Özetle ; Kürtlerin silahlı mücadeleye başvurmasının tarihi bir hata olduğunu, sorunun çözümü önünde ciddi engel teşkil ettiğini, yürütülen silahlı mücadeleden kaynaklı olarak Türk Devletinin Kürt toplumuna zarar verme meşruiyetini yakaladığını, eli silahlı gerillaların olmadığı Kürdistan coğrafyasında; Türk devletinin baskıcı yönelim dayanaklarının kalmayacağını, ayrıca silahların gölgesi altında barışın da konuşulmayacağını ifade ediyorlar.
Bu tartışmalar ve dile getirilenler fazla asker kayıplı çatışmalardan sonra genel de iyi değil kötü niyetlice yürütülüyor, Kürt silahlı kuvvetlerinin eylem yönü psikolojik baskı altına alınmaya çalışılıyor.
Bu gibi durumlarda Kürt tarafının önemli bir bölümüne ise her şeyi provokasyon ve komplo olarak görme havası hakim oluyor.
Yaşanılanlar bu anlayışın etkisi altında irdelenilmeye çalışılıyor.
Yanlış bakışlar ise doğru duruşları yaratmıyor.
Bu tür komplolar zincirine Farqin olayı da eklendi. Yanlış anlaşılmasın bugüne dek gelişen olaylardan hiçbirinin komplo olmadığını savunmuyorum.
Sadece Kürtlerden önemli bir bölümünün gereğinden fazla komplo anlayışı etkisi altında düşündüğünü ve bu yaklaşımın olguları sağlıklı değerlendirmeye engel olduğunu, yanlış bir gündemi ve paralel pratiği geliştirdiğini ifade etmek istiyorum.
Birkaç gündür BDP, heyetler şeklinde çatışmanın yaşanıldığı alanda araştırma yapıyor.
Israrla Türk ordusunun kayıplarını askerlerin bulunduğu alanın F-16’larca kasıtlıca bombalamasına bağlayarak, Türk kamuoyuna olayın bir komplodan ibaret olduğunu ispatlamaya çalışıyorlar.
Farqin olayı her ne kadar Demokratik Özerklik ilanının yapıldığı güne denk gelmişse de; Şélıman, Cumat, Zılek, Geliye Goderné alanlarında 14 Temmuzdan önce Kürt silahlı kuvvetlerinin 3 Kontra mensubunu gözaltına almasıyla, özel birlikler ve kontralar eşliğinde başlamış operasyon sonucunda Kürt silahlı kuvvetleri ile Türk ordusunun temas yaşaması nedeniyle gelişen bir çatışmadan ibarettir.
Bu çatışmada Türk ordusu ağır kayıp vermiştir.
Genelkurmay ; 20 kişilik bir gerilla grubuna karşı yürüttüğü 5000 personelli operasyonun mağlubiyetini ise hikaye bir açıklamayla izah etmiş, çelişki uyandırmıştır.
Hepsi bu…Ortada bir komplo yada provokasyon falan yok.
Son üç aydır eylemsizlik pozisyonuna rağmen 45 HPG gerillasının yaşamını yitirmesine ses çıkarmayanlar bugün kıyamet kopartmayı çok güzel başarıyor, “barış adına samimi değiller, bak nasıl eylemsizliğe rağmen pusu kuruyorlar” söylemleri altında barışseverleşip demokratlaşıyor, suçlu tarafın mağdurluğunu yaratmaya dönük rollerini iyi oynuyorlar.
Silah bırakma çağrıları konusuna dönelim.
İçerik açısından değeri olmayan, bilimsel tahlillere dayalı ele alınılıp tartışılmayan bir konu...
Nedenler tartışılmadan sonuç tartışılıyor, silahlı mücadele ise “neden” değil “sonuç” kategorisinde yer alıyor.
Bu nedenle tartışmaların bilim, ahlak ve vicdan ışığında beş paralık değeri yoktur.
Hak aramanın demokratik mücadelesi demokratik olan ülkelerde olur.
En basit demokratik eyleme bile kurşun sıkıp insan öldüren bir devlet var.
PKK’nin silahlı mücadele başlattığı dönem Kürt sorununun konuşulmasının bile yasak olduğu bir dönemdir.
1978-1984 yılları arası ve devamı dönemler hiçbir zaman demokratik mücadele verme zeminini taşıyan dönemler olmadı.
Bugün de aynı zemin varlığını koruyor.
Bu zeminin varlığı iyice bilinmesine karşın PKK’nin silah zoru ve 40 bin ölümle zar zor konuşulmasını ve tartışılmasını sağlayabildiği bir sorun adına demokratçılık kılıfı altında barışseverlik yaparak Ankara ve İstanbul’dan ekran tartışmalarına katılmak ve bu şeyleri istemek sahtekarca oluyor.
Türk devleti Kürtler için demokrasi değil ölüm ve kıyımın beşiği oldu.
Bu beşik ise silahlı yollardan varlığını savunmak dışında Kürtlere bir seçenek bırakmadı.
Herşeyi özetleyen bu...
f.aras@windowslive.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder