3 Ocak 2012 Salı

Özel Savaş Konsepti

Yalçın Akdoğan, Beşir Atalay ve Bülent Arınç’ın son süreçte yaptıkları açıklamalar ve yandaş-egemen medyaya verdikleri demeçler, bu kişilerin istemeyerekte olsa;  mevcut siyasal iktidarın yaptıkları, planlamaları ve asıl niteliği hakkında yeterince açıklayıcı olmakta ve bilgi vermektedir.

Beşir Atalay; Kürt Özgürlük Güçlerine karşı sürdürdükleri savaşı, bir strateji dahilinde yürüttüklerini açıklarken; Bülent Arınç meclis bütçe görüşmelerinin tamamlanması sonrasında Hükümet adına yaptığı konuşmada  “Kürtlerin tüm haklarını vereceğiz” biçiminde sözler sarf etmiştir. Yalçın Akdoğan’da Yeni Şafak Gazetesinde yayınlanan mülakatında “Kandilcikleri yok ediyoruz”, “milisleri etkisiz kıldık” ve Önder Apo üzerinde uygulanan izolasyon ile ağırlaştırılmış tecridi kas ederek “örgüt ile lideri arasındaki bağı kopardık” biçiminde değerlendirmelerde bulunmuştur. Aslında bu her üç şahısın belirttikleri yan yana getirilip, birlikte ele alındıklarında mevcut iktidarın yaptıkları ve planlamaların nelerin olduğu açığa çıkmış olmaktadır.

Dikkat edilirse bu her üç şahısın dile getirdiği görüşler birbirini tamamlayarak bir bütünlük oluşturmaktadır. Beşir Atalay basına yönelik olarak yaptığı konuşmada; gerek içerde gerekse de uluslararası alanda desteklerini almak istedikleri güçleri arkalarına alarak: “KCK operasyonları” adı altında 14 Nisan 2009’da bugüne kadar sürdürülen siyasal soykırım saldırılarını, askeri imha harekâtlarını, psikolojik harekâtı bütünlüklü bir plan çerçevesinde hareket ettiklerini söylemiş olmaktadır. Aslında bununla siyasal soykırım saldırıları ve askeri imha harekâtlarının hiçbir hukuki bir tarafının olmadığı gerçeğinin de itirafında bulunmaktadır.

Bülent Arınç ise konuşmasında, Beşir Atalay’ın belirttiği plan çerçevesinde soykırım saldırıları devam ederken; Kürt halkında sahte umutlar yaratarak, direnişin hızını kesmek ve önüne geçmek istemektedir. Bir süredir de bu politika uygulanmaktadır. Daha önce de bu çerçevede suni gündemler oluşturularak, tartışmalar yaratılmaya çalışılmış, hata Kürt Özgürlük ve Demokrasi Güçleri de buna dâhil edilmek istenilmiştir. Burada öne çıkarılan da; “bir yandan çatışmalar devam ederken, diğer yandan da görüşmelerin sürdüğü, aslında şiddetlenen çatışmalarla tarafların görüşme masasında ellerini güçlendirmek istedikleri”  teması olmuştu. Farklı ülkelerde yaşanan benzeri sorunların çözümü için yaşanan süreçleri de örnek olarak veren ve ilk bakışta mantıklı olarak görülen bu son derece tehlikeli yaklaşım ile “nasılsa çözüm olacak direnmeye, mücadele etmeye, bedel ödemeye ne gerek var” biçiminde reformist, direniş karşıtı, son tahlilde teslimiyeti geliştiren eğilimler körüklenmeye çalışılmış ve bunun propagandası yapılmıştır. Bunu da daha çok kendine “liberal-Aydınım” diyen çevreler eliyle yapmak istemişlerdir. 

Yalçın Akdoğan’ın mülakatında da;  bir stratejinin hangi ayaklar üzerine konularak uygulandığı dile getirilmektedir. Öncelikli olarak ele alınan hedeflerin neye göre belirlendikleri ifade edilerek ona göre hareket ettiklerinin itirafında bulunmaktadır. “Örgüt ile Lideri arasındaki bağın koparılması” derken “beyin ile vücudu bir birinden ayırdıklarını”, “KCK Adı altında yürütülen operasyonlarla “milis gücünün harekete geçmesini önlediklerini”, “İçerdeki Kandilcikleri yok ediyoruz” derken, Gerilla Güçlerinin harekât ve eylem güçlerini kırma” amacında olduklarını ifade etmektedir.

Böylesine birbirini tamamlayan ve aynı konseptin farklı açılardan uygulanmaya konuşuluşunu anlatan açıklama ve değerlendirmeleri yapan bu kişiler AKP Hükümetinin en yetkili kişileri arasında bulunmakta ve buda bir gerçeği ortaya koymaktadırlar.

CIA Operasyonların, Kontrgerilla Gerilla Harekâtlarına ilişkin olarak çok şey yazılmış ve üzerine görüşler oluşturulmuştur. Beşir Atalay’ın, Bülent Arıç’ın, Yalçın Akdoğan’ın yapmış oldukları açıklama ve değerlendirmeler oralarda fazlasıyla vardır. O nedenledir ki, bu şahıslarda dile gelen görüşlerin ne anlama geldiği anlaşılmaz değildir. Bu görüşler tamamıyla bir özel savaş konsepti, planlaması kapsamına girmektedir. 
 
Bu şekilde Beşir Atalay, Bülent Arınç ve Yalçın Akdoğan dile getirdikleri görüşler ile AKP Hükümetinin yürütmekte olduğu siyaseti de açıklamış olmaktadırlar.

Burada şöyle bir yanılgıya da düşülmemelidir. Çoğu kez de böyle bir yanılgı bilinçli olarak geliştirilmektedir. Özellikle de bu Türkiye’de en çok başvurulan yöntemler arasında yer almaktadır. “İktidarın sivilleştirilmesi” ve “Askeri Vesayetin kaldırılması” tartışmalarında buna çok bariz bir şekilde tanık olunmuştur. Bu konu üzerine Türkiye’de adeta bir bilgi tahribatı ve anlam saptırması yaşanmış ve hala da yaşanmaya devam etmektedir. “İktidarın sivilleşmesi” denildiği zaman akıllara hemen üniformasız ve lacivert takım elbiseleri üzerine geçirmiş olanlar getirilmekte ya da öyle düşünülmesi sağlanmaktadır. “Aynı şekilde “askeri vesayet” denildiği zaman da üzerinde askeri üniformaları olanların etkinliğinin ya da gölgesinin siyaset üzerine sirayet etmesi akıllara getirilmeye çalışılmaktadır. AKP’nin askerleri hedefliyormuş gibi gösterilen kimi taktik yaklaşımları ve yapmış olduğu demagojiler de yaratılan bu yanılsamalara göre topluma kabul ettirilmek istenilmektedir.

Kuşkusuz bunun gerçeklikle bağı vardır. Fakat bu gerçekliği tam olarak anlatmamakta ve tek düze, sığ bir yaklaşım ve de yanılgılı çıkarsamaların gelişmesine hizmet etmektedir. Burada açıkça “askeri vesayet” ve “iktidarın sivilleştirilmesi” üzerlerine giyilen elbiselere bağlanmış olmaktadır. Böyle olunca da Cuntaların oluşturduğu teknokratlardan oluşan hükümetlere ve onların içerisinde bulundukları hükümetlere ne ad verileceği belirsiz kılınmaktadır. Bu örnek bile kendi başına “askeri vesayetin kaldırılması” ve “iktidarın sivilleşmesi” denildiğinde zaman neyin anlaşılması gerektiğini anlatmaya yetmektedir.

Hatta bundan daha farklı örnekler bile verilebilir. TC’nin siyasal şekillenişi bu konuda somut bir örnektir. Türkiye’de asker ve sivil bürokrasi devletin şekillendirilmesinde rol oynayan temel bir güçler arasında yer almaktadır. Burada asker ve sivil bürokrasi derken, sivil olarak bilinenlerin de ne kadar sivil düşünceli oldukları tartışmalıdır. Hatta bunlar askerden daha fazla askerdirler. Zamanın ABD Dış İşleri Bakanı Henry Kissinger’ın kitaplaştırdığı anılarına bakıldığında da bu gerçek çok daha net bir şekilde görülecektir.

Henry Kissinger’ın bahsi geçen bu kitabı aynı zamanda ABD tarafından gerçekleştirilen bir “özel savaş tarihi” olma özelliğine de sahiptir. Orada da açıkça görülmektedir ki, özel savaş sadece askerler ve üniformalı kişiler tarafından yürütülmemektedir. Henry Kissinger’ın kendisi de bir sivildir, ama her yönüyle de bir özel savaş stratejisti olma özelliğine de sahiptir.

Bu nedenle de sadece üniformalılarla sınırlı kalan bir özel savaştan bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir şeyde yoktur. Birçok kesim ve çevre böylesi bir savaşta devreye girer ve rol alırlar. Özel savaşın siyasal, psikolojik, sosyal, finansal, kültürel vb. birçok alanda kendini gerçekleştirdiği ve bu anlamda komple yürütülen bir stratejiye dayandığı gerçeği hesaba katıldığı zaman bu gerçek çok daha net bir şekilde görülmüş olacaktır.
 
Bugün Türkiye’de yürürlükte olan da bu özel savaş gerçekliğidir. Bunu bir bütün olarak siyasal, sosyal, kültürel, finansal vb. tüm alanlarda uygulamaya konan politikalarda görmek mümkündür. Özellikle de Kürdistan da uygulanmakta olan politikalarda bu gerçek çok çıplak bir şekilde görülmektedir. Onun içindir ki, Kürdistan’a yönelik geliştirilen tüm politikalar özel savaş damgasını taşımakta ve ona hizmet temelinde uzmanları tarafından belirlenerek uygulamaya konulmaktadırlar.

Siyasal soykırım saldırıları, insanlık ve savaş suçlarının işlendiği askeri soykırım harekâtları hep bu çerçevede gerçekleştirilmişlerdir. Hatta bu şekilde genel stratejik yönelimler boyutunu aşarak günlük, anlık uygulanan taktikler halini de almakta ve dönemsel boyutlarda kazandırılmaktadır. Geliyê Teyarê katliamında katledilen gerillaların parçalanmış cesetlerin neredeyse ayları bulan bir süre Malatya morgunda bekletilerek teşhirinin yapılması, cenazelerinin birbirine karıştırılarak gündemde tutulması,  Zindanlarda ağır hasta olarak bulunan tutsakların tedavilerinin yapılmayarak ölüme terk edilmiş olmaları ve en son olarak da Alternatif-Özgür Medya’ya yönelik başlatılan saldırılarda hep bu kapsam dâhilin de geliştirilmişlerdir.

Bunlar anlaşılmaz değildir. Beşir Atalay’ın da belirttiği gibi bir strateji kapsamında planlanarak gerçekleştirilen saldırılardır. Türkiye yürütülen özel savaşı da bu gerçeklik içerisinde ele almak gerekmektedir. O nedenledir ki,  Beşir Atalay’ın, Bülent Arınç’ın, Yalçın Akdoğan’ın sivil olması onların birer özel savaşçısı olmalarını engellemediği gibi, yapmış oldukları açıklamalarında özel savaş planlaması olmaması önünde hiçbir engel yoktur.

Cemal Şerik

Hiç yorum yok: