İran rejiminin 16 Temmuz’dan bu yana Federal Kürdistan Bölgesi sınır
hattı boyunca tüm güçleri ile yürüttüğü saldırının birçok boyutu olmakla
birlikte, kabul görecek en önemli senaryo, Kürt hareketine ve Kürtlere
yönelik üçüncü yolu zedeleyen bir konseptin devrede olduğudur.
Uluslararası siyasetin yeniden şekilleneceği bir konsept olarak
Türkiye’nin de askeri olarak destek verdiği bu saldırı, Kürt hareketini
ezme, iradesiz bırakma ve yok etme üzerine bir mantık içeriyor.
Türkiye’de yürütülen politikalardan da bu anlaşılmaktadır. Kürtlerin
“Varlığını koruma, özgürlüğünü sağlama” diye adlandırdığı süreçte, PKK
Lideri Abdullah Öcalan’ın bütün girişimleri devre dışı bırakılmıştır.
Legal siyaset olanakları kurnazca bir yargı kılıfıyla engellenmiştir.
Kürtlerin iyi niyetli girişimleri sürecin barışa evrilmesi konusunda
heba edilmiştir. Bunlar Türkiye’de kapsamlı bir savaş sürecine
girilmesinin işaretidir.
Silvan olayı ile birlikte Türkiye’nin gittikçe bir halklar savaşını da içinde barındırdığını ve AKP’nin girişmeleriyle bunun körüklendiği görülüyor. Kurnazca yürütülen savaş politikasının sonucudur. Zaten AKP medyası da Gülen cemaatinin girişimi doğrultusunda, Kürt hareketi ve Öcalan’a karşı kullandığı dille rolünü görmeyen, çok başlı tezini ortaya sürerek, kafa karıştırma çabalarını en uç noktada yürütmektedir. Bu dil, AKP ve Gülen cemaatinin sorumluluğunu örtbas eden bir dildir.
Yani İran’ın PJAK’a saldırısı, İran’ın kendini kurtarma, uluslararası basıncı en aza indirme ve kendi arka bahçesini temizleyip, Ortadoğu’daki dalgalanmadan kurtulma çabası olarak görülmesinin yanı sıra bir diğer boyutu da İran’ın bu çerçevede Türkiye’yi yanına almak için yaptığı bir girişimdir. İran rejimi hem kendini yaşanacak devrim hareketlerinden korumak, hem de Türkiye’yi yanına alarak, üstündeki uluslararası basıncı bertaraf etmek istemektedir. Bu bir bölgesel konsepttir de aynı zamanda. İran rejimi, bu saldırı ile bu sürece hızlı bir giriş yapmıştır. Türkiye YNK ve diğer bölgesel güçlerin de dahil olduğu bir saldırı ile Kürt hareketine ağır bir darbe vurulması halinde, Türkiye gibi diğer bölgesel güçler de devreye girecektir. İşte bu, Fehmi Koru’nun söz ettiği Sri Lanka modelini kapsamaktadır. Bu saldırının İran açısından başarılı çıkması ve Kürt hareketinin askeri olarak çözülmesi halinde, bazı Kürt dinamiklarinin dahil olacağı konseptle, Kürtlere dönük topyekün bir tasfiye politikası uygulamaya konacaktır. Muhalif Kürt siyasetine dönük, belediye başkanlarının hatta milletvekillerinin de içinde bulunduğu yüzlerce insanı kapsayacak büyük bir siyasi soykırım operasyonu da olası senaryolardan biridir. Ardından Hüseyin Yıldırım, Kemal Burkay gibi işbirlikçi Kürtlerle, yeni bir muhalefet yaratılacaktır. İran eğer Kürt hareketine ağır bir darbe vurabilirse, Kürtler için hiçbir emek sarf etmeyen sahte Kürt kişilikleri ile yeni bir konsept başlatacaktır.
Ancak, Kandil’de yaşanan çatışma ve direniş, İran’a yenilgi yaşatırsa durum tam tersine çevrilecektir. Mevcut veriler savaşta kazanan gücün yeni özgürlükçü ve temel çizgi olarak Ortadoğu’da kendini güçlendireceğidir. İran da bir iç krize girip kendi sonunu getiren bir sonuca imza atacaktır. Kamuoyu baskısı ve Kürt hareketinin direnişi bunu zorunlu kılacaktır. Kürtlere dönük sağlanan bölgesel şer ittifakı da parçalanmış olacaktır. Bu süreçte özellikle milletvekillerinin “farklı görüşler dile getirme” adına basın karşısında çelişki gibi gösterilmeye zemin hazırlayan demeçler vermesi tehlikeli bir yaklaşımdır. “Özerklik zamansızdır” gibi söylemler üzerinden Kürtlerin statüsünü belirleyecek özerkliğin tartışılır hale getirilmesi, niyette olmasa da İran’ın öncülük ettiği büyük Kürt inkarının fiziki ve kültürel soykırımın değirmenine su taşıyacaktır. Özerklik, yeni bir anayasa oluşurken, Kürtlerin bu seferki fırsatı kaçırmayarak, anayasanın demokratik olmasına hizmet edecek, tarihi bir adımdır. Zamansız tartışmaları, yakın tarih bilincinden yoksun, iyi niyetli olmakla birlikte tarihsel gerçeklikten ve yeni konsepti kavramaktan uzak bir tartışmadır. Aksi Kürtlerin yakaladığı tarihi fırsatı kaçırmak anlamına gelecektir. Şimdi birlik olma zamanı.
Silvan olayı ile birlikte Türkiye’nin gittikçe bir halklar savaşını da içinde barındırdığını ve AKP’nin girişmeleriyle bunun körüklendiği görülüyor. Kurnazca yürütülen savaş politikasının sonucudur. Zaten AKP medyası da Gülen cemaatinin girişimi doğrultusunda, Kürt hareketi ve Öcalan’a karşı kullandığı dille rolünü görmeyen, çok başlı tezini ortaya sürerek, kafa karıştırma çabalarını en uç noktada yürütmektedir. Bu dil, AKP ve Gülen cemaatinin sorumluluğunu örtbas eden bir dildir.
Yani İran’ın PJAK’a saldırısı, İran’ın kendini kurtarma, uluslararası basıncı en aza indirme ve kendi arka bahçesini temizleyip, Ortadoğu’daki dalgalanmadan kurtulma çabası olarak görülmesinin yanı sıra bir diğer boyutu da İran’ın bu çerçevede Türkiye’yi yanına almak için yaptığı bir girişimdir. İran rejimi hem kendini yaşanacak devrim hareketlerinden korumak, hem de Türkiye’yi yanına alarak, üstündeki uluslararası basıncı bertaraf etmek istemektedir. Bu bir bölgesel konsepttir de aynı zamanda. İran rejimi, bu saldırı ile bu sürece hızlı bir giriş yapmıştır. Türkiye YNK ve diğer bölgesel güçlerin de dahil olduğu bir saldırı ile Kürt hareketine ağır bir darbe vurulması halinde, Türkiye gibi diğer bölgesel güçler de devreye girecektir. İşte bu, Fehmi Koru’nun söz ettiği Sri Lanka modelini kapsamaktadır. Bu saldırının İran açısından başarılı çıkması ve Kürt hareketinin askeri olarak çözülmesi halinde, bazı Kürt dinamiklarinin dahil olacağı konseptle, Kürtlere dönük topyekün bir tasfiye politikası uygulamaya konacaktır. Muhalif Kürt siyasetine dönük, belediye başkanlarının hatta milletvekillerinin de içinde bulunduğu yüzlerce insanı kapsayacak büyük bir siyasi soykırım operasyonu da olası senaryolardan biridir. Ardından Hüseyin Yıldırım, Kemal Burkay gibi işbirlikçi Kürtlerle, yeni bir muhalefet yaratılacaktır. İran eğer Kürt hareketine ağır bir darbe vurabilirse, Kürtler için hiçbir emek sarf etmeyen sahte Kürt kişilikleri ile yeni bir konsept başlatacaktır.
Ancak, Kandil’de yaşanan çatışma ve direniş, İran’a yenilgi yaşatırsa durum tam tersine çevrilecektir. Mevcut veriler savaşta kazanan gücün yeni özgürlükçü ve temel çizgi olarak Ortadoğu’da kendini güçlendireceğidir. İran da bir iç krize girip kendi sonunu getiren bir sonuca imza atacaktır. Kamuoyu baskısı ve Kürt hareketinin direnişi bunu zorunlu kılacaktır. Kürtlere dönük sağlanan bölgesel şer ittifakı da parçalanmış olacaktır. Bu süreçte özellikle milletvekillerinin “farklı görüşler dile getirme” adına basın karşısında çelişki gibi gösterilmeye zemin hazırlayan demeçler vermesi tehlikeli bir yaklaşımdır. “Özerklik zamansızdır” gibi söylemler üzerinden Kürtlerin statüsünü belirleyecek özerkliğin tartışılır hale getirilmesi, niyette olmasa da İran’ın öncülük ettiği büyük Kürt inkarının fiziki ve kültürel soykırımın değirmenine su taşıyacaktır. Özerklik, yeni bir anayasa oluşurken, Kürtlerin bu seferki fırsatı kaçırmayarak, anayasanın demokratik olmasına hizmet edecek, tarihi bir adımdır. Zamansız tartışmaları, yakın tarih bilincinden yoksun, iyi niyetli olmakla birlikte tarihsel gerçeklikten ve yeni konsepti kavramaktan uzak bir tartışmadır. Aksi Kürtlerin yakaladığı tarihi fırsatı kaçırmak anlamına gelecektir. Şimdi birlik olma zamanı.
Özgür DENİZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder