Yeraltı zenginlikleri kimi zaman insanlığın yaşamını kolaylaştıran ve zenginleştiren bir özelliğe sahipken, kimi zaman ise halkların boğazlanm
ası için neden olabiliyor. Bu zenginliklerin başında sayılan petrol, Irak halkı için Körfez Savaşı’nı ve ardından ABD işgalini getirmişti. Şimdi sıra Libya’da. Fransa ve ABD’nin başını çektiği Koalisyon tarafından günlerdir Libya bombardımana tutulmuş durumda. Gerekçe ise Kaddafi’nin dikta rejimi gibi gösteriliyor. Oysa daha düne kadar halkını baskı ve zapturap altında tutan Kaddafi’ye kırmızı halılar seren onlar değil miydi? Elbet burada dert ne Kaddafi ne de kendi başına iştah kabartan petrol kaynakları. Asıl hedef Ortadoğu halklarının haklı ve onurlu bir şekilde başlattıkları isyan dalgasının tusinami şeklinde tüm bölgeyi etkisi altına alması. Kanlı iç savaşların eşiğindeki bölgede gelişen emperyalist müdahale, bölgedeki dengeleri kendi yörüngesinde tutmak için günlerdir hava saldırısını sürdürüyor. Biz bu oyuna daha önce Suudi Arabistan’ın öncülüğünde Bahreyn’de tanık olmuştuk. Emperyalizmin bölgede kaybettiği kontrol bu şekilde yeniden dizayn ediliyor.
Yıllarla biriken talepler!
Neden Tunus, Mısır ve diğer bölgelerdeki kalkışmalarda benzer bir müdahaleye girişilmedi sorusu ortada duruyor. Libya’ya yapılan müdahale aslında tüm Ortadoğu halklarını hedefliyor. Çünkü dün planlandığı gibi artık halkın sosyal, siyasal talepleriyle sokağa dökülmesinden yararlanarak, kukla rejimler oluşturmaya çalışan emperyalist güçler bunu bugün başaramıyorlar. Çünkü bu kez muhalefet, halkın talepleri üzerinden yükseliyor. Bu nedenle hem ayağa kalkmış halklara hem de bölgedeki diğer diktatörlüklere gözdağı niteliğindeki saldırı yine, ‘demokrasi’ seferi olarak gösteriliyor. Kaddafi ise ‘ben kolay lokma değilim’ diyerek sözde emperyalizme karşı ‘direniş’ bayrağını çekmiş durumda. Pazarlıklar sürüyor. Tüm bunları değiştirecek olan ise, yine bölge halklarının haklı olarak ateşlediği direniş ve Ortadoğu halklarının birleşik mücadelesinden geçiyor. Aralık ayı ortalarında önce Tunus’ta başlayan ve kısa sürede Mısır, Libya, Cezayir, Fas yanında Yemen, Bahreyn gibi Körfez ülkelerine de sıçrayan halk hareketlerinin bütün bölge için son derece önemli sonuçlar doğuracağı bir gerçek. Tunus’taki olaylar ve sonrasında tamamen halk hareketi ile liderin ülkeden kaçması ve rejimin değişmesi neticesini veren ilk örneği oluşturmaktadır. Tunus’ta yaşanan ve diğer bölgelere sıçrayan direnişlerin arka planında; halkın gerçek tercihlerini yansıtmayan hileli seçimlerle iktidarı ellerinde tutan yılların diktatörlerinin varlığı, halkın asgari sosyal taleplerini dahi güvenlik bahanesi ile şiddetle bastırmaları, yaygınlaşan yolsuzluklar ve işsizliğin giderek çığlaşması, ekonomik krizin etkisiyle son zamanlarda temel gıda maddeleri fiyatlarındaki artışların yoksulluğu ve açlığı daha da derinleştirmesi vb. süreçler yatıyor.
Müdahale sürüyor!
Ve bugün Koalisyon güçleri Libya’ya yönelik hava saldırılarına devam ederken, operasyonu yöneten ABD’li general, uçuşa yasak bölgeyi önümüzdeki günlerde Trablus, Brega ve Misrata’yı kapsayacak şekilde genişleteceklerini bildirdi. Koalisyon güçlerinin savaş uçaklarının, aralarında Kaddafi’nin karargahının da bulunduğu yerlere 90 hava saldırısı düzenledikleri açıklandı. Kaddafi yönetimi, koalisyon güçlerinin saldırılarında, 120 kişinin hayatını kaybettiğini, Sirte havaalanı ve limanlara düzenlenen saldırıların da ciddi can kaybına yol açtığını ileri sürüyor. Libya Hükümet sözcüsü Musa İbrahim, Trablus, Sebha ve Sirte’nin de aralarında bulunduğu birçak kente saldırılar düzenlendiğini, özellikle Sirte’deki sivil havaalanına düzenlenen saldırıda çok sayıda sivilin hayatını kaybettiğini söylüyor. BM Güvenlik Konseyi kararına dayanarak, Libya’da uçuşa yasak bölge uygulamasını hayata geçirmek üzere Fransa tarafından başlatılan hava saldırılarını yöneten ABD, Arap dünyasından gelebilecek tepkilere karşı, operasyonun sorumluluğunu devretmek istiyor. ABD Başkanı Barack Obama, Libya’da uçuşa yasak bölge uygulaması yükünün paylaşımını garantilemek için ‘birkaç gün içinde’ öncü rolünü devredeceğini söyledi. Ancak Obama’nın sorumluluğu devretmek istediği NATO’da ciddi anlaşmazlıklar bulunuyor. Anlaşmazlıkları gidermek için NATO toplantı üzerine toplantı gerçekleştiriyor. Aynı anda Libya’da şiddetli çatışmalar sürüyor.
Bu sürece nasıl gelindi?
Parlamento, siyasi parti ve sendika, siyasal ve sosyal özgürlükler gibi hiçbir şeye sahip olmayan ve aşiret yapısından direnen Libya’da günlerdir çatışmalar sürüyordu. Ortadoğu’nun diğer bölgelerinde gelişen halk hareketlerinin talepleriyle sokağa dökülmesi, Libya’yı da etkisi altına almıştı. Yaşanan çatışmalarda yaşamını kaybedenlerin sayısı binlerle ifade edilmekte. Kaddafi’nin, bölgede ilk defa kendi halkına karşı Nijer ve Çad uyruklu paralı askerler kullandığı belirtiliyor. Kaddafi’nin önceleri sadece başkent Trablus ve civarını kontrol altında tutabildiği, bunun devamında muhaliflerin ülkenin büyük kesimine hakim oldukları belirtilmişti. Ayrıca ay başında yönetim komiteleri kurdukları hatta Adalet Bakanı başkanlığında geçici bir Libya Milli Konseyi kurulduğu, ancak zaman içinde Kaddafi’ye bağlı güçlerin uçakların da desteği ile muhaliflerin ele geçirdiği bölgeleri geri almaya çalıştıkları, bunda da giderek daha fazla başarı elde ettikleri ve gelişmelerin aşiret boyutu da olan bir iç savaşa doğru geliştiği yolunda haberler yoğunluk kazanmıştı. Bu durumun bölünme ihtimalini de içeren uzun süreli bir iç istikrarsızlığa yol açması olasılığı, emperyalistlerin bölgeye müdahale etmesini tetiklediği artık su görütmez bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
İlk hamle Fransa’dan!
Fransa’nın, Libya’da muhaliflerce kurulan geçici yönetimi tanıması üzerine Libya, Fransa ile diplomatik ilişkilerini kesmişti. ABD, İngiltere ve Fransa’nın Kaddafi’ye iktidardan çekil çağrısında bulunup olayların sorumlularının Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde ‘insanlığa karşı suçtan yargılanacağını’ vurgulayarak; muhalefet cephesine alenen destek verdikleri, ayrıca ABD’nin Akdeniz’deki 6. Filosu’nu takviye ettiği, Fransa ve İngiltere’nin de benzer önlemlere yöneldiği yönündeki gelişmeler müdahaleden önce emperyalizmin attığı adımlardı. AB ülkelerinin, Fransa ve İngiltere’nin Libya’ya karşı katı tedbirler alınması, bu çerçevede Libya askeri uçaklarının sivil halka zarar vermesini önlemek amacıyla Libya Hava Sahası’nın kapatılması önerisinin bu aşamada kabul görmemesi üzerine askeri tedbirlerin geçerli bir hukuki gerekçe ve bölge ülkelerinden bu yönde bir talep gelmesi üzerinde durdukları belirtilmişti. NATO’nun ise gerekli hazırlıkları yaptığı ancak BM Güvenlik Konseyi’nin kararı olmaksızın herhangi bir hareketa geçmeyeceği yönündeki açıklamalar hemen bu gelişmelerden sonra gündeme alınmıştı.
Saldırı gerekçesi Arap Ligi eliyle hazırlandı!
Libya saldırısından bir hafta önce Arap Ligi, Körfez İşbirliği Konseyi ve Afrika Birliği, Kaddafi’yi kınayan kararlar almıştı. Arap Ligi ayrıca Kaddafi’nin meşruiyetini kaybettiğini ve halkına karşı tehlikeli önlemler aldığını vurgulayarak, Libya Hava Sahası’nın kapatılması için BM Güvenlik Konseyi’ne başvuruda bulunma ve Libya Milli Konseyi ile doğrudan temas kararları almıştır. Emperyalizmin isteği üzerine Arap Ligi tarafından alınan kararlarla Koalisyon, Kaddafi’yi siyasi yönden izole etmeyi hedefliyordu. Libya Hava Sahası’nın kapatılması fikri olayların başlamasından kısa süre sonra ortaya atılmış, bunun hayata geçirilmesinin zor, masraflı ve karmaşık olduğu gibi BM Güvenlik Konseyi’nin bu yolda bir kararına da ihtiyaç duyulacağı gerekçeleri ile gündemden düştüğü hatırlanacaktır. Fransa gerçekleştirdiği saldırıya dayanak olarak, Arap Ligi’nin başvurusunu gösterdi. Aynı anda Rusya ve Çin’in dış müdahaleye karşı olduklarını açıkladılar. Ancak talebin bu kez 22 Arap ülkesinin taraf olduğu bölgesel bir birlikten gelmesi olacakların önünün planlı bir şekilde nasıl açıldığını göstermektedir.
Diğer bir önemli nokta ise, ABD ve Fransa arasında gelişen stratejik işbikliğinin artık Libya seferiyle somut olarak işlemesidir. Fransa’nın uzun süredir hem Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da kaybettiği gücünü bu vesileyle yeniden ayağa kaldırmaya çalıştığı, yaşadığı siyasi ve ekonomik krizi aşmanın yolunu ABD işbirliğinde yeni hamlelerle yola koymaya çalıştığı artık tartışılmaz bir gerçek olarak ortada duruyor. AB ise, Irak ve Afganistan seferleri sırasında ABD ile aynı çizgide ilerlemeyi tercih etmezken, bugün yaşanan buhranını ABD ile aynı çizgiye gelerek aşmaya çalışıyor. Tüm bu uluslararası güç birlikleri, stratejik ortaklıklar, yeni dengelerin oluşmasıyla Fransa ve İngiltere’nin BM Güvenlik Konseyi’nin talebi, Arap Ligi’nin kabul etmesi hava saldırısının başlatılmasına vesile oldu. Ancak emperyalist güçlerin bölgeye müdahalesi, muhalefet cephesi tarafından onaylanmadı. Ama muhalefetin tüm direnişine rağmen yapılan her şey askeri bir müdahalenin günlerdir planlandığını çok açık bir şekilde gösteriyordu. Olayların başlamasından kısa süre sonra BM Güvenlik Konseyi’nin Libya’ya silah ambargosu koyması, Kaddafi ve yakınlarının mal varlığının dondurulması ve aile fertlerine seyahat yasağı vb. kararlar alındı. Bu kararda kuvvet kullanımdan bahsedilmiyordu. Ama tüm gelişmeler bunu gösteriyordu.
Yeni bölgesel dinamikler!
Bölgedeki diğer gelişmeler muhtemel iç savaşı gösteriyor. Yemen’de, ABD ile yakın işbirliğinde bulunmuş olan Devlet Başkanı Salih, iki yıl sonra gerçekleşecek olan seçimlerde aday olmayacağı açıkladı. Ama bu olayların gidişatını değiştirmedi. ABD’nin 5. Filosu’na ev sahipliği yapan Bahreyn’deki gösteriler, üç bakanın azli ve bazı reformların süratle yapılacağı vaadi ile kesilmiştir. Ancak durum sakin görünmekle birlikte son olarak ABD Savunma Bakanı Gates ve Genel Kurmay Başkanı’nın Bahreyn’e gittikleri, Savunma Bakanı Gates’in Kral’a destek beyanında bulunduğu bilinmektedir. Buna ek olarak, Suudi Arabistan’ın Şii çoğunluklu doğu eyaletlerinde gösterilerin yapılacağı yönündeki bilgiler nedeniyle hükümet, her türlü gösteriyi yasakladı.
Buna karşın bugüne dek sakin görülen Umman Sultanlığı’nda protesto ve gösterilerin başladığı görülüyor. Cezayir ve Fas’ta olaylara rastlanmıyor. İran’da ise aralıklı olarak protesto gösterilerinin tekrarlandığı, Mart ayı başında kendini reformcu gösteren iki liderin tutuklanması ve ikiyüzden fazla kişinin gözaltına alınmış olması dikkati çeken diğer noktalardan sadece biri. Irak’ta daha önce de varlığı ortaya çıkan muhalefetin son haftalarda Süleymaniye ve Hewlêr’de (Erbil) gene sokaklara döküldüğü, bunun yanında Irak’ın genelinde de daha çok sosyal taleplerin dile getirildiği kitle hareketlerine şahit oluyoruz. Diğer yandan Tunus’ta dini lider Gannuşi ülkeye geri döndü. Ardından 1990’ların başında yasaklanan muhafazakar grup yasallaştı. Mısır’da örgüt olarak yasaklı olan Müslüman Kardeşler’in siyasi beyanları sınırlandı. Ardından Yemen’de El-Kaide taraftarları, gösterilerde alenen İslami Devlet çağrısında bulunmaya başladılar. Bütün bunlar, Arap ülkelerinde başlayan başkaldırı sürecinin bu ülkelerde önümüzdeki dönemde yeni siyasi dinamikleri sahneye çıkaracağını gösteriyor.
Yeni kukla rejimlere karşı halkların ortak mücadelesi
Bu temelde Bahreyn ise bölgede özel bir stratejik önemi sahip. Coğrafi olarak körfezdeki ulaşım, enerji güvenliği ve İran nüfuzunun yayılması açılarından değerlendirilmesi gereken bir ülkedir. Bahreyn’deki karışıklıkların bir rejim değişikliğine ulaşmasının ABD’nin durumunu bir hayli zayıflatacağı, Suudi Arabistan’ın büyük bir tehditle karşı karşıya kalması neticesini vereceği bu gelişmelerin ise, İran’ın elini kuvvetlendireceği açık. Bu nedenle emperyalist güçler için bir iç çatışma dönemine girmiş Libya’ya yapılan müdahele diğer ülkelerde benzeri gelişmelerin önlenebilmesi için stratejik bir öneme sahipti. Kitlelerin yıllardan beri birikmiş sosyal, siyasal, insani ve ekonomik talepleri için geri dönülmez bir ateşi fitilledikleri gerçeği önümüzde duruyor. Bunun için sonuç alıcı bir direnişin gerçekleşme fikri tüm güçleri ayağa kaldırdı. Yıllardır emperyalist güçlerin desteğiyle bölgede istediğini yapan Kaddafi, son çırpınışlarını veriyor. Halk ayakta. Bölgesel iç savaş tehdidi devam ediyor.
Anlaşıldığı kadarıyla dikta rejimlere karşı başlatılan bu sürecin geriye dönülemez şekilde devam etmesi olasılığı büyük. Bu sürecin hangi aşamalardan geçeceğini ve nereye varacağını bugünden kestirmek güç ama bununla birlikte bölgedeki halk hareketlerinin bu süreci belirlemedeki etkisi büyük. Bunun da, sadece bir ülkeyle sınırlı hareketlerle değil, bölge halklarının birleşik mücadelesinin örülmesi ve ortak mücadele hattının oluşturulmasını gerektirdiği aşikar. Yoksa uzun yıllardır altında ezildikleri dikta rejimlerin yerine emperyalist güçlerin getireceği kukla rejimlerin baskı ve zoru altında kalacakları çok açık!
SELMA AKKAYA
Yıllarla biriken talepler!
Neden Tunus, Mısır ve diğer bölgelerdeki kalkışmalarda benzer bir müdahaleye girişilmedi sorusu ortada duruyor. Libya’ya yapılan müdahale aslında tüm Ortadoğu halklarını hedefliyor. Çünkü dün planlandığı gibi artık halkın sosyal, siyasal talepleriyle sokağa dökülmesinden yararlanarak, kukla rejimler oluşturmaya çalışan emperyalist güçler bunu bugün başaramıyorlar. Çünkü bu kez muhalefet, halkın talepleri üzerinden yükseliyor. Bu nedenle hem ayağa kalkmış halklara hem de bölgedeki diğer diktatörlüklere gözdağı niteliğindeki saldırı yine, ‘demokrasi’ seferi olarak gösteriliyor. Kaddafi ise ‘ben kolay lokma değilim’ diyerek sözde emperyalizme karşı ‘direniş’ bayrağını çekmiş durumda. Pazarlıklar sürüyor. Tüm bunları değiştirecek olan ise, yine bölge halklarının haklı olarak ateşlediği direniş ve Ortadoğu halklarının birleşik mücadelesinden geçiyor. Aralık ayı ortalarında önce Tunus’ta başlayan ve kısa sürede Mısır, Libya, Cezayir, Fas yanında Yemen, Bahreyn gibi Körfez ülkelerine de sıçrayan halk hareketlerinin bütün bölge için son derece önemli sonuçlar doğuracağı bir gerçek. Tunus’taki olaylar ve sonrasında tamamen halk hareketi ile liderin ülkeden kaçması ve rejimin değişmesi neticesini veren ilk örneği oluşturmaktadır. Tunus’ta yaşanan ve diğer bölgelere sıçrayan direnişlerin arka planında; halkın gerçek tercihlerini yansıtmayan hileli seçimlerle iktidarı ellerinde tutan yılların diktatörlerinin varlığı, halkın asgari sosyal taleplerini dahi güvenlik bahanesi ile şiddetle bastırmaları, yaygınlaşan yolsuzluklar ve işsizliğin giderek çığlaşması, ekonomik krizin etkisiyle son zamanlarda temel gıda maddeleri fiyatlarındaki artışların yoksulluğu ve açlığı daha da derinleştirmesi vb. süreçler yatıyor.
Müdahale sürüyor!
Ve bugün Koalisyon güçleri Libya’ya yönelik hava saldırılarına devam ederken, operasyonu yöneten ABD’li general, uçuşa yasak bölgeyi önümüzdeki günlerde Trablus, Brega ve Misrata’yı kapsayacak şekilde genişleteceklerini bildirdi. Koalisyon güçlerinin savaş uçaklarının, aralarında Kaddafi’nin karargahının da bulunduğu yerlere 90 hava saldırısı düzenledikleri açıklandı. Kaddafi yönetimi, koalisyon güçlerinin saldırılarında, 120 kişinin hayatını kaybettiğini, Sirte havaalanı ve limanlara düzenlenen saldırıların da ciddi can kaybına yol açtığını ileri sürüyor. Libya Hükümet sözcüsü Musa İbrahim, Trablus, Sebha ve Sirte’nin de aralarında bulunduğu birçak kente saldırılar düzenlendiğini, özellikle Sirte’deki sivil havaalanına düzenlenen saldırıda çok sayıda sivilin hayatını kaybettiğini söylüyor. BM Güvenlik Konseyi kararına dayanarak, Libya’da uçuşa yasak bölge uygulamasını hayata geçirmek üzere Fransa tarafından başlatılan hava saldırılarını yöneten ABD, Arap dünyasından gelebilecek tepkilere karşı, operasyonun sorumluluğunu devretmek istiyor. ABD Başkanı Barack Obama, Libya’da uçuşa yasak bölge uygulaması yükünün paylaşımını garantilemek için ‘birkaç gün içinde’ öncü rolünü devredeceğini söyledi. Ancak Obama’nın sorumluluğu devretmek istediği NATO’da ciddi anlaşmazlıklar bulunuyor. Anlaşmazlıkları gidermek için NATO toplantı üzerine toplantı gerçekleştiriyor. Aynı anda Libya’da şiddetli çatışmalar sürüyor.
Bu sürece nasıl gelindi?
Parlamento, siyasi parti ve sendika, siyasal ve sosyal özgürlükler gibi hiçbir şeye sahip olmayan ve aşiret yapısından direnen Libya’da günlerdir çatışmalar sürüyordu. Ortadoğu’nun diğer bölgelerinde gelişen halk hareketlerinin talepleriyle sokağa dökülmesi, Libya’yı da etkisi altına almıştı. Yaşanan çatışmalarda yaşamını kaybedenlerin sayısı binlerle ifade edilmekte. Kaddafi’nin, bölgede ilk defa kendi halkına karşı Nijer ve Çad uyruklu paralı askerler kullandığı belirtiliyor. Kaddafi’nin önceleri sadece başkent Trablus ve civarını kontrol altında tutabildiği, bunun devamında muhaliflerin ülkenin büyük kesimine hakim oldukları belirtilmişti. Ayrıca ay başında yönetim komiteleri kurdukları hatta Adalet Bakanı başkanlığında geçici bir Libya Milli Konseyi kurulduğu, ancak zaman içinde Kaddafi’ye bağlı güçlerin uçakların da desteği ile muhaliflerin ele geçirdiği bölgeleri geri almaya çalıştıkları, bunda da giderek daha fazla başarı elde ettikleri ve gelişmelerin aşiret boyutu da olan bir iç savaşa doğru geliştiği yolunda haberler yoğunluk kazanmıştı. Bu durumun bölünme ihtimalini de içeren uzun süreli bir iç istikrarsızlığa yol açması olasılığı, emperyalistlerin bölgeye müdahale etmesini tetiklediği artık su görütmez bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
İlk hamle Fransa’dan!
Fransa’nın, Libya’da muhaliflerce kurulan geçici yönetimi tanıması üzerine Libya, Fransa ile diplomatik ilişkilerini kesmişti. ABD, İngiltere ve Fransa’nın Kaddafi’ye iktidardan çekil çağrısında bulunup olayların sorumlularının Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde ‘insanlığa karşı suçtan yargılanacağını’ vurgulayarak; muhalefet cephesine alenen destek verdikleri, ayrıca ABD’nin Akdeniz’deki 6. Filosu’nu takviye ettiği, Fransa ve İngiltere’nin de benzer önlemlere yöneldiği yönündeki gelişmeler müdahaleden önce emperyalizmin attığı adımlardı. AB ülkelerinin, Fransa ve İngiltere’nin Libya’ya karşı katı tedbirler alınması, bu çerçevede Libya askeri uçaklarının sivil halka zarar vermesini önlemek amacıyla Libya Hava Sahası’nın kapatılması önerisinin bu aşamada kabul görmemesi üzerine askeri tedbirlerin geçerli bir hukuki gerekçe ve bölge ülkelerinden bu yönde bir talep gelmesi üzerinde durdukları belirtilmişti. NATO’nun ise gerekli hazırlıkları yaptığı ancak BM Güvenlik Konseyi’nin kararı olmaksızın herhangi bir hareketa geçmeyeceği yönündeki açıklamalar hemen bu gelişmelerden sonra gündeme alınmıştı.
Saldırı gerekçesi Arap Ligi eliyle hazırlandı!
Libya saldırısından bir hafta önce Arap Ligi, Körfez İşbirliği Konseyi ve Afrika Birliği, Kaddafi’yi kınayan kararlar almıştı. Arap Ligi ayrıca Kaddafi’nin meşruiyetini kaybettiğini ve halkına karşı tehlikeli önlemler aldığını vurgulayarak, Libya Hava Sahası’nın kapatılması için BM Güvenlik Konseyi’ne başvuruda bulunma ve Libya Milli Konseyi ile doğrudan temas kararları almıştır. Emperyalizmin isteği üzerine Arap Ligi tarafından alınan kararlarla Koalisyon, Kaddafi’yi siyasi yönden izole etmeyi hedefliyordu. Libya Hava Sahası’nın kapatılması fikri olayların başlamasından kısa süre sonra ortaya atılmış, bunun hayata geçirilmesinin zor, masraflı ve karmaşık olduğu gibi BM Güvenlik Konseyi’nin bu yolda bir kararına da ihtiyaç duyulacağı gerekçeleri ile gündemden düştüğü hatırlanacaktır. Fransa gerçekleştirdiği saldırıya dayanak olarak, Arap Ligi’nin başvurusunu gösterdi. Aynı anda Rusya ve Çin’in dış müdahaleye karşı olduklarını açıkladılar. Ancak talebin bu kez 22 Arap ülkesinin taraf olduğu bölgesel bir birlikten gelmesi olacakların önünün planlı bir şekilde nasıl açıldığını göstermektedir.
Diğer bir önemli nokta ise, ABD ve Fransa arasında gelişen stratejik işbikliğinin artık Libya seferiyle somut olarak işlemesidir. Fransa’nın uzun süredir hem Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da kaybettiği gücünü bu vesileyle yeniden ayağa kaldırmaya çalıştığı, yaşadığı siyasi ve ekonomik krizi aşmanın yolunu ABD işbirliğinde yeni hamlelerle yola koymaya çalıştığı artık tartışılmaz bir gerçek olarak ortada duruyor. AB ise, Irak ve Afganistan seferleri sırasında ABD ile aynı çizgide ilerlemeyi tercih etmezken, bugün yaşanan buhranını ABD ile aynı çizgiye gelerek aşmaya çalışıyor. Tüm bu uluslararası güç birlikleri, stratejik ortaklıklar, yeni dengelerin oluşmasıyla Fransa ve İngiltere’nin BM Güvenlik Konseyi’nin talebi, Arap Ligi’nin kabul etmesi hava saldırısının başlatılmasına vesile oldu. Ancak emperyalist güçlerin bölgeye müdahalesi, muhalefet cephesi tarafından onaylanmadı. Ama muhalefetin tüm direnişine rağmen yapılan her şey askeri bir müdahalenin günlerdir planlandığını çok açık bir şekilde gösteriyordu. Olayların başlamasından kısa süre sonra BM Güvenlik Konseyi’nin Libya’ya silah ambargosu koyması, Kaddafi ve yakınlarının mal varlığının dondurulması ve aile fertlerine seyahat yasağı vb. kararlar alındı. Bu kararda kuvvet kullanımdan bahsedilmiyordu. Ama tüm gelişmeler bunu gösteriyordu.
Yeni bölgesel dinamikler!
Bölgedeki diğer gelişmeler muhtemel iç savaşı gösteriyor. Yemen’de, ABD ile yakın işbirliğinde bulunmuş olan Devlet Başkanı Salih, iki yıl sonra gerçekleşecek olan seçimlerde aday olmayacağı açıkladı. Ama bu olayların gidişatını değiştirmedi. ABD’nin 5. Filosu’na ev sahipliği yapan Bahreyn’deki gösteriler, üç bakanın azli ve bazı reformların süratle yapılacağı vaadi ile kesilmiştir. Ancak durum sakin görünmekle birlikte son olarak ABD Savunma Bakanı Gates ve Genel Kurmay Başkanı’nın Bahreyn’e gittikleri, Savunma Bakanı Gates’in Kral’a destek beyanında bulunduğu bilinmektedir. Buna ek olarak, Suudi Arabistan’ın Şii çoğunluklu doğu eyaletlerinde gösterilerin yapılacağı yönündeki bilgiler nedeniyle hükümet, her türlü gösteriyi yasakladı.
Buna karşın bugüne dek sakin görülen Umman Sultanlığı’nda protesto ve gösterilerin başladığı görülüyor. Cezayir ve Fas’ta olaylara rastlanmıyor. İran’da ise aralıklı olarak protesto gösterilerinin tekrarlandığı, Mart ayı başında kendini reformcu gösteren iki liderin tutuklanması ve ikiyüzden fazla kişinin gözaltına alınmış olması dikkati çeken diğer noktalardan sadece biri. Irak’ta daha önce de varlığı ortaya çıkan muhalefetin son haftalarda Süleymaniye ve Hewlêr’de (Erbil) gene sokaklara döküldüğü, bunun yanında Irak’ın genelinde de daha çok sosyal taleplerin dile getirildiği kitle hareketlerine şahit oluyoruz. Diğer yandan Tunus’ta dini lider Gannuşi ülkeye geri döndü. Ardından 1990’ların başında yasaklanan muhafazakar grup yasallaştı. Mısır’da örgüt olarak yasaklı olan Müslüman Kardeşler’in siyasi beyanları sınırlandı. Ardından Yemen’de El-Kaide taraftarları, gösterilerde alenen İslami Devlet çağrısında bulunmaya başladılar. Bütün bunlar, Arap ülkelerinde başlayan başkaldırı sürecinin bu ülkelerde önümüzdeki dönemde yeni siyasi dinamikleri sahneye çıkaracağını gösteriyor.
Yeni kukla rejimlere karşı halkların ortak mücadelesi
Bu temelde Bahreyn ise bölgede özel bir stratejik önemi sahip. Coğrafi olarak körfezdeki ulaşım, enerji güvenliği ve İran nüfuzunun yayılması açılarından değerlendirilmesi gereken bir ülkedir. Bahreyn’deki karışıklıkların bir rejim değişikliğine ulaşmasının ABD’nin durumunu bir hayli zayıflatacağı, Suudi Arabistan’ın büyük bir tehditle karşı karşıya kalması neticesini vereceği bu gelişmelerin ise, İran’ın elini kuvvetlendireceği açık. Bu nedenle emperyalist güçler için bir iç çatışma dönemine girmiş Libya’ya yapılan müdahele diğer ülkelerde benzeri gelişmelerin önlenebilmesi için stratejik bir öneme sahipti. Kitlelerin yıllardan beri birikmiş sosyal, siyasal, insani ve ekonomik talepleri için geri dönülmez bir ateşi fitilledikleri gerçeği önümüzde duruyor. Bunun için sonuç alıcı bir direnişin gerçekleşme fikri tüm güçleri ayağa kaldırdı. Yıllardır emperyalist güçlerin desteğiyle bölgede istediğini yapan Kaddafi, son çırpınışlarını veriyor. Halk ayakta. Bölgesel iç savaş tehdidi devam ediyor.
Anlaşıldığı kadarıyla dikta rejimlere karşı başlatılan bu sürecin geriye dönülemez şekilde devam etmesi olasılığı büyük. Bu sürecin hangi aşamalardan geçeceğini ve nereye varacağını bugünden kestirmek güç ama bununla birlikte bölgedeki halk hareketlerinin bu süreci belirlemedeki etkisi büyük. Bunun da, sadece bir ülkeyle sınırlı hareketlerle değil, bölge halklarının birleşik mücadelesinin örülmesi ve ortak mücadele hattının oluşturulmasını gerektirdiği aşikar. Yoksa uzun yıllardır altında ezildikleri dikta rejimlerin yerine emperyalist güçlerin getireceği kukla rejimlerin baskı ve zoru altında kalacakları çok açık!
SELMA AKKAYA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder