9 Eylül 2012 Pazar

Bu Cemaat Abdest Bozar

Muhittin CEMİL - Ender KARADENİZ

Hüseyin Gülerce kimdir? Hüseyin Gülerce, derin devletin gizli ‘şehir örgütlenmesi olan cemaat’in uzantısı Zaman Gazetesinin yazarı ve Fetullah Gülen’in Türkiye’deki illegal temsilcisidir.

Herkes Gülen’i “mahalle imamı” sanır. O, aslında bir “istihbaratçıdır.” Asıl konusu “istihbarattır”. Şu anda “küresel çapta” bir “istihbarat” ağının başındadır.


Antep’te “AKP derin devletinin” ve onun “şehir örgütlenmesinin” yaptığı katliamdan hemen sonra, Fetullah Gülen “istihbarat konusunda hassas olunmasını” istedi.


Baksanıza şu işe; mahalle imamı hükümete “ahlaki vaaz” vermek yirene, “istihbarat” dersi veriyor.


Fetullah Gülen cemaati, Polis İstihbaratından sonra, MİT’deki cemaat karşıtlarını tasfiye ederek, buraya hakim olmaya çalışıyor.


Bunu yaparken, bu Hüseyin Gülerce de zemini hazırlıyor. Okuyalım:


“Terörle mücadelede güvenlik güçlerinin psikolojik üstünlüğe ihtiyacı var. Bir taburun, üç gün üst üste saldırıya uğramasını önleyemezseniz, burada bir yanlış var demektir. Sınırlarınız içindeki dağlar, PKK’nın saldırı üsleri haline gelmişse, bunda bir yanlışlık var demektir... İstihbaratınızı gözden geçirmek zorundasınız. Gelen istihbaratın tam olarak değerlendirilip değerlendirilmediğine bakmak zorundasınız.”


Siz Fetullahçıları “din-iman” işleriyle uğraşıyor sanadurun, onlar gerillanın başarılarından bile MİT’in başındaki kişiyi tepelemek için yararlanmaya çalışıyorlar.


Hırsızın, uğursuzun dini, imanı olur, ama “istihbaratçının” dini, imanı, Allahı, Peygamberi, Kur’anı, Mushafı, itikadı olmaz... İstihbaratçı her kılığa girer. Onun amentüsü “yalandır”... Destursuz, abdestsiz dolanır.


Camide genç adam Mele’ye sormuş; “hocam, daha beş dakika önce abdest almıştın, ne oldu da yeniden abdest alıyorsun?”


Mele demiş ki, “evladım, abdest aldım, takkemi takıp, mesimi giydim ki, karşıma şu polis muhbiri cenabet cemaatçi çıktı, usulen el sıkıştık, o yüzden yeniden abdest alıyorum.”

 
İbret-i Alem olsun diye...

“Büyük K
ürt aydını” Orhan Miroğlu, Ahmet Altan’a karşı Cemaatin elinde kirli bir alet haline geliverdi. Akit sürmanşetten bu “aydınoğlu aydının” demecini yayınladı.

“Altan ailesi PKK’ye hizmet ediyor!”


Ve Ahmet Altan’ın, Mehmet Altan’ın ve Senem Altan’ın resimleri...


Biz “her ne oğlu ne ise”nin bu Miroğlu’nun marifetini incelerken, TV ekranında Ali Bulaç’a gözümüz takılıyor. Bulaç gülerek, dalga geçerek, belli ki bu yanaşma “Kürde” acıyarak konuşuyor. Öteki Kürt Kemal Burkay’ı da mavraya almış.


“Kemal Burkay’la Orhan Miroğlu AKP’ye geçebilir”
diyor, “bu isimler üzerinde çalışıldı” diye bağlıyor...


“Çalışılmış”...


Belli oluyor. Cemaat bu isimlerin üzerinde çok iyi “çalışmış”... Fakat biraz fazla çalışmış olmalı ki, Kürt insanının içine çıkamaz hale getirmiş...


Hafif bir öksürük sesiyle başımızı kaldırıyoruz. Apê Musa!


“Ben de ‘çalıştım’ ama malzeme müsait değil” diyor... “Malzeme cemaatin, rant sahibinin, ona daha fazla telif verenlerin ‘çalışmasına’ müsaitmiş. İşte mal meydanda...”


“Aman hocam bize bu adamı biraz anlatır mısın?”
diyor içimizdeki acar gazeteci. Çaktırmadan Apê Musa’dan demeç alacak, sonra da hava basacak...


Apê Musa bizimkine dikkatle bakıyor... Sonra tane tane konuşuyor:


“Bizi vurduklarında ben bu Miroğlu’nu beraberimde neden götürmedim sanıyorsun?”


Bizimki acar, ama aynı zamanda saf. Merakla soruyor: “Neden götürmediniz hocam?”


Apê Musa güldü: “Allah’tan korktum evladım, Allah’tan korktum.. Buraya gelmek için kendine yoldaş diye bula bula bunu mu buldun der diye korktum...”


Apê Musa bizimkinin yaka cebinden kalemi çekip aldı ve masadaki kağıda şunları yazdı:........


Şaşırdık. “Nedir bu hocam?” diye sorduk.


Apê Musa hepimizi süzdü. Şu Kemalist “devrimler” bu gençleri işte böyle cahil bıraktı diye mırıldandı... Sonra açıkladı: Hucurat Suresi’ni bilmezsiniz, burada yazılanların anlamı şudur: “De ki: Siz Allaha dindarlığınızı mı öğretiyorsunuz, halbuki Allah Göklerdekini ve Yerdekini bilir ve Allah her şey’e alîmdir.”


Kur’an’dan bu parçayı okuduktan sonra Apê Musa nefeslendi ve konuşmaya devam etti: “O mahut gün, Azrail başımda belirdiğinde, ‘aman ya Allahu tealanın meleği Azrail (as), dedim, bunu benimle birlikte Allah’ın huzuruna götürme, bırak bu dünyada kalsın, insanlık bakıp bakıp ibret alsın, çünkü ‘Allah göklerdekini ve yerdekini bilir, Allah her şey’e alimdir.’ Ben böyle dua edince, sağolsun Azrail Aleyhisselam beni kırmadı.”


O da derin bir sessizliğe gömülmüştü.


Apê Musa arkasında bir ışık bırakarak kayboldu..

Akdoğan pabucu yarım...


Adam iyice m
atraklaştı. “Saçını başını yoluyor”... Seyredenler gülmekten kırılıyor. Çünkü adamın başında saç yok. Olmayan saçını yolmaya kalkışınca elbette matrak oluyor.

Adam, Karayılan’la “ağız dalaşına” girmeye kalkışınca durumu hepten komikleşiyor. Bakın ne diyor:


“Karayılan, Başbakan Erdoğan’a bir kez daha Gediktepe’ye gidip görüntü verme çağrısı yapıyor. PKK’nın uğradığı bozgunları ve çil yavrusu gibi dağılmasını ‘taktik hamle’ diye normal göstermeye çalışan Karayılan’a diyoruz ki: Sıkıysa ininden çık, mağara mağara kaçma, Türkiye’ye gel bir görüntü ver...”


Kim bu adam?


Azzzz sonra...


Devam edelim. Adam diyor ki; “Sözün geçiyorsa (...) çevre ülkelerin tetikçisi olan diğer elebaşların Apo’yu İmralı’ya gömen çıkışlarını sorgula...”


Siz sanırım birinci alıntıyı, ağzı bozuk medyatör Engin Ardıç’ın sandınız. Değil.


İkinci alıntıyı ise, “Silvan’da masayı devirenler Öcalan’ı İmralı’ya gömdüler; hükümet de bunu fırsat bildi, Öcalan’ı tecrit” etti diye hem nalına, hem mıhına konuşan “Miroğlu Mir” benzeri birisinin diye düşündünüz.


Değil. Bu laflar Erdoğan’ın “Başdanışmanı” Yalçın Akdoğan’a ait. Adam “danışman” değil de, “amigo”... “Sıkıysa” diyor... Vay canına... Adamın içindeki “lümpen” konuşuyor.


Ama en ilginci ise şu: Bu adam iktidarın sözcüsü. Ne yapıyor? PKK’yi suçluyor. Neyle suçluyor: ''Öcalan’ı İmralı’ya gömmekle'' suçluyor.


Sizce bu adam normal mi? Akıl sağlığı yerinde mi? Öcalan’ı İmralı’da ahlaksız bir tecride kendisinin mahkum ettiğini unutacak kadar dengesini mi kaybetti?


Şu sırada okula başlatılmak istenen “bızdığa” sorduk: Hükümetin danışmanı, “PKK Öcalan’ı İmralı’ya gömdü” diyor. Sen buna ne diyorsun?


Bızdık biraz havaya bakıyor, düşünüyor ve sonra konuşuyor: “Madem PKK Öcalan’ı İmralı’ya gömdü, o halde PKK’ye karşı olan Yalçın Akdoğan da Öcalan’ı o gömüldüğü İmralı’dan çıkarsın...”


Ve arkasından bizim “bızdık”, ona buna “sıkıysan Türkiye’ye gel” diyen Akdoğan’ı maytaba alıyor ve başlıyor bağırmaya: “Akdoğan pabucu yarım/Çık dışarıya oynayalım!”

 
Vay vay vay! Bizimki meğer ‘İngilizmiş’

Today’s
Zaman gazetesi nasıl bir gazetedir?

Bu gazete Cemaat’in İngilizce yayın yapan resmi organıdır.


Today’s Zaman’da karanlık isimler yer alır. Bunlardan birisi de Fatih Üniversitesi’nin Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyesi Doç. İhsan Yılmaz’dır.


Bu İhsan Yılmaz, medyada dürüst, demokrat, liberal yazarları Cemaat’in baskısı altına almakla görevlidir. Bu amaçla İhsan Yılmaz, hükümetin Kürt siyasetini en ılımlı üslupla eleştirenlere bile en ağır biçimde saldırmaktadır.


Geçtiğimiz gün Hürriyet yazarlarından Sedat Ergin köşesinde şöyle bir “zorunlu bir açıklama” notu yazdı:


“Gülen hareketine yakınlığıyla bilinen Today’s Zaman gazetesinin köşe yazarlarından ve aynı zamanda Fatih Üniversitesi’nin Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyesi Doç. İhsan Yılmaz’ın önceki gün gönderdiği bir Tweet mesajında şahsımdan ‘KCK’cı Sedat Ergin diye söz ettiğini öğrendim.”


Neymiş? Cemaat gazetesinin tetikçisi Başbakan’ın da hedef gösterdiği gazetecileri “KCK’li” diyerek susturmaya çalışıyormuş.


Bu arada gözümüzden kaçmış, meğer şu bizim “Miroğlu Mir” denilen adam da bu gazetede yazmaya başlamış. Hem de “İngilizce”... “Sir, yes Sir”den başka bir şey bilmediği halde.


Biz, Miroğlu’nun tıpkı bir Cemaat ajanı gibi “Altan ailesi PKK’ye hizmet ediyor” demesinin sırrını anlamamıştık.


Meğer bu “Miroğlu Mir”, devlet ajanı İhsan Yılmaz’la birlikte, cemaatin resmi yayın organında, kimbilir kaç TL’lik “telif” karşılığı yazı yazıyormuş.


Bunların görevi, AKP ve Cemaat’in Kürt siyasetini eleştiren gazetecileri “tasfiye” etmek için onlara iftira etmekmiş...


O nedenle İhsan Yılmaz Sedat Ergin’e “KCK’cı Sedat” derken, bu da Altan’lara “PKK’li Altanlar” diyormuş...


Bu Miroğlu meğer neymiş?


Ne olduğunu biz yazmayalım da, meşhur “gazeteciler.com” adlı sitede yayınlanan yazıyı okuyalım:


“Olmadı be Miroğlu, hiç yakışmadı...


Biliyoruz ama bildiğimiz halde yazmadık...


Aylar önce anlaştın Mustafa Karaalioğlu ile...


Hakkındır...


Ve ananın ak sütü gibi helâldir...


Taraf’ta üç otuz paraya yazmaktansa STAR’da bol sıfırlı maaşa yazmak en tabii hakkındır...


Ama be Miroğlu;


Yakışmadı...


Ayıp ettin...


Hiiiç kıvırmayacak, ‘ben STAR’da yazacağım için ayrılıyorum’ diyecektin...


Ama...


En zor zamanlarında sana arka çıkan, PKK’ya karşı seni kahramanca savunan Ahmet Altan ve Taraf’a ‘bok’ atmayacaktın...


İşte bu ayıbın yüzünden kaybettin...”


Özgür Gündem

Hiç yorum yok: