Bülent Ersoy hanımefendi Deniz Gezmiş’le ilgili bir anısını anlatınca sol cenah birbirine girdi. Öyle ki şimdilerde soldaki popüler ayrım homofobik olanlar ve olmayanlar şeklinde.
Neyse ki bu tartışmaların önemli bir kısmı iş sıkıya geldiği zaman direksiyonu hemen Kemalizme kıran yaşı geçmiş solcular arasında geçiyor. Yeni neslin pek böyle dertleri yok.
Deniz Gezmiş’le tanışma meselesi Bülent Ersoy’un devrimcilerle ilk karşı karşıya gelişi değil.
Rivayete göre meşhur Marmaris meselesinden sonra içeri tıkılan Bülent Ersoy Buca Cezaevine getirilip özel bir koğuşa konur. Ersoy buradaki kısa tutukluluk sürecinde dışarından bir dolu özel yiyecek içecek getirir tabii. Bu sırada diğer koğuşlara ikramdan da geri durmaz.
Devrimci tutsakların bulunduğu koğuşlar konuyla ilgili toplanırlar tabii. Tartışmalar sonucunda „halkın değerlerine uymayan bir kişinin“ ikramını kabul etmeme kararı alırlar. Böylece Bülent Ersoy’un baklavaları geri gönderilir.
Bu olayı Buca Cezaevinde o dönemde kalan bir arkadaşımız anlatmıştı. Bizim cenahtaki sohbetlerde de sık sık tekrarlanıp durulur.
Aynı yıllarda Paşakapısı Cezaevinde ise ülkücüler üç hükümlüyü eşcinsel oldukları için döve döve öldürmüşlerdi. Bu herhalde Türkiye’de bir eşcinsel ya da transseksüelin yaşadığı dışlanmanın boyutlarını daha net ortaya koyan bir örnek.
***
Homofobiklik bizim kültürümüzün bir parçası. Ki o dönemlerde homofobik kültürün etkileri çok daha ağır. Eşcinsellerin gece kulüplerinden polisler tarafından toplanıp götürülüp şehir dışındaki tarlalara bırakıldığı dönemler yani.
Ersoy ise toplumun o kesimiyle pek fazla temas etmeyen şanslı insanlardan biri. Şanslı derken sadece cinsel kimliği yüzünden uğradığı baskıları küçümsemiyor aksine onun kadar yetenekli olmayan, sıradan insanların cinsel eğilimlerinin kendilerine ne kadar ağır bir yük olduğunu vurgulamak istiyorum.
***
Ersoy cinsel eğilimini en rahat yaşayabileceği bir dünya içindeydi: Sahne dünyası.
Sahnelerde yaşayanlar toplumun genelinin aksine alabildiğince hoşgörülü bir topluluk. Sokakta Roman diye aşağılanıp sahnede üstat diye alkışlanan insanlar.
Meşhur kemençeci Paraşko Rumdur misal. Yorgo Bacanos, deli darbukacı Güngör Hoşses Romandır. Büyük üstatlar Ercüment Batanay ile Kadri Şençalar ise Türk. Önlerinde ise Bülent Ersoy.
Ersoy’un sohbetlerinde sık sık „milli takım“ dediği kadro buydu.
***
Ersoy’un meşhur Kürt İdris’le de ilginç bir anısı vardır. Hani İstiklal Marşı’nın „ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım“ kıtasını cezaevinde kötekle öğrenen Kürt İdris’le.
Kürt İdris Başkent Gazinosunda eğlendiği sırada bir polis baskını olur. Sahnede Bülent Ersoy vardır. Ersoy, Kürt İdris’in yanına yaklaşıp „silahınız varsa verin saklayayım“ der. Kürt İdris ise yıllar sonra bu olayı „Çok duygulandım. Meftun oldum ona. Olsa da sana vermem deyip teşekkür ettim“ diyerek anlatır.
Her zaman seyirciler arasında Kürt İdris gibi adamlar yoktur tabii. Adana’da sahne aldığı sırada Hacı diye bir adam kendisinden „Çırpınırdı Karadeniz’“i (MHP Irkçı-Faşistlerin o dönem dillerinden düşürmedikleri Marş) söylemesini ister. Ersoy reddedince silahına davranır. Bülent Ersoy o gün bir böbreğini kaybeder.
***
Tabii Bülent Ersoy ne devrimci bir ikondur, ne büyük bir eylemci, ne de bu çağın çarkını geriye döndürebilecek bir karakterdir. Tutup bunu savunacak halimiz yok. Hatta kendi gibi zorluklar yaşayan, önyargılar, nefretten örülü bir açık cezaevinde yaşamaya mahkum insanlara ses olmaması yüzünden eleştirilebilir. Ve sıkı bir şekilde eleştirilmelidir de.
Eleştirilmeyecek taraf ise Ersoy’un Deniz Gezmiş’e olan hayranlığını açıklamasıdır. Yanlış hatırlıyor da olabilir, belki Deniz Gezmiş gerçekten de Bülent Ersoy’un yanına gitmiştir. Belki tanışıyorlardır, belki tanışmıyorlardır. Bunlar çok önemli değil.
Önemli olan Deniz Gezmiş konusundaki ifadelerindeki samimiyetidir. Ve bu samimiyet testini ilgilendiren en son konu Ersoy’un cinsel kimliğidir.
* Kaynak Özgür Politika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder