26 Ocak 2011 Çarşamba

Stadyumlar ve Siyasal Iktidarlar

Stadyumların tarihine bakmak bir anlamda yakın siyasi tarih okuması yapmakla eşdeğer. Kim ki bir ülkenin yakın siyasi tarihi hakkında bir fikir edinmek istiyor dönüp stadyumlara baksın yeter.
İnanmayan Şili’deki Santiago’ya, Barcelona’daki Nou Camp’a, Almanya’daki Münih Olimpiyat’a, Madrid’deki Barnebau’ya ya da Eyüp Stadı’na baksın. Görülecektir ki futbol nasıl asla sadece futbol değilse stadyumlar da sadece birer beton ve metal yığını değil. Bu yüzdendir ki stadyumlar hiç kimseden çekmedi siyasal iktidarlardan çektiği kadar.
Ne holiganların taşkınlıkları ne şoven milliyetçi grupların saldırganlıkları otoriter siyasi iktidarların stadyumlara yaptığını yapmadı.

OTORİTER SİSTEMLERİN ALANLARI

Siyaset ve stadyumlar ayrı dünyaların kavramları gibi görünse de aslında değil. İçiçe geçmiş durumdalar. Hem Misak-ı Milli sınırları içinde hem de uluslararası arenada stadyumlar siyasal iktidarların at koşturdukları alanlar olagelmişlerdir. Özellikle de cunta ve otoriter sistemlerin...
Muktedirlerin geniş kitleler üzerinde tahakküm sağlamak için uğradıkları ilk yer stadyumlar olmuştur. Bu nedenle değil midir ki tek parti döneminde İnönü adını alan stadyum Demokrat Parti’nin iktidarıyla birlikte bir anda Mithatpaşa olur! Devran dönünce de tekrardan İnönü’ye evrilir.

DİKTATÖRLERİN ARENASI!

Merkez-çevre kavgasının en bariz yansımasıdır İnönü. Liberal değerlerinin her şeyi alıp sattığı günümüzde zamanın ruhuna uygun olarak yeniden ismi değiştirilerek bir inşaat markasının arkasına eklemlendi.
Yine aynı nedenledir ki, yurt genelindeki statların yüzde 80’ine ‘Atatürk’ adı verilmiştir. Bundan olsa gerek milli şef İnönü’nün adını ülke genelinde birçok stat isim olarak taşır. Stadyumlar sadece stadyum olsa neden Kasımpaşa Stadı birdenbire Recep Tayyip Erdoğan Stadı’na dönüşüversin ki? Ya da Rize’de yapılan modern stadın adına neden başbakanın adı verilmek istensin? Metin Göktepe de bir zemheri ayazında katledilmeden önce Eyüp Stadı’nda değilmiydi?
İspanya’da Franco, Portekiz’de Salazar, İtalya’da Mussolini, Almanya’da Hitler faşizmini de en iyi stadyumlardan okuyabiliriz.  Keza faşist Latin Amerika diktatörlerinin tarihinde de stadyumlar önemli roller kaplıyor.
11 Eylül 1973 sabahı CIA’nin desteğini arkasına alan General Augusto Pinochet binlerce muhalifi stadyumda toplar. Gözaltına alınan binlerce sosyalistten biri olan devrimci ozan Victor Jara’nın elleri burada kesilir. Santiago Stadyumu’nda. 
Arjantin’i kana bulayan diktatör Videla Buenos Aires’teki stadyumlar üzerinden hükmeder yıllar yılı ülkeye. Keza Hitler Almanya’sı da dünyaya meydan okumak için stadyumları tercih etmiştir. Faşist lider Hitler’in 1936’daki Berlin Olimpiyatları’nı  gövde gösterisine nasıl dönüştürdüğüne bakmak için ufak bir tarih çalışması yeter bile.
Hakkını yemeyelim ama stadyumlar aynı zamanda direniş ve başkaldırıların da merkezi olmuştur.
General Francois Franco zulmü altında inleyen Katalanlar kendi dillerini yıllarca sadece statta konuşabildi, nefret ettikleri diktatöre sadece Nou Camp Stadyumu’nda küfretti. Bu nedenledir ki Barcelona kulübü için ‘Mas que un club!’ (Bir futbol kulübünden daha fazlası) deniliyor. 

TT ARENA’YA TAM KADRO ÇIKARMA

İki siyahi onurlu sporcu Berlin Olimpiyat Stadı’nda yüz bin kişinin şaşkın bakışı altında merasim töreninde faşist lider Hitler’e karşı sol yumruklarını havaya kaldırmadı mı? Faşist liderin güç gösterisine çevirdiği olimpiyatları Hitler’e zehir etmedi mi?
Gösterişli, modern statlar siyasi iktidarlar için hem içerde hem de dışarıda önemli bir halkla ilişkiler faaliyetidir. Bu sebeple değil midir ki muktedirlerimiz seçim öncesinde henüz altyapısı dahi tamamlanmadan TT Arena’ya tam kadro halinde çıkarma yapıp, bu niyetleri sezilip ıslıklanınca da kıyametleri koparıyor

 İBRAHİM VARLI

Hiç yorum yok: