1 Şubat 2011 Salı

Yerelden Evrensele: Demokratik Özerklik


Ortadoğu ve dünyada halkların demokrasi özlemi artarken dünyanın bazı bölgelerinde çeşitli özerklik yöntemleri uygulanıyor. Bir Kürt modeli olan fakat sadece Kürtlerin değil Türkiye ve bölge halklarının da sorunlarına çözüm olma iddiasını taşıyan demokratik özerkliğin diğer modellerden farkı nedir?

Bugün toplumda, siyasette ve devlette demokratikleşme tarihin hiçbir dönemiyle kıyaslanamaz oranda en acil gündem haline gelmiştir. Bu sadece Türkiye’de değil, Irak, Lübnan, Tunus, Sudan, Mısır, İtalya, Yunanistan, kısaca dünyanın her tarafında yaşanmaktadır. Bu gerçeklik, içinde bulunduğumuz çağın ‘halkların uyanışı çağı’ olduğunu, halkların aydınlandıklarını ve siyasal güç haline geldiklerini gösteriyor. Yani toplumlar artık otoriter, totaliter, oligarşik vb. yapılarca yönetilmeye isyan ediyor. Demokrasi özlemi ve arayışını her fırsatta dile getiriyor. Gelişen bu tepkiler ile çağdaş demokrasinin, halkların olgunlaşan, maddi temeli gerçek olan, dolayısıyla kalıcılığı ve başarısı sürekli olan bir yönetim ve yaşam rejimi olduğu görülmeye başlandı.

“Projemiz Sadece Kürdistan'a ilişkin değil”

Çokça tartışılan Kürtlerin Demokratik Özerklik modeli bir devlet modeli veya sadece etnik coğrafi sınırlara mı dayanıyor? Dünyanın çeşitli ülkelerinde uygulanan özerklik modelleri neden ve hangi ihtiyaçtan ortaya çıktı? Uygulandığı yerlerde bir ayrışmaya götürdü mü? Konu üzerindeki tartışmaların can alıcı boyutunu dünydaki uygulanan örneklerine bakarak anlamak daha gerçekçi olacaktır.

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın “Biz kapitalist moderniteyle ortaya çıkan dört yüz yıllık ulus-devlet deneyimini sorguluyoruz. Ulus-devlet modelinin halklara, toplumsal sınıflara, toplumsal tabakalara, toplumsal kesimlere dar geldiğini, yetmediğini görmek zorundayız. Nitekim Avrupa bile bu konuları tartışmaya ve aşmaya başladı.

Bizim ortaya koyduğumuz demokratik özerklik projesi, etnik ve coğrafi sınırlara değil, değişik toplumsal tabakalara, toplumsal sınıflara, toplumsal kesimlere dayanır. Sadece Kürdistan'a ilişkin değil, Ege, Karadeniz, Orta Anadolu'ya da ilişkindir. Tartışmalar bunun üzerinden gelişmelidir” belirlemesi, ‘ayrılıkçılık’ veya ‘ayrı devlet modeli’ gibi eleştirilere verilmiş en sade cevap olmaktadır.

Demokrasi Yerelden Gelişir

Demokrasi insanlığın varoluşu kadar eski bir kavramdır. Tarih boyunca toplumlar kendi ihtiyaçları temelinde örgütlenmiş, yaşam sorunlarına ilişkin tartışma ve karar alma platformları oluşturmuştur. Bunlar genellikle yereldir. Kent ve sınıfa dayalı devletin ortaya çıkışı ile toplumu egemenliği altına alan iktidarlar yönetim olgusunu merkezileştirmiştir. Devletli uygarlığın en üst aşaması olan ulus-devlette bu merkezilik zirve yapmış ve toplumsal sorunları ağırlaştırmıştır.

Ulus-devletin kurban ettiği olgulardan birisi de demokrasinin vazgeçilmezi olan kültürel, kent ve bölge çaplı özerk yönetimler olmuştur. Kentin, yerelin, bölgenin kurtuluşu olmadan, ulus-devlet hastalığından kurtuluş mümkün değildir. Bunu en iyi anlayan ve uygulamaya geçiren oluşum da AB üyesi ülkelerdir. Gerek modernite adı altında yaşanan dört yüz yıllık kanlı tarih, gerekse I. ve II. Dünya Savaşları Avrupa kültürüne yeterli dersi verdi. Avrupa ülkeleri merkeziyetçilikle artan yerel ve genel sorunların altından kalkamayacağını görerek yerel yönetimlerle yetki paylaşımına gitti. Bu kapsamda birçok çalışma yürütmüş ve yerel yönetimlere önemli yetkileri devretti. Bunun en somut örneği de “yerel yönetimler özerklik şartı”dır.

Avrupa Konseyi 1981-1984 yılları arasında yerel idarelerin özerkliği ile ilgili bazı ilkeleri tartıştı ve bir karar tasarısı hazırladı. "Yerel idarelerin güçlendirilmesi, özerkliklerinin savunulması, yerinden yönetim ve demokrasi ilkelerine dayanan bir Avrupa'nın kurulmasının temel koşuludur" belirlemesinden hareketle hazırlanan tasarı daha sonra "Özerklik Şartı" olarak Avrupa Konseyi'nce kabul edildi. 15 Ekim 1985 tarihinde imzaya açılan anlaşmayı Türkiye de 21 Kasım 1988'de imzaladı.

Bugün Avrupa Birliği’nde en gözde çalışmalar kent, yerel ve bölgesel kültürler kapsamında gerçekleştirilmekte olanlardır. Bu da tüm küresel sorunların çözümüne model olacak unsurların başında gelmektedir.

Başta AB olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde geliştirilen bu tür yerele dayalı özerk yapılanmalar uygulandıkları yerlerde bir ayrışmadan ziyade birlikteliği sağlama rolü oynamaktadır. Rusya Federasyonu’ndan Çin’e, Hindistan’dan tüm Amerika kıtası ve Kanada’ya kadar özerklik uygulamaları yaygınlaşmıştır. Yine Afrika’da bile geleneksel aşiret ve bölge özerk yönetimleri olmadan devletler yönetilememektedir. Çünkü devlet yerel kurumlaşmalara dayanmak zorunda olduğundan klasik anlamını yitirmiştir. Ancak kurumlar arası en üst koordinasyon aracı olarak rol oynamaktadır. Demokrasinin kurumlar rejimi olması gerçeği de devleti çoğulcu bir pozisyona zorlamaktadır. Yerel organların artan önemi, merkeziyetçiliği büyük bir yük haline getirmektedir. Esas olan yapılanmalar ise özerklik olarak önem kazanmaktadır. Katı merkeziyetçi yapılanmalar daha çok Ortadoğu ülkeleri gibi devletlerde zora dayalı olarak uygulanabilmektedir.

Tekçi Üniter Yapilar Aşılıyor

Günümüzde çokça tartışılan özerk yapılar, tarih boyunca sürekli varolmuş olgulardır. Dünyanın birçok yerinde uygulanan özerklik biçimleri, uygulandıkları yerlerin ihtiyaçlarına göre çeşitli ifadelere kavuşmuştur. Gün geçtikçe halklar arasındaki uzlaşı kültürünü, demokratik bilinci ve örgütlülüğü geliştiren bu yapıların başlıca biçimleri; federasyon, eyalet sistemi, bölgesel özerklik, kültürel özerklik olarak tanımlanabilir. Konumuz açısından bu yapıları incelemekte yarar var.

Federasyon:

Ulus-devletin anayasası çerçevesinde, ulus-devlet sınırları içindeki bir halka ya da ulusa verilen özerklik biçimlerinden biridir. Buna, merkezi ve bölgesel yönetimler arasında teminata dayalı bir iktidar bölüşümü de denilebilir. Genel olarak federe birimlerin anayasada belirlenmiş çerçevede federal devlet denilen merkeze bağlı olmasını ifade eder. Ayrı meclisi, hükümeti ve kurumları bulunur. Ancak bu meclis ve hükümetlerin hangi konuları ele alacağı, yetki alanının sınırları anayasada belirlenmiştir. Bu anayasanın demokratik olup olmaması şart değildir. Dünyadaki federasyon ve konfederasyonların hepsi kendi sınırları içinde tek parçadır. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Kanada Konfederasyonu, Meksika, Almanya, Belçika, Avusturya, Fransa, İtalya, İsviçre Konfederasyonu federal yapılara verilebilecek örneklerdir.

Ulus devletlerin inşa edildiği günden bu yana bir ulusa dayalı devlet kurma istemi sonuçta birçok katliam ve savaşlara neden oldu. Bu anlamda ulus-devletler sorunlu yapılardır. Gelinen aşamada ise federal ve özerk yönetim modelleri ile ağır sorunlardan çıkılmaya çalışılmaktadır. Daha adil, özgürlükçü, eşitlikçi koşullarda, tarafların gönüllü katılımı ile farklı ulusların bir arada yaşamasının zemini sağlanmaya çalışılmaktadır. Yani bir nevi “toplumsal sözleşme” hayata geçirilmektedir.

Eyalet sistemi:

Karakter olarak federasyona yakın bir sistemdir. Birçok federal devletin yerel birimleri eyalet olarak tanımlanmaktadır. Örneğin Almanya federal bir devlettir, ama alt birimleri eyalet olarak tanımlanmaktadır. Yine ABD Birleşik Devletler olarak ifade edilir, hükümetine de federal hükümet denir. Alt birimleri ise eyalet olarak adlandırılır. Eyaletlerin de görev ve sorumlulukları anayasalarla belirlenmiştir. Hindistan’da her eyaletin kendi içyapısını oluşturan anayasası bulunuyor. Her eyaletin başkenti, bayrağı var. Bölgesel parlamentolarının seçimle gelen hükümetleri mevcuttur. Yerel bölge başkanları ise bazı yerlerde seçimle belirlenmekte, bazı yerlerde parlamento tarafından atanmaktadır.

Eyalet sistemi uygulaması da ülkenin demokratik olup olmamasıyla ilgili bir konu değildir. Örneğin Pakistan ve İran’da da eyalet sistemi vardır ama bu ülkelerin demokrasiye duyarlılıkları tartışmaya açıktır.

Bölgesel özerklikler:

Sınırları merkezi devlet tarafından çizilmiştir. Yerel birimlerin kullandığı yetkiler federe devletlerin kullandıkları yetkilere göre daha azdır. Bu nedenle federal devletlerdeki yerel birimlere devletçik adlandırması da yapılmaktadır. Bu devletlerde de, yerel birim şu yetkileri kullanır, şu işleri yapar denilerek sorumluluk çerçeveleri çizilir. Bağlı oldukları ulusun dışında kendilerine ait bir anayasaları yoktur. Bu sorumlulukları demokratik kurallar içinde yapması gibi bir koşul aranmaz. Söz konusu bölgede halkın ve toplumsal farklılıkların demokratik bilinç ve örgütlülüğü gelişmiş ise, bölgesel birimlerde de demokratikleşme gelişir. Öte yandan bölgesel özerkliği oluşturan birimler daha fazla mücadele verirlerse merkezi devletin yetkilerini daha çok sınırlayabilirler. Buna en iyi örnek olarak da 1936’dan 1975 yılına kadar İspanya’da General Franco’nun faşist rejimine karşı verilen mücadele gösterilebilir.

Bölgesel Özerklik Ve İspanya Modeli

Bu mücadele sonrası İspanya 17 özerk bölge ve iki özerk kent olarak kendisini yeniden yapılandırdı. 1978 anayasasının II. maddesi, İspanya siyasi sisteminin temel özelliklerini yansıtmaktadır. Buna göre: “1978 anayasası, İspanyol ulusunun bölünmez birliğine, ortak ve parçalanamaz anavatanına dayanır; ayrıca bunu oluşturan milliyetlerin ve bölgelerin özerklik hakkını tanır ve aralarındaki dayanışmayı garanti altına alır,” denilmektedir.

Aynı anayasanın III. maddesi ise İspanya’da kullanılacak dilleri düzenlemektedir. Buna göre “devletin resmi dili Castilian’dır. Bütün İspanyollar bu dili öğrenmek zorundadır ve kullanma hakkına sahiptir. Diğer İspanyol dilleri kendi otonomi statülerine göre kendi otonom toplulukları içinde resmi dil olarak kabul edilebilecektir. Ayrıca İspanya’daki dillerin zenginliği saygı duyulması ve korunması gereken kültürel mirastır” denilmektedir. ‘Çoklu İspanya’ olarak adlandırılan sistemin anayasasında farklı kültür ve uluslara özerklik tanınmıştır. Bask ve Katalan bölgesinin ayrı parlamentoları, siyasi partileri ve hükümetleri vardır. Galiçya da ayrı bir özerk bölgedir.

Yine bölgesel özerkliklere 28 eyalet ve 7 birlik bölgesinden oluşan Hindistan federal sistemi de örnek verilebilir. Ayrıca 23 eyaletten oluşan Çin’de de 5 özerk bölge, merkeze doğrudan bağlı 4 şehir ve 2 özel idari bölge olmak üzere, eyalet düzeyinde 4 idari bölge bulunmaktadır.

Kültürel özerklikler

19. ve 20. yüzyılda bu çözüm modeli yaygınlaşmıştır. Bu özerklik biçiminde esas alınan söz konusu ulus veya topluluğun kültürel haklarını kullanmasıdır. Bu nedenle coğrafi tanımı ifade eden federe, eyalet veya bölgesel kavramlar kullanılmaz. Kültürel özerklik, bir toplumun kimlik, dil ve kültürünün tanınması ve bu hakların söz konusu toplum tarafından özgürce kullanılmasını ifade eder. Bu özerklik biçiminde söz konusu toplumun veya ulusun okulları ve kültür kurumları olur. Bunların yönetimi ve çalıştırılması, merkezi devletin yasalarına uyulmak koşuluyla bu topluma verilir. Bu özerklikte herhangi bir siyasi yetki düzeyi yoktur. Kültürel özerklik dışında bu topluma devletle ilişkilerini düzenleyen farklı bir inisiyatif tanınmamıştır.

Söz konusu topluluk belli bir coğrafyada homojen halde yaşıyorsa, buna bölgesel kültürel özerklik de denilebilmektedir. Bölgesel kültürel özerkliğin uygulandığı kimi yerlerde yetkileri sınırlı meclislere de rastlanmaktadır.

Kültürel özerklik modelinin en bilineni Rusya’da Yahudiler için uygulanmış olanıdır. Tüm Rusya’ya dağılmış olan Yahudiler, bulundukları her yerde kendi kültürlerini geliştirme imkânı tanıyan bir kültürel özerklik elde etmişlerdir. Bugün Bulgaristan’da yaşayan Türkler de bu nitelikte bir kültürel özerkliğe sahiptir. Fransa’da Korsika’nın bölgesel kimliğinin yanı sıra kendine özgü bir yerel yönetimi de vardır. Kültürel özerklik Korsika’da idari bölgeselleşme üzerinden sağlanmıştır.

Demokrasi halkların vazgeçilmezidir

Dikkat edilirse bu özerklik modellerinde demokrasi bir ön koşul olarak ele alınmamaktadır. Bu durum halklar açısından tehlike arzedebilir. Farklılıklar adına hareket ettiklerini iddia eden kimi kesimler, özerkliği sadece siyasal bir oluşum olarak ele aldıklarından bunu iktidara ortak olmanın bir yolu olarak görebilirler. Şayet güçleri yeterse, tüm zenginliği ele geçirmek için iktidarlaşma ve devletleşme eğilimi gösterebilirler. Onlar için özerklik, devletleşmeye gitmede bir ara duraktır. Toplumun zenginliğini iktidardaki güçlerle paylaşmayı esas alacaklarından, devletle bir mücadele içinde olmaktan çok, onunla pazarlık ederler ve isterler. Bu bir iktidar hastalığıdır.

Tarih boyunca yaşanan bu tehlikeye karşı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan Bakunin’in tanımına atfen “İktidar en demokrat adamın başına tacını koyduğunda, yirmi dört saat içinde en alçak diktatör yapar. Doğrudur. Çürüme halindeki iktidarı en ezilen kadının başına bir taç gibi koyun, o da yirmi dört saat içinde diktatör kesilecektir. Bu çürümenin, hastalığın önüne geçmenin yegâne yolu, bir sistem olarak demokratik moderniteyi inşa etmekten geçer” diyerek demokrasinin halklar için vazgeçimezliğini ortaya koymaktadır.

Demokratik Özerklik Bir Kürt Modelidir

Ele aldığımız bu tür özerk oluşumlar, üniter (tekçi) devletin merkezi yapısının dışına çıkma iradesinden yoksundur. O yüzden demokratik karakterleri zayıf kalır. Bu durumda devleti sınırlandırma ve toplumsal alanın dışına çıkarma gücü gösteremezler. Bundan dolayı çözüm diye uyguladıkları modeller de iyileştirmelerin ötesinde köklü çözümler getirmemiştir. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümüne bu modeller sınırlı katkı sağlayabilirler. Çünkü Kürt sorunu sadece bir yerel yönetim sorunu, etnik, bölgesel veya kültürel özerklik sorunu değildir. Her şeyden once Kürt halkının kendini demokratik ulus olarak var etme ve anayasal düzeyde bir siyasal statüye kavuşturma sorunudur.

Kuşkusuz sorunlara köklü çözümler ancak demokratik bilinç ve örgütlülüğü yüksek toplumlarda gelişebilir. Çağımızda başta siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik olmak üzere toplumun çok değişik sorunları vardır. Bu sorunlar yalnızca merkez tarafından belirlenecek politikalarla çözülemeyecek kadar ağırdır. Buna çevre, kadın özgürlüğü, yerel yönetimler, sağlık, trafik vb. toplumun temel ihtiyaçlarını da eklediğimizde sorunun büyüklüğü kendiliğinden anlaşılır. Bu açıdan toplum demokratik bilinç ve örgütlenmesini ne kadar geliştirir ve sıkılaştırırsa toplumsal kazanımlarını o kadar güvenceye almış olacaktır.

DTK çalıştayında tartışmaya açılan proje taslağında da demokratik özerklik çözüm modelinin evrensel karakterine vurgu yapılmaktadır.

“Demokratik özerklik Türkiye’den başlayarak İran, Suriye ve Irak başta olmak üzere Kürtlerin devletlerle ilişkisinde yeni bir dönem başlatacaktır. Bu büyük sorun demokratik özerklik anlayışıyla çözüldüğünde bölgedeki tüm sorunlar bir çözüme kavuşacaktır. Kürt sorunu bölgede bir gerilim ve çatışma etkeni olarak kaldığından dolayı bölgenin de siyasal, ekonomik ve sosyal istikrarsızlık içinde kalmasında önemli bir etken olmaktadır. Demokratik özerklik projesi bu karakteri ile sadece Kürt sorununun çözümünü değil, tüm bölgesel sorunların çözümünü sağlama özelliğiyle evrensel nitelikte bir çözüm modeli olduğunu ortaya koyacaktır.” Bu metin Kürt sorununun taşıdığı bölgesel ve evrensel boyutları gözler önüne sermektedir.

Demokratik cumhuriyet için demokratik anayasa

Özerklikle birlikte halkların “ulus-ötesi”, “ulus-sonrası” gibi kavramlarla yeni bir yurttaşlık tanımına ulaşmak istedikleri de bilinmektedir. Kürt halkı için bu “demokratik cumhuriyette özgür yurttaşlar” haline gelmeyi ifade etmektedir. Türkiye’de Kürt sorununun demokratik özerklik çerçevesinde çözümü Kürt halkının demokratik ulus haline gelme ve bunun örgütlülüğünü geliştirme düzeyine bağlıdır. Demokratik ulus bilinci toplumsal birliği ve ortak vatan anlayışını geliştirecek en önemli faktördür. Ortak vatanda Kürtlerin, Türklerin ve diğer Türkiye halklarının barış içinde özgürce bir arada yaşamaları sivil demokratik bir anayasayı zorunlu kılmaktadır. “Toplumsal Sözleşme” olarak da adlandırılan konu bu çerçevede değerlendirilmektedir. Bu da cumhuriyetin ilk kuruluş felsefesi ve birlik ruhuna uygun düşecektir. Dolayısıyla demokratik özerklik 4 temel konuda demokratikleşmeyi öngörmektedir. Demokratik Ulus, Demokratik Vatan, Demokratik Anayasa ve Demokratik Cumhuriyet kavramları gelişmekte olan demokratik özerkliğin temel karakterini ortaya koyacaktır.

Öcalan Demokratik Özerklik Projesini nasıl tanımlıyor?

Öcalan’ın demokratik özerkliğe ilişkin yaptığı değerlendirmede bu projeyi şöyle tanımlıyor.

Benim demokratik özerklik projem bir yandan kendi içinde sınırlarla çatışmayan bir çözüm, öte yandan evrensel hegemonyayı reddeden ama çatışmayan, kendi ilkelerini korumak şartıyla, bu “imparatorluk” da denen küresel hegemonyanın içinde erimeden varlığını sürdürebilen bir çözümdür. Bu çözüm demokratik konfederalizmin ilkelerini de ihtiva ediyor. Bu meselenin demokratik özerklik temelinde çözümü bütün Ortadoğu’yu aydınlatacak, İtalya ve İspanya için de bir model olacaktır. Benim devlet ve iktidar konusundaki görüşlerim Gramsci’nin görüşleriyle paraleldir. Karl Marks ulus-devleti kabul etmişken ben bunu kabul etmiyorum. Avrupa’nın şu an yaşadığı krizin sebebi de yine bu ulus-devlet yapılanması, anlayışıdır.

Kürdistan yeni bir Devrimin Eşiğinde mi?

Bu devrimde öyle çok fazla kan da dökülmeyecektir. Bizim öngörümüz ve amacımız bu çözümü barışçıl yollardan en az hasarla sağlamaktır. Kürt sorunu konusunda üç yol var.

Birincisi, 80-90 yıldır devam eden inkâr-imha politikası, anlayışı.

İkincisi, küçük Kürdistan kurup tüm Kürtleri oraya bağlamak. Yani küçük Kürdistan’ı kurarak Büyük Kürdistan hayaliyle Kürtleri bir yüz yıl daha oyalamak. Küçük Kürdistan’ı kurup bütün Kürtleri ora üzerinden kontrol edecekler. Bunu ortaya çıkarmak hayati önemdedir.

Üçüncüsü, bizim savunduğumuz demokratik çözümdür. Biz burada demokratik cumhuriyet, demokratik vatan, demokratik toplum diyoruz.

Kürtler için devlet değil, demokratik konfederalizm

Dil, coğrafya, kültür, bunların hepsine ben beden diyorum. Bedeninize sahip çıkmazsanız baş bir işe yaramaz, bir anlam ifade etmez. Dil, kültür, sanat, spor her alanda toplum içinde çalışmalar yürütülür. Her konuda derin tartışmalar yapılabilir. Halk analiz ve çözümlerini Kent Meclislerinde karara bağlayabilir. Yoğun örgütlenmelerle birlikte bazı birlikler oluşturulabilir. Demokratik Esnaflar Birliği, Demokratik Sanatçılar Birliği, Demokratik Sporcular Birliği, Kadınlar Birliği, Belediyeler Birliği, Mahalleler Birliği, Demokratik İsçiler Birliği, Gençlik Birliği, Öğrenciler Birliği vb demokratik birlikler oluşturulabilir. Bu birlikler temsilini Kent Meclislerinde bulur. Demokratiktir, içinde halk vardır.

Yarından itibaren demokratik bir dönemdir. Tek şef partileri, merkezi ve oligarşik parti dönemi geçmiştir. Simdi demokratik dönemdir. Cumhuriyeti üç dönemde ele alıyorum: Elliye kadar otoriter dönem, elliden günümüze kadar oligarşik yozlaşma dönemi, simdi de cumhuriyetin demokratikleşmesi dönemi yaşanıyor.



Hiç yorum yok: