31 Temmuz 2011 Pazar

İran Saldırısı

1 Mayıs 2008 tarihinde Türk savaş uçakları PJAK’ın üstlendiği noktalara uçak saldırıları gerçekleştirmişti. Yapılan bu saldırıda basın-yayın çalışmalarını yürüten altı PJAK mensubu yaşamını kaybetmişti. Bu saldırının en dikkat çekici yanı ise;    Türkiye, İran ve ABD’nin PJAK karşısında bir araya gelmiş olmalarıydı. 

2008 yılında gerçekleşen bu saldırıda İran İstihbarat sağlamış, ABD İnsansız uçaklarıyla keşif yapmış ve Türk Uçakları da ABD yapısı güdümlü bombaları PJAK üstlerine yağdırmıştı. Aradan üç yıl geçti, bu Kürt karşıtı ittifak yeniden devrede.

Bir haftadır Güney Kürdistan ve Doğu Kürdistan sınır hatlarının birleştiği alanlardan olan Hacı Ümran ve Zele arasındaki sınır hattında şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Bu çatışmalar da iki yüze(200) aşkın İran askeri on’a(10) yakın da HRK gerillası yaşamını kaybetti. Hala süren bu çatışmalarda yaşamlarını kaybedenlerin sayısının daha da artma olasılığı fazlasıyla var.
 
PJAK ve İran arasında çatışmalar yaşanmaya devam ederken gerek ABD gerekse de savaş bölgesine yakın bir alanda konumlanan YNK’den hiçbir ses çıkmamaktadır. Oysa YNK, PKK ve PJAK ile yaptığı görüşmelerde İran’la çatışmanın yaşandığı bölgeyi sürekli gündemde tutmuştu. ABD’de sözde İran’ın askeri hareketliliğini kontrol altında tutma bahanesi altında neredeyse günün 24 saatinde bölgede insansız keşif uçaklarını havada tutuyordu.

İran'ın saldırılarının fiili işgal harekâtına dönüştürülmeye çalışıldığı son bir haftalık süre içerisinde ne YNK bölge üzerine olan duyarlılığını gündeme getirdi ne de ABD’nin İran karşısında duyduğunu dile getirdiği “rahatsızlık”(?!) konuşuldu. Bu her iki güçte derin bir sessizliğe gömüldüler.
 
Türk devletinin İran’ın gerçekleştirdiği bu saldırıdaki yeri çok nettir. Türkiye ile İran yaptığı Kürt karşıtı anlaşma ile ortak saldırı ve hareket kararı aldılar. Doğu Kürdistan ve Kuzey Kürdistan sınırlarının kesiştiği Dambat, Maku vb. gibi yerleşim anlarında ortak askeri harekâtlarda gerçekleştirdiler. Hacı Ümran ve Zele arasında kalan sınır hattında gerçekleşen saldırıda da Türk subayları fiilen yer almaktadırlar. Ancak anlaşılacağı gibi bu saldırı sadece İran-Türk ortak harekâtı olmakla sınırlı değil. ABD’de üçüncü bir ortak olarak bu saldırının içerisinde kendisi için bir konum belirledi.

 
Halen sürmekte olan bu çatışmalar ne kadar sürer ve hangi boyutlara ulaşır bu konuda şimdiden bir şey söylemek mümkün değil. Ancak İran saldırılarına devam eder ve kendini bu konumda tutarsa çatışmaların daha geniş bir alana yayılacağını ve boyut kazanacağını söylemek abartı olmaz. En son Serdeşt’te yaşanan çatışmada bunu göstermektedir.

 
İran neden böyle bir saldırıya gerek duydu? Bu saldırı gerçekten İran’ın çıkarına mı? Bunlar mutlaka cevaplanması gereken sorular olma özelliği taşımaktadır.     
  
Ortadoğu’da siyasal açıdan yaşananlar bilinmektedir. İçerisinde olunan bu süreci yakından takip edenler, sıranın İran’a geldiğini anlamakta hiçbir güçlük çekmeyeceklerdir. Libya kuşatma altında, Suriye’de giderek benzeri bir kuşatılmışlık içerisine çekilmekle karşı karşıya. Bu her iki devlette ABD’nin Ortadoğu ve yakın bölgelerine vermeye çalıştığı yeni biçim karşısında hizaya getirilmesi gerekenler arasında yer almaktadırlar. Libya ve Suriye tüm uzlaşmacı ve taviz veren politikalar geliştirmesine rağmen böyle bir konumda ele alınmaktan kendilerini kurtaramamışlardır. Sonuç ise ortadır.
İran, Suriye ve Libya ile aynı statü içerisinde ele alınan ülkeler arasında yer almakta olsa da ABD tarafından biraz daha sert kabuklu ceviz muamelesi gören bir devlet konumundadır. Suriye ve Libya kuşatmasından sonra ise bu şekilde sert kabuklu bir ceviz olma özelliğinden de çıkarılmak istenilmektedir. Libya ve Suriye konusunda ABD ile anlaşan Türkiye İran konusunda da bir anlaşmaya varmıştır. Bu anlamda Türkiye ABD tarafından da bir misyon sahibi kılınmıştır ve Libya ve Suriye karşı olduğu gibi İran’a karşı da kullanılacaktır. Bundan hiçbir kimse de kuşku duymamalıdır.
İran giderek kuşatılma altına alınmaya başlandığı ve sıranın hızla kendisine geldiği bir süreçte PJAK’a saldırıya geçmiştir. Bu gerçeklik İran’ın neden PJAK’a saldırarak işgal harekâtı başlattığı ve bu saldırının İran’ın yararına mı olduğu sorularına da bir cevap teşkil etmektedir.
 
İran’ın hangi gerekçeyle olursa bugüne kadar yapmış olduğu askeri saldırıların haklı bir gerekçesi olamaz. Bunlar kesinlikle mahkûm edilmesi ve karşı durulması gereken saldırılardır. Son gerçekleşen saldırılar ise bunlarında ötesinde geçmişte yaşananlardan da daha tehlikelidir. Bu sadece Kürtler içinde değildir. Başta İran halkı olmak üzere orta doğu içinde bir tehlikedir. 

Saddam Hüseyin’i Kuveyt’e saldırtan ABD’den başkası değildi. Saddam’ı yıkan ve idam sehpasına gönderen yine ABD oldu. Saddam’ı savunmuyoruz. Ahmed-i Nejat’ı ve onun Kürt karşıtı politikasını da savunmuyoruz. Kesinlikle de buna karşıyız. Ahmed-i Nejat ve onun temsil ettiği yönetimin koşar adımlarla ABD’nin onları çekmeye çalıştığı girdaba girme konusunda o kadar istekli olması da tamamen kendilerinin bilecekleri bir şey. 
 
İran’ın PJAK özgülünde Kürtlere karşı başlattığı bu saldırının, ABD’nin ve Türkiye’nin İran’ı içerisine çekmeye çalıştıkları girdap olduğuna dair de hiçbir kuşku yok. O kadar açık ve net. Şaşırtıcı olan İran yönetiminin bunları yaparken hala ABD ve Siyonizm karşıtlığı söylemleri kullanmak istemesi…

Başta İran olmak üzere Müslüman topluluklar içerisinde gerçekten kendisini ABD ve Siyonizm karşıtı görenler, öyle olduklarının propagandasını yapanlar İran yönetiminin bu Kürt karşıtı politika ve işgale dönüşen saldırganlık karşısında sessiz kalmamalıdır.

Cemal Şerik

Hiç yorum yok: