17 Mart 2011 Perşembe

Kadın-Erkek Eşitliği ve İslam


Kadın erkek eşitliğini biyolojik bir değerlendirmenin konusu yapmakta ısrar edenlerin, bunu bir de İslam düşüncesini referans vererek geliştirmeye çalışmaları hayret verici bir tabloyu ortaya koymaktadır.

Eşitlik mücadelesi verenlerin ve bu anlamda kadın hakları üzerine çaba sarf edenlerin biyolojik eşitliği sağlama niyeti taşıdıklarını sanmak nasıl bir aklın eseri olabilir? Biyolojik eşitsizliğin sosyal yaşamda da verili durum olarak kabul edilmesi yönünde bir tercih söz konusu değilse konuyu inatla biyolojik eksende ele almanın anlamı nedir?


Eşitsizliğin değiştirilebilir, düzeltilebilir zemininden beden yapısına indirgenmesi, aslında eşitlik kavramına duyulan tahammülsüzlüğün de göstergesidir.


Neredeyse aynı cinslerin kendi içindeki eşitsizliği bile söz konusu olamayacağı bir noktadan tartışmaya başlamak utanç vericidir.


Eşitsizliği bir verili vücut gerçekliği olarak ele aldıktan sonra ister, "kadının zayıflığı" üzerinden acıma, merhamet  ve yardımseverlik duygusu ile hareket edin, isterse "erkeğin gücü", iktidarı, egemenliği temsil etmesi üzerinden akıl yürütmeye devam edin, çok sağlıklı bir düşünce seyri geliştiremezsiniz.


Yaratılışa dair metaforları gerekçe göstererek bir öncelik ve üstünlük sıralaması yapmak bizzat varlık ve yaratılış gerçeği ile çelişmektedir. Bu anlamda bir hiyerarşi kurulacaksa kadının tarihsel rol ve konumunun çok daha belirleyici olduğu kolayca görülebilir.


Konuyu daha çok psikolojik boyut, kişilik ve kadının duygusallığı üzerinden ele alan ve fıkhı bunun üzerine inşa eden yaklaşım ise tümüyle içerisinde yaşanılan dönem ve toplumun eseridir.


Bir dönemi yada bir toplumsal ilişkiyi esas alarak bütün insanlığa ve her çağa hitap edebilecek ilke ve değerler belirlemek dinlerin varoluş gerekçesi ile çelişmektedir.


Kaldı ki kadın erkek eşitliği konusu sadece bir felsefi yada hukuksal tartışma değil doğrudan toplumsal değer yargılarını belirleyen bir tercih konusudur.


Aynı fiili birlikte işleyen iki cinsin birisi için namus, ırz meselesi olan ve ölümü hak etmeye kadar giden bir algı, diğer cins için aynı şeyi ifade etmiyor, fiili olarak aynı sonuçları doğurmuyorsa, yaygın ve egemen olan eşitsizliği gidermeye çalışmak bir insanlık görevi kabul edilmelidir.   


Sadece bugünün dünyasında değil aynı zamanda yüzyılların ortaya çıkarttığı tablo, yoksulluktan savaşlardan kadının payına her zaman daha ağır bir yükün düşmesine neden olmuşsa, bu durum erkeğin, insanlığın eş parçası olan kadına yönelik sorumluluklarını ifade etmelidir.


Homofobi ve toplumsal cinsiyet tartışmalarında henüz kadın erkek ilişkisini doğru bir bağlamda ele alamayan bir düşünce sistematiğinin, insanlığın kurtuluşu iddiasını taşıması söz konusu olabilir mi?


İnsanlığın kurtuluşu tezi, kadının kurtuluşunu bile kapsamıyorsa diğer inanç mensuplarını, diğer ırkları, hatta diğer canlıları kuşatma potansiyeli taşıyabilir mi?


İslam geleneğinin en etkin olduğu topraklarda kadına yönelik şiddet en yüksek rakamlarla kendini hissettiriyorsa, bu utanç fotoğrafından kurtulmak için Müslümanların çok daha özel bir çaba göstermeleri gerekir.   


"Kadın erkek eşit olabilir mi''? gibi anlamsız tanımlamalarla başlayan nutuklar irade etmek yerine, kadınların maruz kaldıkları, taciz, tecavüz, infazlara karşı caydırıcı,etkin, köklü tedbirler geliştirmenin yollarını aramalıyız.

Hiç yorum yok: