Bir coğrafyadan Eşhasını ve Eşrafını söküp atarsanız; geriye kalan sadece hüzündür. Bir de virane baykuş yurdu sahipsiz mekânlar...
İşte yıkık bir Ermeni kilisesine ya da hâla sahibinin adıyla müsemma eski ve bazalt bir "gâvur evine" vardığımda, beni karşılayan ve içime işleyen bu duygu hâlidir. Bu sebeple "asra beş kala" tarihe bir kanlı gömlek bırakan kan çanağı yüzünüz / gözlerinizle yüzleşin. Yüzleşin ki aynaya bakacak yüzünüz olsun...
Tarık Ziya Ekinci Lice'den Paris'e Anılarım* kitabında anlatıyor: Diyarbakır Valisi Reşit Paşa 1915'te (İttihatçı) hükümetin tehcir kararını çok katı biçimde yorumlayıp uygulatmıştır. Lice'nin o dönemdeki Kaymakamı Ermenileri katliamdan korumuş.
Katliamdan çıkar bekleyen kesimlerin Vali'yi haberdar etmeleri üzerine Kaymakamın da infaz edilmesini emretmiş Vali. Bir emirle Diyarbakır'a davet edilen Kaymakam yolda öldürülmüş. Tarık Ziya Ekinci anılarında; Lice yolunda Kâraz mevkiinde, eskiden "Tirba Qeymaqam" diye bir mekânın olduğundan söz ediyor.
Bu bilgiler üzerine kitabı benim gibi okuyan Oral Çalışlar geçtiğimiz ay Newroz nedeniyle Diyarbakır'a gelmişken anılan bölgeye de gitmek istediğini söyledi. Mıgırdiç Margosyan ve Ragıp Duran da Diyarbakır'da iken Sur Belediye Başkanı ve kendisi de Liceli Abdullah Demirbaş'ın organizasyonuyla Kâraz'a gittik. Sağ olsun Kâraz Belediye Başkanı ev sahipliğinde kusur etmedi.
Kaymakam Türbesi ya da Kaymakam Mezarı olarak anılan, Kâraz Köyü ile Qetîn Köyü arasındaki hafif tepelik ve eski Lice yolu üzerindeki mekâna hep birlikte gittik.
Sorduk yaşlı köylülere; büyüklerinden duyduklarını ve "Kaymakam'ın Ermeni olduğunu, Ermenileri katledilmekten koruduğunu, bu sebeple devlet görevlileri tarafından öldürüldüğünü" ifade ettiler. Ne bir mezar yeri vardı Kaymakamın, ne de mezarı çağrıştıran bir taş. Ama hafıza ve tarih, halkın zihninde kayıt altına alınmıştı.
O yol güzergâhındaki yükseltinin olduğu bölge "Tirba Qeymaqam"dı. Din âlimlerine ve bilginlerine atfedilen mezar kimliği, bir devlet görevlisine halk tarafından verilmişti ve "Türbe" olarak anılıyordu.
Bu kadar bilgi doğrusu yetmiyordu. Dönemle ilgili çok geniş bir tarihsel anı ve anlatı kitabı yazan Lice'nin Serdê Köyünden Hasan Hişyar'ın Görüş ve Anılarım** kitabına başvurdum.
İşte Hasan Hişyar Serdê'nin paylaştıkları: "Bir gün Lice Kaymakamı Serdê'ye gelip ne kadar Ermeni aile varsa aile reislerinin köy camisinde toplanmasını ister. Erkekler önceden katliam korkusuyla amcam tarafından uzak yerlere gönderildiğinden sadece kadın ve çocukların olduğu söylenir (kaymakama). Kaymakam da 'bugünden sonra artık hepiniz Müslümansınız. Kadınlar Müslüman erkeklerle evlenecek', der. Köylülerimiz aralarında konuşurlar ve bu evliliklerin gerçekleşmemesi halinde bütün Ermenilerin katledileceğini anlarlar. Köyün yaşlıları Ermeni kadınlarını nikâhlarlar. Ama kadınlarla dokunmamak ve onları kardeş bilmek kaydıyla!
Bu durumdan bir süre sonra köyün etrafı askerlerle sarılır. Bütün Ermeni kadın ve çocukları amcamla birlikte götürülürler. Birkaç gün sonra amcam tek başına köye döner. Ermenileri katletmişler. Sonradan bize anlattılar ki; Kaymakamın evinde Müslüman bir hizmetçi kadın varmış, Ermenileri öldürmek üzere Lice'den toplu olarak götürdüklerinde Kaymakam evinin bir köşesinde sessizce ağlıyormuş. O hizmetçi kadın tanık olmuş bu duruma. Hizmetçi, gördüklerini tanıdıklarıyla paylaşır ve bu söylentiler devletin de kulağına gider. Kaymakam hakkında inceleme başlatırlar. Kaymakamın soyağacı incelenir. Ermeni olduğu tespit edilir. Diyarbakır Valisi Kaymakam'a Diyarbekir'e gelmesi için haber yollar. Yolda, Dîyarbekir-Lice arasında Qetîn köyü yamacında Kaymakam pusuya düşürülüp öldürülür. Cesedi de yol kenarında bir çukura atılır."
Doğrusu Hesen Hişyar'ın paylaştığı bilgileri okuduğumda Lice Kaymakam'ını düşünedururken, Diyarbakır'a bir başka işi için gelmiş olan Gazeteci Burçin Gerçek'in epey bir süredir üzerinde çalıştığı "Celal Bey ve Diğerleri" adını koymayı düşündüğü "1915 Katliamında görev almayanları" araştırdığı çalışmasından haberdar oldum. Burçin Gerçek'in çalışmasında da 1915'teki Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi'nin adı geçiyordu.
Giritli Fatinzadelerden Mektebi Sultani ve Mülkiye mezunu Hüseyin Nesimi genç yaşlarından itibaren Bektaşi geleneği ile yetişmiş ve "Girit Muhibbi İnsaniyet Cemiyeti"nin kurucuları arasında yer almış biri. Yani insanı merkeze oturtan bir felsefeye sahip olduğu, oğlu Abidin Nesimi'nin anlatılarında yer alıyor.
Zaten bu yaklaşımı, katliamda dönemin Dîyarbekir Valisi Dr. Çerkez Reşid ile çatışmasına yetiyor da artıyor bile! Sürgün ve katliam emirleri Lice'ye de gelince Kaymakam Hüseyin Bey, "önce kafilenin yola çıkmasını geciktirir". Daha sonra da hazırlanan ilk sürgün kafilesine "belli bir noktaya kadar eşlik ederek çetelerin saldırılarına engel olmaya çalışır". Kaymakam'ın itaatsizliği, Vali Reşid'e bildirilir. Dîyarbekir'e çağrılması uzun sürmez. Yolda başına gelecekler artık Dr. Reşid'in alışılmış yöntemlerindendir.
Kaymakam, 29 Haziran 1915'te Lice'nin Kâraz köyü yakınlarında Çerkez Harun ve çetesi tarafından pusu kurularak katledilir. Resmi kayıtlarda ölümü 'Eşkıya takibi sırasında (Ermeni) çetelerinin taarruzuna uğrayarak şehit edildi' şeklinde geçer. Ancak cenazesi ailesine teslim edilmeyip öldürüldüğü yerde bir çukura gömülür. Liceliler kaymakamlarını sahipsiz bırakmaz.
Kaza ileri gelenlerinden Selim ve Mahfuz Bey'ler gömüldüğü yere bir mezar yaptırır ve 'Tırba kaymekam' (Kaymakam türbesi) adıyla uzun yıllar ziyaret edilmesine vesile olur. 1915'te Lice'de Düyûn-ı umumiye müdürü olarak görev yapan Naman Efendi de kaymakamın öldürülüşünü ve mezarını ailesiyle birlikte ziyaret ettiğini Katolik Keldani Papazı Joseph Naayeim'e anlatır.
***
Burçin Gerçek'in yine iki Liceli Selim ve Mahfuz Beylerden söz etmesi ve bu şahsiyetlerin kimler olduğuna henüz ulaşamaması, araştırmacı yanımı tetikledi ve birkaç yoklamadan sonra Lice Beylerinden "Işık Ailesi"ne mensup olduklarını öğrendim.
2004 yılında "İsyan Sürgünleri" kitabım için kendisiyle sözlü tarih çalışması yaptığım Lice Kaymakamlığı eski Yazı İşleri Müdürü Nihat Işık Beyle, Burçin Gerçek'in de katılımıyla bir öğlen sonrası evinde görüştük. Ve tabii ki bu vesileyle açıkta kalan noktalar da aydınlanmış oldu.
Nihat Işık Beyin derin hafıza kayıtları ile aşikâr olur ki; Selim ve Mahfuz Beyler Işık ailesindendirler. Nihat Beyin amcalarıdırlar. Kaymakam Hüseyin Bey Lice'de Selim Beyin evinde kiracıdır. O ev 1975 yılındaki Lice depreminde yıkılır. Kaymakam Hüseyin Bey, Vali Reşid'in şifahi olarak tehcir emrine karşılık önce yazılı bir emir ister. Sonra da, "Bu günaha ortak olmam" der. Bunun üzerine çok kızan Vali dr. Reşid Paşa, Hani ilçesinden olanlardan bir müfreze oluşturur. Başlarına da Çerkez milisleri görevlendirir.
Nitekim yıllar sonra 1950'lerde o müfrezede görev yapan ve olayın tanığı olan Hanili Süleyman adında bir eski asker, Nihat Beyi Lice'de görev yaptığı kaymakamlık makamında bulup 'vicdan azabı' çektiğini ve kaymakamın katledilişini paylaşır.
Qetîn ile Kâraz köyleri arasındaki Selim Beylere ait olan Berbejnê (Akçagöz) köyünün Dîyarê Îso mevkiinde katlederler Lice Kaymakamı Hüseyin Beyi. Sonra da "Ermeni fedaileri katletti" diye zabıt tutarlar. Dönemin Lice Belediye Başkanı Zekeriya Bey de Işık Ailesinden ve Nihat Beyin dedesidir. O da "Bu mezalimi kabul etmem" diyenlerdendir.
Hüzün bütün aileyi kuşatmıştır. En az 25 Ermeni çocuğunu bir şekilde koruyup gizleyerek katliamdan kurtarırlar. Belediye reisi Zekeriya Beyin iki kızı vardır Adviye ve Hayriye Hanımlar. Küçük yaşta ölen Adviye'nin mezar taşı anlamlıdır. "Gark ile dünyadan gittim, ey peder / Cenneti alaya vardım, asla etmeyin keder."
Evinde kiracı olarak birçok anıyı ve ortak duyguları paylaştığı Kaymakam'ın katledilişi Zerraqîlerden Selim Beyi çok üzer. Selim Bey yanına köyünün imamını ve köylülerini da alarak anılan yere gider ve kaymakamını defneder bir de mezar yaptırır.
****
İşte Kürt halkı arasında "Çaxa Fermana Fillan" denilen bir "Büyük Felaket"in yıldönümünde İttihatçı paşaların katliam emirlerine biat etmediği için katliamdan kurtulamayan sivil ya da kamu görevlisi şahsiyetlerin de olduğu gerçeği ile yeni bir tarih yüzleşmesine ihtiyaç olduğuna yürekten inanarak; 1915'in 29 Haziranında katledilen Lice Eski Kaymakamı Hüseyin Nesimi'nin madem Tirba Qeymaqam olarak mezar yeri biliniyor, o halde oraya Qetîn'le Kâraz arasındaki tepeye bir anıt mezar yapılmalı ve bu tarihsel gerçeklik de olduğu gibi yazılmalı: Burada, Tirba Qeymaqam'da Lice Ermenilerinin katledilmesine "Evet" demeyen bir "İnsan" evladı yatıyor...(ŞD/EÖ)
*T.Ziya Ekinci, Lice'den Paris'e Anılarım, sayfa 43, İletişim Yayınları 2010, İstanbul.
**Hasan Hişyar Serde, Görüş ve Anılarım, syf 127-128, Med Yayınları 1994,.
***Burçin Gerçek. Henüz yayınlanmamış "Celal Bey ve Diğerleri" kitabından.
****Nihat Işık Beyle Diyarbakır'daki kendi evinde Mart 2011'de yaptığımız görüşmeden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder