1 Şubat 2011 Salı

Mısır Devrimi: Çok İyi Bir Şey

Mısır devrimiyle ilgili haberleri naklen El Cezire televizyonundan izliyorum. Kahire, sokağa çıkma yasağına karşı koyan yüzbinlerce insanla kaynıyor; polise taş atıyorlar. Görüntüler Filistin gençlerinin İntifadalarına kalkışmasını hatırlatıyor. Ulusal Demokratik Parti karargâhı alevler içinde. Süveyş’te şehir merkezi polisin elinde, iki karakol ateşe verilmiş. Güvenlik güçlerinin gücü yerinde, kalabalıklara ateş açıyorlar. Gelin görün ki insanlar korkularını yitirmişler.

El Cezire ve başka kanallardaki muhabirlerin, yorumcuların Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’ten genel olarak nefret edildiğini, sokaklardaki insanların bir diktatörlükten özgürleşmeye çalıştıklarını belirtmekten başka bir şansı yok. Ama bir yandan da “Durum kötüleşiyor” deyip duruyorlar.


Kötüleşiyor mu?


Mao Zedung’un Çin’de 1927′de patlak veren köylü isyanını eleştirenlere verdiği cevabı düşünüyorum. “İlerici insanların bile” isyanları “korkunç” olarak gördüğünü söylemişti. “Ama korkunç değil,” diye eklemişti. “Korkunç olmaktan başka her şey. İyi bir şey!”


Naklen yayını izlerken ezilmekten yaka silkmiş, Tunus’taki devrimden ilham alan insanların çok çok iyi bir şey yaptığını görüyorum. İlham verici bir şey. Derinden umut vaat eden bir şey.


Obama yönetiminin çizgisiyse şöyle özetlenebilir (PBS’de Jim Lehrer’in görüştüğü Joe Biden’ın özetlediği üzere): Mısırlıların protesto hakkı vardır. Birçoğu orta sınıftan, meşru kaygıları olan insanlardır. Fakat Mübarek’e diktatör dememeliyiz. Gitmesinin zamanı değil. Kendisi “Ortadoğu barış süreci”nde ve Terör’e Karşı Savaş’ta ABD ve İsrail’in kilit müttefiki oldu. Mısır Tunus’a hiç benzemiyor, bir eğilimden bahsetmek meseleyi “zorla bir yöne çekiştirmek” olur. ABD protestocuların ve Mübarek’in görüşmesini teşvik etmelidir. Herkes şiddetten kaçınmalıdır.


Genel geçer bilgi değlendirme medyasının fırıldaklığı şöyle özetlenebilir: Mısır’daki “huzursuzluk” ABD’yi zor bir durumda bırakıyor. Bir yandan Mübarek ABD’nin “ulusal çıkarlarının” korunmasına yardım etmiş, İsrail’in tek Arap müttefiki olmuş bir lider. (Bunların ikisinin her zaman yakından bağlantılı olduğu varsayılır; bir Arap liderinin İsrail’in k..ı yaladığı ölçüde ABD’nin dostu olduğu hiç sorgulanmaz.) Öte yandan ABD yetkilileri yıllardır Ortadoğu’nun “demokratik reform”a ihtiyacı olduğunu söylüyor.


Bu durumun ABD’nin elini kolunu bağladığı söyleniyor. ABD bir “ikilem”le karşı karşıya. Konuşan kafalar ABD’yi bir şekilde bu durumun mağduru olarak resmediyor. (Mısır halkının, ABD’nin varsayılan ideallerinden yana militanlıklarıyla onun Arap dünyasındaki en iyi dostunu devirmeye çalışması ne korkunç değil mi imasında bulunuyorlar. Ah ne büyük bir başağrısı şimdi bu!)


Ama bu bana, tilkinin sonunda kürkçü dükkanını boylamasının bir başka örneği gibi görünüyor.


ABD Mübarek’i esasen İsrail’e karşı duruşu yüzünden desteklemişti. (Oysa medya ondan İsrail’in “müttefiki” olarak bahsediyor.) Aslında “barış sürecinde ortak” olduğu için değil; çünkü ortada gerçek bir barış süreci yok. İsrail yerleşimlerinin ABD’deki lobiden destek alarak Filistin toprakları üzerinde faaliyetlerini aralıksız sürdürmesi bunu garantiye aldı.


Wikileaks belgeleri Mübarek’in “sürecin” belirsiz olarak askıya alınmasından memnun olduğunu, böylece yılda iki milyar dolar ABD askeri yardımı alırken kendisini hayati önemdeki Arap arabulucu olarak takdim edebildiğini gösteriyor. Fakat Filistinliler, demokratik olarak seçilmiş Hamas’ın şeytan gibi gösterilmesi ve Gazze’ye ambargo uygulanmasında işbirliği yaptığı için ondan nefret ediyor. Başka birçok şeyin yanı sıra Filistinli kardeşlerine ihanet ettiği için Mısırlılar da ondan nefret ediyor.


ABD, Mübarek’i aslında İsrail’e yıllardır verilen apaçık desteği örtecek Arap bir incir yaprağı olduğu için destekliyordu. Wikileaks’in de ortaya koyduğu üzere ABD’li diplomatlar zaman zaman diktatörün muhaliflere karşı “demir yumruklu” muamelesinin bazı sorunlara yol açabileceğinden yana kaygılı olduklarını ifade etmişlerdi. Ama mesele, ahlaki bir kızgınlık duyulması ya da Mısırlıların hayatlarından yana kaygılanılması değil. Bu laflar, Mübarek’in faşist yönetiminin, bölgedeki ABD-İsrail politikasına yardımcı olma ve Süveyş Kanalı’nı açık tutma becerisini tehlikeye atabileceğinden yana duyulan kaygının ifadesinden başka bir şey değil.


İşte şimdi bu zalim yönetim bir infilaka neden oldu. ABD yetkilileri ve siyasi yorumcularının tepkisiyse: “Bunu hiç beklememiştik.”


Eh, sürpriz, uyanın da balığa çıkalım! (Bu tipler, 1979′daki İran Devrimi’nde de böyle sersemlemişlerdi. İnsanların nihayetinde karşı koyacağını anlamıyorlar mı nedir?)


Langston Hughes’un şu şiiri aklıma geldi:


Ne olur sonraya bırakılmış bir hayale?


Kurur mu üzüm gibi güneşte?


Yoksa azar mı bir yara gibi


İlerler mi?


Çürümüş et gibi mi kokar?


Yoksa kıtır kıtır şeker üzeri


Şuruplu bir tatlı gibi mi?


Belki de sadece


Çöker ağır bir yük gibi.


İnfilak mı eder yoksa?


Mısır infilak ediyor. Arap dünyasının ertelenmiş hayalleri infilak ediyor. Büyük medya bile insanların coştuğunu teslim ediyor (bir yandan bütün bunların “bizim çıkarımıza” olmadığı uyarısında bulunsa da). Fakat temel ahlaki değerlere sahip, genel olarak insanlığın mutluluğundan yana kaygılanan insanlar için bu olanlar tümüyle iyi değil mi?


El Cezire izleyicilere ABD yetkililerinin yorumlarının tonunu nasıl değiştirdiklerini gösteriyor; Mübarek’i desteklemekten gün be gün uzaklaştıklarını. ABD yetkilileri göstericilerin gerçekten de meşruiyeti olduğunu giderek daha fazla vurgulayarak karşılık veriyorlar. (Bu insanlar bunu şimdi mi anladılar?) Ne biçim bir oportunizm ama!


Her zaman, herkesin dostu olmayı isteyen ortayolcu oportunist Obama, Mısır halkının dostu olmak istiyor. Bunu 2009′da Kahire’de gösterdi. Müslüman dünyaya hitaben yaptığı o meşhur konuşmada, bir yandan ABD’nin İslam’ı kabul ettiğine dair yavan laflar fışkırtırken bir yandan Afganistan’ın işgaline “zorunluluk savaşı” diyerek herkesin zekasına hakaret etti. Irak’a kötücül saldırıyı (doğru olarak) “tercih edilmiş bir savaş” olarak niteledi; ama böyle bir suçun sorumlularının nasıl cezalandırılması gerektiğine dair tek bir laf etmedi. Selefinin hükümetindeki neocon Siyonistlerin yüzbinlerce Arap’ın ölmesine yol açan bir savaşı nasıl yalanlara dayandırdığını gösterecek bir soruşturmaya destek vermedi.


Asıl mesajı şu: ABD yalan söyleyebilir, öldürebilir, sonra da ahlaki örnekmiş gibi poz kesebilir (hatta suçları utanç verici bir biçimde faş edildiğinde belki hafifçe özür de dileyebilir). Hal böyleyken dünya halklarının, ABD’yle aynı çizgide olmanın, en güzel umutlarının en güzel umudu olduğunu anlamaları beklenir.


Obama şimdi her iki dünyanın da en iyisini istiyor: Mübarek’le (eğer kalırsa) devam eden bir işbirliği ve Mısır halkına uzatılmış bir el; şimdiye kadar birçok diktatörin elini birçok kez sıkmakla kirlenmiş bir el.


Kahire’deki göstericiler sokaklardaki göz yaşartıcı gaz varillerinin üstünde “ABD malı” yazdığını söylüyor. Peki buna ne buyuracaklar? Mısırlıların hayallerini aslında kim teşvik ediyor? Onları yıllardır ertelemelerine kim sebep oluyor? Bu ülkede ve dünyanın her tarafında hayallerin ertelenmesine sebep olan aynı düşman.


Kahire’de şükran demeyi öğrenmiştim. Orada olup da bu iyi savaşa girişmiş olan arkadaşlarıma söylüyorum:


Şükran; dünyaya ilham verdiğiniz, başka bir dünyanın mümkün olabileceğini gösterdiğiniz için şükran, şükran.

Gary Leupp
Sol Defter Çeviri: Ebru Kılıç


Kaynak: http://counterpunch.com/leupp01282011.html


Gary Leupp: Tufts Üniversitesi’nde Tarih Profesörü’dür ve ayrıca aynı üniversitenin Din Bölümü’nde görev yapmaktadır. Servants, Shophands and Laborers in in the Cities of Tokugawa Japan; Male Colors: The Construction of Homosexuality in Tokugawa Japan; ve Interracial Intimacy in Japan: Western Men and Japanese Women, 1543-1900 adlı kitapların yazarıdır. CounterPunch’ın Irak, Afganistan ve Yugoslavya’ya açılan savaşları konu alan Imperial Crusades başlıklı yayınına katkıda bulunmuştur. gleupp@granite.tufts.edu

Hiç yorum yok: