Yirmi askerin hayatını kaybettiği çatışmanın ardı ndan sarf edilen
sözler, Başbakan Erdoğan’ın iddia ettiği “farklı şeyleri” anlamamızı
kolaylaştırmaktadır. Başbakan’ın kastettiği şeylerin daha önce hiç
yaşanmamış, hiç denenmemiş olduğunu varsayarak değerlendirmeye
başlayalım. Önümüzde iki ihtimal var. Gerçekten askerlerin kaybının
verdiği acıdan ders çıkararak bir daha benzer şeyleri yaşamamak için
köklü adımlar atmayı, sorunun tümden çözümüne yönelik politikalar
geliştirmeyi göze almış bir psikoloji ve söylemin işaretleri var mı? Ne
yazık ki bu soruya olumlu cevap veremedi- ğimizde geriye bir ihtimal
daha kalıyor ki, o da “terörle mücadele(!)” konseptinde bugünkünden çok
daha sert politikalara yönelmekten başka bir anlam ifade etmemektedir.
Daha çok siyasetçinin KCK davası üzerinden tutuklanması, hatta yemin
etmedikleri için seçilmiş vekillerle ilgili yargısal süreçlerin
başlatılması, hayali beklentilere dayalı görüşmelerden geri adım
atılması, gösterilere daha çok gaz sıkılarak müdahale edilmesi, medya
üzerindeki baskının artırılması, askeri operasyonların doğrudan
sınırötesi hedeşereyoğunlaştırılması vs...
Bütün bunlar doksanlı yıllardan daha yüksek dozda seyrederse, ülkeyi
yönetenler Kürtlerin ayrılması nı kendi elleri ile hazırlayan kadrolar
olarak tarihe geçecektir.
İttihatçı zihniyetin yüz yıl önce Balkan, Kafkas ve Anadolu halklarını
sürüklediği felaketin bir benzeri yeniden yaşanmış olacaktır. Yapılan
açıklamalar tüyler ürpertici nitelikte ve bir acının paylaşımından öte,
yeni acıların yaşanması na davetiye çıkartır niteliktedir. Yılların
İçişleri Bakanı ve bu sorunun nasıl çözülemeyeceğ ini en iyi bilmesi
gereken isimlerden birisi olan Aksu, “Özerklik ilanının on üç askerin
ölümünden daha feci” olduğunun altını çiziyor. Yeni İçişleri Bakanı ise,
“Ölümlerin sebebini araştırmak gidenleri geri getirecek mi?” diyecek
kadar oturduğu makamın sorumluluklarını taşı- maktan uzak sözler sarf
etmektedir. Yeni Meclis Başkanı’nın herkes safını belirlesin çağrısı, üç
partinin ortak deklarasyonunda karşılığı- nı bulan alışıldık cümlelerde
somutlaşıyor.Yemin krizinin CHP’yi yıpratma pahasına aşılmı ş olması,
Kürt siyasetinin parlamento ile ilgili daha net tutum alma zorunluluğunu
beraberinde getirmiştir. Blok listesinden seçilen vekillerin Meclis’e
girip giremeyeceği tümüyle “Özerkl ” tartışmaları ile ilgilidir.
Özerklik ilanı sürecini engellemeye katkı sağlamadığı taktirde,
mecliste Kürt siyasetinin temsili, kısa dönemde istenen bir durum
olmayacak aksine dışlayıcı girişimlere öncelik verilecektir. Çatışmalı
ortamın yoğunlaşması ve bunun çözümsüzlüğü derinleştirdiğinin fark
edilmesi, hatta toplumsal kamplaşmanın yönetilebilir kriz olmaktan
çıkmaya başlaması, özerklik konusunda geri adım atılmaması bir süre
sonra yeniden ve daha sağlıklı ilişki kurma ihtiyacını doğuracaktır.
Anayasal çözüm ihtiyacı siyaseti yeniden umut odağı haline
getirecektir. Asıl sorun o aşamaya kadar “dik durabilmek” ve daha etkin
toplumsal güç ortaya çıkaracak genişliğe kavuşmaktadır.
Çatışmanın yoğunlaştığı dönemde, Türkiye toplumunun çözümden yana
dinamiklerini harekete geçirebilen bir siyasal proje, gerçekten “farklı
şeyler” olmasının tek yoludur. O zaman sadece gözü yaşlı asker
ailelerinin değil, on yıllardır çocuklarının kemiklerine kavuşmayı
bekleyen Kürt analarının da acısına da ortak olmayı bilen bir toplumsal
vicdan, siyaseti şekillendirecektir.
- Ana Sayfa
- Öcalan Anlatıyor: Uluslararası Komplo Gerçeği
- SAİD-İ KURDÎ(Nursi) VE KÜRT SORUNU
- Batı Kürdistan(Rojava) Devrimi
- Soykırımdan Özerkliğe Batı Kürdistan
- AKP ve Faşizm Üzerine
- Anti Emperyalist-Kapitalist Mücadele ve KÜRT BAHARI
- Karadeniz: Toprak, Su, Hava ve Emek
- Bir İşkence Yöntemi Olarak Tecrit
- Politik Sinema
- Belgeseller
- E-Kitaplar
- İnternet Sansürünü Del !
Site İçi Arama
17 Temmuz 2011 Pazar
20 Askerin Ardından...
Etiketler:
13 Asker,
AKP,
BDP,
Demokratik Özerklik,
Gülen Cemaati,
HPG,
Kürdistan,
Kürt Sorunu,
Öcalan,
PKK,
Recep Tayyip Erdoğan,
Silvan,
Sömürgecilik,
Türk-İslam Sentezi,
Yeşil Sermaye
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder