9 Ocak 2012 Pazartesi

Başbuğ, Roboski ve ‘Muhalefet

Başbuğ tutuklandı. Medya Roboski Katliamı’nı “unuttu”. Katliamla ilgili mahkeme de “gizlilik” kararı alınca, kıvranıp duranların “içi rahatladı”. Öyle ya; “gündem değişmişti”, gündem değişince “eskiyen gündemde” ısrarın anlamı mı olurdu? Ve elbette medyamız hukuka “saygılıydı”, madem konunun ele alınması mahkeme tarafından yasaklanmıştı, “şeriatın kestiği parmak acımaz”dı...

Ama bu defa işler biraz değişmeye başladı gibi.


CHP Genel Başkanı “Başbuğ tutuklamasını, Uludere’yi örtmek amacıyla” bağladı. Bu yaklaşımın önemi şurada: Böylece uzun yıllar sonra, CHP’nin milyonlarca insanına, “muhalefet” konusu olarak “Kürt sorunuyla” ilgili pozitif bir mesaj verilmiş oldu. Düşünün, “Dersim özrü” karşısında bocalayan, Dersim Soykırımı’nı mahkum edemeyen CHP lideri, bir anda, AKP’ye muhalefet edebilmek için Roboski Katliamı’na dayandı. Şimdi BDP’nin, bizlerin sözlerine kulağı kapalı olan Ege’nin “Atatürkçüleri”, Başbuğ’un tutuklanmasına olan öfkelerini, Roboski Katliamı’yla bağladılar.


Neden acaba?


Çünkü artık onların “ordudan” umudu yok.


Ordu, “komutanını” AKP-Cemaat koalisyonunun yarattığı polis devletine “kaptırmış”. Genelkurmay Başkanı Özel, Erdoğan-Gülen komutasında Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı topyekün savaşı Roboski usulü yürütüyor. Tutuklanan Başbuğ darbe yapamadı, ama Özel’in yaptığı her şeyi Kürt topraklarında yaptı... Burada fark yok... Fark birinin hapse, ötekinin AKP-Cemaat emrine girmiş olmasında...


Kemalist yalnız kalmıştır. Umudunu yitirmiştir. Artık, ABD’nin ve Türk tekelci sermayesinin başına geçen ve muhafazakar halk kitlelerinin desteğini alan “sivillerin” despotizmini “darbe” tehdidiyle “dengeleme” imkanı kalmamıştır.


Genelkurmay başkanlarını da tutuklayan ve artık “tam egemenliğini” ilan eden ‘Polis Devleti’ karşısında Kürt halkından ve Özgürlük Hareketi’nden başka dayanılacak “caydırıcı” hiçbir güç kalmamıştır. Kılıçdaroğlu’nun “Başbuğ tutuklamasına” karşı muhalefetini Roboski Katliamı’na dayandırması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu bir... İkincisi, Roboski Katliamı, liberal, demokrat ve onlara yakın solcu cenahta da sert tepkilere yol açmakla kalmadı, bunların AKP hükümeti karşısındaki tutumunda giderek bir netleşme de ortaya çıktı. Taraf gazetesinin “cemaate ve polis akademisine bağlı olanlar” dışındaki yazarları, şimdiye kadar görülmemiş sert eleştirilerle Başbakan’ı hedef almaya başladı.


Neden? Çünkü liberal, demokrat ve onlara yakın solcuların Avrupa Birliği üyeliğinden umutları kalmadı. ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle birlikte hükümetin ABD’den aldığı destek, AB perspektifini büsbütün Kaf dağının ardına attı. İran, Suriye ve Irak sorunları çözülmedikçe, Türkiye’nin AB’ye üyeliği gerçekleşemez. Söz konusu çevreler bunu anladı. Umut yok. Perspektif yok. Umut ve perspektif yaratacak örgütlü bir Türk liberal-demokrat muhalefeti yok...


Liberal, demokrat ve ona yakın solcu yalnız kalmıştır. Artık “reformcu barutu tükenmiş” AKP’nin polis devletinin tutuklamalarını, katliamlarını dengeleyecek bir AB baskısına güvenemez. O nedenle Ahmet Altan Roboski Katliamı karşısında AKP iktidarıyla olan bağlarını birer birer koparıyor. Şu anda, AKP-Cemaat arasında meydana gelen çatlak bu kopuşu daha da hızlandırıyor. Roboski Katliamı özgürlükçü ve sosyal Mümsülan çevrelerde de benzer tepkilere neden oluyor.


Buradan nasıl bir sonuç çıkıyor?


CHP “oligarşisinde” olmasa bile, bu partiyi destekleyen milyonların arasında Kürt halkına ve onun Özgürlük Hareketi’ne karşı önyargıları yok etme imkanı büyüyor. Bu kitleler “zayıflıklarını” ordu gücüyle değil, kardeş Kürt halkının gücüyle aşabileceklerini görme sürecine girebilirler. Aynı şekilde, liberal, demokratlar ve onlara yakın solcular ve özgürlükçü Müslümanlar da, içine itildikleri yalnızlıktan, aynı yolla çıkabileceklerini görebilirler.


Yeni bir “muhalefetin” ip uçları doğmaktadır. Elbette bu yeni bir gelişmedir. Ne CHP tabanında Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı ırkçı, milliyetçi, şoven önyargılar ortadan kalkmıştır; ne de liberal demokratların ve onlara yakın solcuların kafasındaki “sosyal-liberal milliyetçi önyargılar” son bulmuştur.


Dolayısı ile de, bizlerin, bu önyargılarla mücadele görevimiz de devam etmektedir.


Böyle olmakla birlikte, Kürt halkının ve Türk halkının çıkarları, CHP’yi destekleyen milyonları ve AKP’yi ve cemaati destekleyen “laik ve İslamcı” demokrat liberal aydın çevreleri dikkatli bir yaklaşımla Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesinde birleştirmeyi gerektiriyor. Bu zor ve karmaşık bir iştir.


CHP içindeki ırkçılar, Kürt halkıyla dayanışma içinde bir “sosyal demokrat” muhalefeti doğmadan boğmak için elden geleni yapacaklardır. Laik ve İslamcı Liberal, demokrat aydın çevrelerin içindeki Cemaatçiler, gerçek anlamda demokratik radikal bir muhalefete geçit vermemek için her türlü oyunu oynayacaklardır.


O halde, CHP içindeki ırkçılarla, liberal, demokrat saflar içindeki cemaatçileri samimi CHP’li ve samimi liberal demokratlardan ve özgürlükçü Müslümanlardan ayırmak, mücadelenin sivri ucunu birincilere yöneltmek akla uygun biricik yoldur.


Ordudan  ve AB’den medet yok; karşınızda polis devleti, arkanızda sünnisi, alevisiyle Kürt halkı... Gidilecek yer, tutunacak bir başka dal kalmadı... Ve tek şans, AKP-Cemaat koalisyonuna karşı “büyük halk koalisyonunda.”

Hiç yorum yok: