Geçtiğimiz Aralık ayı sonlarına doğru Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) Diyarbakır’da düzenlediği çalıştayda demokratik özerklik taslağının tartışmaya sunulması, zaten bir hayli gergin olan devlet-i âlide infial yarattı. Çalıştay öncesi BDP’li mebusların mecliste sembolik olarak iki-üç cümle Kürtçe konuşmalarının ve iki dilli hayat tartışmalarının akabinde uzun süredir sesi soluğu çıkmayan Türk genelkurmayı nihayet teşrif buyurdu ve 17 Aralık 2010 tarihinde -alışıldığı üzere yine bir Cuma günü- 27 Nisan muhtırasında kullandığı üslubun aynısını takınarak Kürtlere haddini bildirmeye davrandı.[1] Cumhuriyet tarihi boyunca Türk ordusu tarafından verilen muhtıralardan son ikisinin (28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007) muhatabı olanların, Kürtlerin ordu tarafından tehdit edilmelerine karşı sivil bir tavır almak bir yana, yeni muktedirler olarak tabiatları icabı kraldan çok kralcı kesilecekleri dünden belliydi. Zaten TBMM’nin afili başkanı Mehmet Ali Şahin, Kürt mebusların mecliste birkaç kelime de olsa Kürtçe konuşmasını yemeden içmeden yargıya yetiştirerek Yargıtay başsavcısını göreve bile çağırmıştı.
29 Aralık günü toplanan yılın son Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında ise, tabii ki gündemde demokratik özerklik ve iki dil tartışmaları vardı. Kürt halkına karşı birleşen apoletli ve “yandaş” savaş medyasının “MGK’dan bomba bildiri”, “MGK’dan tarihi karar”, “İşte milli karar”, “MGK’dan tek ses” diye sürmanşete çektikleri toplantı sonuç bildirisi, Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı hükümet ve ordunun “devletin bekası” için vardıkları uzlaşmanın bir nevi izdüşümüydü. Evet, “tek ses”in çıktığı vaki idi, ancak bu meşum “tek sesin” nereye tekabül ettiğinin de adını koymak artık elzem oldu: Bahis konusu olan, bildiride Kürtlerin yüzüne höykürülen “Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet” sloganının Nazi Almanyası’ndan ithal edilmiş olduğu hakikatidir.
“EIN VOLK, EIN REICH, EIN FÜHRER”
Bilindiği üzere Naziler, 1933 yılından itibaren “milli birlik ve beraberlik” idealinin propagandası için “Ein Volk, ein Reich, ein Führer” (“Bir millet, bir devlet, bir lider”) sloganını kullanmaya başladı. Söz konusu slogan, Avusturya’nın 1938 yılında “anavatana bağlanması” (“Österreichs Anschluss an das Vaterland”) sonrasında, “Führer”, devlet ve milletin tekliğinin Avusturya’ya aktarılmasını sağlamak ve ortak tarih ve istikbale sahip “tek bir millet olan” Alman ve Avusturyalıların “milli birliğinin” propagandasını yapmak amacıyla daha da yoğun bir biçimde kullanıldı. O derece ki, bu slogan Nazilerin en sık sarf ettikleri sloganlarından biri olma özelliğini kazandı.
Başbakan Erdoğan’ın, bütün dünyada Nazilerle özdeşleştirilen “Ein Volk, ein Reich, ein Führer” sloganıyla birebir örtüşen “Tek bayrak, tek millet, tek devlet” sloganını, 2007 seçimleri arifesinden bu yana -hem de dozunu gitgide artırarak- bu denli rahat kullanmasını şüphesiz AKP’nin neşet ettiği siyasal geleneğin karakteriyle açıklamak mümkün. “Milli Görüş” geleneğinden gelen AKP ve lideri Erdoğan’ın kendi geçmişiyle hesaplaşmadan ve herhangi bir sorgulama yapmadan demokrasi havarisi kesilmelerinin, taşıdıkları totaliter eğilimleri göz ardı etmeye yetmediğini görmek için allame-i cihan olmaya gerek yok. Demokrasi için tarihsel bir bilince sahip olmayan AKP’nin faşizmin fragmanlarını kullanmaya kolayca teşne olması yani söyleminin faşizan eğilimler taşıması haliyle kaçınılmaz oluyor.
Başbakan Erdoğan, dört yıldır yatıp kalktığı bu ithal slogandan vazgeçecek gibi görünmüyor. Üstelik söz konusu MGK toplantısından sonraki ilk AKP grup toplantısında (4 Ocak 2011) yaptığı konuşmada, bizi mevzu hakkında “teorik” bakımdan aydınlatıyor:
“Benim sıkça tekrarladığım, en sonda Milli Güvenlik Kurulu Bildirisinde yer alan, ki birilerini bu çok rahatsız etmiş, fakat ne kadar rahatsız ederse etsin biz inandığımızı söylemeye devam edeceğiz. (…) Biz ne dedik? Tek bayrak dedik, tek millet dedik, tek vatan dedik, tek devlet dedik, bugün yine aynı şeyi söylüyoruz. Kimseyi rahatsız etmemesi lazım. Ha birileri rahatsız oluyorsa, aynaya baksınlar o kadar. Ama ben inanıyorum ki milletimin kahir ekseriyeti, bu kavramdan rahatsız olmuyor. Çünkü bu kavramın kucaklayıcı manasını birileri ya anlamıyor yada işine gelmediği için anlamak istemiyor. Özellikle tek millet kavramı, millet kavramına yüklenen farklı anlamlar nedeniyle bizim ifade etmeye çalıştığımız anlamın tam tersi bir noktaya çekilmek isteniyor. Bizim AK PARTi olarak millet kavramına yüklediğimiz anlam son derece açıktır, nettir, sarihtir, hiçbir şerhe ihtiyaç duymayacak kadar da anlaşılabilir bir kavramdır.”[2] (Cümle bozuklukları ve imlâ hatalarına dokunulmamıştır.)
Başbakan Erdoğan’ın diline pelesenk ettiği ve muhtemeldir ki MGK’daki askerlerden daha bir iştiyakla MGK bildirisine girmesini istediği “Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet”[3] sloganına ilişkin “itü sözlük”te yer alan aşağıdaki değerlendirme, taşı gediğine koyan cinsinden:
“Aslı ‘ein Volk, ein Reich, ein Führer’ olan slogan. Nazilere ait belli olduğu üzere. Dünyanın neresine giderseniz gidin faşizmi çağrıştıran ve nefret edilen bu slogan, ülkemde baş tacı ediliyor. İslamcı yani ümmetçi olduğu iddiasında olan bir parti bu faşist sloganı mottosu olarak anlatıyor kitlelere ve o kitleler de alkışlıyor, ‘yaşşa başbakan’ diye. Ne acayip bir siyasi yapıya sahibiz, tuhaf yani, nasıl işlemişse bu ulusalcı damar, en ümmetçisi bile çark edip ulusalcılığa sığınıyor, diğer halkların özgürlüğünden en ufak bir kırıntı halinde dahi bahsedilecek olsa, en azılı faşist kesiliyor. Yani bu lafı MHP söylemiyor arkadaş, pes yahu!” (eleanor, 05.09.2010).[4] El hak!
“TEK’LER SİYASİ AMENTÜMÜZDÜR!”
“Devlet adamı” olmasının ötesinde devletin kendisi olduğu artık ele güne aşikâr olan hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, yeni yıla Hüdai Kaplıcaları’nda girmenin verdiği relakstan olsa gerek, Sandıklı Öğretmenevi’nde yaptığı açıklamada konuya sarâhat getirdi ve “Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet düşüncemiz bizim siyasi amentümüzdür. Bunun dışında olamayız” buyurdu (Vatan, 1 Ocak 2011). Nazilerin amentüsü bir sloganın Türkçe uyarlaması olan bu sloganın “siyasi amentüleri” olduğunu dile getiren Çiçek, böylece faşizm üzerine araştırmalarla iştigal edenlere oldukça değerli bir veri sunmuş oldu.
Hızını alamayan Çiçek, birkaç gün sonra Sabah gazetesine de konuşurken “Bizim siyasi amentümüz Başbakanın ağzından ifade edildi: ‘Tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet.’ Siyaseti bu çerçevede yaparız. 73 milyon insanın mutabakatı budur ve biz mutabakatın arkasındayız” (Sabah, 5 Ocak 2011) dedi. “Milli mutabakatımızın” -kendisinin jargonuyla söylersek- hangi “kökü dışarıda” ideolojiyle paralellikler gösterdiğini, son 30 yılın neredeyse her hükümetinde bakanlık yapmış olan “derin” muhteremden bu suretle bir kez daha haber almış olduk.
FAŞİZMİN İTHAL SLOGANLARI
Rahmetli Ulus Baker, faşizmin ithal sloganları üzerine kafa yorarken, “Türkiye’de şu ya da bu tarihlerde, olur olmaz kişilerin ağzından hep duyduğumuz ‘sınıf mücadelesinin dışarıdan ithal edilmiş bir kuram olduğu’” cümlesine dikkat çekerek, söz konusu cümlenin diğer dillerdeki karşılıklarını ve kimler tarafından ifade edildiğini sıralıyordu:
“’Der Klassenkampf ist eine Theorie, die aus dem Ausland importiert wird’ (Krupp, 1934); ‘Las lucha des clasos son una teoría importada del extranjero’ (General Franco, 1935); ‘La lutte des classes est une théorie importée de l’étranger’ (Clemenceau, 1922); ‘Class struggles is a theory imported from abroad’ (Churchill, 1932); ‘Os esforços da classe são uma teoria importada de no exterior’ (Salazar, 1969).”[5]
Ayrıca Kürt düşmanı ırkçılığın geçtiğimiz yıllarda Kürtlerin üzerinde kara bir bela gibi dolaşan “Ya sev ya terk et” sloganı da elbette bu kategoride anılması gerekenlerden. Memleketin özgün bir slogan bile üretmekten aciz faşistleri, Amerikan faşistlerinin orijinal biçimi “Love or leave” olan sloganlarını ithal ederek “milliyetçi değerlerini” zenginleştirmişlerdi. Fransa’da ırkçı Le Pen ise, benzer anlama gelen “Aimé le France ou quitte le France” sloganını kullanıyor. Almanya’da ise bu slogana denk düşen, “Türkler dışarı” anlamına gelen “Türken raus!” sloganıdır muhtemelen.
Hakkını yemeyelim, Başbakan Erdoğan burada da her zamanki gibi “Biz ne dedik?” diye sorduktan sonra, kendi sorusunu yine kendisi cevaplayarak uluslararası “Ya sev ya terk et” korosuna -hem de Hakkâri’de!- dâhil olmuştu: “Biz ne dedik? Tek millet dedik, tek bayrak dedik, tek vatan dedik, tek devlet dedik. Buna karşı çıktılar. Buna karşı çıkanın Türkiye’de yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin. Bundan daha normal şey, ne olabilir. Dünyanın neresine gidersen git, her ülkede bu böyledir. Başka türlü olamaz.” (Milliyet, 3 Kasım 2008). Doğrudur, “dünyanın neresine gidersen git, her ülkede bu böyledir”! Aynı Amerika’da, Fransa’da, Almanya’da -yukarıda alıntılanan zehir akıtan cümlelerde- olduğu gibi! Buradan kalkıp giderek Hakkâri’deki Kürdü kovmaya yeltenmek şöyle bir şey oluyor: “İleri demokrasi”.
Gel gör ki, devletin ağzından çıkan faşizmin bu ithal sloganlarına, bu fütursuzluğa şaşırmak için, ya bu memleketten bihaber olmak ya da naif olmak lazım gelir. Bunu idrak etmiş bulunuyoruz. Asıl dikkat çekici olan ve insanı şaşırtan, bu fütursuzluğa, bu nobranlığa, bu müstekbir dile hemen hemen hiçbir kesimden pes perdeden olsa bile bir itirazın gelmemiş olmamasıdır. Ülkenin başbakanı, bir Nazi sloganının Türkçeye uyarlanmış halini diline dolayarak dört yıldan bu yana her fırsatta üstüne basa basa tekrarlayıp duruyor ve bir Allah’ın kulu çıkıp da “Ne oluyoruz?” diye sormuyor. Velhasıl baştanbaşa utanç verici bir memleket manzarasıyla karşı karşıyayız. Biz de bu manzaraya inat, Nazilerin konuşmuş olduğu dilin en büyük şairlerinden Heine’nin bir dizesini “ithal” ederek noktalayalım:
“Fatal ist mir das Lumpenpack/das, um die Herzen zu rühren/den Patriotismus trägt zur Schau/mit allen seinen Geschwüren” (Heinrich Heine, Almanya. Bir Kış Masalı).[6]
[1] Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesine konulan muhtıra metninin Türkçenin gramer ve imlâ kurallarını berhava eden bir dille yazılması mevzuunu Hakkı Devrim’in Radikal gazetesindeki “Dil Yâresi” köşesine havale ediyoruz.
[2] http://www.akparti.org.tr/basbakan-erdoganin-ak-parti-grup-toplantisinda-yaptigi-kon_7738.html
[3] Zat-ı devletleri görüldüğü gibi ithal ettiğiyle yetinmeyip “tek vatan”ı da ekleyerek üç olan “tek”leri dörtlüyor.
[4] http://www.itusozluk.com/goster.php/tek+millet+tek+bayrak+tek+vatan+tek+devlet/sayfa/2
[5] Ulus Baker, “Yerellik: Bir Aşındırma Denemesi”, Birikim (111-112), 1998, s. 42
[6] “İnsanları kışkırtmak için/yurtseverliği tekmil virüsleriyle/üzerlerine boca eden/şu uğursuz güruh.”
29 Aralık günü toplanan yılın son Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında ise, tabii ki gündemde demokratik özerklik ve iki dil tartışmaları vardı. Kürt halkına karşı birleşen apoletli ve “yandaş” savaş medyasının “MGK’dan bomba bildiri”, “MGK’dan tarihi karar”, “İşte milli karar”, “MGK’dan tek ses” diye sürmanşete çektikleri toplantı sonuç bildirisi, Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı hükümet ve ordunun “devletin bekası” için vardıkları uzlaşmanın bir nevi izdüşümüydü. Evet, “tek ses”in çıktığı vaki idi, ancak bu meşum “tek sesin” nereye tekabül ettiğinin de adını koymak artık elzem oldu: Bahis konusu olan, bildiride Kürtlerin yüzüne höykürülen “Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet” sloganının Nazi Almanyası’ndan ithal edilmiş olduğu hakikatidir.
“EIN VOLK, EIN REICH, EIN FÜHRER”
Bilindiği üzere Naziler, 1933 yılından itibaren “milli birlik ve beraberlik” idealinin propagandası için “Ein Volk, ein Reich, ein Führer” (“Bir millet, bir devlet, bir lider”) sloganını kullanmaya başladı. Söz konusu slogan, Avusturya’nın 1938 yılında “anavatana bağlanması” (“Österreichs Anschluss an das Vaterland”) sonrasında, “Führer”, devlet ve milletin tekliğinin Avusturya’ya aktarılmasını sağlamak ve ortak tarih ve istikbale sahip “tek bir millet olan” Alman ve Avusturyalıların “milli birliğinin” propagandasını yapmak amacıyla daha da yoğun bir biçimde kullanıldı. O derece ki, bu slogan Nazilerin en sık sarf ettikleri sloganlarından biri olma özelliğini kazandı.
Başbakan Erdoğan’ın, bütün dünyada Nazilerle özdeşleştirilen “Ein Volk, ein Reich, ein Führer” sloganıyla birebir örtüşen “Tek bayrak, tek millet, tek devlet” sloganını, 2007 seçimleri arifesinden bu yana -hem de dozunu gitgide artırarak- bu denli rahat kullanmasını şüphesiz AKP’nin neşet ettiği siyasal geleneğin karakteriyle açıklamak mümkün. “Milli Görüş” geleneğinden gelen AKP ve lideri Erdoğan’ın kendi geçmişiyle hesaplaşmadan ve herhangi bir sorgulama yapmadan demokrasi havarisi kesilmelerinin, taşıdıkları totaliter eğilimleri göz ardı etmeye yetmediğini görmek için allame-i cihan olmaya gerek yok. Demokrasi için tarihsel bir bilince sahip olmayan AKP’nin faşizmin fragmanlarını kullanmaya kolayca teşne olması yani söyleminin faşizan eğilimler taşıması haliyle kaçınılmaz oluyor.
Başbakan Erdoğan, dört yıldır yatıp kalktığı bu ithal slogandan vazgeçecek gibi görünmüyor. Üstelik söz konusu MGK toplantısından sonraki ilk AKP grup toplantısında (4 Ocak 2011) yaptığı konuşmada, bizi mevzu hakkında “teorik” bakımdan aydınlatıyor:
“Benim sıkça tekrarladığım, en sonda Milli Güvenlik Kurulu Bildirisinde yer alan, ki birilerini bu çok rahatsız etmiş, fakat ne kadar rahatsız ederse etsin biz inandığımızı söylemeye devam edeceğiz. (…) Biz ne dedik? Tek bayrak dedik, tek millet dedik, tek vatan dedik, tek devlet dedik, bugün yine aynı şeyi söylüyoruz. Kimseyi rahatsız etmemesi lazım. Ha birileri rahatsız oluyorsa, aynaya baksınlar o kadar. Ama ben inanıyorum ki milletimin kahir ekseriyeti, bu kavramdan rahatsız olmuyor. Çünkü bu kavramın kucaklayıcı manasını birileri ya anlamıyor yada işine gelmediği için anlamak istemiyor. Özellikle tek millet kavramı, millet kavramına yüklenen farklı anlamlar nedeniyle bizim ifade etmeye çalıştığımız anlamın tam tersi bir noktaya çekilmek isteniyor. Bizim AK PARTi olarak millet kavramına yüklediğimiz anlam son derece açıktır, nettir, sarihtir, hiçbir şerhe ihtiyaç duymayacak kadar da anlaşılabilir bir kavramdır.”[2] (Cümle bozuklukları ve imlâ hatalarına dokunulmamıştır.)
Başbakan Erdoğan’ın diline pelesenk ettiği ve muhtemeldir ki MGK’daki askerlerden daha bir iştiyakla MGK bildirisine girmesini istediği “Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet”[3] sloganına ilişkin “itü sözlük”te yer alan aşağıdaki değerlendirme, taşı gediğine koyan cinsinden:
“Aslı ‘ein Volk, ein Reich, ein Führer’ olan slogan. Nazilere ait belli olduğu üzere. Dünyanın neresine giderseniz gidin faşizmi çağrıştıran ve nefret edilen bu slogan, ülkemde baş tacı ediliyor. İslamcı yani ümmetçi olduğu iddiasında olan bir parti bu faşist sloganı mottosu olarak anlatıyor kitlelere ve o kitleler de alkışlıyor, ‘yaşşa başbakan’ diye. Ne acayip bir siyasi yapıya sahibiz, tuhaf yani, nasıl işlemişse bu ulusalcı damar, en ümmetçisi bile çark edip ulusalcılığa sığınıyor, diğer halkların özgürlüğünden en ufak bir kırıntı halinde dahi bahsedilecek olsa, en azılı faşist kesiliyor. Yani bu lafı MHP söylemiyor arkadaş, pes yahu!” (eleanor, 05.09.2010).[4] El hak!
“TEK’LER SİYASİ AMENTÜMÜZDÜR!”
“Devlet adamı” olmasının ötesinde devletin kendisi olduğu artık ele güne aşikâr olan hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, yeni yıla Hüdai Kaplıcaları’nda girmenin verdiği relakstan olsa gerek, Sandıklı Öğretmenevi’nde yaptığı açıklamada konuya sarâhat getirdi ve “Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet düşüncemiz bizim siyasi amentümüzdür. Bunun dışında olamayız” buyurdu (Vatan, 1 Ocak 2011). Nazilerin amentüsü bir sloganın Türkçe uyarlaması olan bu sloganın “siyasi amentüleri” olduğunu dile getiren Çiçek, böylece faşizm üzerine araştırmalarla iştigal edenlere oldukça değerli bir veri sunmuş oldu.
Hızını alamayan Çiçek, birkaç gün sonra Sabah gazetesine de konuşurken “Bizim siyasi amentümüz Başbakanın ağzından ifade edildi: ‘Tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet.’ Siyaseti bu çerçevede yaparız. 73 milyon insanın mutabakatı budur ve biz mutabakatın arkasındayız” (Sabah, 5 Ocak 2011) dedi. “Milli mutabakatımızın” -kendisinin jargonuyla söylersek- hangi “kökü dışarıda” ideolojiyle paralellikler gösterdiğini, son 30 yılın neredeyse her hükümetinde bakanlık yapmış olan “derin” muhteremden bu suretle bir kez daha haber almış olduk.
FAŞİZMİN İTHAL SLOGANLARI
Rahmetli Ulus Baker, faşizmin ithal sloganları üzerine kafa yorarken, “Türkiye’de şu ya da bu tarihlerde, olur olmaz kişilerin ağzından hep duyduğumuz ‘sınıf mücadelesinin dışarıdan ithal edilmiş bir kuram olduğu’” cümlesine dikkat çekerek, söz konusu cümlenin diğer dillerdeki karşılıklarını ve kimler tarafından ifade edildiğini sıralıyordu:
“’Der Klassenkampf ist eine Theorie, die aus dem Ausland importiert wird’ (Krupp, 1934); ‘Las lucha des clasos son una teoría importada del extranjero’ (General Franco, 1935); ‘La lutte des classes est une théorie importée de l’étranger’ (Clemenceau, 1922); ‘Class struggles is a theory imported from abroad’ (Churchill, 1932); ‘Os esforços da classe são uma teoria importada de no exterior’ (Salazar, 1969).”[5]
Ayrıca Kürt düşmanı ırkçılığın geçtiğimiz yıllarda Kürtlerin üzerinde kara bir bela gibi dolaşan “Ya sev ya terk et” sloganı da elbette bu kategoride anılması gerekenlerden. Memleketin özgün bir slogan bile üretmekten aciz faşistleri, Amerikan faşistlerinin orijinal biçimi “Love or leave” olan sloganlarını ithal ederek “milliyetçi değerlerini” zenginleştirmişlerdi. Fransa’da ırkçı Le Pen ise, benzer anlama gelen “Aimé le France ou quitte le France” sloganını kullanıyor. Almanya’da ise bu slogana denk düşen, “Türkler dışarı” anlamına gelen “Türken raus!” sloganıdır muhtemelen.
Hakkını yemeyelim, Başbakan Erdoğan burada da her zamanki gibi “Biz ne dedik?” diye sorduktan sonra, kendi sorusunu yine kendisi cevaplayarak uluslararası “Ya sev ya terk et” korosuna -hem de Hakkâri’de!- dâhil olmuştu: “Biz ne dedik? Tek millet dedik, tek bayrak dedik, tek vatan dedik, tek devlet dedik. Buna karşı çıktılar. Buna karşı çıkanın Türkiye’de yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin. Bundan daha normal şey, ne olabilir. Dünyanın neresine gidersen git, her ülkede bu böyledir. Başka türlü olamaz.” (Milliyet, 3 Kasım 2008). Doğrudur, “dünyanın neresine gidersen git, her ülkede bu böyledir”! Aynı Amerika’da, Fransa’da, Almanya’da -yukarıda alıntılanan zehir akıtan cümlelerde- olduğu gibi! Buradan kalkıp giderek Hakkâri’deki Kürdü kovmaya yeltenmek şöyle bir şey oluyor: “İleri demokrasi”.
Gel gör ki, devletin ağzından çıkan faşizmin bu ithal sloganlarına, bu fütursuzluğa şaşırmak için, ya bu memleketten bihaber olmak ya da naif olmak lazım gelir. Bunu idrak etmiş bulunuyoruz. Asıl dikkat çekici olan ve insanı şaşırtan, bu fütursuzluğa, bu nobranlığa, bu müstekbir dile hemen hemen hiçbir kesimden pes perdeden olsa bile bir itirazın gelmemiş olmamasıdır. Ülkenin başbakanı, bir Nazi sloganının Türkçeye uyarlanmış halini diline dolayarak dört yıldan bu yana her fırsatta üstüne basa basa tekrarlayıp duruyor ve bir Allah’ın kulu çıkıp da “Ne oluyoruz?” diye sormuyor. Velhasıl baştanbaşa utanç verici bir memleket manzarasıyla karşı karşıyayız. Biz de bu manzaraya inat, Nazilerin konuşmuş olduğu dilin en büyük şairlerinden Heine’nin bir dizesini “ithal” ederek noktalayalım:
“Fatal ist mir das Lumpenpack/das, um die Herzen zu rühren/den Patriotismus trägt zur Schau/mit allen seinen Geschwüren” (Heinrich Heine, Almanya. Bir Kış Masalı).[6]
[1] Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesine konulan muhtıra metninin Türkçenin gramer ve imlâ kurallarını berhava eden bir dille yazılması mevzuunu Hakkı Devrim’in Radikal gazetesindeki “Dil Yâresi” köşesine havale ediyoruz.
[2] http://www.akparti.org.tr/basbakan-erdoganin-ak-parti-grup-toplantisinda-yaptigi-kon_7738.html
[3] Zat-ı devletleri görüldüğü gibi ithal ettiğiyle yetinmeyip “tek vatan”ı da ekleyerek üç olan “tek”leri dörtlüyor.
[4] http://www.itusozluk.com/goster.php/tek+millet+tek+bayrak+tek+vatan+tek+devlet/sayfa/2
[5] Ulus Baker, “Yerellik: Bir Aşındırma Denemesi”, Birikim (111-112), 1998, s. 42
[6] “İnsanları kışkırtmak için/yurtseverliği tekmil virüsleriyle/üzerlerine boca eden/şu uğursuz güruh.”
Kâzım Özdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder