BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan'ın
"Zaten her şeyi yiyorlar" sözlerinin yalan olduğunu belirterek, geçmişte
Kenan Evren, Adalet Bakanı Şevket Kazan, Saadettin Tantan dönemlerinde
de açlık grevleri ile ilgili aynı yalanları söylendiğini belirtti.
AKP'nin yürüttüğü politikaların ülkeyi kan gölüne çevirdiğini söyleyen
ve cezaevlerindeki siyasetçilerin de buna karşı açlık grevine girdiğini
kaydeden Demirtaş, "Ölüm orucunu başlatan BDP değil, AKP'nin
politikalarıdır. Ölüm oruçlarını bitirecek olan AKP değil, halkın
politikaları olacaktır sizin sahip çıkmanızla olacaktır" diye konuştu.
Demirtaş, "Tutuklu arkadaşlarımızla görüşmeler yapılıyor. Talepleri ilk
günden beri nettir. Talepleri Mehmet Öcalan Ada'ya gitsin değildir,
Abdullah Öcalan Ada'dan gelsindir" diye konuştu.
BDP Genel Merkezi, PKK'li ve PAJK'lı tutsaklar tarafından 12 Eylül'den bu yana sürdürülen ve 49'uncu gününe giren süresiz-dönüşümsüz açlık grevine dikkat çekmek amacıyla BDP Eş Genel Başkanlarının katılımı ile her hafta Meclis'te yapılan Grup Toplantısı, bu hafta Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi önünde yaptı. "Her yerde hayatı durduralım" çağrısı ile birlikte sessizliğe bürünen Diyarbakır'da, binlerce yurttaş bir yandan cezaevlerinde olabilecek ölümlere dikkat çekmek amacıyla polisle çatışırken, diğer yandan da BDP'nin Grup Toplantısı'na destek vermek amacıyla cezaevi önüne akın etti. Bu arada BDP'nin almış olduğu karar üzerine harekete geçen Diyarbakır Valiliği ise Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi önünde olabilecek her türlü toplantı, gösteri ve yürüyüşe yasak kararı koydu. Yasaklamanın ardından sabahın erken saatlerinden itibaren Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi önünde önlem alan polis, zırhlı araçlar eşliğinde adeta etten duvar ördü.
Kimsenin cezaevine yaklaşmasına izin vermeyen polis ile yurttaşlar arasında yer yer gerginlik, kimi zaman da çatışma yaşanırken, Dicleliler Yas Evi önünde toplanan binlerce yurttaş ise valiliğin kararını ve polisin tutumunu "Bijî Serok Apo", "PKK halktır halk burada", "Dişe diş kana kan seninleyiz Öcalan", "Bê Serok jiyan nabe", "PKK cepheye misillemeye", "Siyasi tutsaklar onurumuzdur" ve "Kürdistan faşizme mezar olacak" sloganları ile protesto etti. Gerginliğin tırmandığı dakikalarda grup toplantısını yapmak üzere Dicleliler Yas Evi önüne gelen BDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak ile DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk'un yanı sıra BDP'li milletvekilleri, belediye başkanları il ve ilçe yöneticileri, yurttaşlar tarafından dakikalarca alkışlandı.
Vali BDP ile ilgili polise, bir kez daha 'kesin talimat' verdi!
Cezaevi önünde yapılmak istenen grup toplantısı için BDP'li yetkililer ile polis komiserleri arasında yapılan görüşmeler "Valinin kesin talimatı" gerekçesi ile sonuç vermezken, grup toplantısı ve ses cihazı için seçim otobüsünün getirilmesi talebi de polisler tarafından gerekçesiz kabul edilmedi. Polisin olumsuz tutumu nedeniyle sokakta bulunan bir iş yerinin merdivenlerine çıkıp kitleye hitaben konuşan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Tüm baskılara rağmen grup toplantımızı burada yapacağız. Bugün Hakkari'den Edirne'ye kadar örgütlü olduğumuz her yerde okula gitmeyerek, kepekleri kapatarak, her yerde okulları boykot ederek, kontakları kapatarak, yaşamı durdurarak yüz binlerle, milyonlarla alanlara akın eden 7'den 70'e bütün halkımızı kutluyoruz, bu iradenin önünde saygı ile eğiliyoruz" dedi.
'Burası okul değil, Mazlum Doğan'ın anıtını dikeceğimiz özgürlük meydanı'
Megafonun sık sık arızalanması üzerine mikrofonsuz konuşmasına devam eden Demirtaş, "1980'lerde de şu duvarların arkasında direnen Mazlumlar vardı. Bedenini ölüme yatıran Mazlumlar vardı. Bedenini ateşe yangına yatıran Mazlumlar vardı. O gün belki Amed zindanının duvarlarının arkasında milyonlar yoktu; ama o gün bedenini ölüme yatıran Mazlum Doğan da, Dörtler de her biri de çok iyi biliyordu ki gün gelecek milyonlar Amed zindanının duvarına dayanacak. Amed zindanı elbet bir gün yıkılacak. Burası okul değil, burası Mazlum Doğan'ın anıtını dikeceğimiz bir özgürlük meydanı olacak. 49 gündür bu halkın yiğit evlatları canlarını feda etme uğruna dışarıda barışın müzakerenin çözümün önünü açmaya çalışıyorlar. Birileri görmese de duymasa da karalamaya da çalışsa 'efendim zaten yemek de yiyiyorlar' gibi yalanlara da sarılsa bugün milyonlarca insan zindandaki çığlığa sahip çıkmıştır" dedi.
'Diyarbakır'da boykotu kıran emniyet olmuştur!'
Kürt halkının her yerde yaşamı durdurup, yaşamdan kendini çekerek meydanlarda ve alanlarda yüz binlerin katılımı ile mitingler yapıp açlık grevinin sesi olmaya çalıştığına dikkat çeken Demirtaş, "Hükümet istediği kadar yalanlara sarılsın. İstediği kadar medyasının eli ile engellemeye çalışsın. Çarpıtmaya çalışsın. İstediği kadar panzeri ile topu ile savaş uçağı, helikopteri ile bu halkı baskılamaya çalışsın. Ama bunların tamamı nafile, çaresizlik acizliğin ta kendisidir. Bugün Diyarbakır esnafı ile işçisi ile kadını, genci, yaşlısı, öğrencisi, memuru ile alanlarda iken ve bu çağrıya uyuyorken bu boykotu kıran tek kurum var emniyet müdürlüğü. Sadece onlar çalışıyor. Onlar dışında çalışan yok. Onlar dışında bu şehirde açlık grevlerine karşı duyarsız olan yok. Diyarbakır Valisi, şu anda yüzde 90 katılım ile kendi evlatlarının yanında yer alan Diyarbakır halkının böylesine güçlü iradesini asla ama asla engelleyemez. Bunu defalarca Amed ortaya koymuştur" diye konuştu.
'Kanundan bahsedenler bu şehirde kanun dışı durumdalar'
"Bugün halkımız yüzde 90 katılım ile böylesine görkemli bir duruş ortaya koyarken. Diyarbakır Valisi bu halkın partisine açıklama yaptırmam diyor" diyen Demirtaş, seçim otobüslerine de yasa ve hukuk dışı bir şekilde el konulduğuna dikkat çekti. Kanundan, hukuktan ve yasadan bahsedenlerin bulundukları an itibari ile kanun dışı duruma geldiklerine vurgu yapan Demirtaş, "Diyarbakır Valisi şuan suç işliyor. Parti otobüsümüze mahkeme kararı olmaksızın hiçbir yasada yeri olmaksızın polis zorla el koymuş durumda. Şimdi otobüse el koyabilirsiniz; ancak bu kadarına gücünüz yeter. Ama bu halkın isyanını durduramazsınız. Bu halkın çığlığını yürüyüşünü durduramazsınız. Her yerde alanları meydanları dolduran bütün halkımıza şuradan bir çağrı yapmak istiyorum. Sizin bu duruşunuz ölüm oruçlarını bitirecektir. Siz alanlarda meydanlarda yüz binlerle oldukça ölüm oruçlarını bitireceksiniz. Çünkü artık hükümet ben bu sesi duymuyorum. Bu talepleri kabul etmiyorum diyemeyecektir. Talepler meşrudur. Sadece açlık grevi yapan 600 kişinin talebi değil BDP'nin talebidir, milyonlarca Kürt halkının talebidir" diye vurguladı.
'Akan kanın durmasını istiyorsak, Sayın Öcalan ile müzakereler yapılmalı'
Talepleri bir kez daha Diyarbakır E Tipi Cezaevi önünde tekrar etmek isteğini ifade eden Demirtaş, "Bakın eğer bu ülkede akan kan dursun diyorsak ve bu konuda herkes bir şeyler yapmak istiyorsa bunun yolu ve yöntemi bellidir. Sayın Öcalan ile müzakereler yapılmalıdır. Bu talep akan kanın durması için en somut ve gerçekçi taleptir. 2 buçuk yıl boyunca zaten görüşmediniz mi İmralı'da? Heyetleriniz gitti her hafta avukat ve ailesi gitti. Bunu yaptınız bir defa şimdi bir buçuk yıldır 'koster bozuk' 'hava bozuk' gibi uyduruk yalanlar ile çirkinleşerek sizler savaşı, sizler ölümü kanı, göz yaşını dayattınız. Ve içerdeki arkadaşlarımız sizin bu faşist yaklaşımlarınıza, sizin bu köhnemiş yaklaşımınıza halklara bir umut olabilmek, barışı müzakereyi yeniden yaratabilmek için 49 gündür ölüm orucundadırlar. Ve bu ölüm orucu barış çığlığıdır. Halk burada akan kanın durması ve savaşın son bulması için bir araya geliyor. Bu çığlığa sahip çıkmak, ölüm oruçlarının taleplerine sahip çıkmak bu ölüm oruçlarını sonlandıracaktır. Biz buna inanıyoruz" dedi.
'Özellikle vicdanını, namusunu, ahlakını yitirmemiş medyaya sesleniyorum!'
Açlık grevinde bulunanların ölüm riski altında olduğunu hatırlatan Demirtaş, "Başbakan'ın 'Zaten her şeyi yiyorlar' demesi büyük bir yalandır. Geçmişte Kenan Evren döneminde de bu söylendi, açlık grevinde insanlar yaşamını yitirdi. Şevket Kazan Adalet Bakanı iken aynı cümleleri kullandı. 'Bunlar yiyorlar' dedi içerde ölümler oldu. Saadettin Tantan aynı şeyleri söyledi, içerde ölümler oldu. Bütün açlık grevcilerine yaklaşım gerici hükümetlerce böyle olmuştur. Şimdi aynı şeyi Recep Tayip Erdoğan söylüyor. Bu ne demektir? İçerdekilerin yürüttüğü mücadeleyi meşruiyetini zedeleyecek kamuoyu nezdinde müdahaleyi meşru hale getirecek zemin yaratmaya çalışıyorlar. O nedenle her kesin dikkatli olması lazım. Özellikle vicdanını, namusunu, ahlakını yitirmemiş medyaya sesleniyorum: Burada cezaevlerinde ölümler olmasın diye uğraşıyoruz. Biz ölümleri durdurmak için sokaklardayız. Gençlerimiz ölsün diye değil. Ve bunu durdurabilmenin en gerçekçi yolunu hayata geçiriyoruz. Sizler 49'uncu günden itibaren eğer ölümleri durdurmak açlık grevlerini sonlandırmak konusunda medya olarak destek sunarsanız BDP olarak biz daha fazla çaba sarf edeceğiz. Talepler konusunda kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi aydınlatılması lazım. Anadilde savunma anadilde eğitim hakkı Kürtlerin doğuştan kazandığı haklardır. Bunu elde etmek için insanların bedenini ölüme yatırması bu insanların utancı değil, bu yasağı koyanların utancıdır. Elbette ki tek bir insan ölmeden tek bir insanın burnu kanamadan çözüm bulmaya çalışıyoruz. Sadece cezaevlerinde değil dağlarda, şehirlerde operasyonlar olmadan gerilla, asker, polis ölmeden biz nasıl barışı çözümü sağlayabiliriz? BDP olarak bunun uğraşını ve mücadelesi içerisindeyiz. Ancak bize reva görülen zindandır, yargılanmadır, gözaltıdır copdur, gazdır işkencedir. Kimse BDP'nin demokratik siyaset hakkı ve demokratik siyasi kararlarını sonuna kadar kullandığını söyleyemez. Çünkü önümüzde açık hiçbir yol yok. Buna rağmen şunu söylüyoruz. Bu kadar engellemeye rağmen biz sorunu barışçıl yollarla çözelim diyoruz. Bu konuda ısrarcıyız" vurgusunda bulundu.
'Ölüm oruçlarını bitirecek olan AKP değil, halkın sahip çıkması olacaktır'
Demirtaş konuşmasının devamında şunları kaydetti: "Basın mensupları dönüp bir baksın BDP'nin yaptığı her açıklamanın önünde panzer var TOMA var, gaz var. Zaten şu cezaevinin içinde esir tutulanlar siyaset yapma hakkını kullandıkları için oradalar. Demokratik siyaset hakkı Kürtlere sınırsız, diğer partilere tanındığı kadar bile olsaydı şu cezaevi binlerce Kürt siyasetçisiyle dolmazdı. İşte sadece şu cezaevinde yatanlar bile ki aralarında belediye başkanlarımız, milletvekillerimiz kadınlar, gençler var. Eğer demokratik siyaset kanalları açık olsa bu cezaevleri niye bu kadar dolu olsun. Bırakın cezaevinde rehin tutmayı yargılamayı bile kabul etmiyorsunuz. Mahkemeleriniz, hakimleriniz savcılarınız mahkeme salonlarında AKP'nin politikalarını arkadaşlarımıza dayatıyorlar. Ve bizim arkadaşlarımız anadilde savunma talebinde bulunan bütün arkadaşlarımız 3 buçuk yıldır savunma bile yapamadılar. Dışarıda olup bitenleri izliyorlar. Bu nedenle bu gidişata dur demek için radikal bir eylem kararı aldılar. Özgür iradeleri ile aldıkları bir karardır. Çünkü dışarıda AKP'nin yürüttüğü politikaların ülkeyi kan gölüne çevirdiğini cezaevindeki siyasetçiler de gördü. Bu nedenle ölüm orucu ve açlık grevleri başladı. Ölüm orucunu başlatan BDP değil, AKP'nin politikalarıdır. Ölüm oruçlarını bitirecek olan AKP değil, halkın politikaları olacaktır sizin sahip çıkmanızla olacaktır. Şimdi artık gerçekten de söz laf zamanı değil. Hükümet bu ciddiyeti kararlılığı görüyorsa, 'içeride yemek yiyorlar' yalanını bir kenara bırakıp taleplerle ilgili somut adım atmalıdır. İmralı kosteri bozuk falan değil. Hava bozuk değil. Bozuk olan sizin zihniyetinizdir. Onu tamir edin Kürt sorununun çözümünü konuşalım."
'Talep Mehmet Öcalan Ada'ya gitsin değil Abdullah Öcalan Ada'dan gelsindir'
Kimi gazetelerin manşetlerinden duyurduğu "Ailesi Ada'ya gitsin ve bu sorun çözülsün" şeklindeki haberlere de tepki gösteren Demirtaş, "Tutuklu arkadaşlarımızla görüşmeler yapılıyor. Talepleri ilk günden beri nettir. Talepleri Mehmet Öcalan Ada'ya gitsin değildir. Abdullah Öcalan Ada'dan gelsindir" dedi. Demirtaş, "Bu nedenle tartışacaksak meseleyi ciddi tartışalım. Ortada bir çocuk oyunu yok. Her gün insanlar ölüyor. Her gün her yerde gerilim savaş tırmanıyor. İçeride artık ölüm aşamasına gelindi. Eğer tartışılacaksa talepleri ciddi bir şekilde oturup tartışalım. Biz somut bir öneri yaptık. Eşbaşkanlar olarak bizler İmralı Adası'na gidelim bu bir başlangıç olur, bu bir adım olur. Bizler gidip İmralı'da Sayın Öcalan ile görüşelim. Kendisinin de bu süreçle ilgili görüşlerini alalım. Ada'dan döndükten sonra Hükümet ile görüşelim. Yaklaşımlarını öğrenelim. Ve bu adımları karşılıklı geliştirmeye çalışalım. Ölüm oruçlarını da durduracak şey bu tür diyaloglar ve müzakerelerdir. Ve biz bunu yapabilirsek güçlü mesajı verirsek, 'evet konuşarak sorunları çözmek mümkündür' bu mesajı verebilirsek akan kanı durdurabiliriz. Ve yeniden müzakerelerin başlayacağı zemini oluşturabiliriz. Talep bu kadar açık ve netken, yeniden müzakerelerin başlayacağı zemini yaratmak için bu arkadaşlarımız ölüm oruçları başlatmışken konuyu sulandırmanın anlamı yok. Samimiyetle söylüyorum. Keşke bugün ölüm oruçları şu saatte bitse. Bizim isteğimiz dileğimizdir. Ama içerideki arkadaşlarımız bu konuda kararlılar. Adım atılmadıkça ölüm oruçlarını bırakmayacaklarını ifade ediyorlar. Taleplerde bu kadar kararlı bir duruş varken biz artık boş çağrılarla zaman kaybedemeyiz. Hükümet, hükümet yanlıları bunu anlamıyor. O nedenle müzakerenin zeminini oluşturmamız lazım" dedi.
'En faşizan dönemlerde bile insanlığımızı yitirmedik'
Demirtaş, "Eşbaşkanlar olarak parti yönetimi olarak biz buna hazırız işte. Madem Oslo ve İmralı yeniden başlayabilir diyorsunuz bırakın BDP ve DTK olarak bunun zeminini halkımızla birlikte hazırlayalım. Artık 'İmralı kosteri bozuktur' yalanları ile bu kadar ciddi bir süreç götürülemez. Kesintisiz bir şekilde hakları yıllarca çiğneyene hükümet devlet denir mi denmez. Bu zihniyete çete denir çete. Bizden de şunu istiyorlar. Diyorlar ki ''biz kanunları çiğnerken, hukuk dışı çete anlayışı ile bu meselelere yaklaşırken, siz de buna itiraz ederseniz sizi de tutuklarız ya da sokakta işkence yaparız'' demek istiyorlar. Biz insanlığımızı yitirmedik hiçbir zaman. Bu mücadelenin en faşizan dönemlerinde insanlığımızı yitirmedik. Köylerimizi yaktınız, bu sokaklarda faili meçhul cinayetlere halkımızı katlettiniz, işkencelerden geçirdiniz, her türlü zulmü yaptınız insanlığımızı kaybetmedik. Yine kaybetmedik. Biz yine insanlık çizgisinde duracağız. Hukuksuzluğa baskıya karşı da direniş çizgisinin temsiliyetini yürüteceğiz. Her yerde her alanda Parlamento'da içeride dışarıda her yerde nefesimizin yettiği kadar sizin faşizminize karşı direnişin temsilcisi de olacağız. Bunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. Başbakan artık bu ülkede gerçek anlamda bir çözüm konusunda yola gelme niyetindeyse vicdana demiyorum vicdanının olmadığını biliyoruz. Yola gelmek niyetindeyse halen şans var. Halen fırsatlar var. Halen çözüm umudu var. Halen diyalog halen müzakereleri yeniden başlatma umudu var" ifadesinde bulundu.
'Sizi süpürürüm' diyen bu müdür ölmesin diye uğraşıyoruz!
İçerdeki ölüm oruçlarına sessiz ve duyarsız kalınması, dışarıda da ölümün dayatılması durumunda tek bir kanal bile kalmayacağını dile getiren Demirtaş, "Tek bir diyalog ve müzakere kanalı kalmayacak. Ve bunları Başbakan kendi elinin tersi ile itmiş olacak. Bu günler o nedenle önemlidir. O nedenle bu günlerde alanlarda meydanlarda çıkaracağımız ses önemlidir. Bakın her yerde yaptığımız konuşmalarda eş başkanlar ve milletvekilleri olarak her zaman şu çağrıyı yapıyoruz. Bizim için anaların gözyaşı arasında fark olmaz. Biz asker polis, ölsün gerilla ölmesin demiyoruz. Hiç biri ölmesin diyoruz. 'Sizi süpürürüm' diyen bu müdür var ya o da ölmesin diye uğraşıyoruz. Haberi yok. Onun için uğraşıyoruz, onun için. Bugün örgütlü olduğumuz bütün il ve mahallelerde kepenkler kapalı, kontaklar kapalı ve okular boştur. İşte bu halkın gücüdür" diye konuştu.
'Çözüme çok yakın olduğumuz günlerden geçiyoruz'
Kürt halkının talep edilen hakların arkasında olduğunu dile getiren Demirtaş, "Ben evlatlarımı içerde ölüme terk etmeyeceğim duruşudur. Evlatlarım benim için canını vermeye hazırsa ben kepengimi de kontağımı da kapatırım alanlarda meydanlarda o sesin o çığlığın yanında olurum diyen bu halk işte bu saatten sonra her gün bu duruşu göstermelidir. Alanlardan meydanlardan çıkmamalıdır. Şunu unutmayalım çözüme çok yakın olduğumuz günlerden ve dönemlerden geçiyoruz. Bu işi artık uzatmayacağız. Bu işi yıllara yaymayacağız. Yıllara yaymalarına da izin vermeyeceğiz. Bir 30 yıl daha onların merhametini bekleyecek bir halk değiliz. Evlatlarımız her gün yitip giderken biz bunların koltukları uğruna yürüttükleri iktidar savaşlarına bu gençleri kurban etmeyeceğiz. O nedenle de Kürt halkı 7'den 70'e artık bunu idrak etmiştir. Direniş olmazsa çözüm olmaz. Bizler değil kendi geleceğimizden bizler kendi özgür ülkemizi, özgür toplumumuzu yaratana kadar her şeyimizden vazgeçtiğimizi bütün dünyaya ilan etmezsek çözüm gelmeyecek" dedi.
"Bizler kendi özgür ülkemizi özgür toplumumuzu yaratana kadar her şeyimizden vazgeçtiğimizi bütün dünyaya ilan etmezsek çözüm gelmeyecek" vurgusunda bulunan Demirtaş Grup Toplantısı'nı şu sözlerle tamamladı: "Bu kararlılıkla bu ruhla hareket etmemiz lazım. Şimdi artık hükümetten net bir ses net bir cevap bekliyoruz. Ölüm oruçları kritik aşamada tek bir insan ölmesin diye BDP her gün sokaktayken, Hükümet buna sessiz kalamaz. Başbakan'dan, Adalet Bakanı'ndan değil, Başbakan'dan artık somut bir adım bekliyoruz. Anadile yaklaşıma ilişkin somut bir adım bekliyoruz. Biz kimseyi tehdit etmek için şantaj için bunları söylemiyoruz. Bu yıl sokağa çıkmış bir halk değiliz, 12 Eylül faşizmine karşı güçlü bir direnişe sahip olmuş cezaevi önünden çağrı yapıyoruz. Bu cezaevi hangi cezaevi biliyor musunuz? Mazlumların direndiği cezaevi Başbakan'ın da gözleri dolarak bahsettiği cezaevidir. Diyarbakır halkını kandırmak için aldatmak için diline doladığı 'Efendim bir zamanlar ne kadar büyük zulümler vardı' dediği cezaevi. Aynı zulmün kendi döneminde de devam ettiği cezaevi bu cezaevi işte. Ve şimdi artık bu cezaevi 1980'lerdeki gibi yalnız bir cezaevi değil, sadece içerdekilerin direndiği bir cezaevi değil, şimdi bu cezaevi milyonlarca Kürt halkı tarafından ablukaya alınmış boşaltılmış, içerdeki mahkumların özgürlüğü için mücadele edilen bir cezaevidir. Artık sahipsiz değildir. Artık istediğiniz gibi at oynatacağız bir cezaevi değildir."
Grup toplantısının ardından BDP'liler, halkla birlikte BDP İl Binası'na kadar yürüdü.
Dicle Haber Ajansı(DİHA)
BDP Genel Merkezi, PKK'li ve PAJK'lı tutsaklar tarafından 12 Eylül'den bu yana sürdürülen ve 49'uncu gününe giren süresiz-dönüşümsüz açlık grevine dikkat çekmek amacıyla BDP Eş Genel Başkanlarının katılımı ile her hafta Meclis'te yapılan Grup Toplantısı, bu hafta Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi önünde yaptı. "Her yerde hayatı durduralım" çağrısı ile birlikte sessizliğe bürünen Diyarbakır'da, binlerce yurttaş bir yandan cezaevlerinde olabilecek ölümlere dikkat çekmek amacıyla polisle çatışırken, diğer yandan da BDP'nin Grup Toplantısı'na destek vermek amacıyla cezaevi önüne akın etti. Bu arada BDP'nin almış olduğu karar üzerine harekete geçen Diyarbakır Valiliği ise Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi önünde olabilecek her türlü toplantı, gösteri ve yürüyüşe yasak kararı koydu. Yasaklamanın ardından sabahın erken saatlerinden itibaren Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi önünde önlem alan polis, zırhlı araçlar eşliğinde adeta etten duvar ördü.
Kimsenin cezaevine yaklaşmasına izin vermeyen polis ile yurttaşlar arasında yer yer gerginlik, kimi zaman da çatışma yaşanırken, Dicleliler Yas Evi önünde toplanan binlerce yurttaş ise valiliğin kararını ve polisin tutumunu "Bijî Serok Apo", "PKK halktır halk burada", "Dişe diş kana kan seninleyiz Öcalan", "Bê Serok jiyan nabe", "PKK cepheye misillemeye", "Siyasi tutsaklar onurumuzdur" ve "Kürdistan faşizme mezar olacak" sloganları ile protesto etti. Gerginliğin tırmandığı dakikalarda grup toplantısını yapmak üzere Dicleliler Yas Evi önüne gelen BDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak ile DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk'un yanı sıra BDP'li milletvekilleri, belediye başkanları il ve ilçe yöneticileri, yurttaşlar tarafından dakikalarca alkışlandı.
Vali BDP ile ilgili polise, bir kez daha 'kesin talimat' verdi!
Cezaevi önünde yapılmak istenen grup toplantısı için BDP'li yetkililer ile polis komiserleri arasında yapılan görüşmeler "Valinin kesin talimatı" gerekçesi ile sonuç vermezken, grup toplantısı ve ses cihazı için seçim otobüsünün getirilmesi talebi de polisler tarafından gerekçesiz kabul edilmedi. Polisin olumsuz tutumu nedeniyle sokakta bulunan bir iş yerinin merdivenlerine çıkıp kitleye hitaben konuşan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Tüm baskılara rağmen grup toplantımızı burada yapacağız. Bugün Hakkari'den Edirne'ye kadar örgütlü olduğumuz her yerde okula gitmeyerek, kepekleri kapatarak, her yerde okulları boykot ederek, kontakları kapatarak, yaşamı durdurarak yüz binlerle, milyonlarla alanlara akın eden 7'den 70'e bütün halkımızı kutluyoruz, bu iradenin önünde saygı ile eğiliyoruz" dedi.
'Burası okul değil, Mazlum Doğan'ın anıtını dikeceğimiz özgürlük meydanı'
Megafonun sık sık arızalanması üzerine mikrofonsuz konuşmasına devam eden Demirtaş, "1980'lerde de şu duvarların arkasında direnen Mazlumlar vardı. Bedenini ölüme yatıran Mazlumlar vardı. Bedenini ateşe yangına yatıran Mazlumlar vardı. O gün belki Amed zindanının duvarlarının arkasında milyonlar yoktu; ama o gün bedenini ölüme yatıran Mazlum Doğan da, Dörtler de her biri de çok iyi biliyordu ki gün gelecek milyonlar Amed zindanının duvarına dayanacak. Amed zindanı elbet bir gün yıkılacak. Burası okul değil, burası Mazlum Doğan'ın anıtını dikeceğimiz bir özgürlük meydanı olacak. 49 gündür bu halkın yiğit evlatları canlarını feda etme uğruna dışarıda barışın müzakerenin çözümün önünü açmaya çalışıyorlar. Birileri görmese de duymasa da karalamaya da çalışsa 'efendim zaten yemek de yiyiyorlar' gibi yalanlara da sarılsa bugün milyonlarca insan zindandaki çığlığa sahip çıkmıştır" dedi.
'Diyarbakır'da boykotu kıran emniyet olmuştur!'
Kürt halkının her yerde yaşamı durdurup, yaşamdan kendini çekerek meydanlarda ve alanlarda yüz binlerin katılımı ile mitingler yapıp açlık grevinin sesi olmaya çalıştığına dikkat çeken Demirtaş, "Hükümet istediği kadar yalanlara sarılsın. İstediği kadar medyasının eli ile engellemeye çalışsın. Çarpıtmaya çalışsın. İstediği kadar panzeri ile topu ile savaş uçağı, helikopteri ile bu halkı baskılamaya çalışsın. Ama bunların tamamı nafile, çaresizlik acizliğin ta kendisidir. Bugün Diyarbakır esnafı ile işçisi ile kadını, genci, yaşlısı, öğrencisi, memuru ile alanlarda iken ve bu çağrıya uyuyorken bu boykotu kıran tek kurum var emniyet müdürlüğü. Sadece onlar çalışıyor. Onlar dışında çalışan yok. Onlar dışında bu şehirde açlık grevlerine karşı duyarsız olan yok. Diyarbakır Valisi, şu anda yüzde 90 katılım ile kendi evlatlarının yanında yer alan Diyarbakır halkının böylesine güçlü iradesini asla ama asla engelleyemez. Bunu defalarca Amed ortaya koymuştur" diye konuştu.
'Kanundan bahsedenler bu şehirde kanun dışı durumdalar'
"Bugün halkımız yüzde 90 katılım ile böylesine görkemli bir duruş ortaya koyarken. Diyarbakır Valisi bu halkın partisine açıklama yaptırmam diyor" diyen Demirtaş, seçim otobüslerine de yasa ve hukuk dışı bir şekilde el konulduğuna dikkat çekti. Kanundan, hukuktan ve yasadan bahsedenlerin bulundukları an itibari ile kanun dışı duruma geldiklerine vurgu yapan Demirtaş, "Diyarbakır Valisi şuan suç işliyor. Parti otobüsümüze mahkeme kararı olmaksızın hiçbir yasada yeri olmaksızın polis zorla el koymuş durumda. Şimdi otobüse el koyabilirsiniz; ancak bu kadarına gücünüz yeter. Ama bu halkın isyanını durduramazsınız. Bu halkın çığlığını yürüyüşünü durduramazsınız. Her yerde alanları meydanları dolduran bütün halkımıza şuradan bir çağrı yapmak istiyorum. Sizin bu duruşunuz ölüm oruçlarını bitirecektir. Siz alanlarda meydanlarda yüz binlerle oldukça ölüm oruçlarını bitireceksiniz. Çünkü artık hükümet ben bu sesi duymuyorum. Bu talepleri kabul etmiyorum diyemeyecektir. Talepler meşrudur. Sadece açlık grevi yapan 600 kişinin talebi değil BDP'nin talebidir, milyonlarca Kürt halkının talebidir" diye vurguladı.
'Akan kanın durmasını istiyorsak, Sayın Öcalan ile müzakereler yapılmalı'
Talepleri bir kez daha Diyarbakır E Tipi Cezaevi önünde tekrar etmek isteğini ifade eden Demirtaş, "Bakın eğer bu ülkede akan kan dursun diyorsak ve bu konuda herkes bir şeyler yapmak istiyorsa bunun yolu ve yöntemi bellidir. Sayın Öcalan ile müzakereler yapılmalıdır. Bu talep akan kanın durması için en somut ve gerçekçi taleptir. 2 buçuk yıl boyunca zaten görüşmediniz mi İmralı'da? Heyetleriniz gitti her hafta avukat ve ailesi gitti. Bunu yaptınız bir defa şimdi bir buçuk yıldır 'koster bozuk' 'hava bozuk' gibi uyduruk yalanlar ile çirkinleşerek sizler savaşı, sizler ölümü kanı, göz yaşını dayattınız. Ve içerdeki arkadaşlarımız sizin bu faşist yaklaşımlarınıza, sizin bu köhnemiş yaklaşımınıza halklara bir umut olabilmek, barışı müzakereyi yeniden yaratabilmek için 49 gündür ölüm orucundadırlar. Ve bu ölüm orucu barış çığlığıdır. Halk burada akan kanın durması ve savaşın son bulması için bir araya geliyor. Bu çığlığa sahip çıkmak, ölüm oruçlarının taleplerine sahip çıkmak bu ölüm oruçlarını sonlandıracaktır. Biz buna inanıyoruz" dedi.
'Özellikle vicdanını, namusunu, ahlakını yitirmemiş medyaya sesleniyorum!'
Açlık grevinde bulunanların ölüm riski altında olduğunu hatırlatan Demirtaş, "Başbakan'ın 'Zaten her şeyi yiyorlar' demesi büyük bir yalandır. Geçmişte Kenan Evren döneminde de bu söylendi, açlık grevinde insanlar yaşamını yitirdi. Şevket Kazan Adalet Bakanı iken aynı cümleleri kullandı. 'Bunlar yiyorlar' dedi içerde ölümler oldu. Saadettin Tantan aynı şeyleri söyledi, içerde ölümler oldu. Bütün açlık grevcilerine yaklaşım gerici hükümetlerce böyle olmuştur. Şimdi aynı şeyi Recep Tayip Erdoğan söylüyor. Bu ne demektir? İçerdekilerin yürüttüğü mücadeleyi meşruiyetini zedeleyecek kamuoyu nezdinde müdahaleyi meşru hale getirecek zemin yaratmaya çalışıyorlar. O nedenle her kesin dikkatli olması lazım. Özellikle vicdanını, namusunu, ahlakını yitirmemiş medyaya sesleniyorum: Burada cezaevlerinde ölümler olmasın diye uğraşıyoruz. Biz ölümleri durdurmak için sokaklardayız. Gençlerimiz ölsün diye değil. Ve bunu durdurabilmenin en gerçekçi yolunu hayata geçiriyoruz. Sizler 49'uncu günden itibaren eğer ölümleri durdurmak açlık grevlerini sonlandırmak konusunda medya olarak destek sunarsanız BDP olarak biz daha fazla çaba sarf edeceğiz. Talepler konusunda kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi aydınlatılması lazım. Anadilde savunma anadilde eğitim hakkı Kürtlerin doğuştan kazandığı haklardır. Bunu elde etmek için insanların bedenini ölüme yatırması bu insanların utancı değil, bu yasağı koyanların utancıdır. Elbette ki tek bir insan ölmeden tek bir insanın burnu kanamadan çözüm bulmaya çalışıyoruz. Sadece cezaevlerinde değil dağlarda, şehirlerde operasyonlar olmadan gerilla, asker, polis ölmeden biz nasıl barışı çözümü sağlayabiliriz? BDP olarak bunun uğraşını ve mücadelesi içerisindeyiz. Ancak bize reva görülen zindandır, yargılanmadır, gözaltıdır copdur, gazdır işkencedir. Kimse BDP'nin demokratik siyaset hakkı ve demokratik siyasi kararlarını sonuna kadar kullandığını söyleyemez. Çünkü önümüzde açık hiçbir yol yok. Buna rağmen şunu söylüyoruz. Bu kadar engellemeye rağmen biz sorunu barışçıl yollarla çözelim diyoruz. Bu konuda ısrarcıyız" vurgusunda bulundu.
'Ölüm oruçlarını bitirecek olan AKP değil, halkın sahip çıkması olacaktır'
Demirtaş konuşmasının devamında şunları kaydetti: "Basın mensupları dönüp bir baksın BDP'nin yaptığı her açıklamanın önünde panzer var TOMA var, gaz var. Zaten şu cezaevinin içinde esir tutulanlar siyaset yapma hakkını kullandıkları için oradalar. Demokratik siyaset hakkı Kürtlere sınırsız, diğer partilere tanındığı kadar bile olsaydı şu cezaevi binlerce Kürt siyasetçisiyle dolmazdı. İşte sadece şu cezaevinde yatanlar bile ki aralarında belediye başkanlarımız, milletvekillerimiz kadınlar, gençler var. Eğer demokratik siyaset kanalları açık olsa bu cezaevleri niye bu kadar dolu olsun. Bırakın cezaevinde rehin tutmayı yargılamayı bile kabul etmiyorsunuz. Mahkemeleriniz, hakimleriniz savcılarınız mahkeme salonlarında AKP'nin politikalarını arkadaşlarımıza dayatıyorlar. Ve bizim arkadaşlarımız anadilde savunma talebinde bulunan bütün arkadaşlarımız 3 buçuk yıldır savunma bile yapamadılar. Dışarıda olup bitenleri izliyorlar. Bu nedenle bu gidişata dur demek için radikal bir eylem kararı aldılar. Özgür iradeleri ile aldıkları bir karardır. Çünkü dışarıda AKP'nin yürüttüğü politikaların ülkeyi kan gölüne çevirdiğini cezaevindeki siyasetçiler de gördü. Bu nedenle ölüm orucu ve açlık grevleri başladı. Ölüm orucunu başlatan BDP değil, AKP'nin politikalarıdır. Ölüm oruçlarını bitirecek olan AKP değil, halkın politikaları olacaktır sizin sahip çıkmanızla olacaktır. Şimdi artık gerçekten de söz laf zamanı değil. Hükümet bu ciddiyeti kararlılığı görüyorsa, 'içeride yemek yiyorlar' yalanını bir kenara bırakıp taleplerle ilgili somut adım atmalıdır. İmralı kosteri bozuk falan değil. Hava bozuk değil. Bozuk olan sizin zihniyetinizdir. Onu tamir edin Kürt sorununun çözümünü konuşalım."
'Talep Mehmet Öcalan Ada'ya gitsin değil Abdullah Öcalan Ada'dan gelsindir'
Kimi gazetelerin manşetlerinden duyurduğu "Ailesi Ada'ya gitsin ve bu sorun çözülsün" şeklindeki haberlere de tepki gösteren Demirtaş, "Tutuklu arkadaşlarımızla görüşmeler yapılıyor. Talepleri ilk günden beri nettir. Talepleri Mehmet Öcalan Ada'ya gitsin değildir. Abdullah Öcalan Ada'dan gelsindir" dedi. Demirtaş, "Bu nedenle tartışacaksak meseleyi ciddi tartışalım. Ortada bir çocuk oyunu yok. Her gün insanlar ölüyor. Her gün her yerde gerilim savaş tırmanıyor. İçeride artık ölüm aşamasına gelindi. Eğer tartışılacaksa talepleri ciddi bir şekilde oturup tartışalım. Biz somut bir öneri yaptık. Eşbaşkanlar olarak bizler İmralı Adası'na gidelim bu bir başlangıç olur, bu bir adım olur. Bizler gidip İmralı'da Sayın Öcalan ile görüşelim. Kendisinin de bu süreçle ilgili görüşlerini alalım. Ada'dan döndükten sonra Hükümet ile görüşelim. Yaklaşımlarını öğrenelim. Ve bu adımları karşılıklı geliştirmeye çalışalım. Ölüm oruçlarını da durduracak şey bu tür diyaloglar ve müzakerelerdir. Ve biz bunu yapabilirsek güçlü mesajı verirsek, 'evet konuşarak sorunları çözmek mümkündür' bu mesajı verebilirsek akan kanı durdurabiliriz. Ve yeniden müzakerelerin başlayacağı zemini oluşturabiliriz. Talep bu kadar açık ve netken, yeniden müzakerelerin başlayacağı zemini yaratmak için bu arkadaşlarımız ölüm oruçları başlatmışken konuyu sulandırmanın anlamı yok. Samimiyetle söylüyorum. Keşke bugün ölüm oruçları şu saatte bitse. Bizim isteğimiz dileğimizdir. Ama içerideki arkadaşlarımız bu konuda kararlılar. Adım atılmadıkça ölüm oruçlarını bırakmayacaklarını ifade ediyorlar. Taleplerde bu kadar kararlı bir duruş varken biz artık boş çağrılarla zaman kaybedemeyiz. Hükümet, hükümet yanlıları bunu anlamıyor. O nedenle müzakerenin zeminini oluşturmamız lazım" dedi.
'En faşizan dönemlerde bile insanlığımızı yitirmedik'
Demirtaş, "Eşbaşkanlar olarak parti yönetimi olarak biz buna hazırız işte. Madem Oslo ve İmralı yeniden başlayabilir diyorsunuz bırakın BDP ve DTK olarak bunun zeminini halkımızla birlikte hazırlayalım. Artık 'İmralı kosteri bozuktur' yalanları ile bu kadar ciddi bir süreç götürülemez. Kesintisiz bir şekilde hakları yıllarca çiğneyene hükümet devlet denir mi denmez. Bu zihniyete çete denir çete. Bizden de şunu istiyorlar. Diyorlar ki ''biz kanunları çiğnerken, hukuk dışı çete anlayışı ile bu meselelere yaklaşırken, siz de buna itiraz ederseniz sizi de tutuklarız ya da sokakta işkence yaparız'' demek istiyorlar. Biz insanlığımızı yitirmedik hiçbir zaman. Bu mücadelenin en faşizan dönemlerinde insanlığımızı yitirmedik. Köylerimizi yaktınız, bu sokaklarda faili meçhul cinayetlere halkımızı katlettiniz, işkencelerden geçirdiniz, her türlü zulmü yaptınız insanlığımızı kaybetmedik. Yine kaybetmedik. Biz yine insanlık çizgisinde duracağız. Hukuksuzluğa baskıya karşı da direniş çizgisinin temsiliyetini yürüteceğiz. Her yerde her alanda Parlamento'da içeride dışarıda her yerde nefesimizin yettiği kadar sizin faşizminize karşı direnişin temsilcisi de olacağız. Bunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. Başbakan artık bu ülkede gerçek anlamda bir çözüm konusunda yola gelme niyetindeyse vicdana demiyorum vicdanının olmadığını biliyoruz. Yola gelmek niyetindeyse halen şans var. Halen fırsatlar var. Halen çözüm umudu var. Halen diyalog halen müzakereleri yeniden başlatma umudu var" ifadesinde bulundu.
'Sizi süpürürüm' diyen bu müdür ölmesin diye uğraşıyoruz!
İçerdeki ölüm oruçlarına sessiz ve duyarsız kalınması, dışarıda da ölümün dayatılması durumunda tek bir kanal bile kalmayacağını dile getiren Demirtaş, "Tek bir diyalog ve müzakere kanalı kalmayacak. Ve bunları Başbakan kendi elinin tersi ile itmiş olacak. Bu günler o nedenle önemlidir. O nedenle bu günlerde alanlarda meydanlarda çıkaracağımız ses önemlidir. Bakın her yerde yaptığımız konuşmalarda eş başkanlar ve milletvekilleri olarak her zaman şu çağrıyı yapıyoruz. Bizim için anaların gözyaşı arasında fark olmaz. Biz asker polis, ölsün gerilla ölmesin demiyoruz. Hiç biri ölmesin diyoruz. 'Sizi süpürürüm' diyen bu müdür var ya o da ölmesin diye uğraşıyoruz. Haberi yok. Onun için uğraşıyoruz, onun için. Bugün örgütlü olduğumuz bütün il ve mahallelerde kepenkler kapalı, kontaklar kapalı ve okular boştur. İşte bu halkın gücüdür" diye konuştu.
'Çözüme çok yakın olduğumuz günlerden geçiyoruz'
Kürt halkının talep edilen hakların arkasında olduğunu dile getiren Demirtaş, "Ben evlatlarımı içerde ölüme terk etmeyeceğim duruşudur. Evlatlarım benim için canını vermeye hazırsa ben kepengimi de kontağımı da kapatırım alanlarda meydanlarda o sesin o çığlığın yanında olurum diyen bu halk işte bu saatten sonra her gün bu duruşu göstermelidir. Alanlardan meydanlardan çıkmamalıdır. Şunu unutmayalım çözüme çok yakın olduğumuz günlerden ve dönemlerden geçiyoruz. Bu işi artık uzatmayacağız. Bu işi yıllara yaymayacağız. Yıllara yaymalarına da izin vermeyeceğiz. Bir 30 yıl daha onların merhametini bekleyecek bir halk değiliz. Evlatlarımız her gün yitip giderken biz bunların koltukları uğruna yürüttükleri iktidar savaşlarına bu gençleri kurban etmeyeceğiz. O nedenle de Kürt halkı 7'den 70'e artık bunu idrak etmiştir. Direniş olmazsa çözüm olmaz. Bizler değil kendi geleceğimizden bizler kendi özgür ülkemizi, özgür toplumumuzu yaratana kadar her şeyimizden vazgeçtiğimizi bütün dünyaya ilan etmezsek çözüm gelmeyecek" dedi.
"Bizler kendi özgür ülkemizi özgür toplumumuzu yaratana kadar her şeyimizden vazgeçtiğimizi bütün dünyaya ilan etmezsek çözüm gelmeyecek" vurgusunda bulunan Demirtaş Grup Toplantısı'nı şu sözlerle tamamladı: "Bu kararlılıkla bu ruhla hareket etmemiz lazım. Şimdi artık hükümetten net bir ses net bir cevap bekliyoruz. Ölüm oruçları kritik aşamada tek bir insan ölmesin diye BDP her gün sokaktayken, Hükümet buna sessiz kalamaz. Başbakan'dan, Adalet Bakanı'ndan değil, Başbakan'dan artık somut bir adım bekliyoruz. Anadile yaklaşıma ilişkin somut bir adım bekliyoruz. Biz kimseyi tehdit etmek için şantaj için bunları söylemiyoruz. Bu yıl sokağa çıkmış bir halk değiliz, 12 Eylül faşizmine karşı güçlü bir direnişe sahip olmuş cezaevi önünden çağrı yapıyoruz. Bu cezaevi hangi cezaevi biliyor musunuz? Mazlumların direndiği cezaevi Başbakan'ın da gözleri dolarak bahsettiği cezaevidir. Diyarbakır halkını kandırmak için aldatmak için diline doladığı 'Efendim bir zamanlar ne kadar büyük zulümler vardı' dediği cezaevi. Aynı zulmün kendi döneminde de devam ettiği cezaevi bu cezaevi işte. Ve şimdi artık bu cezaevi 1980'lerdeki gibi yalnız bir cezaevi değil, sadece içerdekilerin direndiği bir cezaevi değil, şimdi bu cezaevi milyonlarca Kürt halkı tarafından ablukaya alınmış boşaltılmış, içerdeki mahkumların özgürlüğü için mücadele edilen bir cezaevidir. Artık sahipsiz değildir. Artık istediğiniz gibi at oynatacağız bir cezaevi değildir."
Grup toplantısının ardından BDP'liler, halkla birlikte BDP İl Binası'na kadar yürüdü.
Dicle Haber Ajansı(DİHA)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder