GÜNAY ASLAN
Amerika- İsrail ikilisinin aktif olarak desteklediği Türk devletinin Suriye üzerindeki baskıları sonucu PKK lideri Öcalan 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkarıldı.
Öcalan aynı gün Yunanistan’a gitti ama, Yunanlı parlamenterlerin davetine rağmen Yunan hükümeti ona ülkeye giriş izni vermedi.
Yunanistan’dan apar topar Rusya’ya gönderildi. Orada iltica etti. Rusya Devlet Duma’sı iltica talebini destekleyen bir karar tasarısını kabul etti ancak, Rus hükümeti de Öcalan’ın Rusya‘da kalmasını kabul etmedi.
Öcalan Rusya‘dan İtalya’ya gitti. İtalyan kamuoyu ona destek verdi. Fakat, İtalyan hükümeti Amerikan baskısına göğüs geremedi ve Öcalan‘ı Rusya’ya geri gönderdi.
Rusya‘dan Tacikistan’a, sonra yeniden Yunanistan‘a derken 130 günlük takip ve kuşatma Kenya’da sona erdi.
PKK lideri 15 Şubat 1999 akşamı Kenya’dan korsanvari bir biçimde kaçırılıp Türkiye’ye teslim edildi. PKK tarihinde özel yeri olan uluslararası komplo böylece hayata geçirildi.
Amerika, Ortadoğu’da oluşacak yeni dengeleri kendi çıkarlarına uygun olarak kurmanın peşindeydi. Öcalan‘ı bu nedenle tasfiye etmek istedi.
Sonradan adı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak değiştirilen dönemin Yeni Dünya Düzeni (YDD) stratejisinde Türkiye’ye de özel bir misyon biçmişti ama, PKK öncülüğünde Kürt isyanı da Türkiye’yi epey bir darbelemiş ve bir açmazın içine itmişti.
PKK ayrıca Ortadoğu’daki dengeleri de etkilemiş, Amerika‘nın bölgesel hedefleri önünde ciddi bir engel haline gelmişti.
Öcalan’ı ve PKK’yi tasfiye etmek isteyen Amerika, bölgede yeni dengeleri kurarken Kürtleri Barzani liderliğinde birleştirmek ve Güney liderliği üzerinden Türkiye’ye entegre etmek istemekteydi.
Bunlar Öcalan’a yönelik operasyon başlıca nedenleriydi.
Öte yandan Öcalan operasyonun başladığı günlerde PKK Türk devletiyle ‘ateşkes‘ halindeydi.
Öcalan MED TV’den canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu benim yaptığım, Türk, Yunan, Rus, Arap ve Belçikalı; birçok ulustan gazeteci ve siyasal gözlemcinin katıldığı programda 1 Eylül 1998’den geçerli olmak üzere ateşkes ilan etmişti.
Ateşkese rağmen Türk devleti gerilimi tırmandırmış, Amerika ve İsrail‘in desteğiyle Suriye üzerindeki baskılarını arttırmış ve Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasını sağlamıştı.
Devlet, Öcalan‘a elçiler göndermiş ve sözde uzlaşma aramıştı ama, pratikte tam tersini yapmıştı.
Öcalan teslim edildikten sonra da sorunu çözmeye değil, Kürtler’den intikam almaya çalıştı.
Öcalan’a yönelik komplonun ardından PKK ateşkese son vermiş, Türkiye’yi yangın yerine çevirmişti.
Devlet yüklesen Kürt tepkisinin önüne geçemiyordu. Bu yüzden İmralı‘daki Öcalan’a gitti. Ondan savaşı durdurmasını, ‘demokratik çözüme fırsat verilmesi için de gerillaların sınır dışına çekilmesini" istedi.
PKK lideri partisine bu yönlü çağrılar gönderdi ama, PKK kabul etmedi. PKK Konseyi, ‘Önderliğimiz özgür olmadan söylediği hiçbir şey onu ve bizi bağlamaz‘ karşılığını verdi.
Ne var ki komplonun tahribatı ağırdı. PKK içeride ve dışarıda ciddi sarsıntılar yaşamaktaydı. Bu yüzden tavrında ısrarlı olamadı.
Mecburen geri çekildi ve 2 Ağustos süreciyle birlikte devlete sorunu çözmesi için hayati bir fırsat verdi.
Türk devleti bu fırsatı da çözüm için değil, intikam amacıyla değerlendirdi. Geri çekilen gerilla güçlerine peş peşe saldırılar düzenledi.
Geri çekilme günlerinde 500’e yakın gerilla; Kürt halkının yetiştirdiği birbirinden değerli 500’e yakın insan hayatını kaybetti.
Kürt halkı bu süreçte çok ağır bedel ödedi ve PKK de dört yıl içinde tasfiyeyle yüz yüze geldi.
PKK 2004 yılında anca kendine gelebildi. Yeniden direnişe yöneldi ve bu sayede de zaten yeniden bölgesel aktör haline geldi.
Türk devletiyse içeride ve dışarıda ciddi mevziler kaybetti. Rejim içeride meşruiyetini, dışarıda dayanaklarını yitirdi.
Türkiye şimdi bir boşlukta sallanıp duruyor ama, bildiğini okumaktan da vazgeçmiyor.
Bunca olup bitene rağmen hala Kürtleri bir halk olarak görmüyor. PKK ve liderini halk iradesi olarak kabul etmiyor.
Kemalizm gitti, Siyasal İslam geldi; Ergenekon iktidarını AKP’ye devretti fakat, Kürt siyaseti gibi Öcalan’a yaklaşım da özünde değişmedi.
Dün Ergenekon’un yaptığını bugün AKP yapıyor! Öcalan’ın esaretini Kürt halkına karşı şimdi de AKP kullanmaya çalışıyor.
‘İmralı’yla yeniden görüşülebilir‘ diyen Erdoğan’ın çözümün değil, oyalama ve çürütmenin peşinde olduğu gözleniyor.
Başdanışmanı Akdoğan yeni görüşmeden muradın, ‘PKK’yi bölgesel denklemin dışına çıkarmak‘ olduğunu söylüyor.
AKP devletin geleneksel politikasını sürdürüyor. Onun bu tavrı ‘Yeni Oslo Sürecinin‘ de başlamadan biteceğini gösteriyor.
Zira PKK, Öcalan üzerinden yeni bir oyalama ve tasfiye siyasetine fırsat verecek gibi görünmüyor.
PKK artık İmralı‘da müzakereyi kabul etmiyor. Öcalan özgür olmadan çözüm olmaz diyor.
Bundan 15 yıl önce‚ ‘önderliğimiz özgür olmadan olmaz‘ diyen ancak, bunu hayata geçiremeyen PKK şimdi komplonun rövanşını alıyor…
Amerika- İsrail ikilisinin aktif olarak desteklediği Türk devletinin Suriye üzerindeki baskıları sonucu PKK lideri Öcalan 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkarıldı.
Öcalan aynı gün Yunanistan’a gitti ama, Yunanlı parlamenterlerin davetine rağmen Yunan hükümeti ona ülkeye giriş izni vermedi.
Yunanistan’dan apar topar Rusya’ya gönderildi. Orada iltica etti. Rusya Devlet Duma’sı iltica talebini destekleyen bir karar tasarısını kabul etti ancak, Rus hükümeti de Öcalan’ın Rusya‘da kalmasını kabul etmedi.
Öcalan Rusya‘dan İtalya’ya gitti. İtalyan kamuoyu ona destek verdi. Fakat, İtalyan hükümeti Amerikan baskısına göğüs geremedi ve Öcalan‘ı Rusya’ya geri gönderdi.
Rusya‘dan Tacikistan’a, sonra yeniden Yunanistan‘a derken 130 günlük takip ve kuşatma Kenya’da sona erdi.
PKK lideri 15 Şubat 1999 akşamı Kenya’dan korsanvari bir biçimde kaçırılıp Türkiye’ye teslim edildi. PKK tarihinde özel yeri olan uluslararası komplo böylece hayata geçirildi.
Amerika, Ortadoğu’da oluşacak yeni dengeleri kendi çıkarlarına uygun olarak kurmanın peşindeydi. Öcalan‘ı bu nedenle tasfiye etmek istedi.
Sonradan adı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak değiştirilen dönemin Yeni Dünya Düzeni (YDD) stratejisinde Türkiye’ye de özel bir misyon biçmişti ama, PKK öncülüğünde Kürt isyanı da Türkiye’yi epey bir darbelemiş ve bir açmazın içine itmişti.
PKK ayrıca Ortadoğu’daki dengeleri de etkilemiş, Amerika‘nın bölgesel hedefleri önünde ciddi bir engel haline gelmişti.
Öcalan’ı ve PKK’yi tasfiye etmek isteyen Amerika, bölgede yeni dengeleri kurarken Kürtleri Barzani liderliğinde birleştirmek ve Güney liderliği üzerinden Türkiye’ye entegre etmek istemekteydi.
Bunlar Öcalan’a yönelik operasyon başlıca nedenleriydi.
Öte yandan Öcalan operasyonun başladığı günlerde PKK Türk devletiyle ‘ateşkes‘ halindeydi.
Öcalan MED TV’den canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu benim yaptığım, Türk, Yunan, Rus, Arap ve Belçikalı; birçok ulustan gazeteci ve siyasal gözlemcinin katıldığı programda 1 Eylül 1998’den geçerli olmak üzere ateşkes ilan etmişti.
Ateşkese rağmen Türk devleti gerilimi tırmandırmış, Amerika ve İsrail‘in desteğiyle Suriye üzerindeki baskılarını arttırmış ve Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasını sağlamıştı.
Devlet, Öcalan‘a elçiler göndermiş ve sözde uzlaşma aramıştı ama, pratikte tam tersini yapmıştı.
Öcalan teslim edildikten sonra da sorunu çözmeye değil, Kürtler’den intikam almaya çalıştı.
Öcalan’a yönelik komplonun ardından PKK ateşkese son vermiş, Türkiye’yi yangın yerine çevirmişti.
Devlet yüklesen Kürt tepkisinin önüne geçemiyordu. Bu yüzden İmralı‘daki Öcalan’a gitti. Ondan savaşı durdurmasını, ‘demokratik çözüme fırsat verilmesi için de gerillaların sınır dışına çekilmesini" istedi.
PKK lideri partisine bu yönlü çağrılar gönderdi ama, PKK kabul etmedi. PKK Konseyi, ‘Önderliğimiz özgür olmadan söylediği hiçbir şey onu ve bizi bağlamaz‘ karşılığını verdi.
Ne var ki komplonun tahribatı ağırdı. PKK içeride ve dışarıda ciddi sarsıntılar yaşamaktaydı. Bu yüzden tavrında ısrarlı olamadı.
Mecburen geri çekildi ve 2 Ağustos süreciyle birlikte devlete sorunu çözmesi için hayati bir fırsat verdi.
Türk devleti bu fırsatı da çözüm için değil, intikam amacıyla değerlendirdi. Geri çekilen gerilla güçlerine peş peşe saldırılar düzenledi.
Geri çekilme günlerinde 500’e yakın gerilla; Kürt halkının yetiştirdiği birbirinden değerli 500’e yakın insan hayatını kaybetti.
Kürt halkı bu süreçte çok ağır bedel ödedi ve PKK de dört yıl içinde tasfiyeyle yüz yüze geldi.
PKK 2004 yılında anca kendine gelebildi. Yeniden direnişe yöneldi ve bu sayede de zaten yeniden bölgesel aktör haline geldi.
Türk devletiyse içeride ve dışarıda ciddi mevziler kaybetti. Rejim içeride meşruiyetini, dışarıda dayanaklarını yitirdi.
Türkiye şimdi bir boşlukta sallanıp duruyor ama, bildiğini okumaktan da vazgeçmiyor.
Bunca olup bitene rağmen hala Kürtleri bir halk olarak görmüyor. PKK ve liderini halk iradesi olarak kabul etmiyor.
Kemalizm gitti, Siyasal İslam geldi; Ergenekon iktidarını AKP’ye devretti fakat, Kürt siyaseti gibi Öcalan’a yaklaşım da özünde değişmedi.
Dün Ergenekon’un yaptığını bugün AKP yapıyor! Öcalan’ın esaretini Kürt halkına karşı şimdi de AKP kullanmaya çalışıyor.
‘İmralı’yla yeniden görüşülebilir‘ diyen Erdoğan’ın çözümün değil, oyalama ve çürütmenin peşinde olduğu gözleniyor.
Başdanışmanı Akdoğan yeni görüşmeden muradın, ‘PKK’yi bölgesel denklemin dışına çıkarmak‘ olduğunu söylüyor.
AKP devletin geleneksel politikasını sürdürüyor. Onun bu tavrı ‘Yeni Oslo Sürecinin‘ de başlamadan biteceğini gösteriyor.
Zira PKK, Öcalan üzerinden yeni bir oyalama ve tasfiye siyasetine fırsat verecek gibi görünmüyor.
PKK artık İmralı‘da müzakereyi kabul etmiyor. Öcalan özgür olmadan çözüm olmaz diyor.
Bundan 15 yıl önce‚ ‘önderliğimiz özgür olmadan olmaz‘ diyen ancak, bunu hayata geçiremeyen PKK şimdi komplonun rövanşını alıyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder