Mart 2011’de Suriye’de olaylar başladığında, uzun süredir hazırlıklar yapan Kürtler, Demokratik Özerk bir yapı kurma çalışmalarını açık açık sürdürmeye başladı. Böylece Kürtler kendi okullarını açtı, halk meclislerini kurdu ve kendilerini korumak için savunma komiteleri oluşturdu. Kürtler, ayrıca 2004’te attıkları birlik tohumunun ürününü de biçmeye başladı.
Soykırımın eşiğinden ÖZERKLİĞE bir özgürlük serüveni - 1
Suriye’de nüfusun yüzde 15’lik kesimini oluşturan Kürtler, yaşadıkları bölgelerde yönetimi ellerine alarak Demokratik Özerklik’i inşa çalışmalarını tam hız sürdürüyor. Dêrika Hemko’dan başlayan ve Serêkaniyê’ye kadar devam eden Cizîr bölgesi ile Halep, Afrin ve Kobani’de Halk Meclislerini oluşturan ve birçok yerde dil, kültür sanat, okul, kadın, mahkeme, asayiş ve meslek örgütü gibi kurumları oluşturan Kürtler, geleceğe emin adımlarla yürüyor. Sınırları oluşturdukları Yekîneyên Parastina Gel (YPG) güçleri ile koruma altına alan Kürtler, kent merkezlerindeki asayişi ise sivil asayiş güçleri ile sağlıyor.
Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de bölünmüş olarak yaşayan 40 milyon civarındaki Kürt nüfus arasında bugüne kadar en az dikkat çekeni Suriye Kürtleriydi. 22 milyonluk Suriye’de 3 milyon civarında olan ve nüfusun yüzde 15’lik kesimini oluşturan Kürtler, ağırlıklı olarak Türkiye ile sınır olan bölgelerde yaşıyor. Suriye Kürtlerinin tarihi ise yaklaşık bin yıl öncesine dayanıyor. Şam ve Halep şehirleri başta olmak üzere Suriye’de yaşayan Kürtlerin önemli bir kısmı Haçlı seferlerine karşı mücadele etmek için gelenlerdi. Özellikle Selahaddinê Eyyubî döneminden itibaren Şam’da önemli bir Kürt mevcudiyeti oluştu. Eyyubiler ve Memlükler döneminde Şam’ın ve Halep’in yönetiminde görev alan Kürtler yaklaşık 400 yıl Ortadoğu coğrafyasına hakim olan Osmanlı devleti döneminde varlığını devam ettirdi. Şam ve Halep civarında, Hatay’ın güneyinde Kürt Dağı (Cebel-i Ekrad), Afrin ve Cezire bölgesi olarak adlandırılan Dêrika Hemko’dan Serê Kaniyêye kadarki sınır boyunda yaşayan Kürtler ile bugünkü Türkiye’de yaşayan Kürtler arasında herhangi bir sınır da yoktu.
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya savaşından yenik çıkması ile bölge haritası yeniden çizilince Suriye toprakları Fransız işgali altına girdi. Böylece bölgede yaşayan Kürtler Osmanlı’dan ayrılmış oldu. Lozan antlaşması ile Türkiye-Suriye sınırı kesinleşince Türkiye’deki Kürtler ile Suriye’deki Kürtler arasında da sınır çizilmiş oldu. Suriye-Türkiye sınırı 1. Dünya Savaşı’nda Almanların savaş bağlantılarını kolay sağlamak amacıyla yaptığı Bağdat-Berlin Tren Hattı’na göre çizildi. Tren hattı sınır kabul edilince Türkiye tarafında kalan Kürt yerleşim yerleri Serxet, Suriye tarafında kalan bölge ise Binxet olarak adlandırıldı.
Özerklik talebi reddedildi
1920’li yıllar aynı zamanda Kürt isyanlarının güçlenmeye başladığı dönemlerdi. 1927 yılında Beyrut’ta kurulan Xoybun Cemiyeti Cezire, Şam ve Halep gibi merkezlerdeki Kürtleri bir araya getirdi. Xoybun Cemiyeti kurucularının arasında eski Kürdistan Teali Cemiyetinin üyeleri, Şêx Sait’in çocukları, Bedirhan Bey’in torunları ve Cemilpaşazadeler gibi Kürt ailelerinden isimler de vardı. Birleşik bağımsız bir Kürt devleti kurmayı hedefleyen Xoybun Cemiyeti, 1927 ile 1930 yılları arasında Ağrı’da çıkan isyanlarda da etkili oldu.
Bu dönemlerde Fransa ise, Suriye’ye hakim olabilmek için böl ve yönet şeklinde politika izlemeye başlamıştı. Öncelikle Lübnan’ı Suriye’den ayırdı ve Beyrut başkent olmak üzere Lübnan devletini kurdu. Lübnan’ın dışında Şam ve Halep merkezli iki devlet kuran Fransızlar, birer Nusayri (Arap Alevisi) ve Dürzi devleti de kurdu. Bu devletler Suriye Federasyonu olarak tek devlet haline getirildi. 1925 yılında ise devletin ismi Suriye devleti olarak belirlendi.
1928 yılında oluşturulan Suriye Kurucu Meclisi’nde bulunan 5 Kürt milletvekili, 1929 yılında Kürtlerin yaşadığı bölgelerde idari özerklik talebinde bulundu; ancak Fransızlar Kürtlerin Aleviler ve Dürziler gibi dinsel bir azınlık oluşturmadıkları ve belirli bir coğrafyada yoğunlaşmadıkları gerekçesiyle bu talebi reddetti. 1938 yılında bölgedeki Kürtler, Fransa Yüksek Komiserliği’ne başvurarak özerklik talebinde bulundu. Ancak Fransa bu talebi kabul etmediği gibi Kürtlerin yerel yönetimlerden de dışladı.
Kürtçe yayınlar yasaklandı
II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ardından Suriye bağımsızlığını ilan edince Kürtler yeni hükümeti destekledi. Arap milliyetçiliğinin zirve yaptığı, Mısırla birlikte Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin kurulduğu günlere kadar Kürtler hükümetin yanında yer aldı. Ancak Arap milliyetçiliğinin güçlenişi ve yeni dönemde Kürtçe yayınların resmen yasaklanması, yönetim ile Kürtlerin ilişkisinin kopmasına sebep oldu. Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin sona ermesi ve ardından Suriye Cumhuriyeti döneminde de Kürtlerin durumu kötüye gitmeye başladı.
Kürt bölgesinde Arap kuşağı...
1963 yılında Suriye’de iktidara el koyan Baas Partisi döneminde Kürtlerin durumu daha da kötüleşti. Baas rejimi Cezire bölgesinde yaşayan Kürtleri dışlamaya başlayarak potansiyel tehdit olarak değerlendirdi. Bölgede yaşayan Kürtlerin Suriye içinde dağıtılması, buna karşılık bölgeleye Arapların yerleştirilmesi yönünde bir politika belirledi. Böylece Kürtlerin yaşadığı bölgede Arap Kuşağı oluşturmayı amaçladı. Ancak Kürtler direnişle plana karşı çıkınca hükümet bu konuda az da olsa geri adım attı. Arap Kuşağı’nı tam olarak oluşturamayan hükümet, buna karşı Kürtlerin yaşam şartlarını her geçen gün daha da dayanılmaz hale getirdi. Kürtçe yayınlar ve Kürtçenin konuşulması yasaklandı, bölgedeki yer isimleri Arapçalaştırıldı, yaklaşık 300 bin Kürt ise temel haklardan bile yoksun bırakıldı.
Suriye rejimi 1963 yılında Türkiye’deki Şark Islahat Fermanı gibi uygulamaları kaynak alarak 12 maddeden oluşan bir soykırım uygulamasını hayata geçirdi. Bunlardan biri insansızlaştırma ve Arapları bölgeye yerleştirme, biri de kimliksizleştirme, yurttaş olarak kabul etmeme. Yine asîmilasyon da bu maddeler arasında yer aldı. Bu nedenle Fırat Nehri üzerine kurulan baraj bahane edilerek burada toprakları sular altında kalmayan Araplar bile Kürt bölgelerine yerleştirildi. Her iki Kürt köyünün arasına 2 Arap köyü yerleştirilerek Kürtlerin toprakları ellerinden alındı. Baas rejiminin Kürtlere yönelik bu politikaları 2000’li yıllarda daha da ağırlaştı.
Korkunç katliamlar!
Bütün bu süre boyunca Kürtlerin direnişi ve bu direnişlere karşı Baas rejiminin katliam politikaları da sürekli gündemdeki yerini korudu. 13 Kasım 1960’da ilkokul öğrencisi yüzlerce çocuğun bir Mısır korku filmi olan “Geceyarısı Hayaleti”ni izlediği Amûde şehrindeki Amudê Sineması’nda çıkan yangında kaç çocuğun öldüğü bugün bile hala kesin olarak bilinmiyor. Ancak birçok kaynak yanan/yakılan Kürt çocuk sayısının 300 civarında olduğunu belirtiyor. Yine 23-24 Mart 1993 tarihinde Haseki Cezaevi’nde çoğunluğu Kürt siyasetçisi olan 65 Kürt bir odaya alınarak cezaevi ateşe veriliyor. Çıkan yangında 65 Kürt yanarak yaşamını yitiriyor.
Qamişlo Katliamı
11 Mart 2004’te ise Qamişlo’da Cihad isimli Kürt futbol takımı ve Arapların Fituve (gençlik) takımı arasında yapılacak maçı izlemek için Derika Hemko, Tirbespi, Sarê Kaniyê, Amudê kentlerinden gelen yüzlerce Kürt, Qamişlo’daki Kürtlerle birlikte Belediye Stadyumu’nda yerlerini aldı. Ancak Kürt taraftarların üstleri didik didik aranırken, Arap taraftarlar ise bıçak ve silahlarla stadyuma girdi. Dêrezor’dan gelen Arap taraftarların “Sizi ikinci Halepçe bekliyor” gibi sloganlar atması ve Saddam posterleri açması üzerine bir anda gerginlik yaşandı. Polis de aradan çekilince ellerinde kesici alet ve silahlar bulunduran Arap taraftarlar Kürtlere saldırıda bulundu. Saldırıda 8 Kürt açılan ateş sonucu yaşamını yitirirken onlarcası da yaralandı.
12 Mart günü Qamişlo kentinin kuzey ve güneyinde cenazeleri kaldırmak üzere toplanan kitle kent merkezine doğru yürüyüşe geçti. Bu serhildan büyük oranda halkın inisiyatifi ile gelişirken oradaki tüm Kürt örgütlerini de bu serhildan bir araya getirdi. Buradaki serhildan ve Kürt birliği aynı anda Kürtlerin yaşadığı bütün kentlere yayıldı. İsyan 21 Mart’a kadar sürdü. Tüm Kürt kentlerine yayılan serhildan Kürtleri bir araya getirdi ve devlet politikalarının geri tepmesine yol açtı. Halkın o günlerde attığı “Kürdistan tek parçadır, Qamişlo Halepçe’dir” sloganları ise bugün Kürtler arasında oluşturulan birlikteliğin tohumlarını atmış oldu.
Kürt partileri birleşti
12 Mart 2004 serhildanlarından sonra Esad güçleri Kürtlerin yaşadığı kentlerde varlığını daha fazla hissettirmeye başladı. Neredeyse köylere kadar askeri güçler ve birlikler gönderilmeye başlandı. Kürtler ise gizli de örgütlülüğünü arttırdı. Mart 2011’de Suriye’de olaylar başladığında da uzun süredir hazırlıklar yapan Kürtler, Demokratik Özerk bir yapı kurma çalışmalarını açık açık sürdürmeye başladı. Böylece Kürtler kendi okullarını açtı, halk meclislerini kurdu ve kendilerini korumak için savunma komiteleri oluşturdu. Kürtler, ayrıca 2004’te attıkları birlik tohumunun ürününü de biçmeye başladı. En büyük siyasi güç olan Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) içinde bulunduğu Batı Kürdistan Halk Meclisi ile Suriye Kürt Ulusal Meclisi arasında 11 Temmuz’da yapılan anlaşma ile Kürt partileri güçlerini birleştirme kararı aldı. Her iki Meclis, Baas rejiminin barışçıl yöntemlerle yıkılmasını istediğini beyan etti. Daha sonra ise Desteya Bilind a Kurd (Kürt Yüksek Konseyi) kuruluşunu ilan etti. Konsey bünyesinde yer alan Kürt siyasal parti ve örgütler “Kürtlerin halk olarak tanınması, anayasada bunun tanımlanmasını ve haklarının güvenceye alınmasını” Kürtlerin kırmızı çizgisi olarak tanımladı. Bu nedenle halk da 29 Temmuz akşamı yapılan gösterilere yoğun bir katılım gösterdi. Bir milyonu aşkın yurttaşın katıldığı eylemlerde “Konsey benim temsilcimdir” mesajı verilerek birlik desteklendi.
Siyasi irade Kürt Yüksek Konseyi’nde
10 üyeden oluşan Kürt Yüksek Konseyi, Suriye’de yaşayan Kürtlerin siyasi iradesi konumunda. Üyelerin tümü değişik siyasi parti ve örgütlerde yer almış olanlardan oluşuyor ve en üst siyasal yapı konumunda. Konsey bünyesinde ayrıca 3 önemli komite de kurulmuş ve çalışmalarını sürdürüyor. Siyasal, Savunma ve Dışişleri komitelerinde tüm örgütlerin temsili bulunuyor. Dışişleri Komitesi dışındaki komitelerin bünyesinde yine bölge ve şehir alt komiteleri de oluşturulmuş vaziyette.
Bolluk bölgesi Cizîr
Türkiye ve Federal Kürdistan Bölgesi ile sınırı olan Dêrika Hemko’dan başlayan, Girkê Legê, Tirbespî, Qamişlo, Amudê, Dirbesiyê ve Serêkaniyê’ye kadar devam eden Cizîr bölgesinde binlerce hektarlık dümdüz bir alan var. Çok verimli topraklara sahip olan bu bölgede buğday, arpa, mercimek, nohut, pamuk, mısır ve sebze çeşitleri ekiliyor. Bölge ayrıca yer altı kaynakları ile de çok zengin. Özellikle Dêrik, Girkê Legê ve Tirbespî bölgesinde binlerce petrol kuyusu ve gaz santrali bulunuyor. Petrol kuyularında çalışan Kanada ve Çinli mühendisler olayların başlaması ile birlikte bölgeyi terk ettikleri için birçok petrol kuyusunda faaliyetler durmuş vaziyette. Bölgeden çıkarılan petrol Suriye kentlerine götürülüp orada rafine ediliyor. Savaştan dolayı bölgeye gaz ve benzin geri gelmediği için ilk başlarda ciddi sorunlar yaşanıyordu. Ancak Kürt bölgelerinde halkın yönetimi ellerine alması sonrası sorunlar minimuma inmiş vaziyette. Yaklaşık 2 ay önce benzinliklerin önünde oluşan uzun kuyrukları görmek neredeyse yok gibi. Araçları bulunanlar Halk Meclisleri’nden aldıkları fişlerle yine Halk Meclislerinin kontrolünde olan istasyonlara giderek benzin, mazot ve gaz ihtiyaçlarını gideriyor.
Kobani ile başlayan dalga!
19 Temmuz 2012 tarihinde Kürtlerin Kobani’de resmi binaları ele geçirmesi ile başlayan süreç bir anda diğer Kürt kentlerine de yayıldı. Zaten büyük oranda örgütlülüğünü oluşturan Kürtler, bütün kentlerde kendilerini korumak amacıyla harekete geçti. Halk böylelikle Arap bölgelerinde yaşanan çatışmaların kendi bölgelerine sıçramasının önüne de geçmiş oldu. Askeri güçlerin bulunmadığı bölgede emniyet güçleri de herhangi bir direniş göstermedi. Halk da söz konusu güçlere herhangi bir zarar vermekten kaçınarak, can güvenliği nedeniyle Humus, Raka ve Halep gibi kentlere gitmek istemeyen emniyet mensuplarına misafir muamelesi yapıyor.
Bugün itibariyle Kürt bölgelerinde hem sınır güvenliği hem de asayiş Kürtlerin oluşturduğu güçler tarafından sağlanıyor. Dêrika Hemko’dan Serêkaniyê ye kadar Türkiye ile sınır olan bölgelerin tamamını Yekîneyên Parastina Gel (YGP) güçleri koruyor. YPG buralarda olası provokasyonlar için Türkiye üzerinden Kürt kentlerine geçişlerin önüne geçmeye de çalışıyor. Kent merkezlerinde ise halkın oluşturduğu sivil asayiş güçleri etkin. Bu güçler gündelik işlerinin yanı sıra ihtiyaç halinde silahlarını alarak göreve gidiyor.
Öcalan’a karşı derin bir sevgi var
Kürt yerleşim yerlerinin tamamında yurttaşlar Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı duyduğu ilgiyi saklama gereği duymuyor. 1998 yılına kadar Şam’da kalan Öcalan’dan büyük feyiz aldıklarını ve örgütlülüklerini Öcalan’a borçlu olduklarını belirten 7’den 70’e yurttaşlar, Rojava’daki devrimin 30 yıllık bir mücadele zemini olduğunu belirtiyor. Bu nedenle de Rojava’daki Kürtler, hem evlerinde hem de katıldıkları yürüyüşlerde Öcalan’ın posterlerini bulunduruyorlar.
Dêrik’te bütün kurumlar halkın elinde
Baas rejimi tarafından ismi El Malikiye olarak değiştirilen Dêrika Hemko’da halk yönetimin yüzde 95’ini elinde bulunduruyor. Zengin petrol ve gaz yataklarının bulunduğu Dêrik’te, halkın bir bütün olarak Esad yönetimini kentten atmamasının en önemli nedeni mazot ve benzinin hükümet bölgesinde bulunan bölgedeki rafinerilerden gelmesi. Mala Gel’de bulunan oturakların kilise tarafından hediye edildiği Dêrik’te, diğer halkların da Kürtlerin yönetimi ellerine almasından duyduğu memnuniyeti gözler önüne seren önemli somut bir örnek teşkil ediyor.
Dêrika Hemko Qamişlo’nun yaklaşık 90 kilometre doğusunda yer alıyor. Türkiye ve Federal Kürdistan Bölgesi’ne sınırı bulunan Dêrik, Cudi ve Qereçox dağları arasında Dicle Nehri’nin yanında bulunuyor. Köyler ile birlikte yaklaşık 80 bin nüfusu bulunan Dêrik ismini kentte bulunan tarihi Dêra Meryem a Edra Kilisesi’nden alıyor. Bunun yanı sıra kentte 4 kilise daha bulunuyor. Kent yeni olmasına rağmen eski bir yerleşim yeri üzerine kurulmuş. Yüzde 95’i düzlük olan Dêrik’te bulunan Qereçox Dağı ise; ancak bin metrelik bir yüksekliğe sahip. Derik Ovası’nda buğday, arpa, mercimek, pamuk ve nohut ekiliyor. Hayvancılığın da yoğun olduğu Dêrik’te Koçerlerin ürettiği peynîr ve sîrik de önemli geçim kaynaklarından.
Her karışında petrol var
Girêvira, Çilaxa, Borzê, Şêbanê ve Başotê ismi ile 5 barajın bulunduğu Derîk, yer altı kaynakları ile de zengin bir bölge. Dêrik bölgesinde binlerce petrol ve gaz kuyusu bulunuyor. Suriye’deki petrolün yüzde 75’inin Qereçox, Girkendal, Girêsor gibi yerlerden çıkarıldığı belirtiliyor. Birçok petrol kuyusunun yan yana açılmış olması da zengin petrol yataklarının olduğunu gösteriyor. 1962’de Kürt karşıtı projeler Cizire bölgesinde yoğunlaşınca ve Mihemed Talib Hîlal tarafından hazırlanan Arap Kuşağı projesi uygulamaya konulmak istenince topraklarından edilen Kürtlerin yerlerine Araplar yerleştirildi. Bu proje doğrultusunda birçok ailenin malı ve mülkü ellerinden alınarak Mexmûri diye adlandırılan ve buralara yerleştirilen Araplara verildi. Birçok Kürt aile de Arap kentlerine göçertilirken, birçoğu da kimliksiz bırakıldı.
Dêrik’e ulaşımı sağlayan 3 önemli yol bulunuyor. Bunlardan biri Qamişlo, biri Êndîwer, diğeri ise Zihêriyê bölgesi ile ulaşımı sağlıyor. Êndîwer Köyü Dicle Nehri’nin hemen yanı başında bulunması nedeniyle yaz aylarında yüzbinlerce insanın piknik için uğradığı yerler arasında yer alıyor. Bu 3 yolun da kontrolünü halk güçleri sağlıyor. 3 noktaya kurulan bariyerler ve TEV-DEM bayrakları altında yapılan yol kontrollerinde şüphelenilen araçlar aramadan geçirildikten sonra serbest bırakılıyor.
Kurumlar Halk Meclisi’ne bağlı çalışıyor
Konuştuğumuz herkes Dêrik’in geçmişten beri, kimliğine ve varlığına sahip çıktığını belirtiyor. Bugün kentte bulunan hastane, kaymakamlık, nüfus müdürlüğü, emniyet binası, mahkeme, cezaevi, okul, belediye gibi kurumlar şu sıralar Halk Meclisi’ne bağlı çalışıyor. Kentte bulunan Arap Kültür Merkezi, Kültür Sanat Merkezi’ne; askerlerin bulunduğu mekan Halk Evi’ne (Mala Gel); askeri karakol Asayiş binasına; polis merkezi Halk Mahkemesi, iletişim ve Yurtsever Kürt Öğrenciler Konfederasyonu merkezine çevrilmiş durumda. Ayrıca kentin bir meydanına Azadi (Özgürlük) adı verilmiş. Kimi okulların isimleri de değiştirilerek, eski ismi Rıfet olan okulun “Dibistana Pakrewan Bawer” şeklinde değiştirilmesi oldu.
Mala Gel’e kiliseden armağan
Söz konusu kurumların tamamındaki düzen dikkat çekerken, en çok da Mala Gel’in konferans salonunda bulunan oturaklar dikkatlerden kaçmıyor. “Bunlar kilise oturakları değil mi?” diye sorduğumuzda ise yanımızdakiler “Evet kilise oturakları. Halk Meclisi’nin açılışını yaptığımızda Hıristiyan kardeşlerimiz halk evine bu oturakları armağan ettiler” cevabını verdi. Eskiden yaklaşık 600 güvenlik görevlisinin bulunduğu Dêrik’te şimdi sadece 100 görevli bulunuyor. Bunlar da kent merkezinde bulunan karakollarından çıkamıyor. Konuşmak istediğimiz söz konusu güçler de sadece “misafir” olduklarını söylemekle yetiniyor. Esad rejimine bağlı kentteki son kişiler, Kürtlerin yönetimi ellerine aldıklarından beri herhangi kötü bir muameleye maruz kalmadıklarını belirtiyor.
Çeto: Dêrik’in yüzde 80’ini Kürtler oluşturuyor
Babası Kürt mücadelesinde yaşamını yitirmiş olan Dêrik Halk Meclisi Başkan Yardımcısı Hacî Çeto’nun gözlerinden devrimin yarattığı mutluluğu okumak mümkün. Derîk’i anlatınca “acaba bir şeyler unuttum mu?” kaygısı ile hareket ediyor ve sorduğumuz sorular arasında da farklı konulara değinerek her şeye etraflıca açıklık getiriyor. Kent ve bağlı köylerde yaşayanların yüzde 80’inin Kürt, yüzde 15’inin Hıristiyan yüzde 5’inin de Araplardan oluştuğunu belirten Çeto, Araplardan da kente yerleşenlerin bir bölümünün yaklaşık 100 yıl önce hayvancılıkla uğraştıkları için bölgeye gelenler ve Baas rejimi tarafından 70’li yıllarda bölgeye yerleştirilen Mexmûrî diye adlandırılanlardan oluştuğunu kaydetti.
Kobani, Afrin gibi Dêrik’te de yönetimin yüzde 95’inin Kürt halkının elinde olduğuna dikkat çeken Çeto, Halk Meclisi’nde 111 kişinin bulunduğunu ve bunlar arasında Arap ve Hıristiyanların da olduğunu kaydetti. Kente bağlı yaklaşık 270 köyün yüzde 80’inde komisyon ve meclisler oluşturduklarını belirten Çeto, diğer köylerde de çalışmalarını sürdürdüklerini kaydetti.
Ekonominin başkenti Girkê Legê
Petrol kuyularının açılmasıyla çok hızlı büyüyen Girkê Legê’nin şu an itibariyle yaklaşık 20 bin nüfusu bulunuyor. Su, elektrik dairesi, birkaç okul ve belediye dışında devlet kurumu olmayan Girkê Legê’de, petrol, gaz arama ve çıkarma çalışmaları nedeniyle bölgenin ekonomi başkenti gibi…Soykırımın eşiğinden ÖZERKLİĞE bir özgürlük serüveni - 2
El Mabeda olarak ismi değiştirilen Girkê Legê Kasabası eskiden Dêrika Hemko’ya bağlı bir köydü. Ancak buradaki petrol kuyularında çalışan işçi, mühendis ve memurların yerleştirildiği Rimêlan ile birlikte Girkê Legê bir anda gelişmiş. Girkê Legê’nin şu an itibariyle yaklaşık 20 bin nüfusu bulunuyor. Zaten az sayıda devlet kurumu bulunan Girkê Legê’ye Dêrika Hemko’dan zafer haberi gelince daha önceden kurulu olan komiteler hemen devreye girmiş ve söz konusu devlet kurumlarında yönetimi ellerine almış. Tirbespî’de de meclis halkın bütün sorunlarına çözüm oluyor.
Petrol kuyularının açılmasının ardından Rimêlan ile birlikte Girkê Legê de bir anda gelişmiş. Son birkaç yıl içinde hızla büyüyen Girkê Legê’nin şu an itibariyle yaklaşık 20 bin nüfusu bulunuyor. Girkê Legê’nin nüfusunun büyük bölümünü Kürtler oluştururken, bir mahallede ise Araplar oturuyor. Bunlar Mexmûrî diye adlandırılan Araplar’dan farklı olarak kendileri bu bölgeye yerleşmiş. Yine kasabanın girişi ve çıkışına 2 Arap köyü inşa edilmiş. Bu köyler de Mexmûrî diye adlandırılan rejim tarafından asimilasyon ve Arap Kuşağı oluşturulması amacıyla yerleştirilenlerden oluşuyor. Girkê Legê’de sadece bir Mesihi (Hıristiyan) aile bulunuyor. Yine Qamişlo’ya doğru giderken solda yer alan etrafı duvar ve tel örgülerle örülen Rimêlan’da ise Tartus ve Lazkiye’den getirilen Arap işçiler yaşıyor. Ülkedeki kargaşanın ardından burada yaşayan Kanada ve Çinli mühendisler burayı terk etmiş durumda.
O kadar çok petrol var ki...
Girkê Legê Dêrik bölgesinde petrolün hemen hemen en fazla çıkarıldığı yer konumunda. O kadar ki birçok yerde ev ve petrol pombaları iç içe geçmiş vaziyette. Ayrıca bu bölgeden gaz da çıkarılıyor. Bu yüzden de bu küçük kasaba ekonominin başkenti olarak adlandırılıyor. Petrol ve gazın yanı sıra kükürt ve fosfat madeni de bulunuyor; ancak petrol ve gaz kadar değil. Eskiden pamuk, buğday, arpa, mercimek, nohut gibi ürünler ekilirdi. Son yıllarda su kuyularının açılmasına izin verilmemesi sonucu ziraatta da ciddi bir düşüş yaşandı. Girkê Legê’de zeytin dahil birçok ağaç ve ziraat ürününün yetişebileceği belirtiliyor. Ancak devlet tarafından bunların ekimi yine meyve ağaçlarının dikimi yasaklı olduğu için bu fırsat değerlendirilmiyor. Buna rağmen Girkê Legê’nin güneyinde yer alan kimi köylerde zeytin ağaçları yasaklı da olsa yetiştiriliyor.
Yine buradaki petrol ve gaz arama ve çıkarma çalışmaları kanunlara göre yapılmadığı için ciddi sağlık sorunları da baş göstermiş durumda. Bazı köylerde son yıllarda ciddi kanser vakaları oluşmuş vaziyette. Petrol çıkaran şirketler halkın sağlığını ve kanunları hiçe sayarak petrol çıkarmayı sürdürürken, devlet de Kürt bölgesi olduğu için çoğu zaman yaşananlara göz yumuyordu. Girkê Legê’de neredeyse devlet kurumu yok gibi. Su, elektrik dairesi, birkaç okul ve belediye dışında neredeyse tek bir devlet kurumu yok. Bu kurumlar da şu an itibariyle halkın elinde ve buradaki yönetim tamamen halkın eli ile sağlanıyor.
Emîn: Biz zaten hazırlıklıydık
Kendisi yapılan seçimle iş başına gelen Girkê Legê Halk Meclisi Başkanı Evraz Mihemmed Emîn, Dêrika Hemko’da halkın yönetimi eline aldığı haberi gelince Girkê Legê’de de zaten az olan devlet dairelerine halkın hemen el koyduğunu belirtiyor. Yaklaşık bir sene önce oluşturulan komitelerin hemen devreye girdiğini ve kurumların talan edilmemesi için ilk olarak savunma güçlerinin üzerine düşen görevleri yerine getirdiğine işaret eden Emîn, yine temizlik ve sağlık komitelerinin de ilk günden itibaren görevlerini layıkıyla yerine getirmeye çalıştığını belirtiyor.
Emîn, ilk başlarda bazı Arap ailelerinin kargaşa çıkarmaya çalıştığını ve kavgaların yaşandığını belirterek, “Ancak bu sorunun büyümemesi için de daha önce oluşturduğumuz Sulh (Barış) Komitesi hemen devreye girerek sorunların büyümeden engellemesini sağladı. Yönetime el koyduğumuzda kent merkezinde zaten az olan asayişin tamamı çekilmek zorunda kaldı. Kent merkezinde Esad’e bağlı hiç asker ve güvenlik gücü yok iken, Rimêlan’a ise yığınak yapılmış durumda. Petrol bölgesi olması nedeniyle burada bulunan Araplar da tamamen silahlandırılmış durumda. Buradaki sivil ve askeri güçlerin toplamı ise bini buluyor. Bu bölge üzerine herkesin planı var. Bu nedenle Mexmûri diye adlandırılan kimi Araplar da burada silahlandırılmış durumda. Ancak buna rağmen Rimêlan’da bulunan devlet güçleri Halk Meclisi’nin izni olmadan dışarı çıkamıyor. Silahlı güçler Rimêlan’ın dışına çıkamıyor” ifadesinde bulundu.
Sınırı da merkezi de halk koruyor
Asayiş güçlerinin köylerde de kurulduğunu kaydeden Emîn, Türkiye sınırını oluşturan bölgelerin de YPG güçleri tarafından korunduğunu sınırdan kuş uçurtulmadığını dile getiriyor. Emîn, Girkê Legê’ye ilişkin değerlendirmesini şöyle sürdürüyor:
“Kentte gençler ve kadınlar önemli bir örgütlülük gücüne ulaşmış durumda. Burada millet kendi kurumlarını kendi imkanları ile oluşturdu. Mala Gel, Şehîd Nejbîr Kadın Eğitim ve Bilim Merkezi ve Kültür Sanat Merkezi gibi kurumlar halkın imkanları doğrultusunda oluşturulmuş durumda. Medreset-ül Şehîd Abdurrahman Tahir Şebli okulunun da ismi değiştirilerek Kürtçe eğitimin verileceği bir okula çevrilecek. Kasabada her gün aynı anda farklı komitelerde yer alan 200 kişi çalışma yürütüyor. Bu kentte birlik oluşturulmuş durumda. Yine Dêrezor ve Halep’ten yurttaşlar kaçıyor ve buraya yerleşiyor. Onların zorluk çekmemeleri için yer hazırlıklarımız devam ediyor. Şimdiye kadar yaklaşık 100 Arap aile bizim kasabamıza göç etmiş ve bunlardan 30’u bize başvurmuş diğerleri de yakınlarının yanına yerleşmiş. Daha önce ekonomik nedenlerle diğer kentlere göç eden yurttaşlarımız da kasabalarına geri dönmüş durumda.”
Tek bir caddesi bulunan Girkê Legê’de işler de yüzde 70 oranında azalmış vaziyette. Buna rağmen yönetimin halkın elinde olması nedeniyle bir memnuniyet söz konusu. Yurttaşlar ve esnaf bunu da fotoğraf makinesini görünce zafer işaretleri yaparak gösteriyor.
Araplar artık Kürtlere imreniyor
Girkê Legê’nin yaklaşık 10 kilometre kuzeyinde Arap köyleri var. Anlatılanlara göre bunlar ilk başlarda Özgür Suriye Ordusu bünyesinde örgütlenmek istemişler; ancak farklı aşiretlerden oluştukları ve talana dayalı bir duruma geldikleri için kısa sürede etkilerini yitirmişler. Burada yaşayan Arapların da Kürtlerin yönetim biçimini görünce Kürtlere yanaşmaya başladıkları belirtiliyor.
Meclis Başkanı Emîn’in en fazla muzdarip olduğu konuların başında ise kimi gençlerin topraklarını terk ederek Federal Kürdistan Bölgesi’ne gitmesi. Aslında bu sadece Emîn’in dert ettiği bir durum değil, hemen hemen konuştuğumuz herkes bu durumdan şikayetçi. Yurttaşlar, “Zor gününde toprağını terk eden gençlerin büyük bedellerle statü elde edildiğinde hangi yüzle topraklarına dönecekleri” sorusunu sık sık soruyor. Bu nedenle de Meclis, göçün olmaması için halk toplantıları gerçekleştiriyor ve uyarılarda bulunuyor. Ancak sınırlardan geri dönüşün olduğu de biliniyor. Federal Kürdistan Bölgesi’ne göç eden gençleri büyük bir bölümü aradıklarını bulamadıklarından mıdır başka nedenlerden midir bilinmez geri döndüğü görülüyor.
Latin alfabesi ile Kürtçe eğitim
Yine Meclis Başkanı Emîn, kasabalarında en önemli sorunun kültür sanat konusunda yaşanan eksikliklerin olduğunu ifade ediyor. Bunun aşılması için yoğun çalışmalar içine girdiklerini söyleyen Emîn, Kürtçe dil konusunda da Latin alfabesi ile eğitimlerin verilmeye başlandığını ve ilerleme kat ettiklerini belirtti. Kasabaya bağlı 54 köy bulunduğunu ve şu ana kadar bunların 40’ında meclislerini oluşturduklarını ifade eden Emîn, ayrıca ismi rejim tarafından Cewadiye diye değiştirilen Çilaxa Beldesi’nin de kasabalarına bağlı olduğunu ve burada da meclislerini oluşturduklarını ifade etti.
Karalar içinde 2 Kürt kadını!
Girkê Legê’de Meclis Başkanı’nın söz ettiği kurumları görmek için beraber evden ayrıldığımızda sokakta karalar içinde 2 Kürt kadınına rastlıyoruz. Hikayelerini bilmeden fotoğraflarını çekmek isteyince de yanımda bulunan yurttaş, “Bu iki kadın kardeştir. Önderlik (PKK lideri Abdullah Öcalan) Şam’da iken her iki kardeş de yanına giderek kendisi ile görüşmüş. Tutuklandığından beri de her iki kardeş karalar giyiyor. Kimse renkli bir kıyafet giydiklerini görmüş değil” diyor. İsimleri Esma Murad ve Eyhan Murad olan iki kardeş, daha sonra Kadın Merkezi’ne geçerek burada bekleyen kadınlarla bir araya geldi.
TIRBESIPÎ
Rejim tarafından 1965’de ismi El Qehtaniye olarak değiştirilen Tirbespî’nin ismini beyaz mezar taşlarından aldığı belirtilir. Yaklaşık 20 bin nüfusa sahip olan Tirbespî’ye bağlı 100 köy de Sancak ve Aliyan bölgeleri diye ayrılır. Nüfusun yüzde 75’i Kürt, yüzde 25’i de Arap ve Hıristiyanlardan oluşuyor. Ancak buraya yerleştirilen Araplar da Fırat Nehri üzerine kurulan barajdan dolayı evleri sular altında kaldığı gerekçesiyle Kürt topraklarına yerleştirilen Mexmûri diye adlandırılanlardan oluşuyor.
Çok sayıda kanser vakası görülüyor
Girkê Legê ve Qamişlo arasında bulunan Tirbespî de tıpkı Dêrika Hemko ve Girkê Legê gibi petrol yatağında yer alıyor. Bu kasabada yaklaşık 500 petrol kuyusu bulunuyor. Son 3-4 senede özellikle yabancı petrol şirketlerinin düzensiz bir şekilde petrol çıkarmaları, oksijen için ağaçlandırmanın yapılmaması ve toplum sağlığını ön planda tutmaması nedeniyle ciddi rahatsızlıklar baş göstermiş. Bu nedenle özellikle Halep ve Şam’daki hastanelerde bu kasabadan giden onlarca yurttaşın kanser teşhisi ile tedavi altına alındığı belirtiliyor.
Eskiden buğday deposu olan kasabanın topraklarında şimdilerde neredeyse hiç buğday ekilmiyor. Kasabaya bağlı Lêlan Köyü’nün de tarihi bir yer olduğu ve milattan önce 2000 yıllarına ait eserlerin bulunduğu belirtiliyor. Ancak bugüne kadar herhangi bir araştırma ve koruma altına alınmaması nedeniyle eser kaçakçılarının talanına uğradığı kaydediliyor.
Bu kasabada da yönetim tıpkı diğer Kürt yerleşim yerleri gibi aynı anda Kürtlerin eline geçmiş. Suriye’deki olayların başlaması ile artık açık açık çalışmaların yürütüldüğü Tirbespî’de zaten Kürt Dil Kurumu, Kadın Evi, Kültür Sanat Merkezi kurulmuş ve bu merkezlerde çalışmalar yürütülüyordu.
Neredeyse bütün köylerinde meclis ve komisyon çalışmalarının tamamlandığı Tirbespî’de Hıristiyan’lar da halk meclisinde yer alıyor. Ancak buradaki Arapların tamamı Mexmûri olduğu için Esed rejimini destekliyor. Bu nedenle de şu ana kadar meclis içerisinde yer almış değiller. Kasabada sadece rejimin 50 güvenlik görevlisi bulunuyor. Bunlar da bulundukları merkezden dışarı çıkamıyorlar. Zaten herhangi bir olay olduğunda da bu güçler hiçbir şekilde müdahale etmezken yapılan başvurularda da “Halk Evi’ne gidin şikayetinizi onlara bildirin” diyorlar. Tirbespî Halk Meclisi Başkanı Nureddin Şakir, yapılan oylama sonucu başkanlığa seçilirken, sağlık, eğitim, mahkeme, sosyal işler gibi konularda kurulan komisyonlar da görevlerini yürütüyor.
ABDURRAHMAN GÖK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder