22 Şubat 2011 Salı

Şêx Said isyanı


Devletin bilinçli bir şekilde erken başlamasına sebep olduğu Azadi isyanının başına geçmek zorunda kalan Şêx Said ve arkadaşlarına reva görülen gizli toplu mezar saygısızlığı günümüze kadar devam etti.
 

II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı'nın tüm kesimleri kendi görüşlerini dile getirmek için gazete ve dergi çıkarmaya, bununla birlikte kendi çıkarlarını savunmak üzere örgütlenmeye başladılar.Ermenilerin örgütlenip ayrı devlet kurma arayışları, 1915'te yüz binlerce kişinin hayatına mal olurken, Rumlar kaderini Yunan ordusunun zaferine bağlamıştı. Küçük çaplı da olsa bu savaşı, Türk ordusunun kazanması Rumların elindekileri de kaybetmesine neden olacaktı.
İngiliz oyunu
Lozan Barış Konferansı Musul meselesini çözüme kavuşturamadan sona erdi. Uyuşmazlığı gidermek amacıyla 19 Mayıs 1924'de İstanbul'da İngiltere'yle başlayan ikili görüşmelerde İngiltere'nin Irak lehine Colemêrg (Hakkari) üzerinde de hak iddia etmesi üzerine konferanstan sonuç alınamadı. Bunun üzerine İngiltere, Musul meselesini 6 Ağustos'ta Milletler Cemiyeti'ne götürdü.

Milletler Cemiyeti, Musul meselesini 20 Eylül 1924'te görüşmeye başladı. Milletler Cemiyeti, 30 Eylül 1924'te bir soruşturma kurulu kurulmasını kararlaştırdı. Komisyon, çalışmalarını sürdürdüğü sırada İngilizlerin kuzeye doğru yeni toprakları işgal etmesi, çatışmalara neden oldu. Bunun üzerine Konsey, 28 Ekim 1924'te bir sınır tanımı yaparak "Brüksel Hattı" adıyla ve geçici mahiyette bir Türk-Irak sınırı tespit etti. Soruşturma Komisyonu hazırladığı raporu 16 Temmuz I925'te Cemiyet Meclisi'ne sundu.


Türkiye'nin bu komisyon raporuna itiraz etmesi üzerine, Konsey, 19 Eylül 1925'te Lahey Adalet Divanı'ndan görüş istedi. Divan'ın verdiği karar, Milletler Cemiyeti Meclisi'nin işini kolaylaştırır nitelikteydi. Milletler Cemiyeti Meclisi, Türkiye'nin karşı çıkmasına rağmen, 8 Aralık 1925'te Divan'ın kararını benimsediğini açıkladı. Hemen arkasından da 16 Aralık 1925'te Soruşturma Komisyonu Raporu'nu kabul ederek, Brüksel Hattı'nın güneyindeki toprakların Irak'a bırakılmasını kabul eden kararını aldı.


Türkiye'nin Milletler Cemiyeti kararına tepkisi büyük oldu. Türkiye'nin henüz yeni savaştan çıkmış olması ve uluslararası alanda yalnız konumda bulunması, daha fazla direnilmesine engel oldu. Türkiye defalarca Musul konusundaki İngiliz oyunlarını kabul etmeyeceğini açıklamasına rağmen sonunda mecbur bırakılarak, Cemiyet Meclisi kararına uydu ve 5 Haziran I926'da yapılan Ankara Antlaşması ile Musul'u Irak'a terk etmeyi kabul etti.


Ankara Antlaşması, "sınır, iyi komşuluk ilişkileri ve genel hükümler" adı ile üç kesim ve toplam 18 maddeden meydana geliyordu. Antlaşmanın bir ve ikinci maddesi Türk-Irak sınırını tespit etmiş, 14. madde ise bölgedeki petrol gelirinin yüzde 10'unun 25 yıl süreyle Türkiye'ye bırakılmasını öngörmüştü. Ancak Türkiye daha sonra 500 bin İngiliz lirası karşılığında bu hakkından vazgeçti.


Şêx Said'in İngilizlerle herhangi bir ilişkisi olmadığı bilinirken; erken patlatılan isyana karşı önce Amed, sonra da İzmir Suikastı yargılamaları, Musul ve Kerkük'te verilen tavizi örtmeye yönelik bir 'oyun' olduğunu düşünenler çok.

Çerkesler, 1921 yılında Şark-i Karib Çerkesleri Temin-i Hukuk Cemiyeti'ni kuracaktı. Herkesin kendi kaderini tayin peşine düştüğü bir dönemde ve Çerkes Ethem'in tasfiye edilmesi ardından Çerkesler de kendi başlarının çaresine bakmak için böyle bir örgütlenmeye gittiler. Devlet bu cemiyetin kurulması için yapılan toplantıya Çerkes Ethem'in de katıldığını iddia ederken, Yunanlıların elindeki Ethem, bu toplantıya katılmadığını belirtiyor.

İlk Kürt örgütlenmesi


Bu dönemde ilk Kürt örgütlenmesi olarak Kürd Teavun Terakki Cemiyeti'ni görüyoruz. 1908'de kurulan bu cemiyetin aynı isimli haftalık gazete 9 sayı yayınlanabildi. Hêvî Cemiyeti ise 1913 yılında kuruldu. Ancak kurulan Kürt cemiyetleri arasında en geniş çaplısı, Seyyid Abdülkadir liderliğinde 1919 yılında İstanbul'da kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti olmalı. Bu partinin genel merkezi İstanbul olmakla birlikte Kürdistan'da birçok yerde örgütlendi. En büyük derdi Ermenistan'ın Kürt toprakları üzerinde kurulmasına karşı çıkmaktı. Nitekim bu konuda İtilaf ve Hürriyet Partisi ile özerk Kürdistan sözleşmesi yaptılar.


Hürriyet ve İtilaf Fırkası, II. Meşrutiyet döneminde iktidardaki İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne karşı kurulmuş olan en önemli muhalefet partisiydi. Mütareke'den sonra 1919 yılı Ocak ayında yeniden kurulan parti, ertesi yılın başlarında etkinliğini kaybetti. Partinin eski lideri Damat Ferit Paşa, yeniden kurulan partiye bu kez katılmadı. Birinci dönemde K‰mil Paşa hükümeti (29 Ekim 1912-23 Ocak 1913), ikinci dönemde ilk Damat Ferit Paşa hükümetleri (4 Mart-30 Eylül 1919), parti hükümeti olmamakla birlikte, Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin desteğine sahip oldu.


Her türlü legal faaliyet yasaklanınca, Kürt aydınları 'yeraltına' indi. Lozan Anlaşması'nda Kürtlere yer olmadığı görülünce de isyankar bir örgütlenmeye gidildi. Nitekim Kürt Teali Cemiyeti de kapatılmıştı. Buna karşılık Kürt Teali Cemiyeti'nden Seyyid Abdülkadir, Hasenanlı Halit, Hacı Musa, eski milletvekillerinden Yusuf Ziya ve ailelerinin katıldığı bir komite oluşturuldu.

 
Hizbi Azadiya Kürdistan

Kürdistan'ın bağımsızlığını amaçlayan bu örgütün kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte Melle Selim (Taş) Hizbi Azadiya Kürdistan'ın 1923 yılının Haziran ayında, Erzurum'da Halid Bey'in konağında yapılan bir toplantıda kurulduğunu belirtiyor. Kurucular ise Halid Bey, Bitlis eski milletvekili Yusuf Ziya Bey, Hamidiye paşası Patnoslu Kör Hüseyin Paşa, Mutkili Hacı Musa ve Fevzi Bey idi.


1925 isyanının lideri durumundaki Şêx Said ve Seyyid Abdülkadir ise, kuruluş düşüncesinden itibaren Azadi'nin içinde ama sahnede pek görünmeyen liderleriydi. Erzurum o dönemde Kürtlerin başlıca alışveriş merkezlerinden biriydi. Aşiret önderleri alışveriş bahanesiyle Erzurum'a geliyor, görüşmeler sonrasında Azadi'ye katılıyor; görevler alıp bölgelerine geri dönüyorlardı.


Her Kürdün katıldığı bu davada, Şêx Said'in bir liderlik iddiası yoktu. Oğlu Şêx Ali Rıza, çalışmaları düzenleyen komitenin içindeydi. Önce halkı aydınlatıp kazanmayı, sonra da ayaklanmayı başlatmayı amaçlayan örgütün programı son derece basitti: Bağımsız Kürdistan! 1924 yılı baharında yapılan geniş katılımlı bir toplantıda ayaklanmanın 1926 yılı baharında yapılmasına karar verildi.


Colemêrg ayaklanması


Ankara ise örgüt içindeki kaynaklarından gelişmeleri günü gününe izliyordu. Bu hazırlıklara karşı, -ben buradayım havasında- bölgede askeri birliklerini gezdirdi. Bu birliklerin göz dağı vermesine kızan Nasturiler, Colemêrg'de (Hakkari) çatıştı. Aynı dönemde böylesi bir çatışma Beytüşşebab'ta da çıktı. Bu çatışmalar tarihe Nasturi ve Beytüşşebab isyanları olarak geçecekti.


Nasturileri bastırmak için gönderilen Ankara birliklerinin içindeki Kürt subaylarının erlerle birlikte 4 Eylül 1924'te firar etmesiyle, bunun isyan hazırlığı olduğunu sezinleyen Ankara hükümeti, başta Halid Bey, Yusuf Ziya ve Mutkili Hacı Musa olmak üzere Azadi'nin beyin takımını tutuklattı.


Halid Bey'in tutuklanması, henüz hazırlıkların başlangıcında olan Kürt isyan hareketini başsız bırakmış, moral bozukluğu ve korku yaratmıştı. Etkin olabilecek ikinci adam yoktu. Bu yüzden tüm gözler Şêx Said'in ne yapacağına çevrilmişti.


Şêx Said'in dedesi Nakşibendi şeyhi Mevlana Halid'in öğrencilerindendi. Şair de olduğu söylenen Şêx Said, Nakşibendi postnişliğine kadar yükselmiş saygın bir din adamıydı. Aile çok zengindi. 1914 sonrasında Piran'a (şimdiki Dicle) yerleşmişti. Gözlerin çevrildiği Şêx Said, aslında kendi hazırlıklarını başlatmıştı.


Dersim ile anlaşma


1924 yılı Ağustos ayında, Şêx Said, Dersim'e giderek Seyyid Rıza ile buluşmuştu. Dersim tarafı görüşmelerde, Bağımsız Kürdistan ilan edildiğinde, kendilerine özerk statü verilmesini istediler. Bu talep, daha sonra görüşülmek üzere ileri bir tarihe bırakılırken, Kürt isyanında Dersim'in arkadan vurmaması konusunda söz alındı.

Halit Bey ile Bitlis eski milletvekili Yusuf Ziya Bey tutuklandıktan sonra, Şêx Said, tanıklık etmek üzere ifadeye çağrıldı. Bunun tutuklama amaçlı olduğunu sezen Şêx Said, Bitlis'e gitmedi ama uzun müzakereler sonrasında Hınıs'ta ifade verdi. Ardından da halkın arasına karıştı.


Şêx Said'in Piran'da kaldığı ev askerlerce sarıldı. Sözüm ona evde bulunan bir kişi gözaltına alınmak istiyordu. Şêx Said buna önce karşı çıktı; sonra "ben ayrıldıktan sonra alın" dedi ama gelenleri ikna edemeyince silahlar patladı ve Şêx Said, 100'den fazla atlıyla Piran'dan ayrılmak zorunda kaldı. Böylece isyan, 13 Şubat 1925 günü başlamak zorunda kalmıştı.


Şêx ayağa kalktı


Genç'e doğru harekete geçen Şêx Said'in durumu, "Şêx Said ayağa kalktı" şeklinde köyden köye yayılmaya başladı. Bunun üzerine Şêx Said'in çevresinde toplanan atlıların sayısı binleri buldu. Şêx Said ertesi gün yayınladığı ilk bildirisinde, Kürtleri topyekün ayaklanmaya çağırıyordu. Nitekim Genç il merkezi ve Hani isyancıların kontrolüne geçti. Buralarda Kürt yönetimleri kuruldu, Kürt bayrakları dalgalanmaya başladı.


Yürüyüş halindeki isyancılara katılım her geçen gün büyümeye başlamıştı. Bunun üzerine görev bölümüne gidilmek zorunda kalındı. Doğu Cephesi Komutanlığı'na atanan Şêx Abdullah, Varto'yu aldıktan sonra, önce Erzurum, sonra da Bitlis'e yönelecek ve Halid Bey'i kurtaracaktı. Batı Cephesi Komutanı Şêx Şerif'in hedefi ise Elazığ, Malatya ve Dersim idi. Nitekim Şêx Şerif, Çewlîg'i aldıktan sonra Elazığ'a yürüyordu.


Şêx Said'in başında bulunduğu güçler ise Lice'yi almışlar, gözlerini Amed'e (Diyarbakır) çevirmişlerdi. Amed'i kuşatan Kürtler, 7 Mart 1925 günü savunma burçlarını aralamayı başardılar. Kürt öncüler açılan gediklerden girmeye başlamıştı. Fakat bu sırada takviye birlikleri yetişmiş, kuşatmacıları arkadan top ve mitralyöz ateşine tutmuşlardı. Kürtler, beklenmeyen bu darbe karşısında paniğe kapıldılar. Kuşatma safları bozuldu ve geri çekilmeye başladılar.


İsyan kaybediyor


İsyanın kaderi çizilmişti artık. Kürtlerin ele geçirdiği kasabalar tekrar el değiştiriyordu. Bu arada, Kürt isyanına henüz katılmamış aşiretler devletin şiddetinden korunmak için isyana karşı tutum takınmaya başlamıştı. Şêx Said ise kendisine katılan isyancıları bundan sonra alacakları tavırda kendilerini serbest bırakırken, kendisi dağlara çekilmeye, gerekirse İran'a gitmeye kadar verdi. Ancak tuttuğu yeni yolun yarısında bacanağı Binbaşı Kasım'ın kurduğu tuzakta Ankara'ya teslim edildi.


Bu arada, hükümet 24 Şubat günü Bölge'de sıkıyönetim ilan ediyor. 2 Mart günü, Fethi Okyar düşürülüyor ve yerine İsmet İnönü Başbakan olarak atanıyordu. Amed kuşatmasının bozulmasının ardından, Kürt isyancılar dağılmaya başlamış; hükümet 25 Mart günü Amed'de Şark İstiklal Mahkemesi'ni kurmuştu. Elde ettiği ortamı, hükümet kendi lehine sonuna kadar kullanmakta kararlı gözüküyordu. Nitekim 7 Nisan günü ise Takrir-i Sükun ilan edildi. Aynı günlerde, ayrıca Kürtçe'yi yasaklayan Şark Islahat Planı yürürlüğe konuldu.


İnönü fırsatı kaçırmadı


İnönü hükümeti, neredeyse Kürtlerin soyunu kurutmaya karar vermişti. Bu konuda başkalarına da örnek olsun diye, Amed'de idam sehpaları kurulmaya başlandı. Seyyid Abdülkadir ve Halit Bey'in başında bulunduğu Azadiciler Şark İstiklal Mahkemesi'nde 14 Mayıs 1925 günü yargılanmaya başladı. Karar 23 Mayıs'ta çıktı. İnfaz ise 27 Mayıs'ta yapıldı. Seyyid Abdülkadir'in "Beni oğlumdan önce asın. Onun idamını görmek istemiyorum" talebi bile kabul edilmedi.


Şêx Said'in davası ise 26 Mayıs 1925 günü başladı. 27 Haziran günü başlayan karar duruşması, 28 Haziran pazar günü sona erdi ve 47 kişi hakkında idam kararı verildi. Karar açıklanmadan hazırlanan darağaçlarında 47 kişi, 29 Haziran sabahı idam edildi. 47 kişi, topluca toprağa gömüldü ve herhangi bir mezar taşı konmasına izin verilmedi. Bugün Amed'in cadde ve parklarında dolaşırken, adımınızı ürkerek atın, belki bastığınız toprağın altında Şêx Said ve arkadaşlarının naaşı vardır...

 

  • Bu dosyanın hazırlanılmasında Evrensel Basım Yayın'dan ikinci baskısı çıkan Ahmet Kahraman'ın "Kürt İsyanları / Tedip ve Tenkil" isimli kitabından yararlanıldı.

Hiç yorum yok: