Kürt halkı arasındaki birliği yok etmeyi iktidar yatırımı olarak gören Türk ırkçı zihniyetinin gücüne giden, kürt halkını yok edememiş olması ve bu yok etme girişimlerine karşılık inatla gösterilen direniştir.Tarihin en büyük, en çetin isyanına tanıklık eden bir kuşaktan, gelecekte zalimlere karşı bir nokta bile korku bırakması mümkün olmadığı halde, sindirme ısrarını sürdüren bir devlet geleneğinin,meşruiyetinin devamı mümkün degildir. Zamanla reklamı yapılan, feodal benzetimler, çağdışı saldırganlığımız gibi yanılgıların artık zamana sığmadığını görememekte, güvence sorununu daha derinliğine kazmaya götürmektedir. Kürt halkının ırkçı devlete karşı güven duymasi gereken hiç bir adım, zaman birimi ve imkânı olmamıştır.
BDP ile PKK arasındakı mesafeyi uçuruma sürükleme arzusuyla yanıp tutuşan devlet kurumlarının, iktidar postalıyla yola çıkan günübirlik aydınlarının örneklerine bakılırsa tehditkâr oldukları gözden kaçmaz bir durum belirtimidir. Sanki bütün bu savaşı kürt halkı başlatmış, sanki siyasi tutuklular huzur tatiline çıkarılmış, parçalanan çocuklar Puzzle meraklısıydı da,bu sefer Barış sürecini baltalayan PKK olmuş.
Bir Ortadoğu Design projesi olarak gördüğüm olaylardan birisi olan Mavi Marmara hikâyesine Birleşmiş Milletlerin verdiği rapora bakındığımızda ortaya şöyle bir durum çıkıyor.
1-Hukuk dışı saldırılardan yakınan Türk devleti,kendi anayasa işleyişini görmemekte, katlettigi sivilleri görmezden gelmektedir.
2-Devletlerin, hukukun üstünde olmadığını iddia eden Davutoğlu’nun, kendi devletini istisnai bir devlet olarak 'Hukukun üstünde tutarak' başta kürt halkı olmak üzere diğer etnik gruplar üzerindeki baskısını da meşru görmektedir.
3-Sürekli ' Insanlik Dışı Abluka ' olarak lanse edilen hikâyenin karşılığında geliştirilen Silah anlaşmalarını, kürt halkının üzerine çevirmekle kendisini ' Bir Sömürge Devleti ' kılıfından kurtarmaya çalışmakta,günümüze kadar canlılığını koruyan OHAL bileşenlerini de yine 'Hukuk Dayatısı' olarak algılamaktadır.
4-Gayet duyarlı gözüken bir 'Dış Politika' izleniliyor olmasi yalancıklarını, Ortadoğu ve Kuzey Afrikadaki diktatörlerin bedel ödemesi gerektiğine olan inancını 'Sömürge Devletlerle' yapılan anlaşma geregi olduğundan dem vurmayan bir dış politika stratejisinin, Iceride sergilenen tüm saldırganlığı da ' İç Politika'nin demokrasi doğrultusunda bir 'bedel ödemesi' zorunluluğu bilincine varamamasına yol açıyor.
5-Eğer duyarlı bir devlet gibi gözüküyor yapıp,hukuk hasretiyle tutuştuğunuzu iddia ediyor,saldırganlığınızı 'Satılmış' medyanızla şirine göstererek Demokrasiye varmayı arzuluyorsanız, ortaya şöyle bir tablo çıkması kaçınılmazdır.
-Kürt halkina dayatılan korkuya karşılık, devlet kurumlarına olan itaatsizliğin yayılması,yapılan sivil katliamların uluslararası mahkemelere taşınması ve benzeri eylemsellikler olacaktır, olmalıdır.
Ayrıca Sayın Barzani'nin Özgürlük Hareketine teslimiyeti dayatmasını da anlayamadığımı söylemeliyim. 30 senedir verilen bu onurlu mücadeleyi, devletin baskıcılığına sonsuz saygıyla boyun eğmemiz gerektigini söyleyeceğine ; Güney Kürdistandaki Türk sömürge güçlerinin karakollarını, geleneksel rant paylaşımını, siyasi baskıları ortadan kaldırsın. Korkuya karşılık saygı gösterilemez.Kim olursa olsun, kürt halkının icine ' korku' bırakmaya gücü yetmeyecektir.Güç denemek isteyenlerse,direnişimizden korkuyla geri tepecektir.
Reşit Ballıkaya
BDP ile PKK arasındakı mesafeyi uçuruma sürükleme arzusuyla yanıp tutuşan devlet kurumlarının, iktidar postalıyla yola çıkan günübirlik aydınlarının örneklerine bakılırsa tehditkâr oldukları gözden kaçmaz bir durum belirtimidir. Sanki bütün bu savaşı kürt halkı başlatmış, sanki siyasi tutuklular huzur tatiline çıkarılmış, parçalanan çocuklar Puzzle meraklısıydı da,bu sefer Barış sürecini baltalayan PKK olmuş.
Bir Ortadoğu Design projesi olarak gördüğüm olaylardan birisi olan Mavi Marmara hikâyesine Birleşmiş Milletlerin verdiği rapora bakındığımızda ortaya şöyle bir durum çıkıyor.
1-Hukuk dışı saldırılardan yakınan Türk devleti,kendi anayasa işleyişini görmemekte, katlettigi sivilleri görmezden gelmektedir.
2-Devletlerin, hukukun üstünde olmadığını iddia eden Davutoğlu’nun, kendi devletini istisnai bir devlet olarak 'Hukukun üstünde tutarak' başta kürt halkı olmak üzere diğer etnik gruplar üzerindeki baskısını da meşru görmektedir.
3-Sürekli ' Insanlik Dışı Abluka ' olarak lanse edilen hikâyenin karşılığında geliştirilen Silah anlaşmalarını, kürt halkının üzerine çevirmekle kendisini ' Bir Sömürge Devleti ' kılıfından kurtarmaya çalışmakta,günümüze kadar canlılığını koruyan OHAL bileşenlerini de yine 'Hukuk Dayatısı' olarak algılamaktadır.
4-Gayet duyarlı gözüken bir 'Dış Politika' izleniliyor olmasi yalancıklarını, Ortadoğu ve Kuzey Afrikadaki diktatörlerin bedel ödemesi gerektiğine olan inancını 'Sömürge Devletlerle' yapılan anlaşma geregi olduğundan dem vurmayan bir dış politika stratejisinin, Iceride sergilenen tüm saldırganlığı da ' İç Politika'nin demokrasi doğrultusunda bir 'bedel ödemesi' zorunluluğu bilincine varamamasına yol açıyor.
5-Eğer duyarlı bir devlet gibi gözüküyor yapıp,hukuk hasretiyle tutuştuğunuzu iddia ediyor,saldırganlığınızı 'Satılmış' medyanızla şirine göstererek Demokrasiye varmayı arzuluyorsanız, ortaya şöyle bir tablo çıkması kaçınılmazdır.
-Kürt halkina dayatılan korkuya karşılık, devlet kurumlarına olan itaatsizliğin yayılması,yapılan sivil katliamların uluslararası mahkemelere taşınması ve benzeri eylemsellikler olacaktır, olmalıdır.
Ayrıca Sayın Barzani'nin Özgürlük Hareketine teslimiyeti dayatmasını da anlayamadığımı söylemeliyim. 30 senedir verilen bu onurlu mücadeleyi, devletin baskıcılığına sonsuz saygıyla boyun eğmemiz gerektigini söyleyeceğine ; Güney Kürdistandaki Türk sömürge güçlerinin karakollarını, geleneksel rant paylaşımını, siyasi baskıları ortadan kaldırsın. Korkuya karşılık saygı gösterilemez.Kim olursa olsun, kürt halkının icine ' korku' bırakmaya gücü yetmeyecektir.Güç denemek isteyenlerse,direnişimizden korkuyla geri tepecektir.
Reşit Ballıkaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder