4 Eylül 2011 Pazar

Solin Bebeğin Ahı Sizi Çarpacak!


Hani birkaç ay önce ortalığa çıkıp PKK beni tehdit ediyor demişti ya? Böylelikle ortalığı velveleye vermiş, bir sürü kişiyi de bu yalana inandırmaya çalışmıştı. Sonra bir sürü kehanetle ortalarda gezinmeye çalışmıştı da eline yüzüne bulaştırmıştı. Kehanetlerinin haddi hesabı yoktu. Öyle ki, son günlerin popüler yalanı olan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın İran tarafından yakalandığı haberi üzerine balıklama atlamıştı. Karayılan ve Bayık’ın tasfiye edildiğinden tutalım, PKK’nin içinde Suriyeli Türkiyeli çatlağı çıkartmaya kadar. Neredeyse her alakasız konuda kehanetlerde bulunmaya çalışıyordu. Kahin ya; kehanetlerinin de doğru çıkmasını bekler, ama bir türlü gerçekleşmediğini görünce deliye dönmüşcesine yeni yalanlara başvururdu.


Kimden bahsettiğimizi anlamışsınızdır. AKP’nin son dönemin revaçtaki stratejisti Emre Uslu’dan bahsediyoruz. Dün yine ortalığa çıktı. Neyle mi? Tabi ki yine bir yalanla!

Böylelikle bu şahsiyetin bir uzman olduğunu anlamış olduk. Evet bu adam bir uzman; bir yalan uzmanı, bir dezenformasyon uzmanı. Ve bu uzmanlığını AKP yararına sonuna kadar kullanmaktan geri durmuyor.

TÜM BASININ YALANI YETMEYİNCE BU ‘UZMAN’ GİRDİ DEVREYE

Son dezenformasyon hareketi Kandil’de Türk savaş uçakları tarafından vurulan ve hunharca katledilen 7 sivil Kürdün üzerineydi.

Kendi denetimlerine geçen Genelkurmay yalanlamıştı ya bu olayı, birileri de bunu topluma empoze etmeye uğraşmalıydı. Olayın birkaç gün sonrası TSK’nın yaptığı açıklama, Taraf dahil bütün gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanmış, yandaş ve candaş basın, olayın Türk savaş uçakları tarafından gerçekleştirildiğini yalanlamak için birbiriyle yarışmıştı.

Ancak tüm bu çabalar yetmemiş olacak ki, devreye yine bu “uzman” bozuntusu girdi. Olaya öyle bir giriş yaptı ki, artık Kürt sorunuyla alakası bile olmayan bir insanı dahi inandıracak durumda değildi. Yazısındaki tüm argümanları, bir sonraki cümlede hemen çöküyor, ardı ardına sıraladığı fotoğraflar, bunları anlatan kelimeler, cümleler, paragraflar yüzüne gözüne bulaşıyordu.

Solin bebeğin ahı olsa gerek; neresinden tutuyorsa, yalanı yüzüne çarpıyordu adeta. Evet, Solin bebeğin ahı çarpıyordu Emre Uslu’yu. Bu yüzden yalanı elinde kalıyordu, yüzüne bulaşıyordu.

KULDAN UTANMIYORSUN, ALLAH’TAN DA MI KORKMUYORSUN

Şimdi Emre Uslu’ya sormaya başlayalım! Ey be adam; haydi sen kuldan utanmıyorsun, Allah’tan da mı korkmuyorsun? Hani siz AKP’liler ‘dindardınız?’ Hani yaratılanı yaratandan dolayı seviyordunuz? Hani Başbakanınız koşa koşa Somalili din kardeşlerimizin imdadına koşuyordu da onları açlıktan kurtarıyordu? Nerde kaldı dindar ve ‘insanseven’ yanınız?

İnsanda biraz utanma olur.

Tamam anladık, dezenformasyon uzmanlık alanınız ama bunu yaparken bile insanda biraz utanma, arlanma olur. Biraz kuralına, kanununa göre yapar. Hiç mi kalmadı sizde izan?

Dedim ya; Solin bebeğin ahı çarpacak sizi. Bundan da mı korkmadınız?

Emre Uslu, “çok dikkatli” bir inceleme sonucu bize köşesinde yayınladığı fotoğrafların analizini yapıyor. Fotoğrafları anlatırken, vurulan aracın yeni vurulmadığını, birkaç aylık enkaz olduğunu inandırmaya çalışıyor üstelik.

Dedik ya; insanda biraz utanma olur. Peki sen olayın hemen ardından Gazeteci Halit Ermiş tarafından çekilen görüntüler ve fotoğraflara hiç mi bakmadın? Orada yerde yatan parçalanmış Solin bebeğin ve ailesinin yerdeki cesetlerini de mi görmedin? Eminim ki görmüşsündür. Mesele o fotoğraf ve görüntüleri görüp görmeme meselesi değil, mesele “olayı nasıl çarpıtırım” üzerine kurgulu olduğu için yapılması gereken de bu görüntüleri gözlerden ırak tutmak, görünmez kılmak.

LÜTFEN ŞU GÖRÜNTÜLERİ TEKRAR YAYINLAYIN

Fırat Haber Ajansı’ndan, Dicle Haber Ajansı’ndan ve Roj TV’den rica ediyorum; o fotoğraf ve görüntüleri tekrar yayınlasınlar. Tekrar yayınlasınlar ve Emre Uslu’nun o görmeyen, görmek istemeyen gözlerinin içine soksunlar. Ama lütfen bu kez üzeri mozaikli olmasın. Açık açık yayınlansın ki, o kör gözlerin tam içine girsin. Mozaiklenmeden yayınlansın ki, Emre Uslu onları da analiz etsin. Bakalım o görüntülere, o parçalanmış cesetlere de birkaç aylık ceset diyebilecek mi?

Uzman olmak, kehanet sahibi olmak öyle ucuz olmamalı. İnsan biraz da araştırma yapar be insafsız!

“Aylar önce vurulmuş bir enkaz olabilir” dediğin o aracın geçtiği yol en az 40 köy ve birkaç ilçe ile kasabayı birbirine bağlayan işlek bir yol. Öylesine işlek bir yolda bir enkazın aylarca kalmayacağını bilmez misin? Enkazı geçtim, insan cesetleri bırak işlek bir yolda, dağda-taşta bile bırakılır mı? (Gerçi siz toplu mezarlarla ünlü bir ülkesiniz, o açıdan değerlendirmişsinizdir)

Hani fotoğrafları tarif ederken bahsettiğin toprak var ya, işte o topraktan o yolda zerre kadar yoktur. O yol asfalt bir yol. Hatta asfalt bile değil, betonarme bir yol. Fotoğrafları incelerken bunu da görürsün belki.

İnsan bir yalanı kurgularken bile biraz dikkat eder, araştırır, soruşturur. Ama bu zevat o hale gelmiş ki, yalanlarına kılıf bulma gereği bile duymazlar.

BUNLAR APOLETLİ GAZETECİLERİ BİLE GEÇTİLER

Eskiden, yani 90’lı yıllarda savaşın yakıcılığını hissettirdiği dönemde, bu tipler yine vardı. Bunlara üniformalı gazeteci denirdi. Mehmetçik basını veya apoletli gazeteciler olarak da bilinirlerdi. Güntaç Aktanlar, Ertürk Yöndemler, Ertuğrul Özkökler, Fatih Altaylılar vardı. Ancak onlar bile bunlara rahmet okuturlardı. O apoletli gazetecileri bile bu ölçüsüzlerle karşılaştırdığında daha insaflı bir tablo çıkıyor insanın karşısına. O dönemin “özel savaş kalemşörleri” bile Şimdiki Zaman’ın, Yeni Şafak’ın, Sabah’ın, Star’ın, Taraf’ın yanında melaiket kalırlardı.

Bunlar artık özel savaş kalemşörlüğünü de aştılar, “kirli savaşın birer yılmaz savaşçısı” haline geldiler. Amerika da, İsrail de, Nazi Almanyası da yürütmüştür psikolojik harbi. Ancak bu kadarını onlar bile yapamazdı.

DERDİNİZ KİMYASAL NECDET’İ AKLAMAK MI

İşte görüyorsunuz; dünün düşürülmesi gereken, darbeci, Ergenekoncu Genelkurmayı bugün savunulacak bir mevzi haline geldi. Ne oldu da bu kadar kısa sürede bu dereceye geldi? Yoksa tüm bu kehanet, Kürtlerin artık “Kimyasal Necdet” olarak literatürlerine geçirdiği Necdet Özel’in Genelkurmay Başkanı olması mı? Düştü değil mi o mevzi? Artık asker de AKP’nin, cemaatin birer yılmaz neferi oldu değil mi? Derdiniz “Kimyasal Necdet”i aklamak mı?

Öyle ise ne yapmalı? Tabi ki savunmalı bu “kutsal ordu”yu. Dünün darbeci Ergenekoncu ordusu artık bir “Peygamber Ocağı.” Bu nedenle onun yaptığı tüm kirlilikleri, tüm katliamları da savunmak lazım.

Öyle mi? Artık savunmak gerekiyor değil mi Peygamber Ocağı’nı? Artık ne tür kirlilikler yaratsalar da, kaç yüz gerillayı kimyasal silahla öldürmüşse de, kaç tane sivili bombalarla hedefleseler de, tek talebi barış olan BDP’lileri tarayıp öldürseler de savunmak gerekir değil mi bu “yılmaz ordu”yu?

KÜRTLERİN GAZABI ÜZERİNİZDE OLACAKTIR


Peki sonunuz ne olur biliyor musunuz? Bugün her fırsatta laf çaktığınız, kendileri de çıkıp “evet biz zamanında çok hata ettik, Kürtlere çok haksızlık yaptık, çok yalan söyledik, bu kirli savaşa alet olduk” diyen gazetecilerin durumuna düşmeyecek misiniz?

Gücünü haklılığından alan, halkının uğradığı haksızlıktan alan, tarihi geçmişinden ve değerlerinden alan Kürt Hareketi sizleri de tarihin çöplüğüne gömmeyecek mi?

Solin bebeğin gülüşünü nasıl sileceksiniz hafızalardan? O gülüşü gören her Kürdün gazabından nasıl koruyacaksınız kendinizi?

Şundan artık emin olun ki, bu yalan söylemleriniz ve dezenformasyon hareketinizle çok fazla yol alamayacaksınız. Kürtlerin gazabı üzerinizde olacaktır. Kürt halkı ve Özgürlük hareketi bunu defalarca kanıtlamıştır.

Son söz olarak tekrar yazmakta yarar var; Solin bebeğin ahı sizi çarpacaktır!

Hiç yorum yok: