2 Nisan 2011 Cumartesi

Taş ve Tokat

Legal Kürt siyasetinin şimdiye kadar yaptığı en doğru ve en tutarlı şey, milletvekillerinin gerilla kıyafetiyle taş atması ve polisi tokatlamasıdır. Kürt siyasetinde, bu eylemler kadar sahici, sahici olduğu kadar da meselenin çözümüne hizmet eden bir eyleme daha şahit olmadım.
            Hayır hayır.
            Şiddeti övmek ve sopadan medet ummak değildir muradım. Acılı Kürt coğrafyasındaki şiddetin ve kanın biran önce durmasını en çok isteyenlerdenim.
Birinin evi yanarken, yanan o ocak üzerinden ahkâm kesmenin en hafif ifadeyle “ölü sevicilik” olduğunu bilirim. Şiddeti öven ve maruz gören tek bir nokta da yazmış değilim.
            O halde, tokat ve taş atmanın nesine tav oluyorum?
            Anlatayım.
            Bu bir duruştur. Armudu işaret ederek “aha armut budur” der gibi meseleyi olduğu gibi aktarmanın adıdır bu. Milletvekilliği denilen kurumun gerçek manası budur. Polise atılan tokat ve taş düpedüz geldiği mahalleyi temsil etmektir.
            Milletvekili, oylarını kapıp geldiği halkı, Ankara’da layıkıyla temsil etmiyorsa eğer, vicdan tüccarlığı yapıyor demektir.
            Hakkârili insanlar, kaldırımlardan söktükleri taşlarla sokaklarını teslim alan polis panzerlerini geri püskürtmüyorlar mı?
            Diyarbakırlı gençler, başlarına geçirdikleri puşilerle kafaları bozulduğunda sistemin alayına isyan edercesine tozu dumanı birbirine katmıyorlar mı?
            Kürtlere ait önemli günlerin yıldönümünde, yurtlarından sökülüp atılmış yanık bağırlı Kürtler, sığındıkları İstanbul’un kenar mahallelerinden dışarıya fırlayıp çarşıyı pazarı birbirine katmıyorlar mı?
            Bu insanları temsil eden milletvekilleri bunların ruh halini taşımak zorunda değil mi?
            O yüzden, BDP’lilerin taş ve tokadı, en sahici siyasi temsiliyettir.
            Çünkü;
            Defalarca aldatılarak oyalanan Kürt halkının devlete olan güven duyguları, elek gibidir. Haklarını geri alabilmek için yapmadıkları numara kalmadı. Sistem, her defasında önce kafasını kırdı, sonra da eline lolipop yerleştirerek teskin etmeye çalıştı. Kürtlerin ellerinde, maalesef kala kala bir tek şey kalmış, oda şiddet.
            Şiddetin meşruiyetini yazarken bile kelimelerin yükü altında eziliyorum. Nihayetinde şiddet denilen şey can yakıcıdır.
            Ama,
            Yapılabilecek başka bir şey de bırakılmamış bu halka.
            Seçilmiş Kürtler, daha önceleri Ankara’da Ankara siyaseti, Diyarbakır’da ise Diyarbakır siyaseti yaparlardı. Bu ucuz anlayışı eleştiri konusu yaptığım bir yazımda durumun adına “Kürt cambazlığı” demiştim.
            Kürt milletvekillerinin, Ankara’ya şirin gözükmek için, keçi-koyun, kavun-karpuz bilmem ne konularda meclise önergeler verdiği günlerin üstünden çok zaman geçmedi. Şark kurnazlığı kılıklı bu cambazlığı, kimseler de yemiyordu zaten. O yüzden de televizyona çıkan her Kürde “Hele önce Apo’ya terörist de öyle tartışalım.” deniliyordu.
            Çünkü,
            Ankara’dakiler de anlamıştı Diyarbakır ruhlu, Ankara görünümlü Kürt kurnazlığını.
            Görün bakın.
            Taş atmak ve polisi tokatlamak, Kürt siyasetinin miladı olacak. Daha net istemler üzerinden tartışmalar yürüyecek.
            Milleti layıkıyla teslim etmek budur.  
            İşin özü;
            Bir nispet bin nasihatten evladır.
            Siz buna, tokat ve taşın gücü deyin gitsin.
 
            M.Salih Erol
            Salihmehmet_1@hotmail.com
Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir 

Hiç yorum yok: