23 Aralık 2011 Cuma

Avrupa Konseyi: Türkiye Tek Parti Devletine Doğru Gidiyor

Stockholm - Avrupa’nın insan hakları politikasını belirleyen en yetkin diplomatı olarak bilinen Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg çarpıcı açıklamalarda bulundu:

- Araştırma yapılmadan, daha mahkemeye gönderilmeden insanlar hakkında önceden tutuklama kararları veriliyor. Davalar oldukça ağır gidiyor. Deliller çok zayıf.

- Görüştüğümüz savcılar tutukluların “herhalde” suçlu olduklarını söylüyorlar. “Herhalde” insanların cezaevinde tutulmaları için bir gerekçe olamaz.

- Suçlanan gazeteciler hakkında önce polisler araştırma yapıyor, telefonları dinliyor, rapor hazırlıyor. Bunları savcıya gönderiliyor. Savcı ise doğru dürüst incelemeden dosyayı tutuklanmaları istemiyle mahkemeye yolluyor.

- Medyanın siyasal iktidarın etkisine girmesi kaygı verici. Türkiye tek partinin egemen olduğu bir devlete doğru gidiyor

- Kürt sorunu silahla ve tutuklamalarla çözülemez. Sorunun çözümü için devletin PKK ile görüşmelere başlamalı

47 ülkedeki insan hakları ihlallerini araştırıp alınması gereken önlemleri rapor haline getirerek ilgili hükümetlere ileten Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg bu yıl 4 kez Türkiye’ye giderek araştırmalar yaptı.

Hazırladıkları “İfade Özgürlüğü Raporunu” AKP Hükümetine sunduğunu ve bu ayın sonunda raporu açıklayacaklarını söyleyen Hammarberg sorularımızı yanıtladı.

‘MAHKEMEDEN ÇIKMADAN TUTUKLANIYORLAR’
* Avrupa Konseyi’nin insan haklarından sorumlu Komiseri olarak Türkiye’deki son gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?

- Türkiye’de en büyük sorun insanların mahkemeden önce tutuklanmaları. Ben insanların daha önce haklarında kapsamlı bir araştırma yapılmadan daha mahkemeye gönderilmeden haklarında önceden tutuklama kararları verildiğini söylemek istiyorum. Bir başka sorun da duruşmaların oldukça geç yapılması ve mahkemelerin karar vermelerinin zaman alması. Bu süre zarfında tutuklular cezaevlerinde yatmak zorunda kalıyorlar. İnsanlar aylarca cezaevlerinde yattıkları halde neyle suçlandıklarını bilmiyorlar. Son yapılan seçimlerde milletvekili seçilen kişilerin cezaevlerinde tutulmaları da önemli bir sorun.

İki büyük dava Ergenekon ve KCK davaları, Türkiye’nin durumunu önemli ölçüde etkiliyor. KCK davasından aralarında belediye başkanlarının da bulunduğu pek çok politikacı tutuklu. Dava oldukça ağır gidiyor. Davanın savcısıyla Diyarbakır’da görüştüğümde sanıklar aleyhindeki delillerin zayıf olduğunu kanaatine vardım. Ama buna rağmen bu davadan yargılanan insanlar cezaevinde tutuluyorlar.

‘SAVCILAR: ‘HERHALDE’ SUÇLU OLDUKLARINI SÖYLÜYORLAR’

Tüm bu olanlara karşın Türkiye’de hukuk sisteminde bir reform süreci yaşanıyor. Adalet Bakanı oldukça aktif, çok sık olarak Strasbourg’a geliyor ve görüş alış verişinde bulunuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’nin aleyhinde pek çok dava var. Türkiye bu davaları ciddiye alıyor. Adalet Bakanı Ergin daha fazla davanın mahkemeye intikal etmemesi için önlemler alacaklarını bir kaç kez söyledi. Ancak Türkiye’deki hukuk sistemine uzun yıllar yürürlükte olan gelenek damgasını vuruyor. Savcılar ve Hakimler Yüksek Kurulu’ndaki, Anayasa Mahkemesi’ndeki hakim ve savcılardan sistemin yeniden yapılanmasına ilişkin çok olumlu sinyaller alıyoruz. Ama mahkemelerde karar veren savcı ve hakimlerle konuştuğumuzda farklı bir durumla karşılaşıyoruz. Tüm bunlar hukuk sisteminin yeniden yapılandırılması için aşırı bir çabanın gösterilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Evrensel Hukuk ilkeleri insanların suç işledikleri ispatlanmadığı sürece suçsuz olduklarını kabul ediyor. Ama görüştüğümüz savcılar tutukluların “herhalde” suçlu olduklarını söylüyorlar. “Herhalde” insanların cezaevinde tutulmaları için bir gerekçe olamaz. Hukuk sistemindeki bir başka sorun da mahkemelerin siyasal iktidardan etkilenmeleri.

‘SAVCILAR İNCELEMİYORLAR’
* Medyaya yönelik baskıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bugün Türkiye’de 70 civarında gazeteci cezaevlerinde. Kriminal olaylara karıştıkları için değil, görevlerini yaptıkları, yazdıkları veya söylediklerinden dolayı cezaevindeler. Ahmet Şık, Nedim Şener ve avukatları ile görüştüm. Davayı ayrıntılı olarak inceledim. Oldukça zayıf delillerle Ergenekon üyesi olmakla suçlanıyorlar. Suçlanan gazeteciler hakkında önce polisler araştırma yapıyor ve ayrıntılı raporlar hazırlıyor. Telefon kayıtları inceleniyor ve tüm bunlar savcıya gönderiliyor. Kanaatime göre savcı bunları doğru dürüst incelemeden dosyayı tutuklanmaları istemiyle mahkemeye yolluyor.

‘TEK PARTİYE DOĞRU GİDİLİYOR’


Medyanın durumu sadece tutuklanmalarla sınırlı değil. İnternet siteleri yasaklanıyor. Çeşitli bloglar kapatılıyor. Oligarşi medyanın gündemini belirlemede ciddi bir etkinliğe sahip. Medyanın siyasal iktidarın etkisine girmesi kaygı verici. Türkiye’de eski Kemalistlerle dinci eğilimli ve gelişen AKP arasında büyük çatışmada ne yazık ki insan hakları da ihlal ediliyor. Erdoğan kendi ideolojisinin devamlılığını sağlama almaya çalışıyor. Türkiye tek partinin egemen olduğu bir devlete doğru gidiyor. Ben Ergenekon davasının uydurulmuş bir şey olduğunu sanmıyorum. Yargılananlar arasında darbe yapmaya çalışanların olması tamamıyla mümkün. Ama bunun adil duruşmalarla ortaya çıkarılması lazım. Ancak bugüne kadar bu yapılmadı. Dava kötüye kullanılarak darbeyle ilgileri olmayanlar da tutuklanmaya başlandı.

5 yıl önce öldürülen Hrant Dink davasında Dink’i öldürene ağır hapis cezası verildi. Ama önemli olan bu cinayetin kimler tarafından planlandığını ve finanse edildiğini açığa çıkarmak. Bu davanın ardındaki güçlerin açığa çıkarılması oldukça önemli. Aksi takdirde bazılarına suç işleme özgürlüğü tanınmış olur. Bizim tutumumuz Türkiye’ye karşı politik bir tavır takınmak, boykot uygulanmasını istemek değil. Biz yapıcı bir diyalog kurmaya çalışıyoruz. Demokratik sistemde olmaması gereken insan hakları ihlallerini belirleyip önlem alınmasını öneriyoruz.

* Hükümetin yayınladığınız “İfade Özgürlüğü Raporu” karşısındaki tepkisi ne oldu?

- Rapor hazırlamadan önce sorduğumuz sorulara hükümetten ayrıntılı cevaplar alıyoruz. Hazırladığımız raporları medyaya açıklamadan önce onlara okumaları şansını da veriyoruz. Son hazırladığımız ifade özgürlüğü ile ilgili raporunu çok ciddiye aldılar. Bugüne dek Türkiye’den gördüğümüz en yapıcı tutum buydu. Türkiye’de yönetim içinde en üst kademede bizim gibi düşünenler var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarından rahatsızlık duyuyorlar. Önerdiğimiz reformları hayata geçirmek istiyorlar. Ama reformlara karşı çıkan güçler de var.

‘KÜRT SORUNU TUTUKLAMALARLA ÇÖZÜLMEZ’
* AKP iktidarının Kürt sorununa yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Kürt sorunu Türkiye’nin en büyük sorunu. Hükümetin bugüne kadar uyguladığı politika başarılı olmadı. Misilleme ve askeri operasyonlar sadece geri tepiyor. Toplumun daha fazla parçalanmasına ve kutuplaşmasına yol açıyor. Kürtlerin partileri yasaklanıyor. Görünüşte yargı karar veriyor ama karar tamamen siyasal. Halkın seçtiği birçok belediye başkanı cezaevlerinde. Bugüne kadar uygulanan politikaların sürdürülmesi halinde sorun giderek daha çok büyüyecektir. KCK, PKK’nın şehir yapılanması ve gerillası olmakla suçlanıyor. Gösterilerde ve toplantılarda daha önce PKK’nin söylediğine benzer görüşler dile getirenler KCK üyesi olmakla suçlanıyorlar. Çok banal bir anlayış hakim. PKK’nın söylediklerini veya benzerlerini söylüyorsan PKK’lısın. Böyle mantık olmaz. Kürt sorunu silahla ve tutuklamalarla çözülemez. Ben İnsan Hakları Komiseri olarak siyasal konularda düşünce belirtemem. Ama kişisel görüşüm sorunun çözümü için devletin PKK ile görüşmelere başlaması.

Kürtlerin dillerine karşı alınan tutum bir felaket. Sanıkların ana dillerinde savunma yapmalarına izin verilmiyor. Bazıları gerçekten kendilerini Türkçe ifade edemiyorlar. İnsanların ana dillerinde savunmalarını yapmalarının engellenmesi anlaşılması güç bir tutum. Bu kendi ayağına ateş etme politikasıdır.

‘RAPOR BU AY SONUNDA YAYINLANIYOR’
* Son dönemde aralarında avukatlar, aydınlar ve gazetecilerin bulunduğu muhaliflerin toplu olarak tutuklanmaları endişe verici değil mi?

- Son tutuklama dalgası gökte kara bulutların oluştuğunu gösteriyor. Bu kaygı verici gelişmelerin olacağının belirtisi. Tutuklamalar hiçbir yarar sağlamaz. Tersine iktidara ve devlete karşı hoşnutsuzluğun artmasına yol açar. Tutuklamalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhinde açılan davaların artmasını beraberinde getirecektir. Tutuklamaların da ele alındığı Türkiye’deki hukuk sistemini irdeleyen raporu bu ayın sonlarına doğru yayınlayacağız.

* Rapor neleri kapsıyor?

- 70 gazeteci ve yüzlerce politikacının cezaevlerinde tutulmasına neden olan hukuk sistemini ele alıyoruz. İnsanlar suçlu oldukları ispat edilemedikleri halde uzun yıllar cezaevlerinde tutuluyor. Bu kabul edilebilecek bir durum değil. Hakimler politik nedenlerle atanıyorlar. Mahkemelerin siyasal iktidardan bağımsız olmaları gerekiyor. Mahkemeleri siyasal iktidarın etkisinden kurtarmak gerekiyor. Raporda Türkiye’nin hukuk sisteminde var olan eksiklikler ve yanlışlıklar ayrıntılı olarak ele alınıyor. Adalet Bakanı ile konuştuğumuzda iktidarın yargı üzerindeki etkisinin sınırlandırılması için reformlar yapılacağını söylüyor. Ama pratikte iktidarın mahkemelere müdahalesinin artmakta olduğunu gözlemliyoruz. Hükümetin hoşuna gitmeyen karar veren savcı ve hakimlerin görev yerleri değiştiriliyor.

* PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 4,5 aydır avukatları ile görüştürülmeyerek tecrit edilmesini nasıl yorumluyorsunuz?

- Öcalan’ın diğer mahkumların yararlandıkları hakların aynısına sahip olmalı. Tecrit edilmemeli. Dış dünya ile ilişki kurması engellenmemelidir. Avrupa tecrit karşısında tamamen sessiz değil. Kamuoyuna yansımayan tepkiler var.

Hiç yorum yok: