Okur arkadaşlarım seçimler üzerine yazı yazmamı istiyorlar. 2007 seçimlerinde yazdığım yazılara ekleyeceğim tek satır yoktur. Türkiye’de seçimler, yorulmuş ve tepeden tırnağa yolsuzluğa bulanmış muhafazakar, Türkçü, İslamcı ve Kemalist evlatların yenilendiği bir tiyatro sahnesidir. Hayır, bunlarınki tiyatro da değildir. Tiyatro ciddi bir iştir. Bunların yaptığı, siyasal soytarılıktır.
Ben onun için sistemin adını Türkiye Cumhuriyeti Krallığı koymuştum. 100 yıldır aynı anlayışlar, aynı anlayışların aynı adamları, yaşlanan veya ölen aynı adamların aynı karakterdeki çocukları Türk meclisine seçilirler. Kendileri dışında kalanlar seçilmesin diye bir de % 10 baraj koymuşlar. Bu yüzde on baraj şu anlama geliyor. Mecliste Siyasal İslam, muhafazakar Türkçülük ve Kemalistlerden başkası olmayacak.
Zaten olmuyor da… Kürtler olmasa solcu Ufuk Uras, ensesini görür, ancak meclisi göremez.
Anasının, babasının ismini ve dilini yasaklamış, yedi sülalesini katliamdan geçirmiş muhafazakar ve Kemalist Türklüğe koşan Kürtlerin seçilmiş olmasını kölelik zincirlerinin kalınlaştırılması olarak anlayın. Bu nedenle Kürtler, Türk siyasal seçimlerinde, dolgu yemi işlevi görürler. Dolgu yemi şu anlama gelir. Anadolu’da ve Kürdistan’daki uzun kışlarda ot tükenir ve hayvanlar aç kalır. Hayvan sahipleri, bahara ulaşmak ve karınlarını tok tutmak için az miktarda ota, hiçbir besin değeri olmayan saman katarak hayvanları doyururlar.
Türkler, Kürtlere seçimlerde saman muamelesi çekiyorlar. Partilerini ve devletlerini esenliğe kavuşturacak dolgu yemi olarak görüyorlar. Yani değersiz, yani sadece oyu alnması gereken ucube bir varlık…
Onun için mahkemelerde Kürtçe konuşan sanıklar için hakim ve savcılar şöyle diyor:
“Yaz kızım! Sanık, anlaşılmayan bir ses çıkardı!”
Dili anlaşılmayanın kimliği de anlaşılmaz. Anadolu ve Kürdistan’ı halklar ve fikirler mezarlığına çevirmiş muhafazakar İslamcı Türkçülüğün karşısında başka bir güç ve topluluk mu kalmış ki, % 10 barajını aşsın?
2011 seçimleri bu havada geçecek. Türkiye Cumhuriyeti Krallığında parlamentoya seçilecek dinci, muhafazakar ve Kemalist evlatların ismleri belirlenecek…
Biliyorum ısrarla BDP’nin ne yapması gerektiğini soracaksınız. % 10 barajının olduğu bir ülkede parti olarak seçime katılmak, insanlık dışı bu faşist ayrıntıya işlerlik kazandırmak olur. Hem ayrıca % 10 barajı aşılamaz. Geriye bağımsız adaylar kalıyor. Muhafazakar Türklüğün hakim olduğu Türk meclisine Kürtlerin 20 yerine 30 milletvekili sokması sistemin kılına zarar getirmez. Sömürgeci sistem tedbirlerini almıştır. Çok zorlayıcı olurlarsa bir kaçının milletvekilliğini iptal ederler. Tümden zorlayıcı olurlarsa partilerini kapatırlar…
Yani demem o ki, seçimlere bağımsız aday olarak asılmak iyidir. 20 yerine 30 milletvekili olarak seçilmek de iyidir.
Ama asıl iyi olan, bu tür seçimleri Kürdistan özgürlük yürüyüşünün bir kaldıracı olarak düşünmek… Meydanlara çıkmak, bağırmak, çığlık atmak, bayrak sallamak, özgürlük şarkıları söylemek… Merakla seçim sonuçlarını izlemek ve ısrarla İslamcı ve Türkçü siyasetin Kürdistan’ı terk etmesini istemek…
Bütün bunlar olurken, 20 milyon Alevi, 20 milyon Kürt, birkaç milyon solcu ve birkaç yüzbin Süryani, Yahudi, Rum ve Ermeni vatandaşı yönetim dışı bırakan Türkçü-İslamcı Krallığın temelden gelen çatırtılarını yine ben yine dinliyor olacağım…
Çanların, bu haksız ve zulüm düzeni için çalacağı o muhteşem günü dört gözle bekleyeceğim…
Yeni Direniş Dalgası
Barış ve Demokrasi Partisi ile Demokratik Toplum Kongresi DTK’nin başlattığı “sivil itiaatsizlik” eylemlerini coşku ile selamlıyorum. Kürdistan Ulusal Mücadelesi bir süre kendini tekrar edebilir, kendi içine kıvrılıp, kendi etrafında dönüp dolaşabilir. Fakat bu durum onun dipten gelen tarihsel akışını engelleyemez.
Kürdistan ulusal mücadelesi, Kürdistan’ı mezarlığa çevirmiş sömürgeci ve barbar güçlere karşı başlatılmış geriye dönüşü mümkün olmayan bir mücadeledir. Türk devletinin Kürdistan’daki varlığı fazladır, yabancıdır, gereksizdir ve hayat öldürücüdür. Bu güce karşı mücadele bir gülün, bir bitkinin, bir serçenin, avcıya yakalanmak istemeyen bir ceylanın hayat mücadelesi kadar kutsaldır.
Kötü olan, kirli olan, aşağılık ve ahlak dışı olan sömürgeci devlete uşaklık yapmaktır. Uşaklık, yaşamak isteyen bir gül filizini kırmak, bir serçenin kanatlarını yolmak, ceylanın boynuna diş geçirmektir.
Kürt halkı, doğadaki her canlı gibi yaşama savaşı vermeli ve kendine korkusuz ve ölümsüz tek gün yaşatmayan sömürgeci güçle hesaplaşacak nihai o günü dört gözle beklemelidir.
Kürtler unutmamamlıdır ki, yeryüzünde Türk devletinin baskısı altındaki yaşamaktan daha kötüsü yoktur.
“Sivil itiaatsizlik”, Türk devletinin Kürdistan’da cop, kalas, mermi ve biber gazından ibaret olduğunu bir kez daha anlatmaya yetecektir…
Yeni bir direniş dalgası başlatan Kürdistan halkını selamlıyorum…
Dünyanın neresinde bulunursak bulunalım, hangi inançtan olursak olalım, ülkemiz Kürdistan’a karşı olan sorumluluklarımızı ve görevlerimizi unutmayalım. 26 Mart’ta kutlanacak olan İsviçre Newrozunda buluşalım…
bildiricihasan@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder