Türk Devleti mecburdur saldırmaya. Bundan birkaç yıl önceki
yazılarımdan birine değinmiştim. Osmanlı'nın, Halep'i olan Suriye'yi
yönetemeyecek, sonrasında Mısır'ı kendine bağlayamayacak bir Türkiye
yıkılmaya mahkumdur diye.
Malumu yazmak en zoru. Kaçtır yazmaya çalışıyorum, eli yüzü düzgün,
derli toplu bir yazı çıkaramıyorum. Türkiye Suriye'ye askeri müdahelede
bulunacak. Mesele bu. Bunu yazıya dökmek zor.
Marquez'in en önemli eseri sayılan romanı Türkçe'ye Kırmızı Pazartesi
ismiyle çevrilmiş. İncecik bir kitaptı. Elime aldığımda şaşırmıştım,
Rus ve Fransız klasik dönem romanlarıyla kıyaslayıp. Okuyup da birşey
anlamamam ise tam bir rezillikti. Bir tek kendime itiraf edebiliyordum
birşey anlamadığımı. Öyle birşey ki, kitabı okuyup bitirmiş ama ne
anlamam gerektiğine dair en ufak bir fikrim dahi oluşmamıştı. Sonra bir
cesaret, bileceğini tahmin ettiğim birine sormuş da öğrenmiştim. Meğer
kitabın büyüklüğü, her daim herkesin bildiği ve yokmuş, olmayacakmış
gibi 'normal' yaşamına devam ettiği 'ölüm'ü anlatmasıymış. Ölüm her an
yanıbaşımızda ve tüm yaşantımız o yanıbaşımızda, bir sonraki anda
değilmiş gibi yaşamakla geçmekte.
Türkiye'nin Suriye'ye girecek olması böyle bir mesele. O kadar malum ki.
Irkçı Türk devleti Suriye'ye askeri saldırıda bulunacak. Alternatifsiz bir durumdan bahsediyoruz.
Türk devleti mecburdur saldırmaya. Bundan birkaç yıl önceki yazılarımdan
birine değinmiştim.
Osmanlı'nın, Halep'i olan Suriye'yi yönetemeyecek,
sonrasında Mısır'ı kendine bağlayamayacak bir Türkiye yıkılmaya
mahkumdur diye.
Türkiye Devleti Osmanlı'dan sonra değişmediğine inandığı, Osmanlı'nın
ise Bizans'tan devraldığı bir strateji haritası üzerinde oynuyor.
Balkanlarda yapılan yatırımlar, Arap Ortadoğu'ya olan ilgi, vs hep bu
strateji ile ilgili.
Birkaç yıl önceki yazımda PKK'nin Güney'de Qandil'de ve
Güneybatı'daki varlığının Türk Devleti'nin içe kapanmasının ve
çökmesinin sebebi olacağına değinmiştim. Buna göre Qandil'den
sökülemeyen bir PKK, Türkiye'nin Güneybatı Kürdistan'ı aşamamasının,
dolayısıyla eski ismi Halep olan (Suriye, Lübnan, İsrail + Filistin ve
Ürdün'den oluşan) bölgeye girememesine sebep olur demiştim. Kısacası PKK
Güneybatı'da direnir, Türk devletine geçit vermez ve daha yolun
başında mağlup olurlar.
Anadolu'dan çıkamayan, Halep'e uzanamayan 'Anadolu Devleti', yani
bugünkü ırkçı Türk Devleti, Güneybatı Kürdistan'ı geçip daha aşağılara
ilerleyemezse Kürdistan'dan bir bütün çekilmek zorunda kalır.
Kürdistan'ı kaybeden TC'ninse batılı devletlere satabileceği hiçbir
'malı' kalmaz. Boğazlar mevzusunda müttefiki olduğu Batı'ya karşı
Ruslarla ortak politika takip eden Türkler, Kürdistan'ı yitirdiği
takdirede Ruslara karşı Batı'ya yanaşmak zorunda kalır. Rus korkusundan
Batı'ya inanılmaz tavizler vermek zorunda kalır. Muz Cumhuriyeti'ne
döner.
Türklerin elinde iki stratejik değer vardır. Bir Boğazlar, diğeri
Kürdistan. Birinde olan hakimiyetiyle diğerini teminat altında tutmak
Türklerin stratejisi. Bu sayede hem doğuda olan Rusları, hem de önceden
İngiltere bugünse ABD olan Batı'yı idare ediyorlar. Veya ediyorlar-dı
diyelim. Güney Kürdistan'a devlet statüsü ve yakında da bağımsızlık
statüsü tanımakla ABD, öncesinde şerh koyduğu Lozan sınırlarına müdahele
isteğini alenen belli ediyor. Türklerse ABD'ye karşı müdafaa olarak
'expansionist', genişlemeci bir savunma stratejisi izlemeye
çalışıyorlar.
Bu stratejide Türkler Ruslara yanaşamaz, ABD'yi ise karşısına alamaz.
Dolayısıyla ABD yanlısı görünüp ABD'yi bir politikaya mecbur etmeye
çalışıyor. Bu politika ise kısaca "buraları senin adına ben yönetirim,
bana bekçilik rolü ver" şeklinde özetlenebilir.
Oysa 21. yy'da ABD'nin Kürdlere karşı nefret taşıyan böylesi ırkçı
bir devlete bekçilik vereceğini sanmak tuhaflık olur. Hele ki, ABD'nin
asıl stratejisi Orta Asya'ya ulaşmak iken, Türkler kendilerine
biçtikleri rolü üstlenecekleri oyun bulamazlar.
Yine de denemeli Türk devleti. Başka çaresi yok. Suriye'ye bu nedenle
saldırmak, ön almak, orada bir 'zafer' ve 'egemenlik' ilan etmek
zorundalar.
Kısası, Güneybatı Kürdistan Türk devletinin saldırısına hazırlanmalıdır.
PKK'nin Karayılan ağzından açıkladığı savunma stratejisi, "Araplara
karşı yerel direniş, Türk saldırısına karşı Kuzey'de savaş" olarak
özetlenebilir. Kulağa oldukça akıllı bir savunma stratejisi olarak
geliyor. PKK geçen sene şehir saldırılarında gösterdiği eksiklikleri
göstermez ve lojistik hazırlıklarını önceden tamamlayıp yetiştirebilirse
muhtemelen uygulanması da mümkün olacaktır.
Suriye'de olan bitene dair, Kürdleri aşan uluslararası planda kimler
çatışıyor onu anlamak için yazıyı biraz uzatayım. Böylesi bilgiler kendi
stratejimizi geliştirmek için elzemdir.
Suriye'de çatışan global güçler Rusya ve ABD'dir. ABD, Kürdistan +
Azerbaycan senaryosuyla önce Hazar'a, oradan da Orta Asya'ya ulaşmak
istiyor. Bunu becerebilirse mevcut konumunu en aşağı bir yüzyıl daha
sürdürür hesabında. Bir asrı aşkındır bunun peşinde ABD. Yok ulaşamazsa,
sahip olduğu gücü pek çok başka devletle paylaşmak zorunda kalacak.
Rusya, ABD'nin kendi arka bahçesi olan Orta Asya'ya ulaşmasını
engellemeye çalışıyor fakat Suriye'de mevcutta süren gelişmeleri
yönetmeye becerikli bir geçmişe sahip değil. Rusya, güçsüzlerle savaşan
ve yenen, güçlülerle çatışmadan diplomasi yoluyla rekabet eden bir
devlet geleneğinden geliyor. Suriye'de Rusya'nın direnişi yenilmeye
mahkum bir direniş.
Rusya'nın bölgede bel bağladığı oyuncular Suriye ve İran. Cengiz
Çandar, PKK'nin bu ikisiyle 'iş tutmak' zorunda olduğunu yazmış. Kendi
isteğini açık etmiş diyelim. PKK öyle bir oyuna gelmeyecektir. İlla ki
Kürdlerle ittifak aramak zorunda olan ABD ile uzlaşmaz çelişkiye
düşürmeyecektir kendini. Baas rejimiyle batan bir gemiden mal kurtarmak
şeklinde özetlenebilecek ilişkilere girmiş ise de, buna en fazla
mantıklı iş denir.
M. Husedin (@MHusedin)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder