19 Nisan 2011 Salı

Dinamit


Otuz yıl.

Dile kolay, neredeyse yarım asır..


Ve bu otuz yılda yere düşen binlerce can. Ne ki, savaş tanrıları "Yetmez!" kararında anlaşılan.


Kanı durdurmak bir yana, barışa ulaşmanın yolu ille de bir "ulusal boğazlaşma"dan mı geçecek?




Ah, benim saf ve temiz halkım.


Sevinmeye bile yasaklı..

Habur hadisesinde öyle olmamış mıydı.

Kursakta bırakılan coşku.


O ışık,


Karanlık tunelin sonunda hep ışıdığını sandığı ziya, barışı düşlettiren hüzme.


Kızıla boyalı cesetleri yaşamın bir eksiği haline getirecek rüya. Olmadı işte.

Oldurmadılar..

Barış; şiddete öfkeli ruhların bile artık kanıksadığı, kan içicilerin yozuttuğu, içi boşaltılmış kelam.


Yarın Amed İstasyon Meydanında, zindandaki çocuklarıyla kucaklaşmayacak olsa bile Kürt halkının bir coşku patlamasına tanık olacaktı, tüm Türkiye, Dünya.


Ama dedik ya, çok gördüler.


Muştuya yasaklı bir halkız, sevinç boğazımızda bir düğüm hep.


Sevinci çok rahatça men edebiliyorlar, bu doğru.


Önce Habur'da.


Şimdi de Ankara'da.


Yüksek Seçim Kurulu, inanmak istediği demokrasi şöleninde Kürt halkı için de var olması gereken "umutlanma" hakkından mahrum edildi.


Evet sevinç ve coşkusuna yasak koyan bu devlet

Kürt halkının "ÖFKE"sine de engel olabilecek mi?

Bakalım, göreceğiz!

Hiç yorum yok: