Son bir yıldır özellikle Imralı adasında Sayın Öcalan’la niteliği konusunda herhangi bir bilgimizin olmadığı bazı devlet yetkilileriyle yoğun görüşmelerin yapıldığını biliyoruz. Bunu ilk başta Sayın Öcalan dillendirmişti. Olayın açığa çıkmasıyla birlikte Türk Başbakan’ı Erdoğan da bu görüşmeleri doğrulamıştı.
Uzun süre kamuoyunda merakla beklenen görüşmeler, seçim sürecinin hemen ardından kesintiye uğrayıp Türk hükümetinin Kürt sorununda şiddete yönelmesi akıllarda soru işaretleri bıraktı.
PKK ile Türk devletinin görüşmelerinin tarihine baktığımızda değişik yıllarda değişik çaplı görüşmelerin yapıldığını ve bu görüşmelerden hemen sonra beraberinde PKK’yi imha etme konseptinin devreye sokulduğunu görmekteyiz.
İLK CİDDİ GÖRÜŞME VE ÖZAL’A SUIKAST
PKK’yle devlet görüşmesinin ilki Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde meydana geldi. Özal o dönemde sorunu çözmek isteğini Suriye’ye gönderdiği bazı aracılar aracılığıyla Sayın Öcalan’a bildirmişti. Özal’ın sorunu gerçekten de çözmek niyetinde olduğunu, kendisine ve ekibine düzenlenen suikast eylemleriyle anlayabiliyoruz. Özal’ın şaibeli ölümü sonrası ekibinden Eşref Bitlis ve Rıdvan Özden gibi TSK’nin üst komuta kademesinden komutanların öldürülmesi olayın ciddiyetini ortaya koymaktaydı.
DEVLETIN ATEŞKES ISTEĞI VE PKK’Yİ İMHA NİYETİ
Özal’dan sonra gelişen PKK devlet görüşmeleri, Türk devletinin taktiksel eylemleri olduğu hemen ardından gelişen imha ve tasfiye planlarıyla gün yüzüne çıkmıştır.
Özal’dan sonra sorunun çözümü noktasında belki son ciddi öneri Refah-Yol Hükümeti Başbakanı Necmettin Erbakan’dan gelmişti. 97’de Erbakan Suriye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Abdülhalim Haddam aracılığıyla sorunu çözmek istediğini PKK’ye iletmişti. O dönem Sayın Öcalan da Erbakan’a verilmek üzere bir mektup yazıp Suriye’nin Ankara Büyükelçisi aracılığıyla Erbakan’a iletilmişti. Erbakan’ın, bu konuda TSK’yla yaptığı görüşmeden red cevabı alması sorunun çözümünü tamamen rafa kaldırılmasına yol açmıştı.
PKK’yle sivillerin görüşmesi TSK tarafından sekteye uğratılmasından sonra belki de ilk kez 97’de Türk Genelkurmay’ı PKK’nin Avrupa sahasıyla direk temasa geçti. Yapılan görüşmede TSK, PKK’nin Avrupa Sorumlusuna bu sorunu çözmek istediklerini ve karşılıklı bir yapı oluşturularak silahların devre dışı bırakmak istediklerini beyan ettiler. PKK tarafından tam bir ateşkes ortamı yaratılmışken, TSK’nin Güneye yönelik düzenlediği sınır ötesi Şafak Hareketiyle aslında PKK’yi imha etmek istediğini ortaya koymuştu.
Dönemin Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman’ın da Kürt işadamı Mehmet Mehmetoğlu aracılığıyla yine Avrupa üzerinden PKK’yle ilişkiler geliştirmeye çalıştığı da biliniyor.
TSK KÜRT SIYASAL HAREKETİNI MARJİNALLEŞTİRMEK İSTEDİ
TSK’nin Kürt hareketini marjinalleştirmeye yönelik eylemlerden birisi de o dönem hızla gelişen Siyasal Kürt Hareketine yönelik kirli planlarıydı.
O dönem Abdülmelik Fırat şahsında ortaya konulmak istenen marjinalleştirme planı, Sayın Öcalan şahsında boşa çıkarılmıştı. Fırat’ın Şam’da Sayın Öcalan’la yaptığı görüşmede; “TSK’nin kendisinin HADEP’in başına geçmesini istediği ve eğer kendisinin başa geçmesi durumunda TSK’nin Kürt Sorununu çözeceğini” iddiasına karşılık Sayın Öcalan da; “HADEP’in kendileri dışında siyasal bir halk hareketi olduğunu ve buna halkın karar vereceğini” belirterek Fırat’ın şahsında geliştirilmeye çalışılan komployu boşa çıkarmıştı. Bu planları boşa çıkan TSK ve devlet, daha sonra HADEP üzerinde baskıları artırarak yüzlerce kişiyi tutuklama yoluna gitti.
TSK’NİN ATEŞKES İSTEĞİ VE 9 EKİM KOMPLOSU
Kamuoyuna TSK, PKK’ye ateşkes önerisinde bulundu denilse eminim ki çoğu kişi bu duruma inanmayacaktır. PKK’nin TSK’yla yaptığı savaşta bu bir ilkti. Zaten bu ilkin bedeli de çok ağır olacaktı.
98 yılının başlarında daha öncesinden PKK’nin Avrupa sahasıyla görüşmeler yürüten askeri yetkili direk olarak PKK’nin ateşkes ilan etmesi durumunda TSK’nin ateşkese karşılık vereceğini ve sorunu çözmek istediklerini ilettiler.
9 Ekim komplosundan habersiz, 1 Eylül 1998’de Sayın Öcalan tarafından ateşkes ilan edildi.
Ateşkesten 16 gün sonra dönemin Kara Kuvvetleri komutanı Atilla Ateş Hatay’da yaptığı konuşmada; “Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmaması durumunda Suriye’yle bir savaşın başlayacağı” yönündeki açıklaması beraberinde Sayın Öcalan’ın esaretiyle sonuçlanacak 9 Ekim komplosuna zemin hazırlayacaktı.
Devlet bir daha Kürtleri kandırma yoluna gitmişti. Bu kandırmanın bedeli ağır olmakla birlikte Kürt Özgürlük Hareketi’nin yeni bir mecraya girmesine de yol açtı. Sayın Öcalan barışçıl niyetlerinin göstergesi olarak PKK’yi 99’da sınır dışına çekti. Bu çekilme her ne kadar devlet tarafından olumlu karşılansa da çekilme esnasında yoğunlaştırılan askeri operasyonlarla 500’e yakın gerillanın yaşamını yitirmesine yol açtı. Bu kayıplara rağmen PKK sınır ötesine çekilme pozisyonunu 2004’e kadar korudu.
8 YILLIK AKP İKTIDARIYLA OYALANAN KÜRT HAREKETI
Gerillanın sınır dışında bulunduğu tarihlerde, 3 Kasım 2002’de iktidara gelen AKP iktidarı döneminde de devletle Sayın Öcalan arasında zaman zaman görüşmeler meydana geldi. Değişik tarihlerde Imralı adasında yapılan görüşmeler, Kürt sorununun çözümünde en ufak bir ilerletmeyi sağlamadığı gibi AKP iktidarında da PKK’nin tasfiye edilmeye çalışmasına yönelik eylemler yapılmıştır.
Sayın Öcalan’ın esaretiyle birlikte sorunun çözümünü kolaylaştırmak adına PKK iki defa isim değişikliğine gitti. PKK, KADEK ve KONGRA GEL adlarını alarak barış sürecine katkı sağlayacağını düşündü.
AKP’nin herhangi bir adım atmaması üzerine gerillanın sınır dışında bulunduğu bir zamanda, 2004’te, 2. KONGRA GEL kongresi yapıldı. Kongre sonucunda PKK, Kürtlere karşı yürütülen imha konseptine karşılık savaş kararı aldı.
2004’ten beri AKP iktidarıyla Kürt Hareketi arasında adeta bir hamle savaşı yaşandı. PKK tarafından yapılan hamleler sonucunda, AKP iktidarı değişik zamanlarda Sayın Öcalan’la görüşmek üzere Imralı’ya gönderilen devlet heyetinin yaptığı görüşmeler sonucu PKK tarafından değişik zamanlarda ateşkesler ilan edildi.
Özellikle AKP’nin seçim dönemlerinde yoğunlaştırdığı bu görüşmeleri seçimlerden sonra sekteye uğratması, AKP’nin günü kurtarmaya yönelik bir siyaset izlediği ve özellikle de Kürt Hareketi’nin tasfiye etmeye yöneldiğini göstermiştir.
Bu bağlamda AKP “Kürt Açılımı”, “Demokratik Açılım” adıyla ortaya koyduğu yeni konseptle Kürt sorununu diyalog yoluyla çözeceğini beyan etti. Sayın Öcalan da barışçıl tutumlarının göstergesi olarak Kandil’den, Mahmur’dan ve Avrupa’dan olmak üzere üç heyetin gelmesinin önünü açtı. Kandil ve Mahmur’dan gelenlere halkın yoğun ilgisini sindiremeyen AKP, Avrupa’dan gelecek heyeti engelledi. Sonrasında da gelen bu iki heyete açılan davalarla süreci sabote etti.
Son olarak da 2011 seçimlerinden önce Sayın Öcalan tarafından Imralı Adasında devlet yetkilileriyle yoğun bir görüşmenin yaşandığı ifade edilmişti. Devlet yetkilileri tarafından da doğrulanan bu görüşme beraberinde yeni bir tek taraflı ateşkes getirmişti.
AKP tarafından günü kurtarma ve Kürt hareketini tasfiye etmeye yönelik bu görüşmeler seçimden sonra sekteye uğratılıp Kürtlere karşı topyekün bir savaş karar alındı. Devletin bütün organlarını ele geçiren AKP’nin yıllardır Kürtler üzerinde bu sistemini oturtarak Kürtlere karşı saldırı araçlarını devreye koymaya çalıştığı son süreçte yaşananlarla ortaya çıkmış görünüyor.
Devletin Kürt hareketine yönelik değişik zamanlarda uyguladığı kandırma ve imha etme konsepti Kürtler tarafından her seferinde boşa çıkarılmıştır. Yıllardır benzer oyunlarla Kürt hareketine yaklaşan devlet, Kürt hareketinin daha da büyümesiyle amacına ulaşamamıştır. Kürt hareketini marjinalleştirmeye yönelik olan bütün bu Ali Cengiz oyunlarıyla devlet her zaman tökezlemiştir.
Mekselina LEHENG
mekselinaleheng@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder