Ömer AĞIN
Çarkınlar şu anda zindanda ve eski suç ortaklarının suçlarını anlatıyor.
İşlenen cinayetler bizim halkımızın bilincindedir.
Dersim’de Kürt jenosidi uygulanmıştır. Bu kan deryasını hatırlayan son kuşaktan insanlar, canlı tanıklıklarını artık yaptılar.
Bizler, Şeyh Said ayaklanmasında ölenlerin çocukları ve torunlarıyız. Büyüklerimizden dinlediğimiz vahşet hafızamızda.
1990 başlarını yaşayanlar, eğer o gün öldürülmemişler ve sonra da hâlâ yaşayabilmişlerse, işte gördüğünüz gibi siyasi mücadelenin en safında savaşıyorlar.
Yani biz bir devletin yapabileceği en korkunç katliamları bilen, yaşayan insanlarız.
Şunu soruyoruz:
Ey Başbakan ve ey Fethullah Gülen...
1925 yılında yaptıklarınızdan daha beterini yapabilir misiniz?
1938’den daha büyük bir soykırım gerçekleştirebilir misiniz?
1990 başlarında gerçekleştirdiğiniz alçakca cinayetleri bir kere daha tekrar edebilir misiniz?
Yapamazsınız, gerçekleştiremezsiniz, tekrar edemezsiniz...
Deneyin, dünya başınıza yıkılır. Vahşi ve cani idari yapınız, mülkünüz, eviniz, barkınız tarumar olur.
Yapamazsınız. 1925’te, 1938’de, 1990 başında yaptığınızı, ettiğinizi tekrar edecek ne gücünüz var, ne Kürt eski kürt, ne de dünya eski dünya...
O halde, tekrar soralım:
Bu halk 1925’i, 1938’i, 1990’ı yaşadı. Ve işte otuz yıldır bu zulüm tarihine karşı direniyor. Bu zulüm tarihinin korkutamadığı, teslim alamadığı, sindiremediği, şerefini, dinini, imanını elinden alamadığı bu zulüm tarihinden daha kanlı bir silah yok elinizde...
Bu zulüm tarihiyle korkutamadığınız, teslim alamadığınız bu halkı, milyonlar halinde otuz yıldır direnen bu toplumu, 1925’ten, 1938’den, 1990’dan daha korkunç, daha kanlı, daha alçakça ne yapacaksınız da teslim alacaksınız?
Teslim alamazsınız...
O zaman, ne yapmak istiyorsunuz? CHP’nin, AP’nin, faşist cuntanın, Susurluk, Ergenekon çetelerinin, kontraların, kan içicilerinin yapamadığını, siz nasıl yapacaksınız?
“Teslim olmayanların üzerine askerle değil, kimyasalla yürüyerek yapacağız...” Onurumuz olan “geleceğimi”, “teslim olmayanlar özlemez” şiarını sayısız bedel ödeyerek öğrenmiştir.
Bu yeni bir silah değil. Saddamın silahı. Güney’de sonuç vermeyen bu silah, Kuzey’de hiçbir işe yaramaz. Siz şimdi “insansız uçaklarınızla” yer mi saptıyorsunuz? Saptadığınız yeri kimyasalla, kazan bombalarıyla mı vuruyorsunuz. Çok iyi... Yakında bu uçaklarınız işe yaramaz olur. “Asimetrik” de olsa, savaşta, bölgesel dengeler, çıkar kavgaları her zaman savaşta da “denge”lere yol açar. Geçen gün İran’ın düşürdüğü Amerikan insansız uçağı kulaklara küpe olsun. Bu gidişle, hiç kimse size, Kürtleri bu uçaklarla görüp, kimyasalla yok etmenize göz yummayacaktır. Afganistan’a girdiği zaman, Sovyet Mig savaş uçakları, Taliban gerillalarına aman vermiyordu. Sonra ne oldu? Benden daha iyi biliyorsunuz. Sovyetlere karşı savaşı “dengelemek” üzere Amerika, Çin, Pakistan harekete geçti. Migler artık turna kuşları gibi avlanmaya başlanmıştı. Tarihi unutmayın. Örnekleri iyi inceleyin.
Bugünkü savaş durumu böyledir.
Tehlike savaşta sağlanacak “dengenin”, daha kanlı sonuçlara yol açacağıdır.
Bugün “dengenin” hafiften bozulması daha çok Kürt kanının dökülmesine neden oluyorsa, “denge”nin sağlandığı gün, tam tersi olabilir.
Bu savaşın tırmanmasıdır.
Bugüne kadar “düşük yoğunluklu” savaş konseptine bağlı kalan devlet, artık en son kumarı oynuyor. “Düşük yoğunluk”tan, tehlikeli şekilde topyekün savaşa doğru tırmanıyor.
Bunun sonucu trajik olur: Otuz yılda 40 bin insan kaybedildiyse, savaşın bu şekilde tırmanması, “daha etkili silaha, daha etkili savunma” sarmalına girilmesi, o 40 bin kaybın karşılıklı olarak birkaç ayda verilmesine yol açar.
Savaşın tırmanması aynı zamanda, politik çözümün de “maksimalize” olmasına doğru götürür.
Savaşı bu şekilde tırmandıran devletin, Kürt sorununda düne kadar “kabul etmesi” muhtemel sınırları bile kabul etmesi mümkün olmaz. Bunun karşılığı Kürt tarafının da, adım adım “birlikte yaşama” hedefinden uzaklaşması olur.
Tarihe bakın. İbret alın: Türkler Osmanlı’da yüzlerce yıl Ermenilerle birlikte yaşadılar. Şimdi böyle bir birlektelik düşünülebilir mi? İnsanlığın bu kadar deneyim kazanmasına rağmen, Türklerle, Ermenilerin birlikte yaşayacağı bir hayal kimin aklından geçer?
Türk devleti, Kürtleri de işte bu sonuca doğru zorlamaktadır.
Erdoğan-Gülen koalisyonu, bugün Fransa’da “Ermeni soykırımını inkâr suçtur” yasasıyla boğuşmak zorunda kalıyorlar.
Yarın “Kürt jenosidini inkâr suçtur” yasalarıyla boğuşmak zorunda kalacaklardır.
Silah silahı, kan kanı, nefret nefreti kışkırtır ve çoğaltır.
Şunu aklınızın bir köşesine koyun: Artık Kürt uyanışını yenmek imkânsızdır. Çok yakın bir gelecekte şunu göreceksiniz: Parçalardan birini yenseniz, diğer parçalar ayakta kalacaktır. Hepsini yenmeye kalkmak, sonu dünya savaşına açılan bir bölgesel savaşı gerektirir.
Ama siz, bir kere yenildiğiniz zaman, gideceğiniz yerin bile kalmadığını görmelisiniz...
Yakında, Kürdü “dört kere yenmeniz” gerektiğini göreceksiniz. Siz ise “bir kerelik” yenilgiye gebesiniz...
Yol yakınken, barışa, insanlığa, mutlu, müreffeh bir geleceğe elinizi uzatın. Biz uzatıyoruz.
İşlenen cinayetler bizim halkımızın bilincindedir.
Dersim’de Kürt jenosidi uygulanmıştır. Bu kan deryasını hatırlayan son kuşaktan insanlar, canlı tanıklıklarını artık yaptılar.
Bizler, Şeyh Said ayaklanmasında ölenlerin çocukları ve torunlarıyız. Büyüklerimizden dinlediğimiz vahşet hafızamızda.
1990 başlarını yaşayanlar, eğer o gün öldürülmemişler ve sonra da hâlâ yaşayabilmişlerse, işte gördüğünüz gibi siyasi mücadelenin en safında savaşıyorlar.
Yani biz bir devletin yapabileceği en korkunç katliamları bilen, yaşayan insanlarız.
Şunu soruyoruz:
Ey Başbakan ve ey Fethullah Gülen...
1925 yılında yaptıklarınızdan daha beterini yapabilir misiniz?
1938’den daha büyük bir soykırım gerçekleştirebilir misiniz?
1990 başlarında gerçekleştirdiğiniz alçakca cinayetleri bir kere daha tekrar edebilir misiniz?
Yapamazsınız, gerçekleştiremezsiniz, tekrar edemezsiniz...
Deneyin, dünya başınıza yıkılır. Vahşi ve cani idari yapınız, mülkünüz, eviniz, barkınız tarumar olur.
Yapamazsınız. 1925’te, 1938’de, 1990 başında yaptığınızı, ettiğinizi tekrar edecek ne gücünüz var, ne Kürt eski kürt, ne de dünya eski dünya...
O halde, tekrar soralım:
Bu halk 1925’i, 1938’i, 1990’ı yaşadı. Ve işte otuz yıldır bu zulüm tarihine karşı direniyor. Bu zulüm tarihinin korkutamadığı, teslim alamadığı, sindiremediği, şerefini, dinini, imanını elinden alamadığı bu zulüm tarihinden daha kanlı bir silah yok elinizde...
Bu zulüm tarihiyle korkutamadığınız, teslim alamadığınız bu halkı, milyonlar halinde otuz yıldır direnen bu toplumu, 1925’ten, 1938’den, 1990’dan daha korkunç, daha kanlı, daha alçakça ne yapacaksınız da teslim alacaksınız?
Teslim alamazsınız...
O zaman, ne yapmak istiyorsunuz? CHP’nin, AP’nin, faşist cuntanın, Susurluk, Ergenekon çetelerinin, kontraların, kan içicilerinin yapamadığını, siz nasıl yapacaksınız?
“Teslim olmayanların üzerine askerle değil, kimyasalla yürüyerek yapacağız...” Onurumuz olan “geleceğimi”, “teslim olmayanlar özlemez” şiarını sayısız bedel ödeyerek öğrenmiştir.
Bu yeni bir silah değil. Saddamın silahı. Güney’de sonuç vermeyen bu silah, Kuzey’de hiçbir işe yaramaz. Siz şimdi “insansız uçaklarınızla” yer mi saptıyorsunuz? Saptadığınız yeri kimyasalla, kazan bombalarıyla mı vuruyorsunuz. Çok iyi... Yakında bu uçaklarınız işe yaramaz olur. “Asimetrik” de olsa, savaşta, bölgesel dengeler, çıkar kavgaları her zaman savaşta da “denge”lere yol açar. Geçen gün İran’ın düşürdüğü Amerikan insansız uçağı kulaklara küpe olsun. Bu gidişle, hiç kimse size, Kürtleri bu uçaklarla görüp, kimyasalla yok etmenize göz yummayacaktır. Afganistan’a girdiği zaman, Sovyet Mig savaş uçakları, Taliban gerillalarına aman vermiyordu. Sonra ne oldu? Benden daha iyi biliyorsunuz. Sovyetlere karşı savaşı “dengelemek” üzere Amerika, Çin, Pakistan harekete geçti. Migler artık turna kuşları gibi avlanmaya başlanmıştı. Tarihi unutmayın. Örnekleri iyi inceleyin.
Bugünkü savaş durumu böyledir.
Tehlike savaşta sağlanacak “dengenin”, daha kanlı sonuçlara yol açacağıdır.
Bugün “dengenin” hafiften bozulması daha çok Kürt kanının dökülmesine neden oluyorsa, “denge”nin sağlandığı gün, tam tersi olabilir.
Bu savaşın tırmanmasıdır.
Bugüne kadar “düşük yoğunluklu” savaş konseptine bağlı kalan devlet, artık en son kumarı oynuyor. “Düşük yoğunluk”tan, tehlikeli şekilde topyekün savaşa doğru tırmanıyor.
Bunun sonucu trajik olur: Otuz yılda 40 bin insan kaybedildiyse, savaşın bu şekilde tırmanması, “daha etkili silaha, daha etkili savunma” sarmalına girilmesi, o 40 bin kaybın karşılıklı olarak birkaç ayda verilmesine yol açar.
Savaşın tırmanması aynı zamanda, politik çözümün de “maksimalize” olmasına doğru götürür.
Savaşı bu şekilde tırmandıran devletin, Kürt sorununda düne kadar “kabul etmesi” muhtemel sınırları bile kabul etmesi mümkün olmaz. Bunun karşılığı Kürt tarafının da, adım adım “birlikte yaşama” hedefinden uzaklaşması olur.
Tarihe bakın. İbret alın: Türkler Osmanlı’da yüzlerce yıl Ermenilerle birlikte yaşadılar. Şimdi böyle bir birlektelik düşünülebilir mi? İnsanlığın bu kadar deneyim kazanmasına rağmen, Türklerle, Ermenilerin birlikte yaşayacağı bir hayal kimin aklından geçer?
Türk devleti, Kürtleri de işte bu sonuca doğru zorlamaktadır.
Erdoğan-Gülen koalisyonu, bugün Fransa’da “Ermeni soykırımını inkâr suçtur” yasasıyla boğuşmak zorunda kalıyorlar.
Yarın “Kürt jenosidini inkâr suçtur” yasalarıyla boğuşmak zorunda kalacaklardır.
Silah silahı, kan kanı, nefret nefreti kışkırtır ve çoğaltır.
Şunu aklınızın bir köşesine koyun: Artık Kürt uyanışını yenmek imkânsızdır. Çok yakın bir gelecekte şunu göreceksiniz: Parçalardan birini yenseniz, diğer parçalar ayakta kalacaktır. Hepsini yenmeye kalkmak, sonu dünya savaşına açılan bir bölgesel savaşı gerektirir.
Ama siz, bir kere yenildiğiniz zaman, gideceğiniz yerin bile kalmadığını görmelisiniz...
Yakında, Kürdü “dört kere yenmeniz” gerektiğini göreceksiniz. Siz ise “bir kerelik” yenilgiye gebesiniz...
Yol yakınken, barışa, insanlığa, mutlu, müreffeh bir geleceğe elinizi uzatın. Biz uzatıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder