Arap ülkelerindeki isyan, gerginlik ve özellikle Libya`ya yağan bombalar Türkiye`yi korkutuyor. Türkiye gelecekten endişeli ve korkuyor.
Libya ve Kaddafi hakkında yazılanlar gerçeği tam yansıtmıyor. Kaddafi`yi diğer diktatötlerden ayıran çok önemli ama üzerinde fazla durulmayan halkçı yanı unutuluyor. Libya Türkiye`den daha fazla anti-demokratik bir yönetime sahip değil. Orada ne onbinlerce faili meçhul cinayet var ve ne de toplu mezarlar. Bu ülkede her ne kadar 42 yıllık bir Kaddafi liderliği varsa da Libya halkının her kesimi ve tüm coğrafyasında mahalle, köy, kent ve bölge meclis ve konseylerinde oluşan temsilcilikler ve meclisler bu ülkenin yönetiminde söz sahibi. Tüm demokratik kriterleri yerine getirmekten aciz bir ülke olsa da zenginlikleri halkla paylaşan bir Kaddafi yönetimi.
Dünyanın her ülkesinde bugün halkın bir kesiminin desteklediği, diğerlerinin karşı olduğu sistemler hüküm sürüyor. ABD ve zengin Batı`da böyle. Geri kalmış eski sömürge ülkelerde ve özellikle müslüman ülkelerde sistem yandaşı ve karşıtları arasındaki çelişkiler savaş ve vuruşmayla halledililirken, gelişmis ülkeler hem diyaloga başvuruyorlar ve hem de halklarına biraz demokrasi ve tüketme gücü sağlayarak belaları geçiştiriyorlar. Biraz demokrasiden anlayanlar seçimle dayanılmaz liderleri süpürürüyor; Bizim gibi geri kalmışlar ise silahla onları yok ediyor.
Türkiye`de bir lider 42 yıl iktidarda olmadı. Ama bu son 42 yılda başa gelenler Demirel, Erbakan, Ecevit, Evren, Özal ve Erdoğan. Ve ordu, polis gücü. Mafya ve çeteler. Taraf bir yargı ve yağcı bir basın. Sanki Türkiye`nin son 42 yılı demokrasinin tam oturtulduğu bir zaman dilimi. Sorunlar aynı. Baskı ve zûlum eskisinden daha fazla.
Eğer birileri polisi sillelemeye, sistemi koruyan düzen bekçilerine taş atmak istiyor ya da atıyorsa bu sistemin alkışı haketmediği anlamına gelir. Yani bu ve buna benzer olaylar bile bu ülkenin insan haklarına, demokrasiye ne kadar yabancı olduğunu gösterir.
Libya`yı Kaddafi yönetiyor. Peki Türkiye`yi kim yönetiyor? Son söz kimde? Tek kîşide değil mi? Yoksa parlamentonun, halkın siyasette bir rolü mü var.
---------------
Türkiye bir NATO ülkesi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Libya hava sahasının kapatılması ve koalisyon güçlerinin Kaddafi’ye karşı askeri eyleme başlamasından sonra Türkiye korkmaya başladı. Türkiye bu karara karşı hem tepkili ve hem de olacaksa bir eylem bunun NATO güçlerince yapılması gerektiğini ileri sürerek koalisyon güçlerinin saldırılarını eleştiriyor. NATO ile yapılabilecek saldırıyı veto gücü ile engellemek istiyor.
Türkiye büyük hesaplar içinde ancak büyük bir çıkmazda olduğu da ortada. Sorunla ilgili bir çok temel konuyu bir yana bırakıp sadece Kürtlerle ilgili yanı ele alırsak, Türkiye’nin gelecekle ilgili kaygılı olduğu ve çok korktuğu ortadadır..
Libya ve lideri ittifak güçleri tarafından bombalanıyor. Kendi halkının isyanını bastırmak isteyen ve Batı’ya arasıra kafa tutan bir lider iktidarda duramaz. Saddam bunu denedi ama yok olup gitti. Mısır ve Tunus liderleri de halk isyanı karşısında çaresiz kaldı ve iktidarı bırakmak zorunda kaldı.
Saddam’ın devrilmesi en çok Kürt meselesiyle ilgiliydi. Kürtler başkaldırdı, Saddam saldırdı. ABD ve Batı Saddam’ıyok etti. Suriye ve İran’da sıradaki ülkeler olacak.
Türkiye işte bu nedenle hem çıkmazda ve hem de korkuyor. Ne isyancıları, ne iktidardaki anti- demokratik liderleri ve ne de ABD ve Batı’nın yanında yer almak istiyor. Ama duruş ve tavrını belirlemek zorunda. ABD ve Batı onu karar vermeye zorluyor.
Türkiye isyancıları desteklerse, Kürt halkına ve isyancılarına karşı saldırı ve tutumu sorgulanacak. Diktatör liderleri her ne kadar şimdiye kadar sahiplenmiş olsa da bugünden itibaren bu mümkün değil. Çünkü hem zaten olmayan sözde demokratik sistemi yara alacak ve hem de Batı ve ABD’yi karşısına almış olacak. ABD ve Batı’yı karşısına almak ise Türkiye’nin parçalananmaya gideceği demek olacak.
--------
Düşünün! Bügün yarın bir kaç milyon Kürdün uzun sürecek bir başkaldırı ve isyana kalktığını ve bir kaç Kürt kentini ele geçirerek sistem kurumlarını ve güçlerini o topraklardan kovmaya çalıştığını düşünün! Devlet ne yapacak? Saddam ve Kaddafi’nin yaptığını. Yani halkı bombalayacak.
ABD ve Batı buna sessiz mi kalacak? Mümkün değildir. Zaten Akp liderinin arasıra Batı’ya kafa tutması ve Türkiye’nin Orta Doğu’da büyük rollere soyunması Batı ve ABD’yi müthiş rahatsız ediyor. Bu bir yana. Türkiye’nin dünya zenginliğinden bu son yıllarda pay kapması ve bunu büyütmek isteği de gelişmiş ülkelerin payının azalması demek oluyor ki Batı bunu kabullenemez. Ve yine Türkiye’nin Suriye ve İran gibi ABD ve Batı karşıtı rejimleri korumaya alması da ABD ve Batı çıkarlarına aykırıdır.
Velhasıl Türkiye çıkmazda ve korkuyor. Bugün yarın Kürtlerin daha büyük bastırılamaz bir isyanıyla karşılaşabileceğinden korkuyor. Böyle bir isyanda ABD ve Batı’nın Kürt hava sahasının Türk savaş uçaklarına kapatılmasında korkuyor. Bu ittifakın Türkiye’yi bombalamasından ve parçalamasından korkuyor. Kürtlerin devletleşmesinden korkuyor.
Belki bu nedenledir ki Newroz’da fazla saldırmadılar. Belki bu nedenledir ki Newroz daha sakin geçti. Bu sakinlik, Newrozların büyük isyanlara dönüşmesini engelliyor. Ama bir gün gelir ki halk durdurulamaz, hergün Newroz kalabalığı haline gelir. İste o zaman hiç bir güç Türkiye’yi parçalanmışlıktan ve bölünmüşlükten kurtaramaz.
Korku başa beladır. Bu korkunun yenmenin tek çaresi Kürtlerdir. Kürt halkının talepleri hayata geçirilmeden ve lideri serbest bırakılmadan; bu coğrafyada demokrasi ve özgürlük yeşermeden Türkiye bu korkudan uyanamaz. Korkuyla yatıp, korkuyla kalkmak çare değildir.
Türkiye, Kürdistan`ın büyük parçasıyla birlikte geniş bir coğrafyaya sahip bir ülke. ABD ve özellikle Batı yarın büyüyüp, başlarına bela olabilecek böyle bir ülkenin dünyada söz sahibi olmasını istemezler. Kafkaslar’a¸ Balkan`a, Orta Doğu ve Kuzey Afrika`da rol çalmak ve söz sahibi olmak için çabalayan bir Türkiye`nin dünya ekonomi ve politikasında sözü geçer bir ülke olmasını engelleyeceklerdir.
Yarın Libya’da olduğu gibi Türkiye’ye de bombalar yağabilir. Liderleri Saddam gibi idam edilebilir. Bu olmasa bile Mübarek gibi rezil olmak da vardır.
Rezilliği önlemenin tek yolu da yine Kürtlerdir. Beğenmedikleri, kart-kurt dedikleri Kürtlerin bu kadar güçleneceğini tahmin edemediler. Tahmin edemedikleri, içinde ,bugün korkuyorlar. Ancak kurtarıcılarının da çoğu zaman Kürtler olduğunu da anlamıyorlar. Bunu anladıkları ve Kürtlerin haklarını kabul ettikleri gün ne korkuları kalır ve ne de gelecekle ilgili endişeleri.
Ama bu halka karşı baskı ve zülum devam ederse şimdiye kadar dost bildikleriniz ülkenizi bombalarla yerle bir eder.
Ve sonra kendi şirketleriyle bu ülkeyi yeniden inşa ederek para kazanır. Her zaman, her yerde yaptıkları gibi…
Savaşla yakıp-yıkma yeni yatırımlarla daha da zenginleşme demektir. Bu gelişmiş ülkelerin temel politikasıdır.
Bunu engellemek demokrat, ileriyi gören politikacılara mahsustur.
Bu ülkede böyle politikacılar var mıdır?
--------
Nihayetinde Türkiye çıkmazda ve nerede ne yapacağını şaşırmış durumda. Hangi tarafla dost görünmeye çalışırsa çalışsın para etmiyor. Çünkü gerçek yüzünü her kes biliyor. Kürtlerin yardımıyla bu gerçek yüzü ortaya çıkacak, kendiyle yüzleşecek, Kürtlerin özgürleşmesine engel olmayacak. Saddam dönemi Irak ve Libya olmaktan ancak ve ancak böyle kurtulabilecek.
cumalicotkar@live.se
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder