Medyadan beklenen, medyanın yapamayacağı ve yapabileceği, yapmak istediği
veya istemediğinin dikkatlice
gözden geçirilerek incelenmesi ve
açıklığa kavuşturulması gerekir.
İzleyicilerin medyadan
beklediği tamamiye izleyicinin sosyo-külturel ve sınıfsal
kimliği ve, dolayısıyla
psiko-ideolojik durumuna göre degişir.
Bazı izleyiciler bilinçli veya bilinçsiz
olalrak “düşman” olarak gördüğü tarafın kayıplar verdigini duymak ister ve bunu duyduğunda kendi takımı
gol atmış gibi büyük bir doyuma ulaşır. Bazıları savaş gibi farkli
ve dramatik bir olayin
heyecaninni savaş gorüntüleriyle
yaşamak ister. Baziları “ne oluyor” merakıyla savaş haberlerine odaklanır. Bazıları
maç seyretmeyyi tercih eder. Elbette izleyicilerin beklentilerinin hiçbir
anlami yoktur, çunku savaşın
koşullarıni ve medyanın neyi ve nasıl
haber yapacagini
kontrol edemezler. Sonunda, beklentileri ne olursa olsun, kendilerine paketlenmiş olarak
sunulan savaş haberi hamburgerini yer ve hazmederler.
Medyanının savaş haberiyle ilgili ne yapabileceği ve yaptığı ancak medyanın
gücüyle orantılıdır. Medyyanın cepheden
ve cephe gerisinden
sunacağı haberler doğal olarak medyanın profesyonel ideolojilerine ve savaşla ilgili olarak her medyanın tuttuğu
tarafı “yansız şekilde” nasıl sunduğuna bağlıdır. Fakat medya ne kadar
güçlü olursa olsun, savaşla ilgili olarak egemen taraf daima ordudur. Dolayısıyla medya
endüstrileri savaştaki orduların onlara sağladığı olanaklar çerçevesi içinde harekete etmek zorundadırlar. Bu çerçevenin dışına
çıkan medya er geç ordu tarafından bir şekilde cezalandırılır. Elbette en iyi ceza haber
kaynagini kesmektir. Dikkat edilirse, medya ve savaş
konusunda ordu, medya
ve izletici üçlüsü ilişkisinde, ordu haber gündemini
belirlemek için elindeki
olanakları kullanarak kendisi için en faydalı propagandayı yapmaya çalışır.
Savaşta aynı zamanda
enformasyon ve propaganda savaşı yapıldığı için, tek taraflı egemenlik sağlanabilir,
fakat total bir egemenlik çoğunlukla
kurulamaz. Örneğin pazar yerine düşen bir bomba
(dikkat ederseniz düşen dedim, neden düsen dedim dersiniz? Bomba kendiliğinden
cani istedigi yere düşer mi? Karar veren bomba mı? Neden
atılan demedim? Belki de kasıtlı olarak atılmıştı?) haberi ne kadar zaman
saklanabilir ki? Saklanamadı. Medya ise haber kaynağı ordu
ve ordunun kontrol ettigi bir alan oldugu
için kaçınılmaz olarak büyük ölçude
orduya bağımlı bir hale gelir: bagdatın bir otelinin çatısında, balkonunda ve pencerelerinin
arkasında kameralarını kurup ne olacağını bekler. Ya da Amerikan ordusunun
tanklarıyla birlikte
ilerleyerek kontrollu
“zafer haberleri” sunar. Elbette medya savaş haberini “” yapar,” yani haber
nesnel olgu ve olay üzerinde, ondan sonra veya aynı anda “üretilir.”
Dolayısıyla, bir pazar meydanına atılan/düşen bomba, haber olduğunda,
gerçek artık olduğu
yer, zaman ve koşulu kullanan fakat onlardan koparılmış, görüntü ve seslerle medyanın yeniden-urettigi
bir gerçek olur. Bu gerçek artık asil gerçeğin farklılaştırılmış bir
temsilidir. Bu temsil asıl gerçeği yeterince yansıtacağı gibi tamamiyle
tersine çevirerek sunabilir. Savaşin medya tarafından
paketlenip satılması gittikçe daha profesyonel bir biçım
almaktadır. Vıetnam savaşı sırasında, bu
paketleme istenmeyenleri,
işevsel olmayyanlari
tamamiyle yok sayarak ve haber dışı bırakarak
yapilmışti bir sure. Fakat sonradan dışarda
bırakma olasılıkları azalmaya başladı. Dolayisıyla,
medya güç bir işlev yüklendi: hem arzu edilmeyeni gosterecek
hem de bu gosterileni
oyle bir şekilde yeniden biçimlendirecek ki
gerekli propaganda işlevini gorebilsin.
Ordu da bu sırada
birşey öğrendi:
medyyayi dışarıda birakmazsin.
Dolayısıyla
ordu
çözüm olarak habercileri dahil ederek haber
kontrol işine girişti. Daha
onemli olarak ordu kendi haberini kendi yapmaya başladı.
Her aksam dunya televizyonları Amerikan ordusunun en
ustundeki komutandan savaş haberini sunmaya başladı.
Korfez savaşında hem ordu hem de medya bu yeni stratejilerini uyguladı. Önemli bir şekilde de başarıya
ulaşıldı. Son Irak
savaşında ordu daha kontrollü bir
şekilde medyayı kullanmaya çalıştı. Medya ile anlaşmalar yapildi ve ona
gore bazı medyaya savaş alaninda
olmaya izin verilirken, diger bazilarına izin verilmedi.Habercilerin
hareket alani sinirlandı.
Önemli bir diğer gelişme de uluslararası haber akışı tekelinin (AP, CNN, BBC gibi) kontrolu
dışında özellikle El-Cezire televizyonu
yoluyla haberler alınmaya başlandı.
Bağdat televizyonu yayınları Amerikanın frekanslar uzerinde
yaptigi müdaheleyle
çalışmaz duruma getirildi. Fakat zaman zaman Bağdat
televizyonu ve
surkeli olarak El Cezire
televizyonundan alınan haberler Amerkanın
diger baskı
yollarıyla dünyaya yaydıgi kendi “serbest
akış” doktrinini çıgnemey
çalıştı. Bunda en önemli başarı çıgnemey
çalıştı. Bunda en önemli başarıyı EL-Cezire muhabirlerinin önüne
koyduğu engeller ve
birini öldürmeyle elde etti.
O an elde edilen bu başarı tabi uzun dönemde
bir başari
kabul edilirse… El-Cezire asla haberin
batı tekelllerinin kontrolundan
çıktiğini
anlatmaz. Fakat Belki de II. ABD-Irak Savaşını
ilkinden ayıran en önemli fark savaşan tarafların medya muharebesindeki daha
eşit koşulları oldu.
Türkiye’de de medya hem kendi haber
kaynaklarıyla hem de uluslararası haber akışına eklemlenerek savaşın medyadaki
boyutunun parçası oldu. Savaş haberlerinin sunumu ufak ayrıntılar dışında hemen
tüm televizyon kanallarında aynı özellikleri taşıyordu. Haber sunumuna ekran
bölmeyle aynı anda birden fazla gorüntülü ve yazılı
enformasyon verme eklendi. Bunu yaparak aynı anda en çok haberi adeta “boca
etmek” iyi ve etkili haberciliğin kıstası oldu; böylece ekranlarda kimi zaman
altı ayrı özerk bölge görür olduk: alt yazılar, akan yazılar, küçük alanlarda
konuşan uzmanlar, muhabirler, bir taraftan bombalanan Bağdat’ın canlı görüntüleri,
geceye karışan ışıklı füzeler, ekranın altı yetmeyince üstten akan yazılar
(bkz: Haber Türk 30.03.2003 Ana Hab.
Bülteni)... Televizyonlar gerekirse aynı haberleri
ekranın altından saatlerce akan yazılarla tekrarlayarak, “Türkiye hangi tarafta
yer almalı? Müslüman ve ezilen taraf diye Irak’ın yanında mı olmalı yoksa kendi
çıkarlarını mı gözetmeli? Basın Kulübü tartışıyor.” (Bkz: Haber Türk
30.03.2003 Ana Hab. Bülteni)
gibi duyuruları aralıksız sıralayarak ekranlarını doldurdu. Irak’tan
havayi fişek gosterisini andıran
görüntüler ilk andan
sonra artık enformasyon degerini
yitirdi, cünku
seyircinin beklentisi ne zaman bir fişek (bombanın patlayışı) ekranin neresini
aydinlatacak içine
sıkıştı kaldı. Irak görıüntülerinin
taşıdığı enformasyon böylece sıfır enformasyon değerine düştü. Haberlerde
ve sonraki savaş sunumlarında haritalar, masalar
üzerinde hazırlanmış sözde stratejiyi anlatmak içın
serilmiş strateji-haritaları sadece ilginç dekor olarak göründü önce ve sonra enformasyon bazında
anlamini yitirdi.
Görüntü bolluğu değil,
belirsizlikleri ortadan kaldırmayan yinneleyici niceliksel
görüntü çokluğu vardı.
Savaşa ikinci tekil şahıs gözüyle
görüntülemek yetmeyince izleyicileri bir
tankın üstüne yerleştirdiler, böylece savaş simülasyonunun
bir diğer ayağı da tamamlanmış oldu. Artık ekran karşısında savaşı başkasının
gözüyle görmeye mahkum değildi izleyici, hepimiz birer
tank sürücüsü olduk ve ateş ettik düşmanlarımıza... 30.03.2003 tarihli Haber
Türk kanalı ana haber bülteni şöyle başlıyordu: “Bağımsız ve özgür
haberdesiniz. Savaşın her anını görüntülemek için birbiriyle yarışan
tv. kanalları son olarak da bir
tankın üzerinden görüntülerini yayınladı.”
Savaş haberleri Türk
televizyonlarında, Turk
siyaset geleneğine uygun olarak dış politika ile
iç politika
birbiri üzerine ve içıne
çökertilerek sunuldu. Bu sunum televizyon kanalının ideolojik yönelimini ve çıkar
çerçevesi içınde yapıldı. Bu haber yapma biçimi
haber açılışından ve
haber kliplerinden başlayarak haber
paketinin bütününde yansıdı. Her kanal kendine özel hazırladığı savaş kliplerini savaş haberlerinden
önce, sonra ya da haber bülteninin olmadık yerinde reklam gibi sundu. Örneğin Stv’nin
ana haber bültenleri sıkça “Irak Krizi” başlıklı fragmanla
bölünüyordu: önce ekranın sol üstünde Bush’un portresi görünüyor onun karşısına
Saddam Hüseyin konuyor ve bu karşıtlık sırayla İngiltere- Fransa, Almanya-Çin
başbakanları ve en son da ortalarına gelecek şekilde Recep Tayyip
Erdoğan’ın portresiyle tamamlanıyordu. Mesajlar devletin ve AKP’nin
desteklenmesi yönünde biçimlenmişti: Her
an değişen duruma göre pozisyon alan hükümet toplandı. Toplantı yapmak ve
protesto etmek anayasal haktır. Hele böyle haksız ve dünya ülkelerine sırt
çevirerek yapılan bir savaşın durdurulması... Fakat sağ
duyulu olmak zorundayız. Zaten dışarıda baskı yapan uluslar arası güçler
var ve devletimiz bunlarla mücadele ediyor. İçerde de ...
memleketin emniyetini zor durumda bırakmak
isteyenlerin ekmeğine yağ sürmeyelim.” (Bkz:
17.03.2003 Ana Hab. Bült.) Haber Türk ise bu fragmanlara yeni bir boyut getirmiş
savaşın görüntülerinin yanında bir de savaşın sesinin klibini
yapmıştı (Bkz: 28.03.2003 Ana.
Hab.Bült.).
Izleyicide katılma duygu ve etkisini yaratma ve kanala çekme amacıyla ayni
zamanda müzik de araç olarak kullanıldı. Savaş kliplerinin
(fragmanlarının) gerilim dolu müzikleri, dramatik görüntüleri
dahalaştıran duygusal müzikler, Irak halkının savaş dolu
gündelik hayatları için kıvrak oynak oryantal müzikler, “yorumsuz” sunulan
savaş anlarının görüntülerini duygusal olarak destekleyen müzikler kullanıldı. Böylece yetersiz ve artık
olmayan enformasyon duygu
ön plana çıkartılarak haber olmayan haber satışı gerçekleştirildi. Savaş devam ederken enformasyon yokluğunda
ve ayni enformasyonun tekrarında haber reklamlardaki gibi ürüne aitmiş
gibi urüne atıfla zengilneştirildi.
Bu zengileştirme işınde
uzmanlar da çağırıldı, savaşın geleceği tartışıldı, planları yapıldı, savaşa
sözde bilimsel yönle açıklama getirildi. Savaş trajedisi çarpıcı fotograflar
ve kısa sahnelerde müzik eşliğinde estetikleştirildi. Ağlayan yaralı çocuklar
bu estetiğe duygusal ve korku boyutunu kattı.
Haberciler haber kaynağına
ulaşamadıklarında kaçınılmaz olarak alternatif yollar seçeceklerdir. Savaş
haberinde muhabirler kaynaakla birleşemedikleri için
büyük ölçüde devre dışı kaldılar. Savaş haberi ve yarışii
studyo haberi ve yarışına döndü. Bu durumda savaş
haberlerinin tartışmasız neferleri savaş muhabirleri değil, asıl enformasyondan yoksun, uzak ve geçmiş
bilgilere dayanarak ve yansımalardan hareket ederek yorumlar sunan uzmanlardı.
Televizyonun uzman miti her zamankinden yoğun olarak tekrarlandı durdu.
Uzmanlar beraberlerinde “savaş yorumu yan sanayisini” de beraberlerinde
getirdiler. Kanallar en teknolojik, en anlaşılır görünen ama savaş
bilgisi taşımayan, en karmaşık yorum sunan ama yorumu o an ne olduğu hakkında enformasyona dayanmayan
haber olmayan haber üretiminde yarıştılar. Bu haber paketçiliği işinde en modern bilgisayarlar boy
gösterdi uzmanların önünde, ama modern
bilgisayar göz boyamadan öte savaş haberi olamazdı. Bu göz boyamayla ilgi çekmek için çeşitli
Irak haritaları yapıldı, grafikler kırmızı oklarla uzmanların anlattıklarını
gösterdiler izleyicilere; Bağdat’ın daha önce görülmemiş planları çıkarıldı;
küçük maketler yapıldı; renkli maket askerler konuldu maket Irak’ın muhtelif
yerlerine. “Kriz Merkezleri”, “Basın Kulüpleri, “Savaş İzleme Merkezleri”
kuruldu. O sırada
savaş alanında ne olduğu hakkında en küçük bir bilgisi olmayan uzmanlar
(özellikle eski paşalar) adeta uygulamalı savaş dersleri verdiler
televizyondan. Savaşla ilgili her şey konuşuldu, fakat o sırada
ne olduğu hakkında hiçbir şey konuşulmadı. Konuşulamazdı,
çünkü cepheden haber
yok denecek kadar azdi. Eğer irakta olandan
sürekli haber akışı olsaydı, zaten bu uzmanlara haberde veya yorumda yer vermeye zaman bile kalmazdı.
Uzmanlar daima medyanın “kullandigı” ve nasıl kullanilacağı
medya tarafından belirlenen kontrol edilebilen araçlar olarak paketlendi. Bu
paketlemede uzman paşaların
ve akademisyenlerin medyanin çıkarına
olmayan ve “arzu edilmeyen” açıklamalar
yapmaya çalışmaları “haber yapma” çerçevesine uymadığı an sermayenin iyi
beslediği profesyonel tarafından “süremiz
bitti” ya da “bu konumuz dışında” “tamam bu kadar yeter” gibi müdahalelerle
engellendi. Yani uzmanlar medya için işlevsellik içinde hapsedilerek
paketlendi. Bu konuda 28.03.2003 Haber Türk haber bülteninde Emekli Hava Pilot
Tuğgeneral Ramiz İlker şöyle diyordu: “Kendini askerliğe adamış insanların
bildiklerini yalın bir dille anlatması kötü mü? Beni sokakta görenler “Paşam
teşekkür ederim.” Diyorlar. Ben de bunu milli bir görev saydım, geldim
sorularınızı cevaplıyorum.”
BAZI VERİLER
İdeolojiye ve Çıkara Göre Paketleme Örnekleri
Savaş haber üretiminde paketleme biçiminde
içerigin doldurulması televizyon kanalalarının
ideolojik farklılıklarına göre çeşitlilik gostermektedir.
STV (SAMANYOLU TV)
01.mart.2003
·
Tezkerinin
kabulunü “tarihi karar” olarak
sunuyor. Tarihi gün olarka bahsediyor bu günden.
·
Spiker muhabire tezkere sonunda
milletvekillerinin yüz ifadesi nasıldı diye soruyor. (sorulacak başka soru mu
yoktu?) Muhabir de “daha göremedim, salondan çıkmadı diye cevap veriyor.
·
Ankaradaki tezkereye
hayır gösterilerine az yer veriyor, daha çok polis görüntüsüne yer veriyor,
oysa aynı gün Show tv. polisler
yerine göstericilere yer vermiş, protestonun ne kadar farklı gruplerdan destek gördüğünü vurgulamıştı.
·
K. Irak’taki CHA
muhabiri Murat Gezer’e ve Newyork
CHA muhabiri Emrah Ülker’e bağlanıyor.
·
Tezkere sonucu belli olduktan sonra spiker “ABD
şimdi tedirgindir, Amerikan tarafı şimdi ne yapacak?” diyor. “Oraın nabzı çok önemli”
·
Muhabir olayı “Türkiye tam anlamıyla bir şok
yaşıyor” ,diye tanımlıyor.
16.Mart.2003
·
Bush’un tehtid ettiği
iddialarını Erdoğan yalanlıyor. (STV
AKP yanlısı. Hükümet ne yapsın, TC’nin çıkarları için ne gerekiyorsa onu
yapmaya çalışıyor imajı vermeye çalışıyor.) Erdoğan’ın
“Böyle haberler verenler ulusal çıkarımızı zedeliyor” sözüne yer veriliyor.
Adalet bakanının açıklaması: “ Ülke menfaatini gözetmek zorundayız.”
·
Irak Krizi, Irak’a
harekat...
·
“İstanbul’da yapılan bir savaş karşıtı
eylem (yani gösteri değil) bir grup
tarafından amacından saptırıldı. 16 Mart Halepçe
olayları da protesto edildi. Terör örgütü elebaşı lehine slogan atan gruba
çevik kuvvet müdahale etti.” Gösteri istemiyorlar.
Polisi gösteriyorlar... Yani savaş karşıtı bir gösteri her an amacından
sapabilir, polis size müdahale edebilir, aman ha bunlara alet olmayın, mümkün
olduğunca az gösteri yapın, hatta yapmayın susun..)
·
Alt yazı: Nusaybin organize sanayi bölgesi
Amerikalıların üssü oluyor. Spiker: “Yıllarca atıl duruma düşen sanayi
bölgesinde hummalı bir çalışma var. ABD bu tesislerin 23 Mart’a kadar
yetiştirilmesini sitiyor. İşçiler gece-gündüz
çalışıyor. İnşaata 1990’da başlanmış. Türk işçiler 23 Marta kadar tesisleri
Amerikalılara hazırlamaya çalışıyorlar.” Bu arada bir
işçiyle röportaj yapıyorlar. İşçi memnun çünkü işi bulmuş
çalışıyor. Bölgenin on yıldır nasıl boş durduğunu ve Amerikalılar sayesinde
sonunda bitirileceğini anlatıyor. Allah razı olsun şu ABD’lilerden, onlar da
olmasa...
·
Aynı haberin devamı: Amerikalılar
bögenin tek dört yıldızlı Bezirgan
otelini gezdiler. Otel stratejik bir oneme sahip.
Otelde ayrıca sauna, türk hamamı ve olimpik havuz da
bulunuyor. Daha sonra uzun uzun
olimpik havuzun reklamı yapılıyor, belli ki otel sahibi habere
sponsor olmuş. Yine Allah razı oldun ABD’lilerden, onlar
sayesinde otel de para kazanacak, gerçi dört yıldızlı, onlara layık değil ama
en azından olimpik havuzu falan var, sırf onlar gelecek diye dolduracaklarmış
havuzu.
17.03.2002
Amerikanın
muhtemel ırak operasyonunda kullanmayı düşündüğü 13 üs, (hepsi
türkiyede) ayrıntılarıyla anlatılıyor... sanki
başka bir ülkedeki üslerden bahsediliyor... Her üs neden amaçlandı, özellikleri
neler, en amaçla kullanılacak anlatılıyor. (fonda
gerilimli bir müzik eşliğinde, Türkiye haritasında gösteriliyor. Araya amerikan
tankları, asker, füze görüntüleri...)
18.03.2003
ABD’nin
Irak operasyonunda Körfezde kullanacağı üsler ayrıntılı bir şekilde harita
üzerinde gösteriliyor. ABD silahları, savaş gemileri, uçakları anlatılıyor,
hangi üs iye önemli.... açıklanıyor.
Bu arada vurgulanıyor: “Amerikanın muhtemel Irak operasyonunun merkezi
durumundaki İncirlik...”
SHOW TV
01.03.2003
·
Tezkerenin
reddini haber verirken “Biz zaten Show Haber olarak AKP’nin 65 fire vereceğini
10 gündür söylüyorduk” (anam ne büyük olay!!) diyorlar.
·
Tezkereye hayır
mitingini “Ankara’da binlerce barışsever savaşa hayır dedi.” Olarak sunuyorlar.
Yani bunu bir eylem olarak görmüyorlar ve barışsever gibi olumlayıcı bir sıfat
kullanıyorlar. “Barış şöleni” diyorlar.
·
Olası ırak savaşı
·
Gebze’de bir
firma ABD’nin askerleri ve mülteciler için 100 bin sıcak yemek hazırlıyor.
·
“AKP’de tezkere krizi
yaşanıyor, AKP grubu resmen bir bomba düşmüş durumda, soğuk duş almış gibi”
18.03.2003
·
“Son saatler ABD Irak
harekatı
sürecini başlattı. Bush’un verdiği sürenin dolmasına 31 saat 50 dakika var.
Amerika Irka krizi konusunda son sözü söyledi” Bush’un sözlerine yer veriliyor.
·
Ekranın üst sağında 31 saat 50 dakika kaldı
yazısı
·
“Aylardır operasyon korkusuyla yaşayan Iraklılar
savaşa hazırlanıyor. (Fonda oryantal kıvrak bir müzik, Iraklı erkekler savaş
talimi yapıyor, silah atışları yapıyorlar...)
·
Bağdat ile canlı bağlantı yapıyorlar,
muhabirleri var: Ahmed Arpat
·
“Bağdat’ta gergin bekleyiş”
(yine
fonda oryantal komik bir müzik, Bağdatlılar yiyecek stokluyorlar, sokaklarda
eşyalarını arabalara yüklemiş göç edenler... (Onların fondaki müzik kadar neşeli ve bir oyun havası tadında
olduklarını hiç sanmıyoruz... Ama orası doğuya... Batının bize yaptığını biz de
onlara...)
·
Haber boyunca alt yazı: “Savaşa sadece saatler
kaldı. Amerikan harekatı nasıl başlayacak? Türk ordusu
nereye kadar ilerleyecek? Emekli Orgeneral Kemal Yavuz ve Tuncay Özkan canlı
yayında anlatıyor. Az sonra”
·
Uzman ile Özkan konuşurken sol altta onlar ne
konuşuyorsa onun özet başlığı yer alıyor. Örn: E: Orgeneral Kemal Yavuz ve
Tuncay Özkan savaş gerçeğini anlatıyor: Savaş Kaçınılmaz mı? Ya da “E.
Orgeneral Kemal Yavuz ve Tuncay Özkan savaş gerçeğini anlatıyor: Saddam Irak’ı
terk eder mi?
·
Tuncay Özkan orgenerale “paşam” diye
hitab ediyor.
·
ABD’Nin savaş
senaryoları anlatılıyor. Dört savaş senaryosu varmış: Çöl Şoku, Çöl Dilimi, Çöl
Fırtınası II ve Çöl Yıldırımı....
ilk harekat iki ila dört saat sürecekmiş. Uzun
uzun bunları tartışıyorlar...
23. Mart.2003
·
Defne Samyeli çok duygusal bir ses tonuyla
konuşur: “En dramatik olaylar bugüne ait. An şiddetli çatışmaların olduğu gün
oldu bugün. Bugün Irak ilk kez esirleri gösterdi....”
Esir görüntüerl gösteriliyor.
·
Alt yazı, haber başlığı: “Bağdatta
insan avı: Dicle nehrinde insan avı” Samyeli: “Bağdat askeri ve halkı ellerinde
silahlarla gün boyu kente düşen uçaktan atlayan pilotları aradı. Bağdat halkı kendilerini
bombalayan pilotları bulmak için neredeyse birbirini eziyordu” dakikalarca aynı
görüntüler...
·
Um Kasr çatışması, Um
Kasr’daki çatışma görüntüleri... Sürekli “Savaş canlı
yayında izlendi...” sözü vurgulanıyor.
·
Koalisyon güçleri olarak bahsediyor.
·
“Patlama sesleri durmadı, ezan seslerine
karıştı”.... deniyor
·
Samyeli yine çok duygusal: “87 saat geride
kaldı, şimdi savaş manzaralarıyla daha fazla hissettirmeye başladı anlamını.
İşte Iraklı esirler. Belki bağıra bağıra ağlamak
geliyor içinden ama bakışlarıyla yürüyüşüyle ayakta durmaya çalışıyor” ABD!nin
Iraklı esirlere nasıl kaba davrandığı gösteriliyor.
·
Samyeli:
“Bağdatta çocuklar ağlıyor. Bombalar binalarla birlikte
uçurtmalarını da vurdu onların. Çocuk gözleri bomba sesiyle ürkek açıldı
savaşa”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder