Diyarbakır'da sokakta yapılan Grup toplantısında Demirtaş: "İmralı
kosteri bozuk falan değil. Bozuk olan sizin zihniyetinizdir. Onu tamir
edin Kürt sorununun çözümünü konuşalım."
Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) Meclis Grubu toplantısı bugün (30 Ekim) cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine dikkat çekmek ve açlık grevindeki mahpusların taleplerine destek vermek amacıyla Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi yakınlarında, açık havada yapıldı.
Abdullah Ööcalan'a uygulanan tecritin kaldırılması ve andilde eğitim-savunma hakkı talepleriyle 12 Eylül'den itibaren cezaevlerindeki Kürt politik mahpuslar tarafından başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerine destek amacıyla BDP'nin "Topyekûn Direniş" çağrısıyla bugün Diyarbakır'da hayat dururken, binlerce vatandaş Grup toplantısı için cezaevinin önüne akın etti. Diyarbakır Valiliği'nce her türlü toplantı, gösteri ve yürüyüşe getirilen yasaklamayla polisin ise zırhlı araçlar eşliğinde cezaevi önünde adeta etten duvar ördüüğü görüldü.
Kimsenin cezaevine yaklaşmasına izin vermeyen polisle vatandaşlar arasında zaman zaman gerginlik, zaman zaman da arbede yaşanırken, Dicleliler Yas Evi önünde toplanan binlerce kişi valiliğin kararını ve polisin tutumunu "Bijî Serok Apo", "Bê Serok jiyan nabe", "Siyasi tutsaklar onurumuzdur" ve "Kürdistan faşizme mezar olacak" sloganlarıyla protesto etti.
"Tüm baskılara rağmen Grup toplantımızı burada yapacağız"
BDP Grup toplantısı'nın cezaevi önünde yapılması için BDP temsilcileriyle Emniyet yetkilileri arasında yapılan görüşmeler "Valinin kesin talimatı" gerekçesiyle sonuç vermezken, Grup toplantısı ve ses sistemi için seçim otobüsünün getirilmesi talebi de polisler tarafından gerekçesiz red edildi.
Polisin olumsuz tutumu nedeniyle sokakta bulunan bir işyerinin merdivenlerine çıkıp kitleye hitaben konuşan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Tüm baskılara rağmen Grup toplantımızı burada yapacağız. Bugün Hakkari'den Edirne'ye kadar örgütlü olduğumuz her yerde kepekleri kapatarak, okulları boykot ederek, kontak kapatarak, yaşamı durdurarak yüz binlerle, milyonlarla alanlara akın 7'den 70'e bütün halkımızı kutluyoruz. Bu iradenin önünde saygıyla eğiliyoruz" dedi.
"Amed zindanı elbet bir gün yıkılacak"
Megafonun sık sık arızalanması üzerine konuşmasına mikrofonsuz devam eden Demirtaş, şunları söyledi: "1980'lerde de şu duvarların arkasında direnen Mazlumlar vardı. Bedenini ölüme yatıran Mazlumlar vardı. Bedenini ateşe, yangına yatıran Mazlumlar vardı. O gün belki Amed zindanının duvarlarının arkasında milyonlar yoktu; ama o gün bedenini ölüme yatıran Mazlum Doğan da, Dörtler de, her biri de çok iyi biliyordu ki gün gelecek milyonlar Amed zindanının duvarına dayanacak. Amed zindanı elbet bir gün yıkılacak. Burası okul değil burası Mazlum Doğan'ın anıtını dikeceğimiz bir özgürlük meydanı olacak. 49 gündür bu halkın yiğit evlatları canlarını feda etme uğruna dışarıda barışın, müzakerenin, çözümün önünü açmaya çalışıyorlar. Birileri görmese de, duymasa da, karalamaya da çalışsa, 'Efendim zaten yemek de yiyiyorlar' gibi yalanlara da sarılsa, bugün milyonlarca insan zindandaki çığlığa sahip çıkmıştır."
"Boykotu kıran tek kurum var, Emniyet Müdürlüğü"
Kürt halkının her yerde yaşamı durdurarak, meydanlarda yüz binlerin katılımıyla mitingler yaparak açlık grevinin sesi olmaya çalıştığını belirten Demirtaş, "Hükümet istediği kadar yalanlara sarılsın. İstediği kadar medyasının eliyle çarpıtmaya çalışsın,istediği kadar panzeriyle, topuyla, savaş uçağı helikopteriyle bu halkı baskılamaya çalışsın... Bunların tamamı nafile... Çaresizlik acizliğin ta kendisidir. Bugün Diyarbakır, esnafı ile, işçisi ile, kadını, genci, yaşlısı, öğrencisi, memuru ile alanlardayken ve bu çağrıya uyuyorken, bu boykotu kıran tek kurum var, Emniyet Müdürlüğü. Sadece onlar çalışıyor. Onlar dışında çalışan yok. Onlar dışında bu şehirde açlık grevlerine karşı duyarsız olan yok. Diyarbakır Valisi, şu anda yüzde 90 katılımla kendi evlatlarının yanında yer alan Diyarbakır halkının böylesine güçlü iradesini asla ama asla engelleyemez. Bunu Amed defalarca ortaya koymuştur" dedi.
"Diyarbakır Valisi şu an suç işliyor"
Kanundan, hukuktan ve yasadan bahsedenlerin içinde bulundukları an itibarıyla kanun dışı duruma geldiklerini söyleyen Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Diyarbakır Valisi şu an suç işliyor. Parti otobüsümüze mahkeme kararı olmaksızın, hiçbir yasada yeri olmaksızın polis zorla el koymuş durumda. Şimdi otobüse el koyabilirsiniz; ancak bu kadarına gücünüz yeter. Ama bu halkın isyanını durduramazsınız. Bu halkın çığlığını yürüyüşünü durduramazsınız. Her yerde alanları dolduran halkımıza şuradan bir çağrı yapmak istiyorum. Sizin bu duruşunuz ölüm oruçlarını bitirecektir. Siz alanlarda yüz binlerle oldukça ölüm oruçlarını bitireceksiniz. Çünkü artık hükümet ben bu sesi duymuyorum. Bu talepleri kabul etmiyorum diyemeyecektir. Talepler meşrudur. Sadece açlık grevi yapan 600 kişinin talebi değil, BDP'nin talebidir, milyonlarca Kürt halkının talebidir."
"Yalanlarla sizler savaşı, ölümü, göz yaşını dayattınız"
Ülkede akan kanın durması isteniyorsa bunun yolunun belli olduğunu, Abdullah öcalan'la müzakere yapılması gerektiğini belirten Demirtaş, "Bu talep akan kanın durması için en somut ve gerçekçi taleptir. İki buçuk yıl boyunca zaten görüşmediniz mi İmralı'da? Heyetleriniz gitti her hafta, avukatlar ve ailesi gitti. Bunu yaptınız bir defa; şimdi bir buçuk yıldır 'koster bozuk', 'hava bozuk' gibi yalanlarla çirkinleşerek sizler savaşı, sizler ölümü, kanı, göz yaşını dayattınız... Ve içerdeki arkadaşlarımız sizin bu faşist yaklaşımlarınıza, sizin bu köhnemiş yaklaşımınıza karşı, halklara bir umut olabilmek, barış için müzakereyi yeniden başlatabilmek için 49 gündür ölüm orucundadırlar. Bu ölüm orucu barış çığlığıdır. Halk burada akan kanın durması ve savaşın son bulması için bir araya geliyor. Bu çığlığa sahip çıkmak, ölüm oruçlarının taleplerine sahip çıkmak, bu ölüm oruçlarını sonlandıracaktır" dedi.
"Kamuoyu nezdinde müdahaleyi meşru hale getirecek zemin yaratmaya çalışıyorlar"
Açlık grevinde bulunanların ölüm riski altında olduğunu hatırlatan Demirtaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Başbakan'ın 'Zaten her şeyi yiyorlar' demesi büyük bir yalandır. Geçmişte Kenan Evren döneminde de bu söylendi, açlık grevinde insanlar yaşamını yitirdi. Şevket Kazan Adalet Bakanı iken aynı cümleleri kullandı. 'Bunlar yiyorlar' dedi. İçerde ölümler oldu. Saadettin Tantan aynı şeyleri söyledi. içerde ölümler oldu. Bütün açlık grevcilerine yaklaşım gerici hükümetlerce böyle olmuştur. Şimdi aynı şeyi Recep Tayip Erdoğan söylüyor. Bu ne demektir? İçerdekilerin yürüttüğü mücadelenin meşruiyetini zedeleyecek, kamuoyu nezdinde müdahaleyi meşru hale getirecek zemin yaratmaya çalışıyorlar. O nedenle herkesin dikkatli olması lazım. Özellikle vicdanını, namusunu, ahlâkını yitirmemiş medya mensuplarına sesleniyorum: Burada cezaevlerinde ölümler olmasın diye uğraşıyoruz. Biz ölümleri durdurmak için sokaklardayız. Gençlerimiz ölsün diye değil. Ve bunu durdurabilmenin en gerçekçi yolunu hayata geçiriyoruz. Talepler konusunda kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi, aydınlatılması lâzım. Anadilde savunma, anadilde eğitim hakkı, Kürtlerin doğuştan kazandığı haklardır. Bunu elde etmek için insanların bedenini ölüme yatırması bu insanların utancı değil, bu yasağı koyanların utancıdır. Elbette ki tek bir insan ölmeden, tek bir insanın burnu kanamadan çözüm bulmaya çalışıyoruz. Sadece cezaevlerinde değil, dağlarda, şehirlerde operasyonlar olmadan gerilla, asker, polis ölmeden biz nasıl barışı, çözümü sağlayabiliriz? BDP olarak bunun uğraşı ve mücadelesi içerisindeyiz. Ancak bize reva görülen zindandır, yargılanmadır, gözaltıdır, coptur, gazdır, işkencedir. Kimse BDP'nin demokratik siyaset hakkını sonuna kadar kullanmadığını söyleyemez. Çünkü önümüzde açık hiçbir yol yok. Buna rağmen şunu söylüyoruz. Bu kadar engellemeye rağmen biz sorunu barışçıl yollarla çözelim diyoruz. Bu konuda ısrarcıyız".
"Demokratik siyaset kanalları açık olsa bu cezaevleri niye bu kadar dolu olsun?"
Kürtler ve BDP üzerindeki baskılara dikkat çekmeye devam eden Demirtaş, "Basın mensupları dönüp bir baksın, BDP'nin yaptığı her açıklamanın önünde panzer var, TOMA var, gaz var. Zaten şu cezaevinin içinde esir tutulanlar siyaset yapma hakkını kullandıkları için oradalar. Demokratik siyaset hakkı Kürtlere diğer partilere tanındığı kadar tanınsaydı şu cezaevi binlerce Kürt siyasetçisiyle dolmazdı. İşte sadece şu cezaevinde yatanlar bile, ki aralarında belediye başkanlarımız, milletvekillerimiz, kadınlar, gençler var... Eğer demokratik siyaset kanalları açık olsa bu cezaevleri niye bu kadar dolu olsun?" dedi.
"Açlık grevini başlatan BDP değil, AKP'nin politikalarıdır"
Anadilde savunma talebinde bulunan tutukluların yıllardır savunma bile yapamadığını belirten Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dışarıda olup bitenleri izliyorlar. Bu nedenle bu gidişata dur demek için radikal bir eylem kararı aldılar. Özgür iradeleriyle aldıkları bir karardır. AKP'nin yürüttüğü politikaların ülkeyi kan gölüne çevirdiğini cezaevindeki siyasetçiler de gördü. Bu nedenle açlık grevleri başladı. Açlık grevini başlatan BDP değil, AKP'nin politikalarıdır. Ölüm oruçlarını bitirecek olan AKP değil, halkın politikaları olacaktır; sizin sahip çıkmanızla olacaktır. Şimdi artık gerçekten de laf zamanı değil. Hükümet bu ciddiyeti kararlılığı görüyorsa, 'içeride yemek yiyorlar' yalanını bir kenara bırakıp taleplerle ilgili somut adım atmalıdır. İmralı kosteri bozuk falan değil. Hava bozuk değil. Bozuk olan sizin zihniyetinizdir. Onu tamir edin Kürt sorununun çözümünü konuşalım."
"'Konuşarak sorunları çözmek mümkündür' mesajını verebilirsek, akan kanı durdurabiliriz"
Kimi gazetelerin manşetlerinden duyurduğu, "Ailesi Ada'ya gitsin ve bu sorun çözülsün" yorumlarına tepkisini ifade eden Demirtaş, "Tutuklu arkadaşlarımızla görüşmeler yapılıyor. Talepleri ilk günden beri nettir. Talepleri, 'Mehmet Öcalan Ada'ya gitsin' değildir. 'Abdullah Öcalan Ada'dan gelsin'dir. Bu nedenle tartışacaksak meseleyi ciddi tartışalım. Ortada bir çocuk oyunu yok" dedi.
Demirtaş şunları söyledi: "Her gün insanlar ölüyor. Her gün her yerde gerilim, savaş tırmanıyor. İçeride artık ölüm aşamasına gelindi. Eğer tartışılacaksa talepleri ciddi bir şekilde oturup tartışalım. Biz somut bir öneri yaptık. Eşbaşkanlar olarak bizler İmralı Adası'na gidelim, bu bir başlangıç olur, bu bir adım olur. Bizler gidip İmralı'da Sayın Öcalan'la görüşelim. Kendisinin de bu süreçle ilgili görüşlerini alalım. Ada'dan döndükten sonra Hükümet ile görüşelim. Yaklaşımlarını öğrenelim. Ve bu adımları karşılıklı geliştirmeye çalışalım. Ölüm oruçlarını da durduracak şey bu tür diyaloglar ve müzakerelerdir. Ve biz bunu yapabilirsek, güçlü bir mesaj verirsek, 'Evet konuşarak sorunları çözmek mümkündür' mesajını verebilirsek, akan kanı durdurabiliriz. Ve yeniden müzakerelerin başlayacağı zemini oluşturabiliriz. Talep bu kadar açık ve netken, yeniden müzakerelerin başlayacağı zemini yaratmak için bu arkadaşlarımız ölüm oruçları başlatmışken, konuyu sulandırmanın anlamı yok."
"Kesintisiz bir şekilde hakları yıllarca çiğneyene devlet denir mi?"
"İmralı kosteri artık bozuktur" yalanlarıyla bu kadar ciddi bir sürecin yönetilemeyeceğini vurgulayan Demirtaş, "Kesintisiz bir şekilde hakları yıllarca çiğneyene devlet denir mi? Denmez. Bu zihniyete çete denir çete" dedi.
Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü: "Bizden de şunu istiyorlar. Diyorlar ki 'Biz kanunları çiğnerken, hukuk dışı çete anlayışı ile bu meselelere yaklaşırken, siz de buna itiraz ederseniz sizi de tutuklarız ya da sokakta işkence yaparız...' Biz insanlığımızı yitirmedik hiçbir zaman. En faşizan dönemlerde insanlığımızı yitirmedik. Köylerimizi yaktınız, bu sokaklarda faili meçhul cinayetlerle halkımızı katlettiniz, işkencelerden geçirdiniz, her türlü zulmü yaptınız, insanlığımızı kaybetmedik. Yine kaybetmedik. Biz yine insanlık çizgisinde duracağız. Hukuksuzluğa baskıya karşı da direniş çizgisinin temsiliyetini yürüteceğiz. Her yerde, her alanda, Parlamento'da, içeride, dışarıda, her yerde, nefesimiz yettiği kadar sizin faşizminize direnişin temsilcisi olacağız. Bunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. Başbakan artık bu ülkede gerçek anlamda bir çözüm konusunda yola gelme niyetindeyse... vicdana gelme demiyorum, vicdanının olmadığını biliyoruz... Yola gelmek niyetindeyse, halen şans var. Halen fırsatlar var. Halen çözüm umudu var. Halen diyalog, halen müzakereleri yeniden başlatma umudu var."
Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) Meclis Grubu toplantısı bugün (30 Ekim) cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine dikkat çekmek ve açlık grevindeki mahpusların taleplerine destek vermek amacıyla Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi yakınlarında, açık havada yapıldı.
Abdullah Ööcalan'a uygulanan tecritin kaldırılması ve andilde eğitim-savunma hakkı talepleriyle 12 Eylül'den itibaren cezaevlerindeki Kürt politik mahpuslar tarafından başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerine destek amacıyla BDP'nin "Topyekûn Direniş" çağrısıyla bugün Diyarbakır'da hayat dururken, binlerce vatandaş Grup toplantısı için cezaevinin önüne akın etti. Diyarbakır Valiliği'nce her türlü toplantı, gösteri ve yürüyüşe getirilen yasaklamayla polisin ise zırhlı araçlar eşliğinde cezaevi önünde adeta etten duvar ördüüğü görüldü.
Kimsenin cezaevine yaklaşmasına izin vermeyen polisle vatandaşlar arasında zaman zaman gerginlik, zaman zaman da arbede yaşanırken, Dicleliler Yas Evi önünde toplanan binlerce kişi valiliğin kararını ve polisin tutumunu "Bijî Serok Apo", "Bê Serok jiyan nabe", "Siyasi tutsaklar onurumuzdur" ve "Kürdistan faşizme mezar olacak" sloganlarıyla protesto etti.
"Tüm baskılara rağmen Grup toplantımızı burada yapacağız"
BDP Grup toplantısı'nın cezaevi önünde yapılması için BDP temsilcileriyle Emniyet yetkilileri arasında yapılan görüşmeler "Valinin kesin talimatı" gerekçesiyle sonuç vermezken, Grup toplantısı ve ses sistemi için seçim otobüsünün getirilmesi talebi de polisler tarafından gerekçesiz red edildi.
Polisin olumsuz tutumu nedeniyle sokakta bulunan bir işyerinin merdivenlerine çıkıp kitleye hitaben konuşan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Tüm baskılara rağmen Grup toplantımızı burada yapacağız. Bugün Hakkari'den Edirne'ye kadar örgütlü olduğumuz her yerde kepekleri kapatarak, okulları boykot ederek, kontak kapatarak, yaşamı durdurarak yüz binlerle, milyonlarla alanlara akın 7'den 70'e bütün halkımızı kutluyoruz. Bu iradenin önünde saygıyla eğiliyoruz" dedi.
"Amed zindanı elbet bir gün yıkılacak"
Megafonun sık sık arızalanması üzerine konuşmasına mikrofonsuz devam eden Demirtaş, şunları söyledi: "1980'lerde de şu duvarların arkasında direnen Mazlumlar vardı. Bedenini ölüme yatıran Mazlumlar vardı. Bedenini ateşe, yangına yatıran Mazlumlar vardı. O gün belki Amed zindanının duvarlarının arkasında milyonlar yoktu; ama o gün bedenini ölüme yatıran Mazlum Doğan da, Dörtler de, her biri de çok iyi biliyordu ki gün gelecek milyonlar Amed zindanının duvarına dayanacak. Amed zindanı elbet bir gün yıkılacak. Burası okul değil burası Mazlum Doğan'ın anıtını dikeceğimiz bir özgürlük meydanı olacak. 49 gündür bu halkın yiğit evlatları canlarını feda etme uğruna dışarıda barışın, müzakerenin, çözümün önünü açmaya çalışıyorlar. Birileri görmese de, duymasa da, karalamaya da çalışsa, 'Efendim zaten yemek de yiyiyorlar' gibi yalanlara da sarılsa, bugün milyonlarca insan zindandaki çığlığa sahip çıkmıştır."
"Boykotu kıran tek kurum var, Emniyet Müdürlüğü"
Kürt halkının her yerde yaşamı durdurarak, meydanlarda yüz binlerin katılımıyla mitingler yaparak açlık grevinin sesi olmaya çalıştığını belirten Demirtaş, "Hükümet istediği kadar yalanlara sarılsın. İstediği kadar medyasının eliyle çarpıtmaya çalışsın,istediği kadar panzeriyle, topuyla, savaş uçağı helikopteriyle bu halkı baskılamaya çalışsın... Bunların tamamı nafile... Çaresizlik acizliğin ta kendisidir. Bugün Diyarbakır, esnafı ile, işçisi ile, kadını, genci, yaşlısı, öğrencisi, memuru ile alanlardayken ve bu çağrıya uyuyorken, bu boykotu kıran tek kurum var, Emniyet Müdürlüğü. Sadece onlar çalışıyor. Onlar dışında çalışan yok. Onlar dışında bu şehirde açlık grevlerine karşı duyarsız olan yok. Diyarbakır Valisi, şu anda yüzde 90 katılımla kendi evlatlarının yanında yer alan Diyarbakır halkının böylesine güçlü iradesini asla ama asla engelleyemez. Bunu Amed defalarca ortaya koymuştur" dedi.
"Diyarbakır Valisi şu an suç işliyor"
Kanundan, hukuktan ve yasadan bahsedenlerin içinde bulundukları an itibarıyla kanun dışı duruma geldiklerini söyleyen Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Diyarbakır Valisi şu an suç işliyor. Parti otobüsümüze mahkeme kararı olmaksızın, hiçbir yasada yeri olmaksızın polis zorla el koymuş durumda. Şimdi otobüse el koyabilirsiniz; ancak bu kadarına gücünüz yeter. Ama bu halkın isyanını durduramazsınız. Bu halkın çığlığını yürüyüşünü durduramazsınız. Her yerde alanları dolduran halkımıza şuradan bir çağrı yapmak istiyorum. Sizin bu duruşunuz ölüm oruçlarını bitirecektir. Siz alanlarda yüz binlerle oldukça ölüm oruçlarını bitireceksiniz. Çünkü artık hükümet ben bu sesi duymuyorum. Bu talepleri kabul etmiyorum diyemeyecektir. Talepler meşrudur. Sadece açlık grevi yapan 600 kişinin talebi değil, BDP'nin talebidir, milyonlarca Kürt halkının talebidir."
"Yalanlarla sizler savaşı, ölümü, göz yaşını dayattınız"
Ülkede akan kanın durması isteniyorsa bunun yolunun belli olduğunu, Abdullah öcalan'la müzakere yapılması gerektiğini belirten Demirtaş, "Bu talep akan kanın durması için en somut ve gerçekçi taleptir. İki buçuk yıl boyunca zaten görüşmediniz mi İmralı'da? Heyetleriniz gitti her hafta, avukatlar ve ailesi gitti. Bunu yaptınız bir defa; şimdi bir buçuk yıldır 'koster bozuk', 'hava bozuk' gibi yalanlarla çirkinleşerek sizler savaşı, sizler ölümü, kanı, göz yaşını dayattınız... Ve içerdeki arkadaşlarımız sizin bu faşist yaklaşımlarınıza, sizin bu köhnemiş yaklaşımınıza karşı, halklara bir umut olabilmek, barış için müzakereyi yeniden başlatabilmek için 49 gündür ölüm orucundadırlar. Bu ölüm orucu barış çığlığıdır. Halk burada akan kanın durması ve savaşın son bulması için bir araya geliyor. Bu çığlığa sahip çıkmak, ölüm oruçlarının taleplerine sahip çıkmak, bu ölüm oruçlarını sonlandıracaktır" dedi.
"Kamuoyu nezdinde müdahaleyi meşru hale getirecek zemin yaratmaya çalışıyorlar"
Açlık grevinde bulunanların ölüm riski altında olduğunu hatırlatan Demirtaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Başbakan'ın 'Zaten her şeyi yiyorlar' demesi büyük bir yalandır. Geçmişte Kenan Evren döneminde de bu söylendi, açlık grevinde insanlar yaşamını yitirdi. Şevket Kazan Adalet Bakanı iken aynı cümleleri kullandı. 'Bunlar yiyorlar' dedi. İçerde ölümler oldu. Saadettin Tantan aynı şeyleri söyledi. içerde ölümler oldu. Bütün açlık grevcilerine yaklaşım gerici hükümetlerce böyle olmuştur. Şimdi aynı şeyi Recep Tayip Erdoğan söylüyor. Bu ne demektir? İçerdekilerin yürüttüğü mücadelenin meşruiyetini zedeleyecek, kamuoyu nezdinde müdahaleyi meşru hale getirecek zemin yaratmaya çalışıyorlar. O nedenle herkesin dikkatli olması lazım. Özellikle vicdanını, namusunu, ahlâkını yitirmemiş medya mensuplarına sesleniyorum: Burada cezaevlerinde ölümler olmasın diye uğraşıyoruz. Biz ölümleri durdurmak için sokaklardayız. Gençlerimiz ölsün diye değil. Ve bunu durdurabilmenin en gerçekçi yolunu hayata geçiriyoruz. Talepler konusunda kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi, aydınlatılması lâzım. Anadilde savunma, anadilde eğitim hakkı, Kürtlerin doğuştan kazandığı haklardır. Bunu elde etmek için insanların bedenini ölüme yatırması bu insanların utancı değil, bu yasağı koyanların utancıdır. Elbette ki tek bir insan ölmeden, tek bir insanın burnu kanamadan çözüm bulmaya çalışıyoruz. Sadece cezaevlerinde değil, dağlarda, şehirlerde operasyonlar olmadan gerilla, asker, polis ölmeden biz nasıl barışı, çözümü sağlayabiliriz? BDP olarak bunun uğraşı ve mücadelesi içerisindeyiz. Ancak bize reva görülen zindandır, yargılanmadır, gözaltıdır, coptur, gazdır, işkencedir. Kimse BDP'nin demokratik siyaset hakkını sonuna kadar kullanmadığını söyleyemez. Çünkü önümüzde açık hiçbir yol yok. Buna rağmen şunu söylüyoruz. Bu kadar engellemeye rağmen biz sorunu barışçıl yollarla çözelim diyoruz. Bu konuda ısrarcıyız".
"Demokratik siyaset kanalları açık olsa bu cezaevleri niye bu kadar dolu olsun?"
Kürtler ve BDP üzerindeki baskılara dikkat çekmeye devam eden Demirtaş, "Basın mensupları dönüp bir baksın, BDP'nin yaptığı her açıklamanın önünde panzer var, TOMA var, gaz var. Zaten şu cezaevinin içinde esir tutulanlar siyaset yapma hakkını kullandıkları için oradalar. Demokratik siyaset hakkı Kürtlere diğer partilere tanındığı kadar tanınsaydı şu cezaevi binlerce Kürt siyasetçisiyle dolmazdı. İşte sadece şu cezaevinde yatanlar bile, ki aralarında belediye başkanlarımız, milletvekillerimiz, kadınlar, gençler var... Eğer demokratik siyaset kanalları açık olsa bu cezaevleri niye bu kadar dolu olsun?" dedi.
"Açlık grevini başlatan BDP değil, AKP'nin politikalarıdır"
Anadilde savunma talebinde bulunan tutukluların yıllardır savunma bile yapamadığını belirten Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dışarıda olup bitenleri izliyorlar. Bu nedenle bu gidişata dur demek için radikal bir eylem kararı aldılar. Özgür iradeleriyle aldıkları bir karardır. AKP'nin yürüttüğü politikaların ülkeyi kan gölüne çevirdiğini cezaevindeki siyasetçiler de gördü. Bu nedenle açlık grevleri başladı. Açlık grevini başlatan BDP değil, AKP'nin politikalarıdır. Ölüm oruçlarını bitirecek olan AKP değil, halkın politikaları olacaktır; sizin sahip çıkmanızla olacaktır. Şimdi artık gerçekten de laf zamanı değil. Hükümet bu ciddiyeti kararlılığı görüyorsa, 'içeride yemek yiyorlar' yalanını bir kenara bırakıp taleplerle ilgili somut adım atmalıdır. İmralı kosteri bozuk falan değil. Hava bozuk değil. Bozuk olan sizin zihniyetinizdir. Onu tamir edin Kürt sorununun çözümünü konuşalım."
"'Konuşarak sorunları çözmek mümkündür' mesajını verebilirsek, akan kanı durdurabiliriz"
Kimi gazetelerin manşetlerinden duyurduğu, "Ailesi Ada'ya gitsin ve bu sorun çözülsün" yorumlarına tepkisini ifade eden Demirtaş, "Tutuklu arkadaşlarımızla görüşmeler yapılıyor. Talepleri ilk günden beri nettir. Talepleri, 'Mehmet Öcalan Ada'ya gitsin' değildir. 'Abdullah Öcalan Ada'dan gelsin'dir. Bu nedenle tartışacaksak meseleyi ciddi tartışalım. Ortada bir çocuk oyunu yok" dedi.
Demirtaş şunları söyledi: "Her gün insanlar ölüyor. Her gün her yerde gerilim, savaş tırmanıyor. İçeride artık ölüm aşamasına gelindi. Eğer tartışılacaksa talepleri ciddi bir şekilde oturup tartışalım. Biz somut bir öneri yaptık. Eşbaşkanlar olarak bizler İmralı Adası'na gidelim, bu bir başlangıç olur, bu bir adım olur. Bizler gidip İmralı'da Sayın Öcalan'la görüşelim. Kendisinin de bu süreçle ilgili görüşlerini alalım. Ada'dan döndükten sonra Hükümet ile görüşelim. Yaklaşımlarını öğrenelim. Ve bu adımları karşılıklı geliştirmeye çalışalım. Ölüm oruçlarını da durduracak şey bu tür diyaloglar ve müzakerelerdir. Ve biz bunu yapabilirsek, güçlü bir mesaj verirsek, 'Evet konuşarak sorunları çözmek mümkündür' mesajını verebilirsek, akan kanı durdurabiliriz. Ve yeniden müzakerelerin başlayacağı zemini oluşturabiliriz. Talep bu kadar açık ve netken, yeniden müzakerelerin başlayacağı zemini yaratmak için bu arkadaşlarımız ölüm oruçları başlatmışken, konuyu sulandırmanın anlamı yok."
"Kesintisiz bir şekilde hakları yıllarca çiğneyene devlet denir mi?"
"İmralı kosteri artık bozuktur" yalanlarıyla bu kadar ciddi bir sürecin yönetilemeyeceğini vurgulayan Demirtaş, "Kesintisiz bir şekilde hakları yıllarca çiğneyene devlet denir mi? Denmez. Bu zihniyete çete denir çete" dedi.
Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü: "Bizden de şunu istiyorlar. Diyorlar ki 'Biz kanunları çiğnerken, hukuk dışı çete anlayışı ile bu meselelere yaklaşırken, siz de buna itiraz ederseniz sizi de tutuklarız ya da sokakta işkence yaparız...' Biz insanlığımızı yitirmedik hiçbir zaman. En faşizan dönemlerde insanlığımızı yitirmedik. Köylerimizi yaktınız, bu sokaklarda faili meçhul cinayetlerle halkımızı katlettiniz, işkencelerden geçirdiniz, her türlü zulmü yaptınız, insanlığımızı kaybetmedik. Yine kaybetmedik. Biz yine insanlık çizgisinde duracağız. Hukuksuzluğa baskıya karşı da direniş çizgisinin temsiliyetini yürüteceğiz. Her yerde, her alanda, Parlamento'da, içeride, dışarıda, her yerde, nefesimiz yettiği kadar sizin faşizminize direnişin temsilcisi olacağız. Bunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. Başbakan artık bu ülkede gerçek anlamda bir çözüm konusunda yola gelme niyetindeyse... vicdana gelme demiyorum, vicdanının olmadığını biliyoruz... Yola gelmek niyetindeyse, halen şans var. Halen fırsatlar var. Halen çözüm umudu var. Halen diyalog, halen müzakereleri yeniden başlatma umudu var."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder