25 Ağustos 2011 Perşembe

Savaş ve Medya


Medyadan beklenen, medyanın yapamayacağı ve yapabileceği, yapmak istediği veya istemediğinin dikkatlice  gözden geçirilerek incelenmesi ve  açıklığa  kavuşturulması gerekir. İzleyicilerin  medyadan beklediği tamamiye izleyicinin sosyo-külturel  ve sınıfsal kimliği  ve, dolayısıyla psiko-ideolojik durumuna göre degişir. Bazı izleyiciler bilinçli veya bilinçsiz olalrak “düşman” olarak gördüğü tarafın  kayıplar verdigini  duymak ister ve bunu duyduğunda kendi takımı gol  atmış gibi büyük  bir doyuma ulaşır.  Bazıları savaş  gibi farkli ve  dramatik  bir olayin heyecaninni savaş  gorüntüleriyle yaşamak ister.  Baziları  “ne oluyor” merakıyla  savaş haberlerine odaklanır. Bazıları maç seyretmeyyi  tercih eder.  Elbette izleyicilerin beklentilerinin hiçbir anlami yoktur, çunku savaşın koşullarıni ve medyanın neyi ve  nasıl  haber  yapacagini kontrol edemezler. Sonunda, beklentileri ne olursa  olsun, kendilerine paketlenmiş olarak sunulan  savaş  haberi hamburgerini yer ve  hazmederler.


Medyanının savaş haberiyle ilgili ne yapabileceği ve yaptığı ancak medyanın gücüyle orantılıdır. Medyyanın cepheden ve  cephe gerisinden sunacağı haberler doğal olarak medyanın profesyonel  ideolojilerine ve savaşla ilgili  olarak her medyanın  tuttuğu  tarafı  “yansız şekilde” nasıl  sunduğuna bağlıdır. Fakat medya ne kadar güçlü olursa olsun, savaşla ilgili olarak egemen  taraf daima ordudur. Dolayısıyla medya endüstrileri savaştaki orduların onlara  sağladığı olanaklar  çerçevesi içinde  harekete etmek zorundadırlar. Bu çerçevenin dışına çıkan medya er geç ordu tarafından bir  şekilde  cezalandırılır. Elbette en iyi ceza haber kaynagini kesmektir. Dikkat edilirse, medya ve savaş konusunda ordu, medya  ve izletici üçlüsü ilişkisinde, ordu haber gündemini belirlemek  için  elindeki  olanakları kullanarak kendisi için en faydalı  propagandayı yapmaya çalışır. Savaşta  aynı zamanda enformasyon ve propaganda savaşı yapıldığı için, tek taraflı egemenlik sağlanabilir, fakat total bir egemenlik çoğunlukla  kurulamaz. Örneğin pazar yerine düşen bir bomba (dikkat ederseniz düşen dedim, neden düsen dedim dersiniz? Bomba kendiliğinden cani istedigi yere düşer mi? Karar veren bomba mı? Neden atılan demedim? Belki de kasıtlı olarak atılmıştı?)  haberi ne kadar  zaman  saklanabilir ki? Saklanamadı. Medya ise  haber kaynağı  ordu  ve ordunun kontrol ettigi  bir alan oldugu için kaçınılmaz olarak büyük  ölçude orduya bağımlı bir hale gelir: bagdatın  bir otelinin çatısında, balkonunda ve pencerelerinin arkasında kameralarını  kurup ne olacağını  bekler. Ya da Amerikan ordusunun tanklarıyla  birlikte ilerleyerek  kontrollu “zafer haberleri” sunar. Elbette medya savaş haberini “” yapar,” yani haber nesnel olgu ve olay üzerinde, ondan  sonra veya aynı anda “üretilir.” Dolayısıyla, bir pazar meydanına atılan/düşen bomba, haber olduğunda, gerçek  artık olduğu yer, zaman ve koşulu kullanan fakat onlardan koparılmış, görüntü ve seslerle medyanın  yeniden-urettigi bir gerçek olur. Bu gerçek artık asil gerçeğin farklılaştırılmış bir temsilidir. Bu temsil asıl gerçeği yeterince yansıtacağı gibi  tamamiyle tersine çevirerek sunabilir. Savaşin medya tarafından paketlenip satılması gittikçe daha profesyonel bir biçım almaktadır. Vıetnam savaşı sırasında, bu paketleme  istenmeyenleri, işevsel olmayyanlari tamamiyle yok sayarak ve haber dışı bırakarak yapilmışti bir sure. Fakat sonradan dışarda bırakma olasılıkları azalmaya başladı. Dolayisıyla, medya güç bir işlev yüklendi: hem arzu edilmeyeni gosterecek hem de bu gosterileni oyle  bir şekilde yeniden biçimlendirecek ki gerekli propaganda işlevini gorebilsin. Ordu  da bu  sırada  birşey  öğrendi: medyyayi dışarıda birakmazsin. Dolayısıyla  ordu çözüm olarak  habercileri dahil ederek haber kontrol  işine girişti. Daha onemli olarak ordu kendi haberini kendi yapmaya başladı. Her aksam dunya televizyonları  Amerikan ordusunun en ustundeki komutandan savaş haberini sunmaya başladı. Korfez savaşında hem ordu hem  de medya bu  yeni stratejilerini  uyguladı. Önemli bir şekilde de başarıya ulaşıldı. Son  Irak savaşında  ordu daha kontrollü bir şekilde medyayı kullanmaya çalıştı. Medya ile anlaşmalar  yapildi ve ona gore bazı medyaya savaş alaninda olmaya izin verilirken, diger bazilarına  izin verilmedi.Habercilerin hareket alani sinirlandı.  
  

Önemli bir diğer gelişme de uluslararası haber akışı tekelinin (AP, CNN, BBC gibi)  kontrolu dışında  özellikle El-Cezire televizyonu yoluyla haberler alınmaya  başlandı. Bağdat televizyonu yayınları Amerikanın frekanslar uzerinde yaptigi  müdaheleyle çalışmaz duruma getirildi. Fakat zaman zaman Bağdat televizyonu  ve surkeli olarak El Cezire  televizyonundan alınan haberler Amerkanın diger baskı  yollarıyla dünyaya yaydıgi kendi “serbest akış” doktrinini  çıgnemey çalıştı. Bunda en önemli başarı  çıgnemey çalıştı. Bunda en önemli başarıyı EL-Cezire muhabirlerinin önüne koyduğu  engeller ve birini öldürmeyle elde  etti. O  an  elde edilen bu başarı tabi uzun  dönemde  bir başari  kabul edilirse…  El-Cezire  asla haberin batı tekelllerinin kontrolundan çıktiğini  anlatmaz. Fakat Belki de II. ABD-Irak Savaşını ilkinden ayıran en önemli fark savaşan tarafların medya muharebesindeki daha eşit koşulları oldu. 


Türkiye’de de medya hem kendi haber kaynaklarıyla hem de uluslararası haber akışına eklemlenerek savaşın medyadaki boyutunun parçası oldu. Savaş haberlerinin sunumu ufak ayrıntılar dışında hemen tüm televizyon kanallarında aynı özellikleri taşıyordu. Haber sunumuna ekran bölmeyle aynı anda birden fazla gorüntülü  ve yazılı enformasyon verme eklendi. Bunu yaparak aynı anda en çok haberi adeta “boca etmek” iyi ve etkili haberciliğin kıstası oldu; böylece ekranlarda kimi zaman altı ayrı özerk bölge görür olduk: alt yazılar, akan yazılar, küçük alanlarda konuşan uzmanlar, muhabirler, bir taraftan bombalanan Bağdat’ın canlı görüntüleri, geceye karışan ışıklı füzeler, ekranın altı yetmeyince üstten akan yazılar (bkz: Haber Türk 30.03.2003 Ana Hab. Bülteni)... Televizyonlar gerekirse aynı haberleri ekranın altından saatlerce akan yazılarla tekrarlayarak, “Türkiye hangi tarafta yer almalı? Müslüman ve ezilen taraf diye Irak’ın yanında mı olmalı yoksa kendi çıkarlarını mı gözetmeli? Basın Kulübü tartışıyor.”  (Bkz: Haber Türk 30.03.2003 Ana Hab. Bülteni) gibi duyuruları aralıksız sıralayarak ekranlarını doldurdu. Irak’tan havayi fişek gosterisini andıran görüntüler  ilk andan sonra artık enformasyon  degerini yitirdi, cünku seyircinin beklentisi  ne zaman bir  fişek (bombanın patlayışı)  ekranin neresini aydinlatacak  içine sıkıştı kaldı.  Irak  görıüntülerinin taşıdığı  enformasyon böylece sıfır  enformasyon değerine düştü. Haberlerde ve  sonraki  savaş sunumlarında haritalar, masalar üzerinde hazırlanmış sözde stratejiyi anlatmak içın serilmiş strateji-haritaları sadece ilginç dekor olarak  göründü önce ve sonra enformasyon bazında anlamini  yitirdi. Görüntü bolluğu  değil, belirsizlikleri ortadan kaldırmayan yinneleyici  niceliksel  görüntü çokluğu  vardı.


Savaşa ikinci tekil şahıs gözüyle görüntülemek yetmeyince izleyicileri bir tankın üstüne yerleştirdiler, böylece savaş simülasyonunun bir diğer ayağı da tamamlanmış oldu. Artık ekran karşısında savaşı başkasının gözüyle görmeye mahkum değildi izleyici, hepimiz birer tank sürücüsü olduk ve ateş ettik düşmanlarımıza... 30.03.2003 tarihli Haber Türk kanalı ana haber bülteni şöyle başlıyordu: “Bağımsız ve özgür haberdesiniz. Savaşın her anını görüntülemek için birbiriyle yarışan tv. kanalları son olarak da bir tankın üzerinden görüntülerini yayınladı.”


Savaş haberleri Türk televizyonlarında,  Turk siyaset  geleneğine  uygun olarak dış politika ile iç  politika birbiri  üzerine ve içıne çökertilerek sunuldu. Bu sunum televizyon kanalının ideolojik yönelimini  ve çıkar çerçevesi içınde yapıldı. Bu haber yapma biçimi haber  açılışından ve haber  kliplerinden başlayarak haber paketinin bütününde yansıdı. Her kanal kendine özel hazırladığı  savaş kliplerini savaş haberlerinden önce, sonra ya da haber bülteninin olmadık yerinde reklam gibi  sundu. Örneğin Stv’nin ana haber bültenleri sıkça “Irak Krizi” başlıklı fragmanla bölünüyordu: önce ekranın sol üstünde Bush’un portresi görünüyor onun karşısına Saddam Hüseyin konuyor ve bu karşıtlık sırayla İngiltere- Fransa, Almanya-Çin başbakanları ve en son da ortalarına gelecek şekilde Recep Tayyip Erdoğan’ın portresiyle tamamlanıyordu. Mesajlar devletin ve AKP’nin desteklenmesi yönünde biçimlenmişti:  Her an değişen duruma göre pozisyon alan hükümet toplandı. Toplantı yapmak ve protesto etmek anayasal haktır. Hele böyle haksız ve dünya ülkelerine sırt çevirerek yapılan bir savaşın durdurulması... Fakat sağ duyulu olmak zorundayız. Zaten dışarıda baskı yapan uluslar arası güçler var ve devletimiz bunlarla mücadele ediyor. İçerde de ... memleketin emniyetini zor durumda bırakmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmeyelim.” (Bkz: 17.03.2003 Ana Hab. Bült.) Haber Türk ise bu fragmanlara yeni bir boyut getirmiş savaşın görüntülerinin yanında bir de savaşın sesinin klibini yapmıştı (Bkz: 28.03.2003 Ana. Hab.Bült.).


Izleyicide  katılma duygu ve etkisini yaratma ve kanala çekme  amacıyla ayni  zamanda müzik de araç olarak kullanıldı. Savaş kliplerinin (fragmanlarının) gerilim dolu müzikleri, dramatik görüntüleri dahalaştıran duygusal müzikler, Irak halkının savaş dolu gündelik hayatları için kıvrak oynak oryantal müzikler, “yorumsuz” sunulan savaş anlarının görüntülerini duygusal olarak destekleyen müzikler  kullanıldı. Böylece yetersiz ve artık olmayan enformasyon duygu  ön plana çıkartılarak haber olmayan haber satışı  gerçekleştirildi. Savaş  devam ederken enformasyon yokluğunda ve ayni enformasyonun tekrarında haber reklamlardaki gibi ürüne  aitmiş  gibi urüne atıfla zengilneştirildi. Bu zengileştirme  işınde uzmanlar da çağırıldı, savaşın geleceği tartışıldı, planları yapıldı, savaşa sözde bilimsel yönle açıklama getirildi. Savaş trajedisi çarpıcı  fotograflar ve kısa sahnelerde müzik eşliğinde estetikleştirildi. Ağlayan yaralı çocuklar bu estetiğe duygusal ve korku boyutunu kattı. 
 

Haberciler haber kaynağına ulaşamadıklarında kaçınılmaz olarak alternatif yollar seçeceklerdir. Savaş haberinde muhabirler kaynaakla birleşemedikleri için büyük ölçüde devre dışı kaldılar. Savaş haberi ve yarışii studyo haberi  ve yarışına döndü. Bu durumda savaş haberlerinin tartışmasız neferleri savaş muhabirleri değil,  asıl enformasyondan yoksun, uzak  ve geçmiş bilgilere dayanarak ve  yansımalardan  hareket ederek yorumlar sunan uzmanlardı. Televizyonun uzman miti her zamankinden yoğun olarak tekrarlandı durdu. Uzmanlar beraberlerinde “savaş yorumu yan sanayisini” de beraberlerinde getirdiler. Kanallar en teknolojik, en anlaşılır  görünen ama  savaş  bilgisi taşımayan, en karmaşık yorum sunan ama yorumu o an  ne olduğu hakkında enformasyona dayanmayan haber olmayan haber üretiminde yarıştılar. Bu haber paketçiliği  işinde en modern bilgisayarlar boy gösterdi uzmanların önünde,  ama modern bilgisayar göz boyamadan öte savaş haberi olamazdı.  Bu göz boyamayla ilgi çekmek için çeşitli Irak haritaları yapıldı, grafikler kırmızı oklarla uzmanların anlattıklarını gösterdiler izleyicilere; Bağdat’ın daha önce görülmemiş planları çıkarıldı; küçük maketler yapıldı; renkli maket askerler konuldu maket Irak’ın muhtelif yerlerine. “Kriz Merkezleri”, “Basın Kulüpleri, “Savaş İzleme Merkezleri” kuruldu. O  sırada savaş alanında ne olduğu hakkında en küçük bir bilgisi olmayan uzmanlar (özellikle eski paşalar) adeta uygulamalı savaş dersleri verdiler televizyondan. Savaşla ilgili her şey konuşuldu, fakat o  sırada  ne olduğu  hakkında  hiçbir şey konuşulmadı. Konuşulamazdı, çünkü  cepheden haber yok  denecek kadar azdi.  Eğer irakta olandan sürekli haber akışı olsaydı, zaten bu uzmanlara haberde  veya yorumda yer vermeye  zaman bile kalmazdı. 
 

Uzmanlar daima medyanın “kullandigı” ve nasıl kullanilacağı medya tarafından belirlenen kontrol edilebilen araçlar olarak paketlendi. Bu paketlemede uzman paşaların  ve akademisyenlerin medyanin çıkarına olmayan ve “arzu  edilmeyen” açıklamalar yapmaya çalışmaları “haber yapma” çerçevesine uymadığı an sermayenin iyi beslediği profesyonel tarafından  “süremiz bitti” ya da “bu konumuz dışında” “tamam bu kadar yeter” gibi müdahalelerle engellendi. Yani uzmanlar medya için işlevsellik içinde hapsedilerek paketlendi. Bu konuda 28.03.2003 Haber Türk haber bülteninde Emekli Hava Pilot Tuğgeneral Ramiz İlker şöyle diyordu: “Kendini askerliğe adamış insanların bildiklerini yalın bir dille anlatması kötü mü? Beni sokakta görenler “Paşam teşekkür ederim.” Diyorlar. Ben de bunu milli bir görev saydım, geldim sorularınızı cevaplıyorum.”

 

BAZI VERİLER

 

İdeolojiye ve Çıkara Göre Paketleme Örnekleri

 

Savaş haber üretiminde paketleme biçiminde içerigin doldurulması televizyon kanalalarının ideolojik farklılıklarına göre çeşitlilik gostermektedir.

 

STV (SAMANYOLU TV)


            01.mart.2003

 

·        Tezkerinin kabulunü “tarihi karar” olarak sunuyor. Tarihi gün olarka bahsediyor bu günden.


·        Spiker muhabire tezkere sonunda milletvekillerinin yüz ifadesi nasıldı diye soruyor. (sorulacak başka soru mu yoktu?) Muhabir de “daha göremedim, salondan çıkmadı diye cevap veriyor.


·        Ankaradaki tezkereye hayır gösterilerine az yer veriyor, daha çok polis görüntüsüne yer veriyor, oysa aynı gün Show tv. polisler yerine göstericilere yer vermiş, protestonun ne kadar farklı gruplerdan destek gördüğünü vurgulamıştı.

·        K. Irak’taki CHA muhabiri Murat Gezer’e ve Newyork CHA muhabiri Emrah Ülker’e bağlanıyor.


·        Tezkere sonucu belli olduktan sonra spiker “ABD şimdi tedirgindir, Amerikan tarafı şimdi ne yapacak?” diyor. “Oraın nabzı çok önemli” 


·        Muhabir olayı “Türkiye tam anlamıyla bir şok yaşıyor” ,diye tanımlıyor.

 

16.Mart.2003


·        Bush’un tehtid ettiği iddialarını Erdoğan yalanlıyor. (STV AKP yanlısı. Hükümet ne yapsın, TC’nin çıkarları için ne gerekiyorsa onu yapmaya çalışıyor imajı vermeye çalışıyor.) Erdoğan’ın “Böyle haberler verenler ulusal çıkarımızı zedeliyor” sözüne yer veriliyor. Adalet bakanının açıklaması: “ Ülke menfaatini gözetmek zorundayız.”


·        Irak Krizi, Irak’a harekat...


·        “İstanbul’da yapılan  bir savaş karşıtı eylem (yani gösteri değil) bir grup tarafından amacından saptırıldı. 16 Mart Halepçe olayları da protesto edildi. Terör örgütü elebaşı lehine slogan atan gruba çevik kuvvet müdahale etti.” Gösteri istemiyorlar. Polisi gösteriyorlar... Yani savaş karşıtı bir gösteri her an amacından sapabilir, polis size müdahale edebilir, aman ha bunlara alet olmayın, mümkün olduğunca az gösteri yapın, hatta yapmayın susun..)


·        Alt yazı: Nusaybin organize sanayi bölgesi Amerikalıların üssü oluyor. Spiker: “Yıllarca atıl duruma düşen sanayi bölgesinde hummalı bir çalışma var. ABD bu tesislerin 23 Mart’a kadar yetiştirilmesini sitiyor. İşçiler gece-gündüz çalışıyor. İnşaata 1990’da başlanmış. Türk işçiler 23 Marta kadar tesisleri Amerikalılara hazırlamaya çalışıyorlar.” Bu arada bir işçiyle röportaj yapıyorlar. İşçi memnun çünkü işi bulmuş çalışıyor. Bölgenin on yıldır nasıl boş  durduğunu ve Amerikalılar sayesinde sonunda bitirileceğini anlatıyor. Allah razı olsun şu ABD’lilerden, onlar da olmasa...


·        Aynı haberin devamı: Amerikalılar bögenin tek dört yıldızlı Bezirgan otelini gezdiler. Otel stratejik bir oneme sahip. Otelde ayrıca sauna, türk hamamı ve olimpik havuz da bulunuyor. Daha sonra uzun uzun olimpik havuzun reklamı yapılıyor, belli ki otel sahibi habere sponsor olmuş. Yine Allah razı oldun ABD’lilerden, onlar sayesinde otel de para kazanacak, gerçi dört yıldızlı, onlara layık değil ama en azından olimpik havuzu falan var, sırf onlar gelecek diye dolduracaklarmış havuzu.

 

17.03.2002

Amerikanın muhtemel ırak operasyonunda kullanmayı düşündüğü 13 üs, (hepsi türkiyede) ayrıntılarıyla anlatılıyor... sanki başka bir ülkedeki üslerden bahsediliyor... Her üs neden amaçlandı, özellikleri neler, en amaçla kullanılacak anlatılıyor. (fonda gerilimli bir müzik eşliğinde, Türkiye haritasında gösteriliyor. Araya amerikan tankları, asker, füze görüntüleri...)

 

18.03.2003

ABD’nin Irak operasyonunda Körfezde kullanacağı üsler ayrıntılı bir şekilde harita üzerinde gösteriliyor. ABD silahları, savaş gemileri, uçakları anlatılıyor, hangi üs iye önemli.... açıklanıyor. Bu arada vurgulanıyor: “Amerikanın muhtemel Irak operasyonunun merkezi durumundaki İncirlik...”

 

SHOW TV

 

01.03.2003


·        Tezkerenin reddini haber verirken “Biz zaten Show Haber olarak AKP’nin 65 fire vereceğini 10 gündür söylüyorduk” (anam ne büyük olay!!) diyorlar.


·        Tezkereye hayır mitingini “Ankara’da binlerce barışsever savaşa hayır dedi.” Olarak sunuyorlar. Yani bunu bir eylem olarak görmüyorlar ve barışsever gibi olumlayıcı bir sıfat kullanıyorlar. “Barış şöleni” diyorlar.


·        Olası ırak savaşı


·        Gebze’de bir firma ABD’nin askerleri ve mülteciler için 100 bin sıcak yemek hazırlıyor.


·        “AKP’de tezkere krizi yaşanıyor, AKP grubu resmen bir bomba düşmüş durumda, soğuk duş almış gibi”

 

18.03.2003


·        “Son saatler ABD Irak harekatı sürecini başlattı. Bush’un verdiği sürenin dolmasına 31 saat 50 dakika var. Amerika Irka krizi konusunda son sözü söyledi” Bush’un sözlerine yer veriliyor.


·        Ekranın üst sağında 31 saat 50 dakika kaldı yazısı

·        “Aylardır operasyon korkusuyla yaşayan Iraklılar savaşa hazırlanıyor. (Fonda oryantal kıvrak bir müzik, Iraklı erkekler savaş talimi yapıyor, silah atışları yapıyorlar...)


·        Bağdat ile canlı bağlantı yapıyorlar, muhabirleri var: Ahmed Arpat


·        “Bağdat’ta gergin bekleyiş” (yine fonda oryantal komik bir müzik, Bağdatlılar yiyecek stokluyorlar, sokaklarda eşyalarını arabalara yüklemiş göç edenler... (Onların fondaki müzik kadar neşeli ve bir oyun havası tadında olduklarını hiç sanmıyoruz... Ama orası doğuya... Batının bize yaptığını biz de onlara...)


·        Haber boyunca alt yazı: “Savaşa sadece saatler kaldı. Amerikan harekatı nasıl başlayacak? Türk ordusu nereye kadar ilerleyecek? Emekli Orgeneral Kemal Yavuz ve Tuncay Özkan canlı yayında anlatıyor. Az sonra”


·        Uzman ile Özkan konuşurken sol altta onlar ne konuşuyorsa onun özet başlığı yer alıyor. Örn: E: Orgeneral Kemal Yavuz ve Tuncay Özkan savaş gerçeğini anlatıyor: Savaş Kaçınılmaz mı? Ya da “E. Orgeneral Kemal Yavuz ve Tuncay Özkan savaş gerçeğini anlatıyor: Saddam Irak’ı terk eder mi?


·        Tuncay Özkan orgenerale “paşam” diye hitab ediyor.

·        ABD’Nin savaş senaryoları anlatılıyor. Dört savaş senaryosu varmış: Çöl Şoku, Çöl Dilimi, Çöl Fırtınası II ve Çöl Yıldırımı.... ilk harekat iki ila dört saat sürecekmiş. Uzun uzun bunları tartışıyorlar...

 

23. Mart.2003


·        Defne Samyeli çok duygusal bir ses tonuyla konuşur: “En dramatik olaylar bugüne ait. An şiddetli çatışmaların olduğu gün oldu bugün. Bugün Irak ilk kez esirleri gösterdi....” Esir görüntüerl gösteriliyor.


·        Alt yazı, haber başlığı: “Bağdatta insan avı: Dicle nehrinde insan avı” Samyeli: “Bağdat askeri ve halkı ellerinde silahlarla gün boyu kente düşen uçaktan atlayan pilotları aradı. Bağdat halkı kendilerini bombalayan pilotları bulmak için neredeyse birbirini eziyordu” dakikalarca aynı görüntüler...


·        Um Kasr çatışması, Um Kasr’daki çatışma görüntüleri... Sürekli “Savaş canlı yayında izlendi...” sözü vurgulanıyor.

·        Koalisyon güçleri olarak bahsediyor.

·        “Patlama sesleri durmadı, ezan seslerine karıştı”.... deniyor


·        Samyeli yine çok duygusal: “87 saat geride kaldı, şimdi savaş manzaralarıyla daha fazla hissettirmeye başladı anlamını. İşte Iraklı esirler. Belki bağıra bağıra ağlamak geliyor içinden ama bakışlarıyla yürüyüşüyle ayakta durmaya çalışıyor” ABD!nin Iraklı esirlere nasıl kaba davrandığı gösteriliyor.


·        Samyeli: Bağdatta çocuklar ağlıyor. Bombalar binalarla birlikte uçurtmalarını da vurdu onların. Çocuk gözleri bomba sesiyle ürkek açıldı savaşa”

·        Fonda dramatik bir müzik, yaralı çocuk bağıra bağıra ağlıyor, başı sarılı. Muhabir: “Birkaç gün önce tanıştığımız Mustafa diye bir çocuk vardı. Şimdi Mustafa’nın nerede olduğunu bilmiyorum...” Samyeli devam ediyor: “Petrol için değer mi sayın seyirciler? Evet petrol bu savaşın itici gücü.” Muhabir şunun farkında degil: Eger savaşlari belirleyen faktör evrensel  dogruluk, haklılik ve insanlik olasaydı, zaten savaş olmazdi.

Hiç yorum yok: