‘’Aydınların bile ‘Demokratik Özerklik’ kelimesinden çok haz etmediğini görüyorum. Buna tepki gösterilmesini anlayamıyorum. Zaten ta başından beri bu bir özerklik talebiydi. Ve bu sorunu, bu aşamadan sonra özerkliği tartışmadan halledemeyiz. Sorunu üniter devlet içerisinde kalarak çözelim demek çelişkidir. Zaten sorunun kaynağı üniter devlet.“ |
Maltepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve AB Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Kalaycı, uluslaşma sürecinde olan, ancak ulusal kimliği üniter devlet tarafından tanınmayan Kürtlerin geldikleri aşamada „Demokratik Özerklik“i talep etmelerinin şaşılacak bir durum olmadığını söyledi. Kürt sorununun çözümü için BDP ve DTK’nin gündeme getirdiği ve DTK tarafından önceki gün ilanı gerçekleştirilen ‘Demokratik Özerklik’, bugüne kadar bir çok kesim tarafından, „yaşamda gerçeğini bulan bir proje“ olarak yorumlandı. Öte yandan üniter devlet yapısı içinde klasik çözümde direnen kesimler ise bu talebi kabul edilemez ve cumhuriyetin temeline yönelik bir saldırı olarak değerlendiriyor. Akademik çevrede ise dünyanın pek çok yerinde benzer sorunların çözümü için denenen yöntemler, Türkiye’de Kürt sorununda örnek olarak dile getiriliyor. Daha önce Kürt sorununun çözüm modeli olarak önerilen Bask, Katalanya, Chiapas örnekleri gündeme getirilirken, çok fazla bilinmeyen Kanada’nın Quebec sorunu üzerine araştırmalar yapan Maltepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve AB Bölümü öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Hüseyin Kalaycı, bu örneğin Kürt sorunu açısından incelenmesi gereken bir model olduğunu söyledi. Milliyetçilik, çok kültürcülük, federalizm üzerine araştırmaları bulunan ve Quebec sorunu üzerine yazdığı ‘Ulus Devletin Başağrısı: Ayrılıkçılık’ kitabı ile ulus devlet ve farklı kültürlerin çarpışma ve ayrılma noktalarını irdeleyen Kalaycı, ulus tanımı üzerinden Kürtlerin taleplerini değerlendirdi.
‘Devletleşmenin önünü kesmek için uluslar azınlık olarak tanımlanıyor’
Kürt sorununu öncelikli olarak bir ‘kimlik sorunu’ olarak tanımlayan ve bu açıdan da Kürt sorununun dünyadaki birçok azınlık sorunuyla benzeştiğini dile getiren Kalyacı, bu nedenle de sorunun öncelikli olarak siyasi bir düzlemde tartışılması gerektiğini belirtti. Yıllarca ‘terör’ olarak görülen sorunun aslında hâkim ulus olan Türklere karşı Kürtlerin artık azınlık konumundan çıkmak ve tanınmayan kimliklerini itibarlı, saygın bir kimlik olduğunu gösterme çabası olduğunu kaydeden Kalaycı, bu çerçevede Kürt sorununun bir Bask, Quebec, İskoç ya da Korsika sorunundan ayrı bir düzlemde ele alınabilinecek bir sorun olmadığının altını çizdi. Kalaycı’ya göre; „Devleti olmayan gruplar, ulus olarak tanımlanmıyor. Çünkü bu grupların, ulus olarak tanımlanması halinde devletleşme süreci de doğrudan başlamış oluyor.“ Buradan hareketle devletlerin kendi bünyelerindeki çoğunluk grubun ya da anayasal olarak tanınmış olan kimliklerin dışında bir başka ulusun mevcudiyetini kabul etmeme yoluna gittiğini, bu anlamda Kürtlerin ulus yerine etnisite ya da halk olarak tanımlanmasının yeğ tutulduğunu söyleyen Kalaycı’nın işaret ettiği bir diğer önemli nokta ise, objektif bir tanımı olmayan ulus’un, ulusluklarını tescil ettirmiş grupların tanımına bakılarak tarif edilmesi.
Ulus olarak tanınmayan bir ulus: Kürtler
Kalaycı, bu konudaki düşüncesini şöyle ifade etti: „Bu tarife bakılacak olduğunda belli bir sınır bilincinin olması -ki bu Kürtlerde mevcut- onları ayırt edici bir özelliğinin bulunması (Kürt dili bu da mevcut), o topraklarda uzun yıllar yaşamış olmaları. Bunlar olmaya da bilir ama baktığımızda tarihi toprakları da var. Ve artık siyasal örgütlenme içerisinde kendilerini bir kimlik olarak tarif etme olgunluğuna da erişmişler. Bu yüzden dışardan Kürtlere etnisite ya da halk dememizin onlar üzerinde bir etkisi yok. Onlar kendilerini ulus olarak tanımladığı için evet Kürtler bir ulustur.“
‘Ulusal haklar, bireysel haklara indirgenemez’
Ulusal kimliği reddetmenin bir yolunun bireysel haklar olduğunu, bunun İngiltere, Kanada ve Fransa örneklerinden de görülebileceğini belirten Kalaycı, bireysel haklara ihtiyaç olmakla birlikte Kürt sorunu ya da İskoç, Quebec ya da Korsika sorununun sadece bireysel haklarının tanınmasıyla çözülmesi olanağının bulunmadığını vurguladı. Kalaycı bu konuya itirazını, „Ulus devletler çağında ulus olduklarını öne süren grupların taleplerini bireysel haklar tanıyarak çözemeyiz, zira bireysel haklar dediğimiz aslında egemen olan grubun üyelerinin hakkıdır, bu da diğerlerinin egemen gruba asimilasyonu anlamına gelir“ sözleriyle dile getirdi. Arada kilometrelerce uzaklık olsa da Kanada’da Quebec sorunu konusunda önemli çalışmalarda bulunmuş olan Kalaycı, Kürt sorunu ile Quebec sorunu arasında dikkat çekici benzerlikler olduğunu da öne sürdü.
‘Kürt ile Quebec sorunları benzer’
Kanada’daki Quebecliler ile Kürtlerin haklar elde etme bakımından benzer sayılamasalar bile, benzer tarihsel süreçlerden geçtiklerini aktaran Kalaycı, ayrılıkçı partilere de sahip Quebeclilerin de 1982’de getirilen anayasayı kabul etmeyerek kısmen boykot ettiklerini, o günden bugüne de hâlâ bu anayasayı kabul etmediklerini anlattı. Kalaycı, Quebec’te iktidara gelen ayrılıkçı partinin iki kere ayrılık referandumuna gitmiş olmasına rağmen, kıl payıyla ayrılık lehine sonuçlanmadığını, Kanada’nın federalizm ve çok kültürcülük politikası ile Ouebeclilere geniş özerklik tanıması nedeniyle bu referandumların başarısızlıkla sonuçlandığını da ekledi. Yine dilleri konusunda geçmişte özellikle ekonomik mağduriyetler yaşamış olan Quebeclilerin bu konudaki talepleri nedeniyle epey kazanım elde ederken, Qubec’in Kanada’nın üniter devlet yapısı içerisinde tutulamayacağının öngörülmesi üzerine ülkenin Quebec’e geniş özerklik veren bir federasyona dönüştüğünü belirtti. Kalaycı, bu açıdan bütün azınlık gruplarının birbiriyle çok yakın ilişkide olduğunu, dünyanın herhangi bir yerindeki bir devletsiz ulusun kazanımının, dünyanın öteki ucundaki bir başka grubu doğrudan ilgilendirdiğini ifade etti.
‘Uluslaşmayı ithal eden Türkiye, demokratikleşmeye direniyor’
Kalaycı, Kürtlerin taleplerini sadece kültürel bazda ele almayı hatalı bulduğunu dile getirirken, bu konuda da şunları söyledi: „Kürtler, bugüne kadar bunca acıyı sadece kültürel hakları elde etmek için çekmediler, kültürel haklar zaten insanların doğal hakları. Kürt hareketi de diğer bütün ulusal azınlık hareketleri gibi doğası gereği siyasaldır, siyasal talepler içerir. Daha basit ifadeyle, Kürtler kendi kendilerini yönetmek istiyorlar. Bu kendi kendini yönetmek, ayrı bir devlet çatısında olabileceği gibi bir devlet içerisinde genişletilmiş biçimde haklar ya da özerklikle de olabilir. Bunu bir nevi iktidar talebi olarak da görmek lazım.“
‘Demokratik Özerklik, şaşırılacak bir talep değil’
Özerklik istemenin, çoğunluk gruptan ayrı olma, ayrı muamele görme ve kendi kendini yönetme isteğinden kaynaklandığını kaydeden Kalaycı, Kürtlerin bu talebine kimsenin şaşırmaması gerektiğini söyledi. Kalaycı, özerkliğin artık bu kadar yüksek bir sesle Kürtler tarafından dile getirilmesinden sonra, bundan daha aşağısına inecek bir pazarlık payı olmadığını düşündüğünü de ifade etti. Kalaycı, „Türklerin, Kürtlerin haklarına en sıcak bakan aydınlarının bile ‘demokratik özerklik’ kelimesinden çok haz etmediğini görüyorum. Evet, belki özerklik tartışmaları için henüz hazır değiliz ama ben ne zaman hazır olunacağı konusunda da şüpheler duyan biriyim. Bu gayet doğal ve bir akademisyen olarak buna şaşırılmasını veya tepki gösterilmesini anlayamıyorum. Zaten ta başından beri bu bir özerklik talebiydi. Ve bu sorunu bu aşamadan sonra özerkliği tartışmadan halledebileceğimizi düşünmüyorum. Mutlaka bu sorunu üniter devlet içerisinde kalarak çözelim demeyi çelişkili buluyorum. Zaten sorunun kaynağı üniter devlet. Ulus devlet anlayışının sorunun kaynağı olduğunu bir yandan teslim de ediyorlar. Belki İspanya gibi bir yola başvurabilirler. İspanya da anayasasına göre üniter ama uygulamada federal bir devlet „ dedi.
‘Bireysel haklarla çözülmez, kolektif haklar mutlaka tanınmalı’
Anayasal güvence konusunda karamsar olan Kalaycı, Basklıların, Quebeclilerin bunca yol kat etmelerine rağmen anayasal tanınmayı elde edemediği göz önüne alındığında Türkiye’deki mevcut demokrasi sistemi içerisinde bu talebin gerçekleşmesinin çok güç olduğunu söyledi. Kalaycı, önümüzdeki yıllarda Kürtlerin yine de büyük kazanımlar elde edeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek olmadığını ifade etti. Kalaycı’nın kolektif hakların nasıl kabul edileceği sorusuna ise verdiği yanıt şu şekilde: „Ulusallaşma süreci geri dönülmez bir süreçtir. Kürtler kendilerini ulus olarak tanımladıktan sonra ve buna göre siyaset üretmeye, buna göre siyasi söylem benimsemeye başladıktan sonra, bunları savuşturmak artık kolay değil. Kürt sorunu sadece demokrasi ve adalet meselesi değil. Bunu bireysel hakları tamamen vermiş olan Kanada çözemediyse, kolektif haklar mutlaka tanınmalı. Ama şunu unutmayalım ki anayasasından da anlaşılabileceği gibi İspanya bile üniter anlayışından sapmamış olsa bile hakları tanımak zorunda. O yüzden de bu tür haklar verilirken kolektif haklar olduğu söylenmeden veriliyor. Üniter yapısını koruyan Fransa’da da aynı durum söz konusu, Korsika’ya önemli yetki devri yaşandı. Türkiye’de de uzun bir dönem boyunca bu yol takip edilecek.“
‘Kürtler, Türklerin hatasına düşmekten kaçınmalı’
Kalaycı’nın Kürt sorunun çözümü konusunda özellikle altını çizdiği noktalardan biri de batıdaki Türklerin ikna edilmesinin gerekliliği. Ders verdiği üniversitelerde dahi etnisite ve ulus kavramları üzerinde akademik olarak yaptıkları açıklamaların ardından öğrencilere, „Kürtleri hangi kavram içerisinde tanımlayacağız?“ diye soru yönelttiğinde mevcut eğitim sisteminden kaynaklı ‘vatan haini’ cevabı alabildiğini aktaran Kalaycı, batıdaki Türklerin mutlaka ikna edilmesinin şart olduğuna dikkat çekti. „Kürtlerin, acılarından, gördüğü kötü muamelelerden Türklerin artık haberdar edilmesi lazım ya da Türklerin, Kürtlerin kendileriyle eşit insanlar olduğunun anlaşılması noktasına getirilmesi gerekir“ diyen Kalaycı, eleştiri yönelttiği bir nokta daha var. Çözüm isteme konusundaki sabırsızlığını anlamakla birlikte milliyetçiliğin ve ulus devletin mağdurları olan bazı Kürtlerin, Türklere karşı bir milliyetçi dil kullanmaya başlamasını eleştiren Kalaycı, bu tersten ırkçılığın hak arama mücadelesinde Kürtleri, Türklerin düştüğü hataya sürükleyebileceğini söyledi. Kalaycı, ulus devlet ideolojisinin ve milliyetçiliğin mağduru olan Kürtlerin kendi ulus devletlerini kurma çabasıyla bu ideolojiyi başka bir biçimde yeniden üretmesi nedeniyle sorunun kaynağının aslında sapa sağlam kaldığını belirtti.
ÖMER ÇELİK - SERKAN DEMİREL /DİHA-İSTANBUL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder