Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan (3 Mart’ta başlatılan) operasyonda gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener gözaltına alınıp tutuklandılar. Kanser tedavisi görmekte olan Edebiyatçılar Derneği yönetim kurulu üyesi Ahmet Mümtaz İdil gözaltına alınmaya çalışıldı. Bu operasyonu diğer Ergenekon operasyonlarından farklı kılan, AB ve ABD’nin bundan kaygı duyması oldu. Hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile kaygı duydu. Ayrıca içlerinde Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) ve Uluslararası Af Örgütü’nün de bulunduğu bazı yabancı ve yerli örgütler iki gazetecinin muhalif görüşlerinden dolayı gözaltına alınmalarını ifade özgürlüğünün sınırlandırılması olarak değerlendirdiler. Bu kınama organizasyonları arasında benim de üyesi olduğum PEN ve Edebiyatçılar Derneği vardı.
Nedim Şener, Hrant Dink’in katline giden yolu Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları kitabında yazmaya çalışmıştı. Kırk Katır Kırk Satır kitabında da Ahmet Şık "Ergenekon"u anlatıyordu. Tuhaftır ki Ahmet Şık Nokta’da "Darbe Günlükleri" haberine de imza atmıştı. Bu operasyonda Ahmet Şık’ın Polis-Gülen Cemaati ilişkilerini irdeleyen "İmamın Ordusu" adlı henüz basılmamış bir kitabının ele geçtiği söyleniyor. Savcı Zekeriya Öz’ün bu operasyonla ilgili yaptığı açıklama-açıklanamayacak delillerden bahsetmesine karşın!-kamuoyunu tatmin etmemiştir. Ergenekon, TİT, JİTEM, Hizbulkontra gibi katil örgütlerin işlediği cinayetlerin, suçların ortay çıkarılmasını ve cezalandırılmalarını isteyen biriyim. Bu nedenle de Ergenekon operasyonunu, darbecilerin yargılanmasını, katillerin ortaya çıkarılmasını destekledim. Ancak önceleri bu örgütlerin üzerine hızla giden AKP hükümetinin sonraları deşifre olmuş birkaç kişiyle bu işleri sınırlandırmak istediği kanaati bende oluştu. 17 000 faili meçhul(?) Kürt insanının katilleri araştırılmadı. Karakol bahçelerine kadar uzanan "ölüm çukurları"na gömülen bu insanların katilleri ortaya çıkarılmak istenmedi.
Ergenekon Savcısı’nın yazılı açıklamasına rağmen, bu iki gazetecinin şahsına bakılarak, soruşturmaların Ergenekoncu katillerin, darbecilerin, Ergenekon yöneticilerinin bulunmasından çok AKP’ye muhalefet eden herkese yönelebileceği kuşkusunu doğuruyor. Ergenekon’un İttihat ve Terakki’nin Teşkilatı Mahsusa’sından Mustafa Suphilerin Karadeniz’de katledilmelerine, Şeyh Sait Ayaklanması’na, Dersim Katliamı’na, oradan da Maraş, Çorum, Sivas, 1 Mayıs katliamlarına ve daha birçok katliama uzandığını söyleyebiliriz. Ergenekon’un tasfiyesi bir yüzleşmeyi gerektirir. Buna cesaret edemeyenlerin (AKP’nin) bir bakıma Ergenekon’la uzlaştığını ve hatta kendi Ergenekon’unu kurduğu şüphesini yarattığını gözlemliyoruz. Türkçü, ırkçı bir Ergenekon’dan İslamcı (Yeşil) bir Ergenekon’a geçişin emareleri yoktur denemez.
Ergenekon soruşturmaları-istense!-tüm eylemleri, cinayetleri ve suçluları ortaya çıkartacak kadar genişleyebilirdi. Mesela Yüzbaşı (Binbaşı) Atilla Uğur’un Mardin’de görev yaptığı dönemde ilişkide bulunduğu feodal reisleri, korucular, korucubaşları, itirafçı PKK’liler, aşiretler saptanabilir. Yüzbaşı Aytekin Özel’in de Mardin’deki eylemleri, uygulamaları, adamları, olaylarıyla birlikte açığa çıkarılabilirdi. Yüzbaşı Cemal Temizöz’ün Cizre’deki faaliyetleri, işbirlikçileri tüm ayrıntılarıyla ortaya konabilirdi. Ancak bu adamlardan (yerli işbirlikçilerden) bazılarının şimdilerde Bölgede AKP içinde faaliyet göstermeleri soruşturmaların derinliğine yapılamadığı kuşkusunu veriyor. Bu bir durumu daha vurguluyor: AKP’nin (derin)devlet, JİTEM, Ergenekon ve TSK ile uzlaştığını! Eğer bu doğru değilse ahtapotun tüm kolları ortaya çıkartılmalı ve suçlular korunmamalıdır. Ölüm çukurlarına, artezyen kuyularına, petrol kuyularına atılan ve Jandarma karakolları kalorifer kazanlarında yakılan Kürtlerin hesabı sorulmalıdır.
Son zamanlarda Yüksekova’da, Hakkari’de MEZİT adlı bir Jitemvari örgüt türedi. Plakasız araçlarla, geceleri, kar maskeli üyeleri Yüksekova’da tehdit dolu bildiriler dağıtmaktadır. Biz beş yüz kişiyiz, göreceksiniz, filan gün katliam yapacağız gibi cümleleri içeren bildiriler Hükümet’in, Vali’nin, Kaymakam’ın, Emniyet Müdürü’nün gözleri önünde dağıtılmaktadır. MEZİT üyeleri güpegündüz (21 Şubat 2011 günü Yüksekova’da) bir pasaja bomba yerleştirirken halk tarafından kovalandı. MEZİT üyelerinden biri kendini fark eden bir esnafa (Oğuz Karagöz) silah çekti, esnaf bunun silahını aldı ama boğuşma esnasında üye esnafın parmağını ısırıp kopardı. 2 Mart’ta da yine benzer bir bomba yerleştirme eylemi oldu. Bombacı polis memuru (Aziz İba?) linç edilmekten kurtuldu. Bu olayların valilik ve kaymakamlıkça örtbas edileceği kuşkusu oluştu. Yargının ise bu olayları sorgulayıp sorgulamadığı bilinmiyor. Bu olaylardan çıkışla ilk bakışta MEZİT’in Yüksekova’da bir polis örgütlenmesi olduğu intibası oluşuyor. Bölgede Hançer Timi adlı bir illegal çete daha var. Bıçak Timi’nden de söz edilebilir. Daha başka timlerden söz ediliyor. Tüm bunlar hayırlı ve iyi şeyler değildir. Eğer AKP kendi Ergenekon’unu (Yeşil Ergenekon) yaratıyorsa, Kürt sorununu benzer yöntemlerle, cinayetlerle, lejyoner orduyla (korucular), asimilasyonla ve hukuksuzlukla çözecek demektir. Tüm bunların kendisinden yeni bir demokratik anayasa ve AB tipi bir demokratik düzen beklenen AKP’nin döneminde-AB ve ABD’nin gözleri önünde-hiçbir direnç gösterilmeden vuku bulması da oldukça düşündürücüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder