7 Eylül 2012 Cuma

Karayılan'dan Önemli Açıklamalar: Asıl Taşeron AKP'dir

AKP hükümetinin gerilla eylemleri için son dönemlerde sıkça öne sürdüğü "dış güçlerin parmağı var" iddiasına yanıt veren KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan "PKK, Ortadoğu'da kendi onuru ve kendi gücüyle ayakta durabilen belki de tek örgüttür. Kimsenin yörüngesine girebilecek bir hareket değiliz" dedi. Bölgede asıl taşeronun AKP olduğuna dikkat çeken Karayılan, İran ile çatışmaların başlama ihtimali bulunduğunu söyledi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ANF'ye verdiği röportajın bugünkü bölümünde çarpıcı mesajlar verdi. AKP hükümetinin Kürdistan'da yürüttüğü özel savaş politikaları konusunda halkı uyaran Karayılan'a Ortadoğu ve Batı Kürdistan'daki gelişmeler, İran ile birinci yılına giren ateşkesi, BDP'lilerin gerillalarla kucaklaşmasını ve yarın Almanya'da yapılacak 20. Uluslararası Kürt Kültür Festivali'ni sorduk.

AKP'nin özel savaş politikaları da sürüyor. Özellikle son dönemlerde Kürdistan'a binlerce imam gönderdiler. AKP'nin bu tür girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi sanırım Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yeni Kürt politikasını sadece AKP belirlemiyor. Bir de Fethullah cemaati vardır. Onların da bu siyasetin geliştirilmesinde belirgin bir rolü olduğu anlaşılıyor. Bunların iddiası şu; işte geçmişte Kemalistler yanlışlar yaptılar, laiklik temelinde dini de devre dışı kıldılar, işte toplumu baskı altına aldılar, hatta işte Dersim katliamını yaptılar. Böylece işte örgüt bundan yararlandı ve örgütü tasfiye edemediler. Yani kendinden öncekileri böyle değerlendirip eleştiriyorlar. İşte biz PKK’yi, özgürlük hareketini alt edecek, tasfiye edecek yöntemler geliştireceğiz diyerek siyaset yürütüyorlar. Nedir yöntemleri? Geliştirilmiş bir özel savaş, psikolojik savaş, derinleştirilmiş psikolojik savaştır. Yeni yöntemleri budur.

Bir taraftan bazı aile çevrelerinin mal mülk imkanlarını yaratma, zenginleştirme, diğer taraftan dini, Kürt halkı ekseriyeti diyelim kendi dini inançlarına bağlı bir halktır, gerek Alevisi, gerek Sünnisi inancı güçlü bir toplumsal gerçekliği temsil ediyor. Êzidi olanlar zaten onlar göçertilmiş, Kürdistan’da çok azı kalmış. Yani bunu kullanma, bunu, yani halkımızın inanç duygularını bu anlamda sömürgeciliğin alt yapısını oluşturmada alabildiğine kullanma siyasetidir. Bununla birlikte özellikle gençlik üzerinde çok yoğun durma, yani imkanlar sunma, okutma, gel dershane, yurt ve burs gibi. Bu şekilde yol ve yöntemlerle, cemaatler yoluyla, işte bilmem değişi vakıflar yoluyla Kürt gençliğini ehlileştirme, yani asimilasyona tabi tutmadır.

Bütün bunlar olmadığında da, bütün bunlara gelmeyenlere de eroine, esrara, tinere, kapkaççılığa bulaştırma, yani böyle bir derinleştirilmiş psikolojik savaş vardır. Ben arkadaşlara şimdi şunu söylüyorum; gelip katılan gençler var. Ben diyorum o gençlerin şahsında yeni de olsa, aslında zafer vardır. Niye zafer var? Yani önünde bu kadar tuzak var. Bu kadar tuzaktan, düşürme tuzaklarından kurtulup da buraya kadar gelebilen kişiye bravo. Bravo ona. Ha belki yara bere içerisinde de olmuş olabilir. O hiç önemli değil, biz onu tamir etmeliyiz, yaralarını sarmalıyız. Yani kişiliği darbelenmiş olabilir, herhangi bir şeye bulaşmış olabilir. Çünkü bulaştırıyorlar. Bulaştırıyorlar yani, kendilerine bağlıyorlar, kendilerine bağlı olmayanı da farklı kötü yollara sevk ediyorlar.

Bunlara da gelmeyeni zaten sürekli polis baskısı, sürekli takip, sürekli cop, sürekli tazyikli su altında diyelim sindirmek istiyor. Bütün bunlara gelmeyen, mesela şimdi diyelim gençlik var, üniversitelerde, mahallelerde, onlara dönük de sürekli polis baskısı vardır. Bu polis baskısından, bu düşürme tuzaklarından, bu kendine bağlama oyunlarından kurtulup buraya gelene de gerçekten bravo. Bugün Kürt gençliği bunu yoğun bir biçimde gerçekleştiriyor. Yani derinleştirilmiş bir psikolojik savaş durumu var. İşte AKP ile Fethullah cemaati biz böyle PKK’Yi marjinalleştiririz diyorlar. Dini kullanacak, bu yöntemleri kullanacak, mal mülk işte birçok kişiye veriyor, satın alıyor diyelim, bazılarını öne çıkarıyor. Biliyorsunuz, isimlerini söylemek istemiyorum. Hemen kendilerine oradan pay çıkarırlar, bizi tehdit etti diye. Fakat bilinen tipleri, toplumda ihanet eden, bireysel ve ailesel çıkarı için gelmiş olduğu toplumsal gerçeğine sahip çıkmayan veya sahip çıkıyorsa da onun teslim alınmasını esas alan, teslim alınması için çaba gösteren kesimler hep oluyor. Bu sadece Kürt toplumunda değil, bir Filistinlilerde de o kadar kişi çıktı, başka toplumlarda da vardır. İşbirlikçiler, yani Kürt toplumundaki işbirlikçileri öne çıkarıp, böylece toplumu teslim alma, direnen kesimleri marjinalleştirme politikası yürütüyorlar.

İkide bir çıkıp diyorlar ki; bilmem PKK baskı yapıyor da, baskıyla bir siyasi parti oy alıyormuş. İnsaf ya, insaf siz bu kadar tuzak ve bu kadar baskı geliştiriyorsunuz. Köy köy, mahalle mahalle bu kadar baskıcı güçleriniz vardır. Ona rağmen, yani banka kredilerinden, devletin olanaklarından, okul imkanlarından yararlanmak istemeyen, fedakarlık yapanlar yurtseverlik çizgisini bugün yürütüyor. Onlar risk göze alarak işte gidip kendine yakın gördüğü partiye oy veriyor. Bu konuda baskı uygulayanlar kendileri, ama sanki biz uyguluyormuşuz gibi, hep gösteriyorlar. Ama bir baskı kalksa, gerçekten bu sömürgecilik, sömürgeciliğin böyle bütün boyutlarıyla toplumu cendereye alma sistemi sona erdirilirse, Kürt halkının nasıl tercih yapacağı açık ortadadır. Ona rağmen bugün yarısından çoğu tercihini koymuş bulunuyor. Bu çok anlamlı ve çok değerli bir tutumdur.

Bu politikaların sonuç alacağını düşünüyor musunuz? Buna karşı Kürtler neler yapmalı?


Gerek Ergenekon’un önceki uygulamaları, o vahşi şiddet politikası, gerek günümüzde yeşil Ergenekonun sadece şiddeti değil, her biçimde zengin, kendilerine göre yani yöntemlerle bu toplumu teslim alma politikaları sonuç almayacaktır. Çünkü bunun karşısında Önder Apo’nun da geliştirdiği bir felsefe vardır. Nedir bu? Kendine sahip çıkma, iradene sahip çıkma, insanlığına sahip çıkma, mal mülke değil, onuruna sahip çıkma felsefesidir. Önder Apo’nun geliştirdiği bu felsefe bugün Kürdistan kadınında önemli bir düzey kazanmıştır. Kürdistan gençliğinde yaygın gelişen bir felsefe bir duruş biçimidir, onurlu bir duruştur.

Kariyer için, bilmem mal mülk için, ailesel ve bireysel çıkarlar için kendini satma değil, kendinde ısrar etme, insanlığına sahip çıkma, diline sahip çıkma, doğasına sahip çıkma, gerçeğine sahip çıkma ve zulme karşı durma, ne pahasına olursa olsun zulme karşı duran bir iradeli insan yetiştirme felsefesini Önder Apo bugün Kürdistan’da geliştirmiştir. Ve hareketimiz bu felsefeye dayanarak bugün bu gücü gösteriyor, bu direnişi geliştirebilmektedir. Dolayısıyla sömürgeciliğin geliştirdiği mal mülk felsefesine dayanan politikasıyla, devrimin geliştirdiği insanlığına sahip çıkma, onuruna sahip çıkma, kültürüne sahip çıkma, geleceğine sahip çıkma bugün çatışıyor. Çatışan bu iki felsefedir esasında, ama biz insanlığın kazanacağına inanıyoruz, güçlüce inanıyoruz.

"ORTADOĞU'DA ONURUYLA ÇALIŞAN TEK ÖRGÜTÜZ"

Diğer taraftan hareketinizin eylemleri, aktivitesi arttığında Erdoğan ‘Dış güçler, destekleyenler var, batılı güçler’ diyor. Her gerilla eyleminde bir dış güç arama modası, argümanı nedir, ne derece doğrudur?

Şimdi Türk devletinde baştan beri bir hastalık haline gelen bir durum var. Nedir bu? Her Kürt halkının bir kalkışması, bir isyanı olduğunda dış mihrak derler. Dış mihrak, dış parmak, yani hep dışarıyla bağlantılı değerlendirmişlerdir. Çoğu zaman da gerçekte de, mesela cumhuriyet dönemindeki Kürt isyanlarında dış destek falan yoktur. Ağrı isyanında kısmi Hoybun yoluyla belli bir temas olsa da Fransa ile ama esasında sunulmuş bir destek yoktur. Hiçbir Kürt isyanına dışarıdan destek verilmiş değildir, Kuzey Kürdistan’da. Ama Türk devleti hep dış mihrak teorisini topluma empoze etmiştir. Şimdi de aynı şeyi yapıyor.

Hareketimiz Ortadoğu bölgesinde kendi onuru, kendi haysiyetiyle, kendi gücüyle ayakta durabilen belki de tek örgüttür. Biz öyle kimsenin yörüngesine girebilecek bir hareket değiliz. Bizim kendi yörüngemiz var, kendi paradigmamız ve kendi çizgimiz vardır. Sanki biz birilerinin taşeronu olmuşuz. Kendisi resmi bir biçimde taşeronluk yapıyor. İşte uluslararası güçlerin bir taşeronu biçiminde bölgede rol oynuyor. Kalkıp bizi işte başka güçlerin, işte Suriye’nin, bilmem İran’ın taşeronu gibi yansıtmaya çalışıyorlar, bu külliyen yalandır.

Halkımız şunu bilmeli; biz Kürdüz, bu devletlerin hiçbirisi de öyle bize güvenip destek verme durumunda değildir. Çünkü biliyorlar ki, bizim güçlenmemiz, onların da yarasına dokunur. Bu nedenle öyle bir şey yoktur. Ha kendisi Suriye’ye karşı savaş açmış, yani günümüzde mesela şimdi Türkiye-Suriye arasında bir tek Kürdistan bölgelerinde sınır var, başka yerlerde sınır kalmamış ki. Arabalar zaten Kilis’ten kalkıp Halep’e gidiyor, Halep’ten gelip Kilis’e geliyor, yani sınır adeta kaldırılmıştır. Yani bir savaş durumu vardır. Türkiye bu savaşta bir taraftır. Hemen otomatikman diyor Suriye de o zaman bana karşıt olanları destekliyor. Öyle bir şey yoktur. Ama şu oldu; daha önce bu iki devletle bize karşı ittifak yapmışlardı. Şimdi bu ittifakları tabii bozuldu. Neden bozuldu? Çünkü uluslararası dayandıkları eksen farklıdır, mihverleri farklıdır. Dolayısıyla karşı karşıya gelmiş oldular ve onlar hemen otomatikman diyorlar ki, işte o zaman bu diğer güçler destekliyor.

"İRAN İLE HER AN BİR ÇATIŞMA SÜRECİ BAŞLAYABİLİR"


Halbuki gerçeği şudur: gerçekten yani burada şunu söyleyebilirim, yani İran ile biz bu dönemde PJAK’ın çatışmaması için adeta milim üzerindeyiz, çünkü her an bir çatışma sürecinin başlama olasılığı gündemdedir. Ama nasıl mesela diyorlar ki, işte PJAK güçlerini çekti, yok PJAK işte şöyle oldu, böyle oldu. Hayır, 5 Eylül 2011'de PJAK ile yapılan ateşkesin üzerinden bir yıl geçti. İran devleti de önemli oranda buna uyuyor. Geçmişte bizim Türkiye’de defalarca ilan ettiğimiz ateşkesler vardı ve Türk devleti buna uymuyordu. Ama İran şimdi buna uyuyor. Fakat yer yer çatışmalar oluyor, o çatışmalar neredeyse bazen büyük bir çatışmaya ve ateşkesin bozulmasına dönüşecek düzeye de geliyor. Dolayısıyla yani öyle bir görüşme, ittifak durumu söz konusu değildir. Ne İran’la, ne Suriye’yle, ne de başka bir güçle, elbette biz büyük bir hareketiz, herkesle şöyle veya böyle bir ilişkilenmemiz olabilir, ben bunu tümden reddetmiyorum, ama biz kendi özgücümüze dayanıyoruz. Ha şimdi diyorlar niye büyüdü?

Sen kendin diyalog sürecini bozdun, kendin savaş ilan ettin. Erdoğan’ın kendisi Temmuz ayında savaş ilan etmedi mi? Yani şimdi İmralı’da tam 400 gündür ağırlaştırılmış bir tecrit, bir işkence var. Kim bunu meşru gösterebilir? Bu bir savaş değil midir yani? Bu bir savaştır. Bu Kürt siyasetçi yakasından tutulup içeri atılmış, sorgusuz sualsiz, bu bir savaş değil midir? Kürdistan’da savaş yasaları geçerlidir. Kendisi bize karşı savaş ilan etmiş, öte yandan diyor ki neden PKK’nin eylemleri artmış? PKK’nin eylemleri tabii ki artar, sen buna yol açtın. Sen kendin operasyon yapıyorsun, insanları tutukluyorsun, bir halkın önderine, sen istediğin kadar önder sayma, terörist başı de, ama biz biliyoruz ki, bu yeryüzünde ezilen bütün toplumlar, halklar mücadelelerini yürütürken, egemen devletler onlara hep terörist demişlerdir.

'TÖRERİSTLİK HALK İÇİN MÜCADELE İSE BİZ TERÖRİSTİZ'

Türk devleti geçmişte Şex Said’e, Seyit Rıza’ya ne dedi? Eşkıya dedi, şaki dedi. Şimdi bize de terörist diyor. Diyebilir. Eğer terör kendi halkı için mücadeleyse, kendi dili için, kültürü için, varlığı için, toprakları için mücadeleyse evet biz oyuz. Ama gelgelelim ki, esas terörü uygulayan, Kürdistan’da uygulayan devlettir, Türk devletidir, biz değiliz. Şimdi yani terör niye arttı diyorlar. Sen devlet terörünü geliştiriyorsun, sen bu kadar insanı tutukluyorsun, sen bir halkın, üç buçuk milyon insanın imza altına aldığı, ‘Bu benim siyasal irademdir’ dediği bir Önderliği hukuksuz, ahlaksız bir biçimde tecride alırsan, bu savaş değil midir? Peki hangi TC devleti yasalarında bir tutuklunun bir yıl boyunca tecrit altına alınması diye bir şey var mıdır? Bunu kim yapıyor? Bunu Tayyip Erdoğan’ın ferdi kararıyla uyguluyorlar. Niye bu görülmüyor ki? Bu bir savaş, bir saldırıdır bu. İmralı’da bugün bir saldırı var. Buna karşı tabii Kürdistan Özgürlük Hareketi de kendini savunacak, meşru savunma hakkı vardır.

Kendini savunacak, savunma savaşını devrimci halk savaşı perspektifi ile başarıya taşımanın yollarını arayacak tabii. Şimdi yaptığı budur. Yani artma bu nedenledir. Kendileri neden olmuşlardır. Şimdi, biz tabii bölgenin mevcut değişim havasından elbet yararlanırız. Bu bir gerçektir. Bölgede bugün herkes özgürlük diyorsa, demokrasi diyorsa, bölge sistemi yıkılıyorsa, biz 90 yıldır bu bölge sistemine karşı halk olarak hep direnmişizdir. Güney’de direnmişiz, Doğu’da direnmişiz, Kuzey’de direnmişiz, Batı’da direnmişiz. Kürt halkı bu sistem kurulduğundan bu yana bu sisteme karşı mücadele vermiş bir halktır. Çünkü bu sistemden çok büyük trajediler yaşamış, büyük zararlar görmüş bir halk aynı zamanda. Katliamlar yaşamış bir halktır. Buna karşı hep direnmiştir. Bugün de direniyor.

Eğer sistem yıkılıyorsa, daha fazla direnişini yükseltecek ve o da artık özgürlüğüne kavuşacaktır. Bir de şu var; varlığı tehdit altında olan bir halkız. Soykırım kıskacındayız biz. Şimdi diyelim ki, anadilde eğitim hakkı verilmezse, ve bu ilelebet olursa, bu halk olarak kültürel olarak varlığını sürdürebilir mi, dil olarak varlığını sürdürebilir mi? Bu mümkün değildir. Bir yerde anadilde eğitim yapılmadığı müddetçe orada asimilasyon var demektir.

Asimilasyon bugün yaygınlaştırılarak, farklılaştırılarak yaşamsallaştırılmak istenilmektedir. Esası budur. Yani bundan dolayı gelişen, Kürt halkının öz dinamiklerine dayalı bir biçimde gelişen mücadeleyi farklı yerlere bağlayarak topluma yansıtma yanlıştır, bir çarpıtmadır. Böylece Türk toplumunu şimdi yanlış sürekli empoze ediyorlar, manipülasyondur. Şimdi Türk toplumu bizi doğru tanısa belki farklı yaklaşır, ama sürekli dışa bağlı, vay bize sürecimize çomak soktu, bilmem benim dilim varmıyor o kelimeleri söyleyeyim de, binbir türlü suçlama ile diyelim bizi böyle göstererek o zaman Türk toplumunun normal insanları da doğal olarak tepki gösterir tabii.

"DUA ETSİNLER PKK DİYE BİR ÖRGÜT VAR"

Türk medyasında ise yoğun bir şekilde bir propaganda var. Hatta son dönemlerde tv ekranlarına çıkan PKK uzmanlarının sayısında da artış var. Onların değerlendirmelerini nasıl buluyorsunuz?

Şimdi bu durumlar AKP döneminde daha fazla arttı. Önceden de vardı, yani mesela Kürdistan’a dönük devlet politikaları, gerçek politikalar hep toplumdan gizlenmiştir. Daha bugün açığa çıkıyor işte, Şark İslahat planından tutalım, en son hani Ecevit’in arşivinde bulunan o yarbayın hazırladığı, 1961 darbe ardından geliştirilen Kürt politikasına ilişkin rapor. Şimdi yeni yeni, parça parça açığa çıkıyor. Türk devleti Kürdistan’daki esas politikasını her zaman Türk toplumundan gizlemiştir. Açıklık yoktur yani. Zamanında ‘Kart kurt’ dediler. Bunu kim söyledi? Akademisyenler söyledi. Bilime de kast etme vardır. Bilim suçu işleme vardır.

Şimdi bu son dönemde bazı yeni yetmeler ortaya çıkmış, bakıyorsun daha gencecik, adının önünde prof unvanı var. Yani akademisyen güya, ama bayağı yalan söylüyor. O gün ben tesadüfen bir programı izlerken, sanırım Mehmet Özmen diye bir profesör, yani kendi savını kanıtlamak için, ispatlamak için yalan söylemek zorunda değilsin. Ne diyor? Diyor; ‘Ben bizzat PKK’lilerle görüştüm. İlk kez bunu açıklıyorum.’ Zaten öyle de söylüyor. "PKK’liler bana dediler ki, gelişen bu Suriye durumundan dolayı biz Oslo’da masayı ters çevirdik". Sen nerede PKK’lilerle görüştün? Kim, hangi PKK’li bunu sana söyledi? Yani güya bizim işte Suriye eksenli bir çıkış yaptığımızı ispatlamak için, kalkıp bunu söylüyor. Yalan yani.

Ondan sonra bir Kürt var, galiba Mazhar Dağlı. Hem de zaman zaman Kürtçe konuşuyor. Yani bir kişi kendi gerçeğine, kendi toplumuna ters düşer de, ama bu kadar da değil yani. Onun o yalana dayalı teorileriştirdiği şeyler, Kürtlere ilişkin, Kürdistan’a ilişkin, yani insan ona bakınca gerçekten de ihanetin yüzü ne kadar çirkindir görüyor. Bu biçimde manipülasyonla toplumu farklı bilgilendirerek, tamamen çarpıtarak farklı bir şey oluşturmak istiyorlar. Halbuki gerçekler farklıdır. Bu konuda gerçeklerin topluma doğru yansıtılması halinde sorun çözülür, ben ona inanıyorum.

Şimdi mesela ikide bir deniliyor ki, Erdoğan da en çok onu kullanıyor, anket yaptık diyor. Şimdi bu anketler neyin ürünü? Sen toplumu sürekli Kürt halkı, Kürt Özgürlük Hareketi hakkında yanlış bilgilendiriyorsun, manipülasyon yapıyorsun, öcü gibi gösteriyorsun, düşman gösteriyorsun. Bunu düşman gösterdin mi, tabii ki en sıradan bir şeye bile halk tepki gösterir. Şimdi AKP’nin politikasını yönlendiren nedir? Bu anketlerdir. Anketlerin dayandığı zemin nedir, manipülasyona dayalı ırkçı, faşist bir zihniyettir, şovenist bir bakış açısıdır. Ben şuna inanıyorum; Anadolu’da git bir köylüye, Kürt sorunu nedir, ne değildir, doğru dürüst anlat, destekçi olur. İkide bir diyorlar ki, işte PKK Kürt-Türk çatışmasını yaratmak istiyor. ya bizim saflarımızda bir kere bu kadar Türk arkadaşımız vardır. Dua etsinler ki, PKK gibi bir hareket vardır. Halkların kardeşliğini esas alan bir hareket vardır. Bizim öyle bir durumumuz yoktur. Yani Kürt-Türk çatışmasını geliştirmek isteyen başkadır, PKK bunu önlüyor. Eğer Önder Apo 1999 yılında esir alındığında o çıkışı yapmasaydı, o zaman işte Kürt-Türk kavgası olurdu. Yani halkların birbirine kırdırılması ideolojik olarak bizim karşı olduğumuz bir şeydir, kalkıp bizi bununla suçluyorlar.

Antep olayı oldu mesela. Yok işte PKK yaptı, yok PKK şunun bunun şeyi olarak bunu yaptı. Şimdi PKK final sürecine girmiş bir harekettir. Kürt toplumunun tümünü kazanmak istiyor ve Türkiye toplumunun da ekseriyetinin desteğini almak istiyor. Böyle bir konsepte sahip bir hareket, kalkıp da çarşı ortasında bir bomba patlatır mı? Böyle bir planlama, böyle bir karar alabilir mi? Yapmışsa kendine ters düşer. Şimdi böyle çarpıtarak, bütün gerçekleri ters yüz ederek nereye gidecekler? Diyelim bu konuda, özellikle de bu AKP yetkililerinin üslubu, tarzı toplumu karşıtlaştıran bir tarzdır. O akademisyen adı altında piyasaya sürülmüş olan taslakların hepsinin üslubu öyledir. Kürt düşmanlığını geliştirmedir. Başka bir şey değildir.

Oysa ki biz halkların kardeşliğini geliştirmek istiyoruz. Bir arada eşit özgür yaşama düzeyini yaratmak istiyoruz, böyle bir düşünce, böyle bir bakış açısını toplumda yaymak istiyoruz. Türkiye toplumunu kazanmak istiyoruz biz, Türkiye halkını kazanmak istiyoruz biz. Emekten yana olan, haktan yana olan tüm Türkiyeli insanların Kürt sorununda çözümden yana tavır almasını istiyoruz. Bu açıdan ben özellikle mesela Türkiye’deki samimi Müslümanları, samimi inanç sahibi, Alevi olsun, Sünni olsun, bütün kesimleri bu konuda duyarlı yaklaşmaya çağırıyorum. Yine tüm gerçek demokratları, gerçek solcuları, çünkü solun bir kısmı da ulusalcı, ırkçı bir çizgiyi yürütüyor, artık ona sol demek de zaten doğru olmaz, ama gerçek solcuları ve gerçek inanan insanların Kürt halkıyla bir arada nasıl yaşanır diye tartışmasını istiyorum. Kürt toplumu sizinle birlikte bir arada yaşamak istiyor ama siz onu ezmek istiyorsunuz. Dilini yasaklıyorsunuz, kültürünü yasaklıyorsunuz, onun Önderliğini yok etmek istiyorsunuz, manipülasyonla, yalan dolanla farklı göstermek istiyorsunuz. Bu böyle olmaz.

"ETA YANLIŞ YOLDA, ONLAR GİBİ DEĞİLİZ"

Eğer siz bu toplumla kardeşçesine yaşamak istiyorsanız, o zaman eşit davranırsınız. Dilini, kültürünü de kullanır. Bunun gibi birçok halklar var Avrupa’da, mesela Avrupa’yı her konuda örnek alıyorsunuz madem, Avrupa’da birçok halklar var, bir arada yaşıyorlar. Mesela Bask diyorlar, o gün başbakan da Bask örneğinden bahsediyor. Bask’ta bir yazar cevap vermiş, Bask’ta ne var? Bask’ta Basklıların parlamentosu var, anadil eğitim hakkı var, güvenliği var, bayrağı var. Her şeyi var. ETA’ymış. ETA yanlış bir çizgide gidiyor zaten. Tabii ki toplum desteklemez. Biz öyle değiliz. Benim bugün burada savunduğumu, dağ başındaki çoban da savunur, şehir içindeki bir esnaf da savunur. Kendi kimliğine sahip çıkan her Kürt, benim burada savunduğumu orada savunur. Ben farklı bir şey söylemiyorum. Bunun için biz toplumsal bir hareketiz ve bizi bu toplumsallıktan da hiçbir zaman düşüremezler. Çünkü bizim amaçlarımız, bizim istemlerimiz toplumun amaçlarıdır. Biz toplumumuz için vardır.

Ayrıca bazen onlar da diyor; ‘İşte bu PKK’liler aslında fazla uzun yaşamıyor, bilmem ne’ Evet, yani bizim saflarımıza katılan herkes kendini halkının geleceği, özgürlüğü, refahı için, eşitçe, özgürce ve insanca bir yaşam için kendisini feda eden insandır. PKK’lilerin temel ideali budur. Kendisi için değil, toplumu için mücadeleyi yürütmektir, hizmet etmektir. Bu gerçeğin görülmesi lazım. Ama bunun görülmemesi için kırk dereden su getirerek yalan dolanla bizi hep farkı gösteriyorlar, bunu da işte çeşitli akademisyen adı altında kişilerle, özel savaş uzmanlarıyla hep yapıyorlar maalesef.

"BDP'LİLERLE KUCAKLAŞMA DUYGUSALDI"

HPG'nin bir yol kontrolünde BDP’lilerin gerillalarla kucaklaşması olayı için ise Türk medyasında Bir sürü anlam çıkarıldı ve en son dokunulmazlığın kaldırılması olayına kadar vardı. O kucaklaşmayı nasıl karşıladınız?


Şimdi BDP’lilerin orada sergilediği tutum bana göre Kürt halkında tabii ki, olumlu karşılanmıştır, hatta halkın gönlünde taht kurmuştur. Bu bir gerçektir. Yani bir siyasetçi ile gerillanın kucaklaşmasının halkımız için önemli bir mesajdır ve anlamı vardır. Ama bu demin dediğim manipülasyondan dolayı, toplumun farklı şekillendirilmesinden dolayı, Türkiye ortamı için düşünüldüğünde tabii ki aynı sonuç ortaya çıkmaz. Bu konuda bana göre BDP’liler daha fazla Türkiye gerçeğini göz önünde bulundurmalı. Onlar öyle sanıyor ki, Türkiye toplumu, Türkiye demokratik, her şeyi konuşabilir, ama öyle değildir. Bu ülkede faşist ve ırkçı bir zihniyet iktidardadır. Bunu topluma da egemen kılmak istiyor. Böyle bir ortamda senin nerede ne yapacağını, ne konuşacağını bilmen lazım. Bu konuda daha duyarlı yaklaşımlar gerekli diye düşünüyoruz.

Yoksa orada onların yaptığı gayet normal bir şeydir. Kürt toplumu gayet duygusal bir toplumdur, Kürt insanı çok duygusal bir insandır. Toplumun içerisinde de herkes kabul eder ki kadın daha fazla duygusaldır. Orada bir duygusallık, bir duygu fırtınası olmuştur. Bir karşılaşma, bir kucaklaşma yaşanmıştır. Vay bu niye böyle olmuştur diye feryat koparmaları anlamsızdır. Şovenizmin dışa yansımasıdır. Ne olmuş yani insanlar karşı karşıya gelmiş? İnsanlık bir tarafa mı atılacak yani? Bir de yani eğer gerçek anlamda biz bir arada günün birinde yaşayacaksak, senin de kabul etmen lazım, oradaki o gerilla öyle senin dediğin gibi bir katil değildir. O kendi halkının özgürlüğü için kendini feda etmiş özgür bir insandır.

Kısaca tabii farklı bakış açıları var, onlar farklı yaklaşabilir. Ama çok abarttılar. Bazı şeyleri AKP böyle abartarak hamle yapmak istiyor. bir onu öyle hamleye dönüştürmek istediler, bir de Antep olayını hamleye dönüştürmek istediler. Bilinçlidir. Mesela dikkat edin, her iki olayda da bütün AKP’nin belli başlı bakanlarının hepsi konuşmuştur. Çünkü karar var, bunu hamle yapıp, bu konuyla sıkışmadan kurtulmak istiyorlar. Halkımızın gelişen haklı, meşru mücadelesi karşısında sıkışmıştır, politikası sonuçsuz kalmıştır, bocalıyor, ezberleri bozulmuştur, bu tür şeyleri de kullanarak böyle, haklılığını göstermek, doğruluğunu göstermek, sıkışmışlıktan kurtulmak için alabildiğine kullanıyor. Bence AKP bunu bilinçli abarttı, kullandı. Yoksa bir duygusallık, normal bir şeydir. Fakat yine de burası Türkiye’dir, herkes ona göre adım atmak durumundadır.

Şunu da söyleyeyim, biz o birimin davranışını da yerinde görmedik, onun için sanırım ilgili makamlar o birim komutanını görevden almışlardır. Yine hemen hepsi için bir rapor isteme süreci de başlatılmıştır. Neden? Çünkü onlar orada bir asker gibi daha resmi durmaları gerekirken, onlar da o duygusallık fırtınasına kapılmışlardır. Daha temkinli, daha metin olabilmeliydiler diye o arkadaşlar üzerine eleştiri vardır. Bir duygusallık atmosferi oluşmuştur aslında, bir yerde anlam vermek de mümkün. Ama HPG kendi kuralları çerçevesinde o tutumu eleştiriyor, tabii daha çok kendi açısından bunu yapıyor, BDP’lilerin tutumu açısından değil, onların tutumu bize göre normaldir. Demin dediğim çerçevede normaldir diyorum. Ama kendi açısından HPG ayrıca eleştirel bir biçimde ele almıştır.

"BU SORUN 206 YILDIR VAR"

Bu kadar detaylı ve titizlikli üzerinde duruyorsunuz. Peki son dönemlerde yine akil insanlar topluluğu, bazı kurumların çağrısı var. Bu sürecin içerisinde böylesi çağrılar, bu girişimler, bu konudaki yorumlarınız nelerdir?

Şimdi, çözüme dönük, gerçek anlamda çözüme dönük atılacak adımları biz olumsuz görmeyiz. Fakat çözüm zihniyetinin oluşması lazım. Akil adamlar bileşimini geliştirmek isteyenler önce şunu bilmeli; bir kere İmralı’daki uygulama hukuk dışı ve ahlak dışıdır. İnsanlık dışıdır. Bunu normal görmemeli, bu normal değildir. İkincisi devlete ve hükümete çözüm zihniyetini geliştirmek, onun alt yapısını oluşturmak önemlidir. Buna bakmak gerekiyor. Şimdi başbakan Erdoğan tam da 1 Eylül barış gününün gecesinde yaptığı bir mülakatta ne diyor? Kürt sorunu, Kürt meselesinin bir mesele olarak varlığını kabul etmiyorum diyor. Bu artık aşılmıştır. Ortada PKK sorunu var, siyasi Kürtçülük vardır diyor. Bu ne demek? Bu, PKK var, siyasi Kürtçülük var, bunları da şiddetle yok edeceğim demektir. Zaten o anlama gelen terimler de kullandı. Yani savaşı daha da tırmandıracağını o mülakatta söyledi başbakan. Ve bir de Kürt sorunu diye bir sorun yok dedi. Bir de ben kabul etmem diyor. Bilime ters bir şeydir. Bir şey varsa, sen kabul etsen de etmesen de yine vardır. Eğer sen sorumlu bir kimseysen, gerçeğe göre yaklaşman lazım. Bu sorun vardır.

Bu sorun 206 yıldan beri vardır. Yani ta daha 1806’da Koysancak’ta Abdullah Babanzade’nin oradaki valiyi hançerlemesiyle başlayan Kürt sorunu bugüne kadar vardı. Ha Osmanlı döneminde bir biçimde esnetiliyordu, çünkü Osmanlılar Kürtlerin kendi kendilerini yönetmesine onay veren bir sistemi esas alıyorlardı ve bir biçimde gidiyordu. Ama cumhuriyet döneminden bu yana, tamamen retçi, tamamen her şeyi yok sayan inkarcı bir siyaset esas alındı ve o siyasetle günümüze geldik. Şimdi sen, inkarı inkar ediyorsun, yani inkarın inkarını esas alıyorsun ve diyorsun ki, artık Kürt sorununda ret vardır, inkar vardır demeyi kabul etmiyorum. İnkar etmeyi de inkar ediyorsun. Bu daha derin bir şeydir. Nasıl gitti bu sorun? Bu toplumsal bir sorundu? Yani kendine göre işte bir TRT 6 açmış, yani bir de sabote etmek için seçmeli ders vb. şeyler yapmış, diyor sorun aşılmıştır. Bu, sorunla alay etmekten öte aslında ırkçılık, Kürt hakikatını tanımama tutumudur.

"AKP'NİN ZİHNİYETİDE ÇÖZÜM YOK"

AKP'nin sorunu acaba cahillikten mi kaynaklanıyor, Kürt toplumu ve tarihini tanımama konusunda?

Elbette tabii. O da var tabii. Yani mesela teorisi nedir? Diyor, herkes Türk milletidir, Türk milleti içerisindedir. Biz ne diyoruz? Bizim çözümümüz nedir? Önderliğimiz bu konuda yol haritasında geniş açmıştır. Biz demokratik ulus diyoruz. Onlar millet diyor. Hadi millet diyelim, demokratik millet, gerçi bize göre millet demek biraz milliyetçiliğe kayar, bunu istiyoruz. Demokratik ulus çözümü diyoruz. Demokratik ulus çözümü nedir? Yani Kürtler de olur, Türkler de olur, Araplar da olur, başkası da olur, herkes kendi anadiliyle, kendi gelenekleriyle, kendi toplumsal hakikatiyle var olur, ve birlikte bir ulus olunur. Bu olabilir; demokratik ulus. Biz böyle çözüm öneriyoruz. Onlar diyorlar yok; tek millet, tek dil, tek devlet, tek bayrak, tek din. Tekçilik faşizmdir, Hitlerizm'dir başka bir şey değildir. Yeni dönemde çağımızda eğer biz bir arada birlikte yaşamak istiyorsak, demokratik ulus eksenini esas almamız lazım. Böyle olur, böyle olmazsa o zaman parçalanma olur. Başka yolu yoktur.

Bu anlamda şimdi AKP’nin temsil ettiği zihniyette çözüm perspektifi gözükmüyor. Bunu geliştiren insanlar bunu dikkate almalı. Önce mesela o sözünü ettiğim panelde başbakana soruyorlar böyle bir akil adamlar şeyini geliştirir misiniz diye. O da diyor ki siz geliştirin, biz de destek sunalım, ama hangi temelde, Kürt sorunu diye bir sorun yok diyor, sorunu çözme olarak kabul etmiyorum diyor. PKK baskısı altında olan Kürtlerin sorunu var, o Kürtlerin sorunlarını çözmek için akil adamları desteklerim diyor. Böyle çarpıtma mı olur ya? Yani şimdi basın da hep işliyor, diyor, ‘Siz geliştirin, biz destekleriz’ başbakan diyor ki, PKK’nin baskısı altındaki Kürtlerin sorununu çözmek için akil adamları geliştirin biz destekleriz. Kürt sorunu için demiyor, çünkü adam Kürt sorununu inkar ediyor. Bu açıdan bunun zemini ne kadar olur bilemem. Ama biz çözüme dönük adamlara kapalı değiliz. Onu söyleyebiliriz. Fakat gerçeklik de budur. Bunu hesaba katarak yola çıkarlarsa, belki elle tutulur bazı sonuçlara gidebilir. Bir de böyle bir bileşimin içerisinde tutarlı insanların olması da önemlidir. Hayatı boyunca PKK düşmanlığı yapmış insanların içinde olduğu bir bileşim nasıl akil adamlar olur, o da tartışmalık bir konudur. Çünkü öyle isimler de geçiyor. Kısaca biz gerçek anlamda eşitlik temelinde, Önder Apo’nun özgürlüğü Kürdistan halkına statü perspektifi temelinde çözüme varız. Bunun dışındaki farklı dayatmaları ne biz ne de Kürt halkı artık kabul etmeyecektir.

Batı Kürdistan’daki duruma tekrar dönersek, çünkü o bölgeyi çok da iyi biliyorsunuz, uzun yıllar orada da kaldınız. Batı Kürdistan’da şu anki durum ne, geleceği ne olabilir?

Batı Kürdistan’daki gelişme tabii Suriye’deki iç savaş çerçevesinde olanakların ortaya çıkmasıyla yaşanan gelişmelerdir. Yani orada Kürt halkı tabii gayet doğru bir politikayla mücadelesini yürüttü. Kendisini taraflara kullandırtmadı. Yani ne öyle rejime karşı mücadelede kendisini öyle harcama, ne de öyle muhalefetle herhangi bir ters düşme değil, kendine göre rejimin değişmesini isteyen, demokrasi isteyen, özgürlük isteyen, demokratik bir Suriye, ama özerk statü almış bir Kürdistan’ı savunan bir çizgiyi izledi. Bu çizgi doğru bir çizgiydi. Kendini güçlendirmeydi. Bunda kuşkusuz bizlerin de katkısı vardır. Yani genel hareketin yürüttüğü, özgürlük mücadelesinin yürüttüğü mücadeleden şu veya bu düzeyde etkilenme, ya da diyelim yararlanma durumu da olmuş olabilir. Ki vardır da. Ama genel olarak batı Kürdistan’daki halkımız bilinçli bir halk, bilinçli bir toplumdur. Kürt yurtseverliğinde derinliğe sahip bir toplum, örgütlü bir yapı, nitekim kendi aralarında kurdukları ulusal birlik perspektifi de çok önemlidir. O açıdan şu anda kendi birliklerini kurmuş ve önemli bir takım yerleşim alanlarında kendi sistemlerini, öz yönetimlerini kurmaya çalışmaktadırlar. Bu gayet doğal, normal bir şeydir.

Herhalde yeni Suriye böyle merkezi, katı bir Suriye olmayacaktır. Belli ki Suriye federatif bir Suriye olacak, ademi merkeziyetçiliğin esas alındığı bir Suriye olacak. Bu Suriye’de Kürtler de kendi kimlikleriyle bir biçimde yer alacak. Şimdi Türkiye buna karşı da çıkmak istiyor. sen buna da karşı çıkarsan, önce Güney Kürdistan’a da karşı çıktın, o zaman Kürt düşmanlığın ayyuka çıkmış demektir. Kürt düşmanlığı ile Türkiye bir yere gidemez. Türkiye ne zaman nerede bir önemli tarihsel adım atmışsa, bunu Kürt düşmanlığı temelinde değil, Kürt dostluğu temelinde yapabilmiştir. Bu çok önemli tarihsel bir tecrübedir. Ama ne yazık ki bugünkü liderlikler bunu dikkate almıyor. Yani Osmanlı tarihine bakın, Selçuklulardan Osmanlıya kadar sürekli, hatta Atatürk’ün çıkışına bakın, sürekli Kürt desteğiyle bunlar yapılmıştır. Şimdi Türkiye de Ortadoğu bölgesinde bir çıkış yapmak istiyor, bölgesel bir güç olmak istiyor, bunu da Kürt karşıtlığı temelinde yapmaya çalışıyor. Yapamaz, başaramaz. Kürt karşıtlığıyla çöker. Çünkü Kürtlerin köklü bir temeli var ve mevcut Ortadoğu siyasetinde de bir yeri vardır.

"BATI KÜRDİSTAN'A MÜDAHALE OLURSA, SAVAŞ YAYILIR"

Halbuki kendi Kürt sorununu çözüp Kürt dostluğu temelinde eğer bu söz konusu ettiği bir güç olma, bölgesel bir güç olmayı önüne koysa, o zaman belki başarma şansı olabilir. Ama Kürt karşıtlığı temelinde böyle bir şeyi yapması mümkün değildir. Bir de oradaki halk, herhangi bir el uzatma durumunda, kendini savunabilecek imkanlarına sahiptir. Kendisini organize etmiştir. Ayrıca öyle bir saldırı durumu ki Türkiye şimdi hep tampon bölge diyor, Suriye’deki mültecileri adeta bunun için çekmeye çalıştı. Şimdi belki zorlanıyor ama adeta çekmeye çalıştı. Reklamını yaptı o kampların, herkesi çekmeye çalıştı ki, tampon bölge kararını BM’de çıkarabilsin diye. Şimdi seksen binin üzerinde insan geldi, BM öyle bir kararı çıkarmadı. Türkiye tek kaldı. Zaten iki üç gündür hep bu tartışılıyor, tek başına kaldı. Yani aslında bu AKP sadece bize karşı mücadelesinde başarısız kalmadı, Ortadoğu politikasında başarısız bir performans sergiledi. Dolayısıyla şimdi amacı nedir? Amacı tampon bölge kararını aldırtmadır. Bu temelde belki oradaki oluşmuş Kürtlerin öz yönetimine bir biçimde el uzatma, bir biçimde müdahale etmedir.

Oraya müdahale ederse o zaman savaş tüm Kürdistan’a yayılır. Sadece Batı Kürdistan'da olmaz. Tüm Kürtler buna karşı çıkar. İstanbul’daki Kürt de çıkar, Ankara’daki Kürt de, İzmir’deki Kürt de, kuzeyin her yerindeki Kürtler de bir biçimde buna karşı direnerek cevap vermek durumunda kalır. Yani bu daha tehlikeli bir şey olur, kısaca onu söylemek istiyorum. Ama şimdiki politikaları böyledir. Halbuki orada yaşanan şey gayet doğal, normal bir şeydir. Suriye rejimi artık çözülüyor, o çözülme çerçevesinde oradaki Kürtler de kendini yönetme temelinde sistemlerini kuruyorlar, demokratik bir sistemdir. Niye ondan rahatsız oluyorlar ki? Şimdi diyorlar ki, bir yalan da koyuyorlar, Suriye oradan çekilmiş, onlara vermiş. Öyle bir şey yok. Kaldı ki çok yansımadı ama benim bildiğim kadarıyla birçok yerde çatışmalar oldu, Suriye’nin yaşadığı kayıplar oldu, oradaki savunma güçlerinin, PYD’nin kayıpları oldu. Bir de bunu da zaten hep ters çeviriyorlar, "BAAS rejimi PYD’ye bırakmış" diye. Öyle bir şey yok. Kaldı ki birçok yerde çatışmalar yaşandı ama tabii Suriye de Kürtleri direkt karşısına almak istemiyor, Kürtler de bana göre Suriye’yi bu aşamada böyle hemen karşıya alan, öne atılan bir politikayı yürütmemesi gerekir. Neden? Çünkü Kürtlerin orada sayısal azlığı vardır. Güçler iktidar savaşını yürütüyor, Kürtler bir hak arayışı içerisindedir. Dolayısıyla öne atılmasına, yani Kürtlerinki silahlı mücadele değil, siyasal mücadeledir. Bana göre bu doğru bir politikadır. Yani Suriye’ye karşı öyle silahlı mücadeleye girme biçiminde değil, kendini savunmalıdır. Özgücünü esas almalıdır. Aynı şekilde dış müdahalelere arka çıkmamalıdır. Suriye toplumu kendini kendisi değiştirmelidir. Bunun mücadelesini yürütüyor zaten. Bu anlamda Kürt halkı oradaki diğer dinamiklerle bir dayanışma içerisinde tabii süreci götürmelidir. Nitekim şimdiki politikası da öyledir. Ben o politikayı doğru görüyorum.

"AVRUPA'DA BÜTÜN KÜRTLER FESTİVALDE BULUŞMALI"

Son olarak Avrupa’daki Kürtler, sürgündeki Kürtler için 20. festivallerini yapacaklar. Avrupa'da yaşayan Kürtlere çağrınız nedir?

Ben şimdiden uluslararası Kürt kültür ve sanat festivalini selamlıyorum, özellikle Avrupa’daki tüm yurtsever Kürdistanlıların bu festivale iştirak etmelerinin önemli olacağını düşünüyorum. Bu nedenle tüm Kürdistanlıların katılması çağrısını yapıyorum. Neden? Çünkü gerçekten Kürt halkının özgürlük davası, mücadelesi bugün çok tarihi bir aşamada seyrediyor. Bugün Önderliğimiz, halkımız, gerillamız, tüm özgürlükçü dinamiklerimiz bir direniş içerisinde. Gerillanın başlattığı bir hamle durumu var. Bunun paralelinde yurt dışındaki tüm Kürdistanlıların da diplomatik siyasi hamledir, kendini örgütleme hamlesidir ve bir de destekleme hamlesini daha fazla geliştirmesi gerekmektedir.

Şimdi hep tartışıyoruz, konuşuyoruz ya, PKK’ye kim destek veriyor, kim destek vermiyor türünden, sürekli karşı tarafın iddiaları oluyor, bizim cevaplarımız oluyor. Gerçek şu ki halkımız kendi kendine yeterli oluyor, kendi devrimini besliyor. Bu sadece Avrupa’daki halkımız için geçerli değil, tüm Kürdistan’daki halkımızın bu konuda gösterdiği büyük fedakarlıklar vardır. Evlatlarını veriyor, maddi imkanlarını sunuyor, yani gerçekten tarih ileride bunu çok yazacak. Yoksul bir halkın kendi kıt imkanlarıyla bir devrim hareketini nasıl yaşattığını tarih yazacaktır. Çünkü bugün yaşanan gerçeklik budur. Ama bunda Avrupa kitlesinin çok büyük bir rolü vardır. Avrupa’daki Kürdistanlı kitlelerin Kürdistan’daki devrimin gelişmesinde gerçekten önemli bir rolü olmuştur.

Ben eminim ki bu tarihsel aşamada da bu rol daha fazla oynanacaktır. Bizim beklentimiz halkımızdan bu konuda çok daha fazla vardır. Tüm yurtseverler, demokratik kurum ve kuruluşlar, bu dönemde gerçekleşen etkinliklere en güçlü bir biçimde katılarak Kürt halkının uluslar arası alandaki sesini en iyi bir biçimde temsil edebilmelidir. Bu açıdan bu festivale de böyle güçlü katılarak sesini yükseltmeli, Önderliğe sahip çıkma, gelişen büyük tarihi direnişe sahip çıkma, onu destekleme anlamında bu festivale güçlüce katılmalıdır diye düşünüyorum. Bu temelde Avrupa’daki yurtsever kitlemizi en içten duygularla selamlıyor, kendilerine üstün başarılar diliyorum.


ANF

Hiç yorum yok: