arası güçler bir daha Kürt Özgürlük Hareketi’ne saldırma cesareti bulamayacağı gibi Kürtlerin özgürlüğünün kazanılması yolu da sonuna kadar açılabilecektir.
Umut Yeniçağ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder