8 Ocak 2012 Pazar

Türk Sömürgecilerinden Tüm Katliamların Hesabı Sorulmalıdır-1


Sömürgeci AKP hükümetinin bakanlar kurulu toplantısı yapıldı. Qileban katliamına ilişkin açıklama yapıldı. Geçen gün AKP hükümetinin sözcüsü Bülent Arınç’ın yaptığı açıklama ve bugün hükümetin başbakanı soykırımcı ve katliamcı Tayyip Erdoğan’ın açıklaması ve yandaş AKP-Fethullah medyasının olayı ele alış biçimleri,  katliamı, kasıtlı yapılmayan, kaza, terörist zannedilerek gerçekleşen bir olay olarak değerlendirmişlerdir. Üstünü örtmeye çalışmışlardır. Öte yandan bu katliamı protesto eden yurtsever insanları da yine soykırım operasyonları temelinde rehin almaya devam etmektedirler. “Hem öldürürüm, katlederim, sesini çıkaranı da tutuklarım”  demektedir. 


Hükümet ve yandaş basın tüm değerlendirmelerde, daha çok halkın kaymakama yönelik eylemini öne çıkarmakta, 35 Kürt insanının- ki çoğunluğu 18 yaş-altı çocuklardır- katliamı örtülmek istenmektedir. Hele AKP’nin bir hain Şırnak milletvekili var.  Acılı halkımızın, gençlerimizin Uludere’nin kaymakamına yönelik haklı tepkisini, “ 35 insanın acısından daha büyük bir etki yaptığını” söyleyecek kadar düşkünleşmektedir. Bu koroya AKP’nin devşirme hainleri de katılmaktadırlar. 

Ancak yakınlarını kaybedenlerin verdiği bilgiler, katliamdan sağ kurtulan kişinin tanıklığı ve yapılan tüm incelemeler sonucunda hazırlanan raporlardan anlaşılmaktadır ki, katliam planlanmış, tasarlanmış ve tam bir soğukkanlılıkla gerçekleştirilmiş bir katliamdır. İradeleşen, özgürleşen ve sonuç almaya doğru giden Kürdistan halkını sindirmeye, korkutmaya ve geri adım attırmaya yönelik bir katliamdır.  AKP’nin tam “tam sonuç aldık” dedikleri bir ortamda, “ irademe dokunma, Ez lı vırım” şiarıyla yapılan mitinglerde halkımızın yüzbinlerle sokağa çıkmasının hemen ertesinde bu katliamın yapılmasının başka izahatı da yoktur.

35 gencimizi, fidanımızı kaybetmişiz.  Analarımızın, kız kardeşlerimizin, babalarımızın, kardeşlerimizin çığlıkları arşı alayı sarmış. Evlat acısı, kardeş acısıyla yanıp-tutuşuyorlar. Tüm Kürt ulusunun fertleri böyle bir acıyı derinden yaşıyor. Bir şehidimizin kız kardeşi acıya dayanmıyor ve sömürgeci katilleri protesto etmek için herkesin ortasında kendisine defalarca bıçak saplıyor, kanlar içinde yere yığılıyor. 

Türk sömürgecileri, o kadar zalim ve alçaktırlar ki, hem öldürüyorlar, katlediyorlar. Sonra da, gelip “ vah vah,  acımız büyük” diyor, rol kesiyorlar.  Yıllardan beri bu halkı ahmak yerine koyma alışkanlığıyla bunu bir kez daha tekrarlıyorlar. Ancak artık, halkımız her şeyin farkında ve bilincinde, kime nerede, ne zaman, ne söyleyeceğini, nasıl bir tavır alacağını bilecek durumdadır. Ve gereğini de yapıyor. Şimdi düşman tabiî ki, bunu sadece kaymakama yönelik bir tepki olarak ele almıyor. Olayı, sömürgeci AKP’nin Kürdistan’da istenmediği biçiminde ele alıyor. İşin esası da zaten böyledir. Kürt halkı, Kürt ulusu, artık yekvücut olmuş, dört parça ve yurtdışında da olsa, acıları yüreğinde hissediyor ve kabul etmiyor. Etmeyecektir de.

AKP’nin sömürgeci hükümetinin sözcüsü Bülent Arınç, katliam için yaptığı açıklamada, “ kasıt yok, ihmal de var mı yok mu onu da araştıracağız”  dedi. Şunu demeye getirdi. “vurmamız, bombardıman etmemiz gerekliydi, onu da yaptık”.  Kürt katliam koordinasyonun başı Beşir Atalay denen katil ise, katiller meclisinde, “ alınan görüntüler, bilgiler ilgili birimlerce değerlendirilir ve bir koordine içinde karar verilir. Burada da öyle olmuştur. Ama bir talihsizlik yaşanmıştır” demekle aslında katliamı nasıl bir koordine içinde planlayıp, tasarladıkları ve pratikleştirdikleri de açığa çıkmıştır.  Zaten daha önce Kürt katili, soykırımcı Tayyip Erdoğan, “ daha önce sınırdan karakollarımıza yönelik saldırılarda kullanılan silahlar katırların sırtında getiriliyordu. Böyle eleştiriler vardı, bir daha böyle bir duruma düşmemek için, bu talihsiz olay oldu” demişti. Benzer yaklaşımını bir kez daha tekrarlamış ve katliamı yapanlara teşekkür etmiştir. Aslında faşist MHP’nin Genel Başkanı devlet Bahçeli’nin söylediklerini tekrarlamış oluyorlar. Devlet Bahçeli, “ devlet gereğini yapmıştır” demiştir. Onlar ise, uyduruk gerekçeler ile sürerek, “ talihsizlik oldu, kaza oldu”. Esas baklayı, “ biz resmi olarak özür dilemeyiz ama her aileye üzüntülerimizi bildirebiliriz”  demekle ağzından çıkarmıştır. Sadece, ölenlerin yakınlarına tazminat ödeyeceklerini beyan etmişlerdir. Bunun anlamı şudur, “Öldürdük, kan bedelini alın, yerinize oturun, fazla da sesinizi çıkarmayın”. Zaten daha önce de, “yasınızı ilan edin, ama fazla taşkınlık yapmayın, yaparsanız, bedelini ödersiniz” diye de tehdit etmişlerdi. Yani katliam politikalarında ısrar vardır. Bunun başka da izahı yoktur. Zaten hem Fethullah Gülen denilen iblis, münafık halkımız için katliam fetvası vermiş, hem de Tayyip Erdoğan, BDP’nin seçmenini hedef alan açıklamalar yapmış ve bedel ödeyeceklerini söylemişlerdi.

Sömürgeci-soykırımcı Tayyip Erdoğan, kendi grup toplantısında,  Kürt halkının, Roboski şehitlerine görkemli sahip çıkmasını ve tabutlarına bayrak ve flamalarını örtmelerine karşı çok alçakça ve saldırganca bir dil kullanmıştır. Soykırımcı sistemin tasarımcı ve sözcülerinden Bülent Arınç, sözde bayrak diyerek Kürt halkının sembolleriyle alay etmiş, hakarette bulunmuştur. Öyle ki hem öldüreceksin, katledeceksin, ancak bu halk cenazelerine de dahi sahip çıkınca da öfkelenecek, hakaretler yağdıracaksın?! Şimdi halkımız da, gençlerimiz de, Türk sömürgeciliğinin tüm sembollerini ayaklarının altına almaz mı? Göreceksiniz Kürdistanlı gençler sizin çok kutsadığınız Türk egemen sisteminin, sömürgeciliğin sembollerini birer birer ayaklarının altına alacak ve çiğneyeceklerdir. Yani anladığınız dilden konuşacaklar.  

Faşist-ırkçı Tayyip Erdoğan ve AKP’nin kurmayları, halkımızın tam bir ulusal birlik ruhu içinde şehitlerini sahiplenmesine öfkelidir.  Gelişen Kürt ulusal refleksi karşısında gösterdiği bu saldırgan dil, Kürdistan topraklarının yavaş yavaş kirli ayaklarının altından kayarak, özgürleşme süreci karşısında yaşadığı korkuyu ifade etmektedir. Şunu her Kürt düşmanı, soykırımcı sömürgeci bilecek ki, artık Kürtlerden birisinin dünyanın öbür tarafında tırnağı taşa değse, dünyanın öbür tarafındaki Kürdün yüreği yanar. Kürtler artık birbirlerinin acılarını yüreklerinde hissediyor. Bu acılar ulusal bilince, birliğe, örgütlülüğe dönüşmektedir. Roboski katliamı karşısında halkımızın dört parçada ve yurt dışında gösterdiği ulusal refleks, birlik ruhu, uluslaşmada, toplumsallaşmada halkımızın yakaladığı düzeyi ortaya koymaktadır.

Buna karşılık, yani Kürt ulusunun yitirdiği 35 genci için tuttuğu yas ve yürüttüğü mücadeleye karşılık,  Türkiye metropollerinde Türkler, çılgınca bir eğlence içinde yeni yıla girdiler. Barış, mutluluk dilediler. Demek barış ve mutluluk dedikleri, gençlerimizin daha çok katledilmesiydi. Bunu anladık.  Çok sınırlı bir devrimci, öğrenci, sendikacı- aydın-demokrat kesim bunun dışında kaldı.  Bu, ırkçı-faşist zihniyetin toplumu ne kadar sürüleştirdiğini de ortaya koymaktadır.  Zaten sosyal medyada, “neden 35, neden 35 bin değil” diyenlerin sayısı hiçte az değil. Van depreminde de, ölenlerimize bizler ağıt yakarken, televizyonlarda neredeyse bazıları zil takıp oynayacaktı. Türk sömürgecileri biraz da, aldatıp, zehirlediği bu gerçekliğe güvenmektedir. Ancak bunun sür-git böyle kalacağı beklenmemelidir. Bu ırkçılıkla zehirlenen halk bir gün, elbette kendisini zehirleyenlerin boğazına yapışmasını bilecektir. 

Roboski ve Bêcih köylüsü, sömürgeci AKP hükümetinin tazminat ödeme vb. yaklaşımları karşısında, paralarını yüzlerine çalmalıdır. “ alın paralarınızı, biz kan parası istemiyoruz, bizim kan bedeli verilecek canımız yok,  biz halk olarak kendi topraklarımızda özgürce yaşamak istiyoruz” demelidirler.

Herdem Serhıldan

Hiç yorum yok: