KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Türk meclisi tarafından çıkarılan son tezkerenin eskilerinden farklı olduğunu söyleyerek, “Hem Kürtlere hem de Suriye, İran ve Irak’a karşı savaş başlatma anlamındadır” dedi. Karayılan, Osmanlı hayalleri kuran AKP hükümetinin Suriye’yi Türkiye’nin bir eyaleti yapmak istediğini kaydederken, Türk medyasının Mehmet Öcalan ile görüşme sonrası Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a atfettiği sözleri de yalanladı. Karayılan, “Tüm halkımıza bunu açıkça söylüyorum. Bizim bu görüşmeden anladığımız, önderliğimiz halkın sürece katılımını, gidişatı eksik görmüş” diye belirtti.
Stêrk TV ve ANF’ye mülakat veren Karayılan, 9 Ekim 1998 komplosu, Öcalan ile son görüşme, tezkere, gerillanın eylemleri, Oslo süreci, AKP kongresi ve Suriye’deki gelişmeleri değerlendirdi.
Karayılan, gerillanın yeni taktiği karşısında AKP’nin yenildiğini belirtirken, yaklaşık üç yıl süren Oslo sürecinin neden sonlandığına dair önemli açıklamalarda bulundu. Karayılan, Ortadoğu’da geniş bir savaşın başlaması halinde Kürtlerin alacağı pozisyon konusunda da mesajlar verdi.
*14 yıl önce hareketiniz ve önderliğinize dönük uluslararası bir komplo gerçekleştirildi. Bu süre içerisinde yaşananları ve sizin cephenizde yürütülen mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her şeyden önce uluslararası komployu bir kez daha kınıyor ve lanetliyorum. 14 yıl önce 9 Ekim’de başlayan komplo önderliğimiz şahsında hareketimize, halkımıza karşı büyük çaplı gelişen bir saldırıydı. Buna karşı halkımız, hareketimiz ve Önderliğimiz büyük direniş geliştirdi. Özellikle güneşimizi karartamazsınız şiarıyla bedenini ateşe verip şehit düşenler, yine farklı yöntemlerle bu komploya karşı direniş geliştiren kahraman halk evlatlarını saygıyla anıyor sözümüzü yineliyorum.
Uluslararası komploya karşı Önderliğimiz yürüttüğü siyasetle, geliştirdiği direnişle yine hareketimiz geliştirdiği direniş ve halkımızın da bu direnişe verdiği destekle komplo boşa çıkarıldı. Tarihi direniş geliştirildi. İmralı’da, diğer zindanlarda, sokaklarda, dağlarda bu direniş eş zamanlı gelişti. 14 yıldır bütün imkanlar kullanılarak bu haksızlığa karşı direniş geliştirildi. Bu direnişler sonucunda komplo sonuçsuz bırakıldı. Komplo boşa çıkarıldı. Ancak komplo halen son bulmadı. Yani halen farklı şekillerde komplo süreci devam ediyor. Fakat sonuç alamamıştır.
Komplonun amacı neydi? Amacı, Önder Apo’nun ideolojik çizgisini güçten düşürüp hareketi tasfiye etmeyi amaçlıyordu. Ama bugün Önder Apo’nun mücadele çizgisi Ortadoğu’da her zamankinden daha güçlüdür. Bunu herkes biliyor. Hareketimiz bugün komployu tümden ortadan kaldıracak, komployu boşa çıkarmak için geniş kapsamlı bir hamle başlatmıştır. Hem diplomatik alanda dünya genelinde çalışmalar yürütülüyor. Yine halkımızın direnişi Avrupa’da, yurt dışında ve hareketimiz Kürdistan’da kapsamlı bir hamle başlatmış. Halkımız direniyor, zindanlar da 25 gündür açlık grevindedir. Bütün bunlar Önder Apo’nun özgürlüğü içindir. Önder Apo’nun özgürlüğü komployu boşa çıkarma, devreden çıkarma anlamındadır. Bu da halkımızın özgürlüğü demektir. Önderliğimiz ve halkımızın özgürlüğü aynı anlama sahiptir.
Halkımız direnişiyle, tutumuyla uluslararası komploya karşı mücadele ediyor, komplocuları kınıyor, bunu ödediği bedellerle her gün daha da geliştiriyor. Komploya yeter artık diyoruz. Kürt halkı da yeryüzündeki tüm halklar gibi özgür yaşamak istiyor. Kürt halkı bunu mücadelesiyle hak ettiğini de ortaya koymuştur.
ÖCALAN’IN MESAJI
Hareketiniz kapsamlı bir eylemlilik süreci başlattı. Ancak Bir yıldır Sayın Öcalan ile görüşme olmuyordu. Son günlerde Mehmet Öcalan’ın Sayın Abdullah Öcalan ile görüştüğü basına yansıdı. Türk medyasında Sayın Öcalan’ın hareketinizin başlattığınız bu hamleyi eleştirdiği söylendi. Böyle bir şey var mı, bu tür tartışmaların amacı nedir sizce?
İmralı'da Önderliğimiz üzerinde yürütülen tecrit ve psikolojik baskı dünya da benzeri yoktur. Bunun Türkiye ve dünya yasalarında yeri yoktur. Önderliğimizin düşüncelerinin kamuoyuna ulaşmasını istemiyorlar. Bir de bu bir savaştır. Her yerde Kürt halkına, önderine ve gerillasına dönük bir savaş vardır. Önderliğimiz üzerindeki tecrit de kardeşinin ziyaretiyle kalkmış değildir. Ziyaret gerekliydi. Uzun süredir önderliğimizden, oradaki arkadaşlardan haber alınmıyordu. En azından bir haber almak için böyle bir şey gerekliydi ve gerçekleşti. Ama hem başbakan, adalet bakanı kendileri bunu açıkladılar, bundan faydalanmak istediler. Bununla bize karşı psikolojik bir hamle başlatmak istediler. Türk medyası da bu görüşmeyi de tümden çarpıttı. Sözde önderliğimiz bu hamleyi yerinde görmüyormuş deniliyor. Bunlar doğru değil. Görüşme kısa sürmüş. Özü şudur. Önderliğimiz bu süreçte gelmenize gerek yoktu, gelmenize bundan sonra da gerek yoktur. Her gün onlarca insan yaşamını yitiyor, bu normal bir şey değil, basit değildir. Burada ciddi yaklaşmak gerekir. Geliş-gidişe gerek yok. Önderliğimizin kısaca verdiği mesaj budur. Bu mesajlar hem halkımız hem hareketimiz açısından dönemin gerekliliğini ortaya koyuyor. Herkes olduğu yerde sorumluluklarını yerine getirmeli. Çalışmasını iyi yapmalı. Çünkü bugün Önderliğimiz, halkımız, hareketimizin tümünün çabası hakikati ortaya koymaya dönüktür. Önderliğimizin tutumu da bu çerçevededir. Ama Türk medyası söylenmeyen şeyleri sanki söylenmiş gibi yayınladı. Doğru değildir.
ÖCALAN HALKIN SÜRECE KATILIMINI EKSİK GÖRMÜŞ
Tüm halkımıza bunu açıkça söylüyorum. Bizim bu görüşmeden anladığımız, Önderliğimiz halkın sürece katılımını, gidişatı eksik görmüş. Kendisi de orada bir tutum ortaya koymuş durumdadır. Hem Önderliğimiz, hem oradaki arkadaşlar bir tutum almışlar. Nedir bu tutum? Özünde, tecrit vardır. Şimdi bazıları tecrit yoktur da, Öcalan kendisi görüşmek istemiyor diyor. Devlet dışarıya böyle söylüyor. Kamuoyuna, halka böyle söylemiyor. Bazıları da tek yönlü olarak Önderliğin görüşme yapmak istemediğini söylüyor. Hakikat şöyledir: Türk devleti Önderliğimiz onların oyunlarını fark edip buna karşı tutum alıp aradan çekildiğini söyleyince, o zaman başbakanın talimatıyla AKP hükümeti önderliğimize dönük tecrit geliştirdi. Tüm avukatlarını tutukladı. Öyle olunca önderliğimiz de ‘sizin istediğiniz şartlarda ben de görüşme yapmak istemem’ dedi. Öncelikle avukatlar serbest bırakılmalı, avukatlar bundan sonra tutuklanmamalı. Önderliğimiz sıradan biri değildir ki teslim alıp görüşmeleri o şekilde yaptıracaksın. Bu aynı zamanda bir direniş tutumudur. Yani biz sömürgeci AKP devletinin yaptıklarını, uygulamalarını kabul etmeyiz anlamına geliyor.
BU TECRİT ALTINDA BASİT BİR GÖRÜŞMENİN ANLAMI YOK
Bu tecrit altında aile ya da basit bir görüşmenin bir anlamı yoktur. Bir savaş var, saldırı var. Bunun durmasıdır önemli olan. Önderliğimizin tutumu, orada konuşulanlar bu anlama geliyor. Orada bir tecrit var ve bu tecride karşı Önder Apo ve arkadaşların tutumu vardır. Şimdi diğer zindan tutsakları da bu sürece katılmıştır. Sonuç olarak söyleyeceklerim, bu konuda Türk devleti manipülasyon yapıyor. Çarpıtıyor. Ama bugün İmralı’da sürdürülen direniş çok anlamlı bir direniştir.
TÜRK DEVLETİ PROJESİNİ ORTAYA KOYMALI
AKP son günlerde İmralı ile görüşme yapılabileceğini, hareketinizle görüşme yapılabileceğini ama BDP ile görüşme yapılmayacağını söylüyor. Belirttiğiniz koşullarda bu tür söylemler ve gösterilen niyet ne kadar gerçekçidir? Böyle bir şey mümkün mü?
Sanırım halkımız süreci takip ediyor. Bundan bir süre önce konuya ilişkin açıklama yapmıştık. Türk devleti gerçekten Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözmek istiyorsa biz buna açığız. Türk devleti bu konuda bir karar vermeli, ortaya bir proje koymalı. Eğer öyle gerçekten samimi bir projesi varsa biz de zaten sorunu demokratik yollardan, diyalog yöntemiyle çözmek istiyoruz. Ama biz onların amacında böyle bir şey olmadığını biliyoruz. Başbakanın konuşmaları, bazı bakanlarının konuşmaları alt yapısızdır. Kendi içerisinde çelişkilerle doludur. Taktik söylemlerdir.
AMAÇLARI TOPLUMU UMUTLANDIRMAK
Amaçları nedir?
Amaçları toplumu umutlandırmaktır. Bu bir AKP taktiğidir. Umut yaratıyor ama bir şey yapmıyor. Kamuoyunu umutlandırıp sanki bazı adımlar atılacakmış gibi yapıyor. Ama bakın kaç gün sonra kongre yapıldı fakat bir şey söylemedi. Eğer gerçekten stratejilerinde böyle bir şey olsaydı söz ederdi. Çünkü konuşmaları partinin stratejisi gibi ortaya koydu. Orada Türkçülük daha çok ön plana çıktı. Konuşmasında halkımıza bize karşı mücadele etme çağrısı yapıldı. Herkes o kongrede bir şeyler söyleyeceği şeklinde kendisini hazırlamıştı. Ama o Kürt sorunundan bahsetmedi bile. Çünkü o konuşmalar umut yaratıp kendisini, kendi çizgisini uygulama üzerineydi. Bir yandan ben BDP ile oturmam, Şemzinan’da (Şemdinli) gerilla ile tokalaşanlarla hiçbir yerde duramam, onları parlamentodan çıkarıp zindana atacağım diyor. Diğer yandan İmralı ve Oslo görüşmeleri yapacağım diyor. Bir yerde Önderliğimizin ev hapsine alınmasının mümkün olmadığını söylüyor, diğer yandan İmralı’da görüşme yapılacağını söylüyor. Boş konuşmalardır. Uğraştırma taktikleridir. Özünde biz zaten demokratik barışçıl bir çözüm için çok çaba sarf ettik.
OSLO SÜRECİ YAKLAŞIK ÜÇ YIL SÜRDÜ
Oslo süreci yaklaşık üç yıl sürdü. Hem Oslo’da hem de İmralı'da bu görüşmeler sona doğru geldi. Protokoller o temelde yazıldı. Heyet bu protokolleri başbakana sunacaklarını, hükümetin karar alması gerektiğini belirtti. Tartışmalar bitmişti. Bazıları müzakere yapacak mısınız diyor, biz zaten yaptık. Her şey madde madde yazıldı. Heyeti götürüp teslim etti. Kendisi cevap vermedi. Silvan’da bir olay oldu, ki o tür eylemler daha önce de çokça yapılıyordu. Bunu gerekçe yapıp savaş ilan etti. Biz bir yıldır AKP bu süreci bozdu diyoruz. Türk devleti, medyası, AKP ‘hayır PKK bitirdi’ diyordu. Bir hafta önceki konuşmasında başbakan, samimi olmadıklarını gördüğümde Oslo sürecini sonlandırdım, diyerek kendilerinin bitirdiğini açıkladı. Oysa bir yıldır bunu inkar ediyorlar.
OSLO SÜRECİ NEDEN SONLANDI
Neden sonlandırdılar
Evet bu önemlidir. Herkes, halkımız bunu bilmelidir. Dört parça Kürdistan bunu bilmeli. AKP Ortadoğu’da yeni gelişmeler yaşandığını gördü. Yeni bir dizayn olacağını gördü. Eğer Oslo süreci Kürtlere bazı haklar verirse sonrasında Kürtler bu dizayn sürecinde bir statü elde edebilirler diye korktular. AKP, Türk devleti bundan korktu. Onun için bir yandan bizimle çözüm görüşmeleri yapıyordu. Bir yandan İran’da bizi tasfiye üzerinden görüşmeler yapıyordu.
Sonra temmuz ayında Oslo sürecinin sonlandırıp Kandil'de savaş başlattılar. Önce birlikte Kürt sorununu gündem dışı bırakmaya çalıştılar. Ne yapacaklardı? Güney Kürdistan’ı siyasi ve diplomatik ve ekonomik yöntemlerle kontrole alacaklardı ve PKK’yi şiddet yöntemleriyle tasfiye edeceklerdi. Kürtleri güçten düşürüp bu süreçten faydalanmalarını engellemeye çalışacaklardı. Amaç buydu. Sonra İran ve Türkiye arasında Suriye ve Libya konusunda sorun çıktı. İran bu konseptten çıktı. Türkiye şimdi ABD, AB desteğiyle bu konsepti sürdürüyor. Onlardan bazı sözler de almışlar. Kürtleri güçten düşürmeye çalışıyorlar. Bazı Kürtlerle ilişkilenip bazılarını hedefleyip bu şekilde güçten düşürmeyi hedefliyorlar.
ABD VE AB DESTEĞİYLE TASFİYE EDECEĞİNE İNANDI
Bu durumda Oslo sürecinin Türk devletinin bölge devletleriyle hareketinize karşı geliştirdiği ittifak sonucunda bozulduğu tespiti doğru olur mu?
Hayır tümden öyle demek doğru olmaz. Fakat dünya, tarih ve savaş-barış tecrübelerinde de savaşan iki gücün arasında birisinin savaş, silah yoluyla sonuç alacağına inanması durumunda barışa gelmez. Savaşla birbirlerini bitiremeyeceklerine inandıklarında barış imkanları oluşur. Türk devleti İran devletinin onunla ittifak yapacağını gördü. Bu 2011 kışında yaşanan durumdur. Belki şimdi böyle bir ittifak durumu yoktur ama o zaman vardı. Türk devleti bunu gördü. Amerika, AB destek veriyordu. Teknoloji, istihbaratın kendisine sunulduğunu gördü. Bizi silahla tasfiye edeceğine inandı. Bunun için 12 Haziran seçimlerine kadar bekledi. Bu süreçten nemalandı, oylarını yükseltti, işi bitince masaya tekme attı. O zamandan bu yana bize karşı bir savaş sürdürüyor. Başta bu savaşta bize bazı darbe vurdular. Bununla sonuç alacaklarına inandılar. Sri Lanka’da Tamiller nasıl yok edildiyse PKK’yi bu şekilde bitireceklerini belirtiyorlardı. Bu saldırıyı biz de gördük. Güçlerimize yönelik silahlı, siyasala alana soykırımcı bir yönelim vardı. Aslında tüm Kürt dinamiklerine yönelik bir saldırı vardı. Gazetecisi, avukatı, sendikacısı, siyasetçisi, sanatçısı hepsi zindanlara atıldı.
GERİLLANIN YENİ TAKTİĞİ KARŞISINDA AKP YENİLDİ
Eğer barış niyeti olsaydı 8 binden fazla insanı zindana atmazdı. Anlaşılan bizi zayıflatmak istiyorlar. Askeri alanda kesin sonuç almak istiyor. Bunca yılın tecrübesine sahip hareketimizde toparlanıp karşı hamle başladı. Yeni bir taktikle bunu geliştirdi. Onlar bu taktiğe hazır değillerdi. Karakollarını, teknolojiyle donatmışlardı. Öyle sanıyorlardı ki bununla Kürdistan’ın her yanında kontrollerini sürdüreceklerini sanıyorlardı. Ama gerilla yeni bir taktikle hakimiyetini geliştirdi. Yani vur-kaç taktiği yerine “vur-alan al-hakimiyet kur” taktiği geliştirdi. Böyle olunca buna karşı hazırlıksız yakalanıp yenildiler. AKP şimdi hareketimize yönelik politikasında sonuçsuz kalmıştır. Tasfiye politikasında yenilmiştir. Böyle olunca bir kez daha bazı Kürtlere, çevrelere bazı umutlar verip hareketten uzaklaştırma hesabı güdüyor. Özünde zihniyet değişmemiştir. Gerçekten zihniyet değişirse, çözüme karar verirlerse demokratik siyasal yollardan bizde buna hazırız. Görülen o ki bazı manevralar geliştiriyor.
TÜRK DEVLETİ YENİ BİR KARARA VARMADIĞI SÜRECE ÇÖZÜM GELİŞMEZ
AKP hükümetinin bu politikası devam ederse siz Kürt hareketi olarak nasıl bir siyaset izleyeceksiniz?
Halkımız bu yaşananları iyi görmeli. AKP ya da Türk devleti yeni bir karara varmadığı sürece çözüm gelişmez. Yeni karar ne olacak? Eskiden, cumhuriyetin kuruluşundan beri Türk devleti Kürtleri inkar ediyordu. Tek milletiz diyor. Sadece Türk milleti var diyordu. Zaten anayasada 66. Maddede böyledir. Anayasal vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür diyor. Şimdi AKP Türk devletinin sömürgeci politikalarının inkar ettiği yerde gündeme geldi. Ve bunlar yanlış yapmışlar, bu şekilde istenilen yapılamaz dedi. Kürtleri kabul edip o şekilde sisteme dahil etmek gerekir dedi. AKP Kürt kardeşlerim var dedi, aslen Kürt olan vatandaşlarımız var ama hepimiz yine de tek milletiz. Sonuçta aynı kapıya çıktık. Bu da bazı Kürtleri kandırdı. Erdoğan tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek dil demiyor mu, diyor. Bu onların felsefesidir, prensipleridir. Bu prensip tüm cumhuriyetin, Atatürk, İnönü, Demirel sürecinin de prensibi buydu. AKP de aynısını sürdürüyor. Eskiden Kürt var denilmiyordu, şimdi AKP Kürt var ve sonuçta yine de Türktür diyorlar. Buna kanmamak gerek.
TÜMDEN MİLLİYETÇİ VE IRKÇI BİR YAKLAŞIM VAR
Güney Kürdistan’da bazı medya kuruluşları AKP siyasetinin Kürtler için olumlu, sorun çözücü bir siyaset olarak gösteriyor. Peki sormak gerekir, Kürtler kuzeyde bir millet değil mi, 15 milyon sayısı yok mu, peki AKP bunların varlığını kabul ediyor mu, hayır. Bu çok önemli bir konudur. AKP tek millet diyor. Tek millet denildikten sonra gerisinin hiçbir anlamı kalmıyor. Onun için statü, dil hakkı, kültür hakkı, siyasal temsil hakkı vermiyor. Neden? Çünkü bir halk olarak kabul etmiyor. Bir halk olarak kabul etseydi belki bunları da kabul ederdi. Sorun devlet zihniyetidir. Bugün bu AKP devletidir. Tümden AKP denetimine geçmiştir. Kimseyi kandırmamalıdır. Kürtleri kabul ediyor musun etmiyor musun, şimdiye kadar kabul etmemiş. Buna karşı mücadele gerekiyor. Duruş gerekiyor. Bunun için çözüm isteyenler bu gerçeği görmelidir. Tüm Kürt siyaseti bu gerçeği görmeli. Yani AKP bir yandan dini duyguları kullanıyor, bir yandan ekonomik imkanlarını kullanıyor bu şekilde Kürtleri asimile etmeye çalışıyor.
AKP Kongresinde 2023’te müreffeh ve çağdaş bir Türkiye’yi inşa edeceklerini söylüyorlar. Peki bu inşaada Kürt var mı yok. Kürtlerin tümden asimilasyonu var. Bir de 2071 diyor. Çünkü bu tarih Türklerin Anadolu’ya giriş yıl dönümüdür. Tümden milliyetçi bir yaklaşım, ırkçı bir yaklaşımdır.
AKP İSLAMİYETİ TÜRK’ÜN ÇIKARINA KULLANIYOR
AKP bu kongrede tümden Türk milliyetçiliğini öne çıkardı. Türk İslam sentezini öne çıkardı. Bu da İslamiyet’in Türkün çıkarına kullanılmasını ön görüyor. Tümden kendilerini ve çıkarlarını esas alıyorlar. Bu yaklaşımlarını aşmaları gerekir. Kürt hakikati ortaya çıkmıştır. Dünya bu gerçeği görüyor. Eğer cumhuriyetin başlangıcında ki gibi asimilasyon politikasıyla sonuca ulaşsalardı belki olabilirdi. Ama Kürtler direniyor ve bu olamaz. Önderliği var, gerçekliğini ortaya çıkarmış, felsefesini yaratmış. Bin yıllardır yaşadığı bu topraklardan kimse Kürtleri ortadan kaldıracak durumda olamaz.
KÜRTLER ORTADOĞU’DAKİ MEZHEP SAVAŞINDA TARAF OLMAYACAK
Ortadoğu’da olası geniş kapsamlı bir savaşta Kürtlerin tarafı neresi olacak?
Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler tüm dünyayı ilgilendiriyor. İki parçalı bir dünya oluştu adeta. Bugün bölgede süren savaşın iki temel özelliği var. Birincisi, küresel ve bölgesel güçler hakimiyetleri için bir mücadele sürdürüyorlar. İkincisi, bölgede süren mücadele mezhepsel çelişkiler üzerine derinleşiyor. Önümüzdeki süreçte bu mücadelenin tümden mezhepsel savaşa dönme tehlikesi vardır. Bu şimdi de biraz vardır. Ama gittikçe derinleşiyor. Bu halkların çıkarları için, Ortadoğu özelliklerinden kaynaklı tahribatlar yaratır. Buna karşı durmak gerekir. Bölgede mezhepsel savaş olmamalı. Ortadoğu’da öz gücünü, demokratik gücünü, halkların kardeşliğini amaçlayan güçler bir araya gelmeli. Üçüncü bir güç olarak bir araya gelmeli. Buna ihtiyaç var.
Kürtlerin yerinin neresi olacağı oldukça önemlidir. Bize göre Kürt halkı bu savaşta, mezhepsel temelde yürüyen savaşta Kürtler taraf olmamalıdır. Üçüncü bir çizgi olarak mücadele etmelidir. Bu çok önemlidir. Kürt halkının geleceği açısından bugün yürütülen siyaset çok önemlidir. Kürt halkı bölgede prensip olarak barış ve özgürlük taraftarı olmalıdır. Bunun için Kürt halkı taraf tutmamalıdır. Bilmeliyiz ki çıkarımız özgürlük ve demokraside vardır. Taraf tutmakla olmaz. Kendimiz bağımsız çizgide ısrar etmeliyiz. Ulusal çıkarımız bu temeldedir. En önemlisi bugün halkımızın içinde Sünni, Alevi, Şii, Yarsan, Ezidiler var. Yani Kürtlerde de çok değişik inanç ve mezhepler mevcuttur. Ulusal birliğin korunması için, Kürt halkının birliği için biz bu mezhep savaşında yer almamalıyız. Taraf tutulursa Kürt halkı da parçalara ayrılır. Biz hareket olarak Kürdistan’daki tüm inançlara saygı duyuyoruz. Bunların hepsi Kürtlerin zenginliğidir. Korunmalıdırlar. Hepsinin özgürce ibadetlerini yapmaları gerekir. Demokratik ulus yöntemiyle yaklaşılmalıdır. Bu hakikati savunmak için bizim bu mezhep savaşında yer almamamız gerekiyor.
Bugün her zamankinden daha fazla Kürt siyasetinin demokratik ulus stratejisinde birleşmesi gerekiyor. Birleşmezse dahi bir birine yakın durmalı, parçalı durmamalıdırlar. Özellikle Güney Kürdistan siyasi hareketleri, siyaseti demokratik ulus çizgisini esas almalıdır. Doğru çizgiyi esas almak Kürt halkı için çok önemlidir. Biz her şart ve koşul altında demokratik ulus çizgisini esas alacağız. Bunun tüm Kürdistan’da yerleşmesi için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz. Bunu tüm Kürdistan için stratejik ele alıyoruz. Ortadoğu’nun kaynadığı bu dönemde Kürtlerin bir olması, doğru stratejiyle statü elde etmeleri gerekiyor. Kürt halkı köle olmamalı, statüsüz kalmamalı. Bunun yolu da ortak strateji de birlik olmalı ya da birbirine yakın durmakla olur. Bu bölge savaşında barıştan, demokrasiden yana olmakla olur. Tüm mezhep ve inançların bir arada yaşamasından yana olmak gerekir. Bunu Kürt halkı açısından çok önemli görüyorum. Bu hareketimizin temel kanısıdır. Bundan sonra bunun için daha fazla çalışacağız. Kürt siyaseti her hangi bir tarafla ilişki kurabilir ama her şart ve koşul altında irademizi korumalıyız. Kimsenin askeri olmadan kendi askerimiz olmalıyız. Ne zaman kendi askerimiz olursak o zaman başaracağız. Derin köklere sahip bir halkız, köklü bir tarihimiz var. Eğer doğru bir siyaset yürütürsek başaracağız.
BU TEZKERE ESKİLERE BENZEMİYOR
Son olarak, yeniden süresi uzatılan tezkereyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu tezkere eskilere benzemiyor. Önceleri tezkere Güney Kürdistan için çıkarılıyordu. İsim konuyordu. Şimdi AKP bunu değiştirdi. Tüm devletlere dönük yaptı. Bunu iki nedeni var. Birincisi, AKP bölgenin karıştığı dönemde, bölgenin yeniden dizayn edileceği dönemde Kürtlerin statü kazanmaların istemiyor. Bunun için Kürtlere karşı böyle bir karar aldı. Batı Kürdistan’da halkımız bir devrim sürecini yaşıyor. Statülerini adım adım elde ediyorlar. Bunun için, Güney Kürdistan hatta Doğu Kürdistan içindir. Zaten kuzeyde 15 alanı askeri ilan etmiş. İstediği zaman müdahale edebilir. Bunu tehdit amaçlı yapıyor. İkincisi, bu tezkereyi aslında bir anlamda bölge güçlerine karşı kendisini savaşa hazırlamadır. Çünkü önümüzdeki süreçte Suriye’de devam eden savaş genişleyebilir. Türkiye Osmanlı düşüncesiyle yeni hayaller kuruyor.
TÜRKİYE SURİYE’Yİ EYALET YAPMAK İSTİYOR
2071 de bu amaçla mı gündeme geliyor?
Tabii ki aynen öyledir. Osmanlı tarzıyla Suriye’ye yönelik plan kuruyorlar. Suriye’yi eyalet yapmak istiyorlar. Kürtlerin bu konuda engel olmamalıdır. Onun için hepsini egemenliğine alması gerekiyor. Bu tezkere dolayısıyla hem Kürtlere hem de Suriye, İran ve Irak’a karşı savaş başlatma anlamındadır. Suriye’de toplar kullanılmış. Bir top Akçakale’ye isabet etmiş ve 5 insanımız yaşamını yitirmiş. Ama şimdi öğreniyoruz ki Türkiye ayın 23’ünden beri top atışları yapıyor. Kürtlerin kazanımlarına el uzatmak istiyor. AKP böyle bir şey yaparsa bu tüm Kürtlerin onuruna el uzatmak anlamına gelir.
AKP KÜRTLERİN ÖZGÜRLÜĞÜNE ENGEL OLMAYA ÇALIŞIRSA TÜM KÜRTLER MÜCADELE EDECEK
Kürtlerin de artık özgür olmaya çalıştıkları bir dönemde AKP önünde engel olmaya çalışırsa tüm Kürtler buna karşı mücadele edeceklerdir. Bunun böyle bilinmesi gerekir. AKP böyle bir delilik yapmamalıdır. Şimdi bunu yapamaz. Bu şekilde uluslar arası güçleri de etkilemeye çalışıyor. Yarın imkan bulduğunda da bunu yapmak istiyor. Ne zaman yaparsa yapsın tüm Kürtler ona karşı duracaklardır. Bu konuda halkımızın mücadelesini kimse durduramaz. Halkımız toparlanmıştır. Büyük bir iddiayla ortaya çıkmıştır. Bölgede bir güçtür, aktördür. Kimse bunu görmezden gelemez. Kürtlerin bu temelde birleşmesi gerekir. Siyasetin birleşmesi gerekir. Bugüne kadar mücadele yürüyor, ama bunun derinleşmesi gerekiyor. Biz hareket olarak bu konuda bölgenin yaşadığı durumdan büyük kazanımlar sağlayabilir. Bu dönemi iyi kullanmak gerekir. Tüm Kürt siyaseti, kurum ve kuruluşları bu dönemde sorumlu yaklaşmalı ve yanlışlık yapmamalıdır. Kimse örgütsel çıkarları esas almamalıdır. Ulusal çıkarlar esas alınmalı. Biz böyle yaklaşacağız, herkesin de böyle yaklaşması gerekir. Kuzeyde geliştirdiğimiz hamle tüm Kürtlerin elini güçlendirdi. AKP saldırılarına yeni taktikle cevap verdik ve mücadeleyi yeni bir aşamaya taşıdı. Kimse bize yardım etmiyor. Şimdiye kadar Oslo ve İmralı süreçleri vardı. Ama şimdi bizi zorla tasfiye etmeye çalıştığını anladık. Binlerce insanımız tutuklanmış biz de tabii ki buna cevap verecektik. Sonuç itibariyle böyle bir hamle başlattık. Ve mücadeleyi yeni bir aşamaya taşıdık. Bunun böyle bilinmesi gerekir. Kuzeyde ve Batı Kürdistan’da gelişen bu süreçler bugün her zamankinden daha fazla Kürtlerin elini güçlendirmiştir. Bunu doğru okumak ve doğu kullanmak gerekir.
ANF
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder