27 Nisan 2011 Çarşamba

Türkiye Hakkari'nin Neresinde ?


Ankara egemenliği 23 Nisan ”Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı” kutluyor bu günlerde. Bu bayram için 23 Nisan tarihinin seçilmesi elbette tesadüf değil. Mustafa Kemal'in ölüm saati olarak 09:05'in belirlenmesi gibi bu da hesaplanmış resmi tarihin bir aldatmacasıdır. 24 Nisan 1915'te yaşanan Ermeni Katliamı'nı perdelemek amacı ile seçilmiş bir tarihtir 23 Nisan. Geçmişi istediği gibi yazma üzerine kurulu Türk resmi ideolojisinin bir gün hesap vereceği günün geleceğini ön görememesinin ufuksuzluğunun bir başka sonucudur. Bu korkunç insanlık suçunu çocukları istismar ederek unutturma çabasıdır.

AKP'nin, temelleri Mezopotamya ve Anadolu'nun kadim halklarının inkarı üzerine kurulan Türk resmi ideolojisinin iflasını uzatmaya yönelik İslam-Türk paradigmalarının 2023'e fokuslanması da elbette tesadüf değil. Recep Tayyip Erdoğan'ın, dünün bugüne taşıdığı başta Kürt sorunu olmak üzere cumhuriyetin demokratikleşmesi perspektifini bir yana öteleyerek seçim hedefini 2023'e koyması da bunun göstergesi.

Kürdistan'da devam eden savaşın sosyal ve psikolojik sonuçlarını yönetmek bir yana, Kürdistan'da ki sosyal dokuyu parçalama çalışmaları yapıldı. Ancak, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'nin yeni bir toplum yaratma hedefi ve umuduyla bu şiddetli savaşın etkileri büyük boşluklara düşülmeden alt edildi. Fakat, Türkiye'de yaşanan derin yönetim krizi kendi insanlarına geleceğe ilişkin umutsuzluk, tükenmişlikten başka çare bırakmıyor. Maraş'ta, içine düştükleri derin üzüntü sonucu toplu intihar eden 4 kardeşe kadar uzanan umutsuzlukta da bu toplumsal travmanın izleri görülüyor.

Bunların tümü savaşın sonuçları. Kürtler savaşı mücadele ile yönetirken derin dönüşümler yaşadılar. Uzun zamandır aldatılan Türkler ”farkına varmadıkları” savaşın sonuçları içinde derin bir travma yaşıyor ve sonuçları yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Ankara egemenliği, güdümündeki Türk basını eliyle Kürdistan'da sürmekte olan savaşın Batı'da gerçek anlamda gündemleşmemesi, sorunun ortaklaşmaması için yaşananın bir, ”terör” sorunu olduğu kandırmacası üzerinden ilkel bir milliyetçilik körükledi.

Uzun bir süredir faklı gündemle yaşayan Kürdistan bir yana, Kürtler'in yoğunluklu olarak yaşadığı Batı illerinde de Kürtler'in ve Türkler'in gelecek perspektiflerinde de bu süreçte ciddi farklılaşmalar oluştu. Günlük yaşamsal kaygıların farklılaşmasına kadar varan bu yeni dönem AKP'nin iktidar kaygısıyla kalıcılaştırıldı.

ANF'nin 26 Nisan 2011 tarihli bazı haberlerinin başlıkları şöyle: ”BDP çağrı yaptı, Hakkarililer geri döndü!, Panzer 2 kişiyi ağır yaraladı, halk sokağa döküldü, Kürt öğrencilere faşistler saldırdı, polisler gözaltına aldı, Bin polis Çözüm Çadırı'na baskın düzenledi, İzmir'de çadıra baskın 30 gözaltı, Bismil'de AKP ve MHP tabelalarını indirdi, Diyarbakır'da çözüm çadırına gaz bombalı saldırı, Cizre'de çözüm çadırı 10 bin kişinin katılımıyla yeniden kuruldu, Cudi Dağı'nda operasyon”

Bu başlıkların bir kısmı bir gün öncesinin haberlerine ait. Buna karşılık, aynı gün yayınlanan Türk Gazeteleri'nin manşetleri ise şöyle:

CUMHURİYET: Danışıklı imar oyunu,

HÜRRİYET: Tarafsız yazar sınava girdi,

MİLLİYET: Gül de sildi,

VATAN: Onun da sabrı taştı,

RADİKAL: Git artık,

AKŞAM: Denizin dibi adli emanet!,

SÖZCÜ: Böyle vurdumduymaz bir iktidar görülmedi!,

HABERTÜRK: Özür dileme merkezi,

SABAH: CIA şefinden gizli çıkarma,

POSTA: Dedeciğim biz geldik,

BİRGÜN: ÖSYM işin kolayını buldu: Özür dilerim,

YENİ ŞAFAK: ÖSYM içeriden vurdu,

ZAMAN: Köşk seçiminde Meclis'e girmeliydik.

Bir gün öncesinde, on binlerce Hakkarili'nin son dokuz aydır yaşanan yoğun baskı ve gözaltıları protesto ederek, sınıra doğru yürüyüşe geçtiği haberi, bu gazeteler içinde sadece Cumhuriyet Gazetesi'nde birinci sayfa haberi oldu. Bir şehrin devlet eli ile kendisine uygulanan baskıya isyan ederek yollara dökülmesi aynı coğrafyanın Batısı'nda ”haber” olmadı. Sınıra doğru yürüyen Hakkarililer ancak, BDP'lilerin araya girmesiyle geri dönmeye ikna edilebildi. Bölgede yayın yapan internet sitelerine göre Depin'de bulunan polis noktasının eylemci kitle tarafından işgal edilmesi de yine BDP'lilerin çabası ile engellenebildi. Bir şehrin toplu çığlığına kulak tıkamak bundan sonra olacakların müsebbibi olmaktır. Zira Hakkari'de yaşananlar Kürd'ün sabrının sınırının geldiği noktanın da habercisi. Bugün Hakkari'de dışa vuran bu öfkenin Kürdistan'ın bir çok yerinden dipten gelen bir dalga gibi yaşandığı ortada.

Köşe yazarlarından ise sadece Radikal Gazetesi'nden Oral Çalışlar, ”Hakkari'de KCK gözaltıları, PKK pususu” başlıklı yazısı ile konuya değindi. Ancak Kürt sorunu ile Afganistan'da yaşanan Taliban-iktidar çatışmasını karşılaştıran Çalışlar, meselenin çok uzağında kalmaktan kurtulamadı. Sistematik devlet terörü karşın hala Kürt Özgürlük Hareketi'ni eleştirmek için çabalayan Çalışlar, gerçeğin uzağına düşüyor.

DİHA'nın haberine göre, 2010 Ağustos'undan bu yana sadece Hakkari'de 500 kişi gözaltına alınmış. Bunların 100'ü tutuklanmış. Buna göre Hakkari'de her gün gerçekleşen gözaltılarla sistemli bir yıldırma politikası uygulanıyor. Hakkari'ye yönelik bu sistematik baskı üzerinden, Kürdistan'ın tümüne şamil edilmek istenen baskı ve sindirme yoluyla surları çöken inkar politikaları ile yeni bir kuşatma çabasıdır. Hakkari'yi kast ederek, ”Özel politikalarımız var” diyen Erdoğan'ın görevlendirdiği İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın da, 12 Eylül referandumu sonrası bu bölgede ”özel” faaliyetler yürüttüğü unutulmamalıdır.

canerdem2126@gmail.com

Hiç yorum yok: