“Toplumsal doğada ekonomi her zaman topluluklar halinde yürütülmüştür. Tek birey veya devletin ekonomiyle tekelcilik dışında ilişkisi yoktur. Ekonomi daima grupların işidir. Ahlaki ve politik toplumun gerçek bir demokratik alanıdır. Ekonomi demokrasidir. Demokrasi en çok ekonomi için gereklidir.” (Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan)
İçinde bulunduğumuz çağın tüm insanlık birikimlerini özlü bir biçimde yeniden esas ana köklerinde yeşertmesini Demokratik Modernite de ifadelendiren Kürt Özgürlük Hareketi, yeni ve tarihsel bir süreç başlattı.
İçinde bulunduğumuz çağın tüm insanlık birikimlerini özlü bir biçimde yeniden esas ana köklerinde yeşertmesini Demokratik Modernite de ifadelendiren Kürt Özgürlük Hareketi, yeni ve tarihsel bir süreç başlattı.
Dördüncü dönem diye adlandırılan bu süreç “Varlığımızı koruma ve Özgürlüğümüzü sağlama ” şiarıyla başlayan tarihsel bir süreçtir. Bu süreç Kürt halkının kendini her alanda kendi öz yaratımlarıyla yaratacağı Demokratik Özerkliğin yaşamsallaştırılacağı bir süreç olacaktır. Kürt Özgürlük Hareketi öncülüğünde başlatılan bu ilk ve tarihsel önemdeki adım, aynı zamanda Ortadoğu Rönesans’ı anlamına da gelmektedir.
Demokratik Özerkliğin sistemleşmesi ve yaşamsallaşmasında ekonomi ve kooperatifçiliğin önemli bir yeri ve önemi vardır. Fakat ekonomi ve kooperatifçiliğin çağ normlarına uygun olabilmesi, yerelden evrenseli kapsaması için başta doğayla uyumlu bir sürekliliğin olması şarttır. Yeni dönemde adımları atılan ve inşa süreci başlatan ahlaki ve politik toplumun temelini teşkil edecek; insanlığın toplumsallaşmasın da algı düzeyinde zihniyet kazanan toplumsal hafıza, günümüz için de tarihin arka bahçesi “ilk tarım – köy yaratımları” olacaktır. Ve toplumsal hafıza yaratan bu gelenek, yeni süreç de adımları atılan ahlaki ve politik toplum inşasının komünal–demokratik değerlerin doğanın özünden süzülen tüm insanlık erdemlerinin bileşkesi olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Paradigması ışığında ele alır. Bu bağlamda vicdan ve zihinsel devrimini yapar.
İnsan özü itibariyle sosyal bir varlıktır. Yani düşünen, üreten, ekonomik bir varlık… Ekonomi, yaşamın sürdürülmesi için gerekli ihtiyaçların karşılanması ve maddi arayışların tümü olarak ifade edilir. “Eko- nomos kelimesi Yunanca aile, hane yasası demektir.” Ya da bir ana tanrıça yaratımı olarak “evi geçindirme yasası”… Kadın, tarihin anaforun da asalakça yaşayan erkeğin aksine çocuk doğuran, bakan, ev kuran kısacası üretim karşısındaki belirleyici pozisyonuyla, neolitik devrim ile zirvesel bir çıkış yakalar. Bu bağlamda ekonomi bir kadın yaratımıdır.
Uygarlık tarihin yaratımı olan sınıflı toplum, kadın rengiyle yaratılan neolitik toplumun tüm bu tarihi değerlerinin inkârı ile start alır. Uygarlık tarihiyle ana tanrıçanın ekonomiden dışlanması derin bir sınıfsal ve toplumsal ayrışma, kır-kent arasında bölünme, ötekileştirmenin ötesinde günümüze dek sürecek kanlı ve kaotik diyalektiksel bir çatışmanın fitilini ateşler. Uygarlık ve devletçi sistemle temeli atılan ve kapitalist modernite ile insanın hayal gücünü zorlayan bir noktaya erişmiştir.
“Çağımızda finans-kapitallin girmediği ve dolayısıyla tekeline almadığı toplum ve devlet yok gibidir.” Tekelci iktidar “mahşerin üç atlısı kapitalizm, ulus devlet ve endüstriyalizm” ile zirve yapmıştır. Toplum ve insanlığa dayattığı siyasi ve askeri zorun yanında ekonomik ve kültürel endüstriyalizm ile toplumun varlık gerekçelerine saldırmış, ekolojik dengeyi tahrip etmiş, çığ gibi büyümekte olan açlar ve işsizler ordusu yaratmıştır.
Tekelci sistem tarafından büyük planların üzerinde kurulduğu bölgelerden birisi de hiç kuşku yok ki Kürdistan coğrafyasıdır. Sömürgeci rejimlerin finans-kapitale dayalı olarak Kürdistan’da yürüttüğü ekonomik politikaların Kürt toplumu üzerinde son derece ağır ve sancılı etkileri olmuştur. Kürdistan ekonomisi ve yerel kaynakları (iş gücü, tarım, hayvancılık, ulaşım, sanayi vb) tümden sömürgeci ve yerel işbirlikçi uzantıların kuşatması ve hâkimiyeti altındadır. Bu pazarda “öz sahipleri” olan Kürtler dışında herkes söz sahibidir.
Uluslar arası ve bölgesel düzeyde dayatılan siyasi, ekonomik ve askeri kuşatmanın sonucu olarak savaş coğrafyası Kürdistan’da tarım ve hayvancılık öldürülmüş, genç ve üretken beyinlerin sömürü ve asimilasyon temelli göçü sağlanmış, tarihi ve kültürel soykırımın sonucu olarak turizme kapatılmış, kent ve kır arasında büyük bir orantısızlık yaratılarak tüm coğrafya tekelci sistemin denetimine alınmıştır.
Kapitalist Modernitenin tüm dünyada geliştirmiş olduğu bu baskı düzenine karşı Önderliğin geliştirmiş olduğu Demokratik Modernite paradigması, 21. yüzyılın tek uygulanabilir alternatif modelidir. Çağın çözüm paradigmasının dört ayağından birinin de Kooperatifler Hareketinden oluştuğunu, dolayısıyla ahlaki- politik toplum örgüsünün ekonomik ayağı sayılan Kooperatifler Hareketi üzerinden toplumun iktisadi ihtiyaçlarının karşılanabileceğini bilmek gerekiyor.
Ali Welat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder