31 Temmuz 2011 Pazar

‘Çaktırmadan Faşizme’ Geçiş Yolları

Açgözlü insanlar için eskiler ne derlermiş?

“Allah gözünü doyursun!” derlermiş. Biz de Başbakan’a “Allah gözünü doyursun” diyoruz.


Neden derseniz, şundan: Başbakan “Terörle mücadelede medya hâlâ yanımızda yer almamıştır” demiş.


Destur! Tövbe de Başbakan, çarpılırsın. Daha ne olsun?


“Allah Başbakaníın gözünü doyursun!”


TV kanallarının yüzde doksan dokuzu... Zaman, Star, Sabah, Yeni Şafak, Posta, bir de buna “promosyon” olarak liberal kesimden Taraf’ı, ultra milliyetçi kesimden Yeni Çağ’ı eklersek, yazılı medya tirajının da yüzde doksanı... Hepsi Başbakan “muhibbi”.


Geriye ne kalıyor? Özgürlükçü medya... Merkez medyada vicdanlı az sayıda yazar ve daha geçenlerde NTV’den atılan Banu Güven, şu sıralarda “Kandil muhibliği” yaftasıyla savcılara ihbar edilen Ece Temelkuran ve Nuray Mert gibi vicdanlı insanlar... Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar gibi “nesnelciler”.


Başbakan’ın “medya” ilgili sözlerini bir kere daha okuyalım:


“Terörle mücadelede medya hâlâ yanımızda yer almamıştır. Bu, terör örgütünün ekmeğine yağ sürüyor. Adamın derdi propagandasını yaptırmak. TV kanallarında bakıyorsunuz bunların siyasi temsilcileri durmadan o biçim programlar yapıyorlar. Buna gerek var mı?”


Başbakan medyada düşünce özgürlüğüne düşman. Yalnız “tek millet, tek devlet, tek dil, tek din, tek mezhep, tek Başkan” demiyor. “Tek ses, tek nefes, özgürlüğün sesini kes” diye bağırıyor.


Bundan daha iyi ‘çaktırmadan faşizm’ olur mu?


Belli oluyor ki, hükümet polis devletine geçiş sürecinde medyayı da susturmayı planlıyor. Şimdi biz hem demokrasiden söz eden, hem de hükümete destek veren bütün yazarlara ve programcılara sesleniyoruz:


Hepiniz hep bir ağızdan Başbakan’a deyin ki; Allah senin gözünü doyursun! Ve de Allah “belanı” demesek bile, müstahakını versin. Amin!

Hiç yorum yok: