2 Şubat 2011 Çarşamba

PKK'ye Saldirmanin Dayanilmaz Hafifligi

Sömürgeciliğe karşı mücadelede, PKK`nin kuruluş tarihini milad olarak kabul edersek; 1977 `den bugüne dek 33 yıldır PKK sömürgeci güçlere karşı mücadele vermektedir. Ama. PKK adını alan bu ulusal demokratik hareketin başlangıç tarihi, bana  göre; Kuzey kürdistan`da fiili olarak örgütlenmeye başladığı tarih olarak ele almak gerekiyor. Ankara süreci elbette önemli bir süreç ama, bunu bir ideolojik, politik ve örgütsel doğum evresi olarak kabul ediyorum.
KUZEY KÜRDİSTAN`DA YURTSEVERLIK VE DEVRİMCİLİK ADINA  PKK`YE SALDIRMANIN DAYANILMAZ  HAFİFLİĞİ/HAMİT BALDEMİR

Sömürgeciliğe karşı mücadelede, PKK`nin kuruluş tarihini milad olarak kabul edersek; 1977 `den bugüne dek 33 yıldır PKK sömürgeci güçlere karşı mücadele vermektedir. Ama. PKK adını alan bu ulusal demokratik hareketin başlangıç tarihi, bana  göre; Kuzey kürdistan`da fiili olarak örgütlenmeye başladığı tarih olarak ele almak gerekiyor. Ankara süreci elbette önemli bir süreç ama, bunu bir ideolojik, politik ve örgütsel doğum evresi olarak kabul ediyorum. Nereden bakarsanız bakın, bu hareketin; 33-36 yıllık bir geçmişi ve mücadele tarihi var. Her yeni hareket gibi, bu harekette; kendi öncellerini ve varolanları eleştirerek kendini meşrulaştırma mücadelesini verdi. Bunu doğal görmek gerekiyor. Başka bir anlatımla bunu anlamak gerekiyor. Hangi hareket varoluş sürecinde, kendinden öncelerini ve mevcut olanı eleştirmeden ve onlara karşı mücadele vermeden varolabilmiştir?  Hiçbiri.
PKK tarih sahnesine çıktığında, onlarca irili ufaklı Kürdistani örgüt veya gurup vardı. 1975`e gelindiğinde, DDKO ve TİP hareketi içinde politik faaliyet yürüten Kürt genç ve aydınları bölünerek birden fazla örgüt veya gurup kurarak politik alanda varolmaya başladılar. DDKO geleneğinden gelenler, ayrışarak; DDKD ile Kawa ortaya çıktı. Yine bu gelenekten gelen Rızgarı var. Ki, 1970`lı yılların sonlarında bu hareket de ikiye bölündü ve Ala Rızgarı örgütü doğdu. TİP`ten ayrılarak Özgürlük Yolu ( PSK) oluştu. Ki, bunlarda; yanılmıyorsam DDKO geleneğinin farklı versiyonu idi. Daha başka yapı ve örgütler politik arenada yerlerini aldı.
PKK, Kürdistan`da  örgütlü mücadeleye başladığında, bu yapılar aydın-gençliği önemli oranda “parsellemişlerdi”. Tabii ki, Türkiye Solu da; Kuzey Kürdistan`da önemli bir aydın-gençlik tabanına sahipti. TKP / İGD; Dev-Yol; Halkın Kurtuluşu; Kurtuluş; Halkın Yolu, TİSP, v.s... Kuşkusuz dinci ve fasişt partiler de gençlik içinde önemli bir güçtü. PKK böyle bir ortam ve iklimde doğdu. Kendine bu ortamda yer ve yolaçmaya çalıştı. Bu hareket, daha  Ankara`da, henüz bağımsız bir Kürdistanı örgüt olmaya karar vermişken; Kürdistani yapılar aleyhte propagandaya başladılar. Bu karşı propaganda, ideolojik ve politik olmaktan çok; önder konumundaki kişilere yönelik suçlama ve karalama şeklinde yayıldı.
O günlerde, biz kendimizi Kürdistan Devrimcileri (K.D)  olarak adlandırılırken, bazıları ısrarla bize bazı adlar yakıştırıyorlardı. Diyarbakır, Urfa, Mardin gibi bölgelerde; Kürdistani yapılar Apocular yakıştırmasında bulunuyorlardı. Dersim, Elazığ gibi bölglerde ise, UKO`cular diyorlardı. Biz ısrarla, biz Apocu değiliz diyorduk ama onlar küçümseme amacıyla Apocular diyorlardı. Bunun için kavga bile edildi, bazı yerlerde. Yani biz Apocu değiliz diye karşı çıkıyorduk  bu isime. Biz ısrarla, Apo önder bir arkadaşımız ama biz K.D`yiz. Biz bir örgütüz, siyasal bir örgütüz; bir kişinin ardından giden bir topluluk değiliz, diyorduk. Ama kimileri ısrarla Apocular dedi. Bu nedenle, adımız Apocu`ya çıktı. Devlet de bize Apocular demeye başladı. Iddianamemiz PKK (APOCULAR) adına hazırlandı. Mahkemelerde,  bu karşı çıkış  savunmalarımıza yansıdı. Burada da tekrarladık; biz Apocu değiliz PKKliyiz. PKK siyasal bir organizasiyondur dedik. V.s. v.s...
Ama halk arasında Apocu adı daha çok tutuldu. Ve sonunda PKK`de kendini Apocu olarak ifade etmeye başladı. Bu bir tercih ve bunu böyle kabul edenlere de saygı duymak gerekiyor diye düşünüyorum. Bu işin bir başka boyutu. Anlatmak istediğim şu; daha PKK hareket olarak oluşmaya çalışırken, mevcut Kürdistani örgütler; kimi açık, kimi dolaylı bu hareketi düşman ilan etti. Ajan-Provakatür diyenler; çapulcu çetesi diyenler; gizli Maocu diyenler  oldu. `70`leri bilenler, Maoculuğun SSCB yanlısı yapılarca karşı-devrimcilikle özdeş olduğunu bilir.
Mevcut Kürdistani yapılar, o günün konjönktürel durumunda; dünyadaki çok merkezli devrimci / sosyalist güçlerin etkisinde şekillenmişlerdi. Uluslararası devrimci güçlerin birer uzantısı biçiminde şekillenen Türkiye devrimci hareketi yansımasını Kürdistan`da olduğu gibi buldu. Bunun yadırganacak bir yanı yoktur. Sadece durumu ifade etmek için buna değinme gereksinmesi duydum. Sol / sosyalist hareket  `70`lerin ortalarında toparlanmaya çalışırken, bölünmeler yaşadı; bu durum kendisiyle birlikte çatışmayı da getirdi. Sol / sosyalist hareket bu yıllarda bir tarafta kendi içinde ayrışma ve çatışma yaşarken; bir taraftan da faşist sivil saldırılara karşı kendisini savunmak zorunda bırakıldı. 
Kürdistani sol ve sosyalist hareketler genelde Kürdistan`ın feodal, Şeyh zengin aile çocuklarının önderliğinde şekillenmiş ve bu nedenle sistemle direkt çatışmaktan kaçınan bir kareektlerdi. Hem kendisine Maocu diyenler ve hem de Sovyet çizgisinin etkisinde olanlar, benzer karekter taşıyorlardı. Her iki çizginin etksinde olmadığını söyleyenler de benzer durumda idi. Bir de Enver Hocacılar vardı. Dünya sosyalist sol renklerin hepsi Kürdistan`da vardı. Bu konularda bereketli bir politik iklime sahibiz veya sahibtik. Politik harita böyleyken, kendisine Kürdistan Devrimcileri diyen bir gurup ortaya çıktı ve farklı politik ve pratik dayattı. Bu hareket sosyolojik olarak da mevcut Kürdistani hareketlerden farklıydı. 1965 ve 1970`lı yillarda okulla buluşma şansını yakalamış yoksul aile kökenli aydın / gençliğine dayanıyordu. Daha önce okuma olanağı bulmuş bir avuç insan bu harekete önderlik etmiş olsa bile; bu gençler de Kürd egemen sınıf kategorisine girmiyordu.
Kim ne derse desin, kuşkusuz PKK de geçmiş Kürdistanlı yurtsever hareketlerden şu veya bu şekilde etkilenmiştir. Bu hareketlerin mevcut mirasından yararlanmıştır.  Ancak,  daha çok ; Türkiye Solu ile Vietnam Ulusal Devrimci Demokratik Hareketimden etkilenmiştir. Bu ülkenin devrimci ulusal ve sosyal mücadelesini kendine örnek aldı. PKK, böyle bir etkileşim ve sentezle, bir Kürdistani hareket olarak doğdu. PKK veya öncel gurubu daha radikal ve daha net bir söylemle politik sahnede çıkış yaptı. PKK dışındaki mevcut Kürdistani yapılar programsal düzeyde PKK`den farklı şeyler savunmuyorlardı. PSK program düzeyindeki stratejik hedefi federasyondu. Geri kalanlar bağımsız Kürdistanı dillendiriyordu. Hepsi söylem ve program olarak anti empeyalist, anti sömürgeci ve anti feodaldı. Feodalizm hedef mi engel mi tartışması veya savunması Rızgari` de mevcuttu. Yani teorik ve hedefler bakımında yoktu birbirimizden farkımız (! ) Hatta bu yapıların hepsi silahlı halk savaşını da savunuyordu ve ancak silahlı uzun vadeli bir halk savaşı ile hedefe ulaşılabileceğini savunuyorlardı. PKK`nin mevcut yapılardan ayıran en önemli farkı şu idi; söylemini pratikte uyguluyordu. Sol bir söylemle oportünist değildi. Lafızda söylediklerini pratikte de ifadelendiriyordu. Diğer önemli bir özelliği de, kendi  kadrolarının sistemle olan bağlarını tümden koparmasıydı. Diğer Kürdistani hareketlerinin kadro ve liderleri sistemdeki görevlerini devam ettiriyorlardı ve titizlikle koruyorlardı. Kimisi avukat, kimisi doktor, kimisi öğretmen ve kimisi memur idi.
Bu pozisyon düzenle çatışmamayı gerektirir. Düzenle silahlı çatışma, onların sonu demekti. Bu nedenle, şiddetle sömürgecilerle çatışmaktan kaçınırlardı. Hatta şiddetle yerel işbirlikçi ve faşistlerle de çatışmaktan kaçınırlardı. Bunun doğruluğunu kançtlamak için bir yığın bahane ileri sürerlerdi.  Bu onların zayıf karnı idi. Yani  sistemi politize etmek ve çatışmalı bir ortam; onlar için kabul edilemez birşeydi; çılgınlıktı.  Bu “çılgınlığı” ve  “kötülüğü”  PKK yapıyordu. Bu nedenle, asla PKK`yi sevmediler ve hazmedemediler. Ayrıca, gelenksel egemen önderlik elden gidiyordu. Yoksul aile çocuklarının eline geçiyordu. Artık yoksul aile çocukları da aydınlanıyordu ve bilimle tanışıyordu. Hiçbir sınıf ve kişisel kaygı taşımadan amaçlarına ulaşmak için tüm güçleriyle kendilerini ulusal ve sınıfsal kavgaya verdiler.
Yoksa PKK`yi sevmemeleri ve daha ilk başlarda ajan-provakatör ilan etmeleri Apo ile bir alakası yoktur. Tamamen sınıf ve bireysel kaygı refleksiyle PKK`yi felaket gördüler. Haklı idiler. PKK, onlar için felaketti. PKK ilkelerini yaşama geçirmek ve amacına ulaşmak için uygun gördüğü tüm devrimci yöntemleri kullanıyordu. Peki yanlış yapmadı mı ? Elbette yanlışı da oldu ve hala da olacak. Ama genel anlamda doğru bir pratik sergiledi. Denebilir ki, ya iç infazlar? Bu elbette büyük bir yanlış. Herkes sol ve sosyalist veya yurtsever hareketler içindeki iç çatışmaları kesinlikle mahkum etmelidir. Yine yurtsever ve devrimci/ sosyalist güçler arasında ki çatışmalar da en az iç infazlar kadar tehlikeli ve çirkindir. Devrimci ve demoktik değildir. Ancak, bu olumsuzluğun faturasını sadece  PKK`ye çıkarmakta insafsızlıktır.
Ben de bizim eskilere soruyorum, kim veya hangi örgüt başka örgüt ile çatışmadı ve iç infazlar yapmadı ? KDP ile YNK arasındaki kavga sadece orayla sınırlı kalmadı; Kuzey Kürdistan`a yansıdı. Yine KDP`de iç infazlar; mesela Doktor Şivan v.b.  DDKD`de ayrılanlara yapılara saldırılar ve infaz. Kuzey Kürdistan`da KDP-KUK çatışması... Sovyet yanlıları ile Sovyetlere sosyal emperyalist diyenler arası çatışma ve öldürülmeler... Sonra PKK`nin yeni örgütlendiği alanlarda PKK sempatizanları ve kadrolarına yapılan basksılar ve yer yer linç edilmeler ve öldürülmeler...  Denebilir ki, kimse PKK kadar yapmadı. İnanıyorum ki, PKK gibi süreklilik kazansaydınız benzer bir durumu yaşayacaktınız. PKK`nin bugün sahip olduğu güce; hangi sol ve Kürdistani hareket sahip olsaydı, PKK`nin bugünki yapısından daha demokratik olamazlardı. Çünkü, Kürdistani hareketleri de Türkiye Solu`nu da tanıyorum. Güçlü oldukları yerlerde bizi ne konuşturulardı ve ne de derneklerinden içeri girmemize izin verirlerdi,Bunları söylerken PKK`yi aklamak gibi amacım yoktur. Ya da PKK`nin haklı olduğunu iddia etme gibi bir sorunum da yoktur. Bu iç çatışmaları ve devrimci güçler arası şiddeti doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum.
Bu tür durum ve eylemlerin mahküm edilmesi gerek.
Ama diyorum ki, bu ne Apo`dan ve ne de PKK`den kaynaklanıyor. Bu bizim toplumsal yapımızın bir karekteridir. Bu, Feodal-aşiretçi kültürün; infaz, çatışma ve komplolar   gibi geriliklerin; sol/ devrimci güçler içinde kendisini farklı biçimde üretmesidir. Bu geri yanlarımızı bilince çıkarıp mahküm etmeliyiz. Tabi ki, başka bir hastalığımız da var; bizim yapamadığımızı  yapan kişi ve kurumlara çamur atma ve başarılarını kıskançlıkla istememizdir. Başarılı olanı çelmeleme kültüründen de vazgeçmek çok devrimci bir adım olacaktır. Dahası tüm geri ve devrimci/demokratik olmayan yönlerimizle yüzleşip mahküm etmeliyiz. Bu devrimcileşmenin ve yurtsever demokrat olmanın olmazsa olmzıdır.
PKK yaptıkları ile fincancı katırlarını ürktüyse de; ulusal anlamda önemli başarılar kazandı; önemli aşamalar yaptı. Farklı yapı ve örgütleri bir cephede toplayamadıysa da; kitlesel veya ulusal bazda birliği sağladı. Farklı Kürdistanlı sınıf ve katmanları kendi önderliğinde aynı cephede buluşturmayı başardı. Ve bugün tartışmasız tek önder güçtür ve sorunun tek çözüm muhatabıdır. İster kabul edin ister etmeyin durum budur.
PKK`den daha önce tarih sahnesine çıkan ve önderliğe soyunanlar; neden başarılı olamadılar ve önderleri ulusal önder konumuna gelmedi?  Bence bugün Apo`yu eleştirenler ve ona diktatör diyenler empati yapıp düşünmelilrdir. Ullsual bağımsızlığa soynumanın bir bedeli vardır. Buna katlanmazsanız ve gereğini yapmazsanız halk sizi kabul etmez. Teorik olarak dünyanın tüm doğrularını savunsanız bile. Bir ortam ve olanak yaratılmış; bunu yaratanlara rağmen kullanmaya kalkarsanız başarılı olamazsınız.
Hani derler ya, iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır. Şimdi İbrahim Güçlü demiş ki; “PKK faşist bir harekettir Apo`da diktatör”. Oldu mu şimdi? Yakışıyor mu ? Yurtseverlik adına, demokratlık adına söyliyorsun veya düşünce özgürlüğü adına ! Bu söylenir mi? Bunu söylemek kimin işine yarayacak? Bu söylem ne kadar devrimci bir söylemdir? Bu çıkış kime mesajdır?  Yoksa önün mü tıkanıyor? Bu söylemin arkasında başka birşey aranmazsa bile, tamamen kişisel kaygı ve endişe kokmuyor mu ?  Bu çıkışta, hiçbir devrimci ve yurtsever kaygı bulamıyorum malesef. Hele ulusal demokratik bir harekete faşist demek ! Faşizmin tahliline yeni bir katkı mi acaba (!) Ezilin sömge bir halka önderlik eden bir partiye faşist demek akıl kàri değildir.
Belki benim adımı anımsamıyorsun  İbrahim abi, ama ben seni anımsıyorum. Rızgarı`de de liderlerden biriydin. Sonra ayrıldın  ve Ala Rızgi`yi kurdun. PKK Ergani`de henüz yerleşmeye çalışıyordu. Kendi kadro ve sempatizanlarına bunlar; ajan-pravakatördür, bunların bulunduğu yerlerde durmayın, onlarla konuşmayın, geldikleri ortamdan ayrılın diyerek gelen militanları tecrit ediyordunuz. Ve senin kadroların bana gelerek; “buaradan gitmezsen kim vurduya gidersin” dediler. Ben de gülerek, “canınız sağolsun; herhalde  biri sizden bunun hesabını sorar”, dedim. Beni öldürmediler ama beni öldütrmek için veya kaçırtmak için elinden geleni yaptçlar. İGD`liler ise;  açıktan açığa tehdit ettiler. Evimi kurşunladılar; polise ihbar ettiler. Bu da yetmedi, haberleri dinlemek için gittiğim kahveden çıkarken bizi taradılar. Duran Kalkan bacağında yaralandı. Duran`in ayağı bu yaralamadan sonra hafif aksıyor. Çünkü bacağından birkaç milimetrelik kısalma oluştu. Duran şiddet istemiyord, bizi eleştiriyordu; hemen silah kullanmayın, kimseyi dövmeyin diyordu. Duran`ın eleştiri ve isteği üzerin; o akşam, Duran ile birlikte silahsız gittim kahveye ve tarandık. Ölmemiş olmamız bir tesadüftü. İşte biz kelleyi koltuğa alarak mücadele ettik. Ve Ergani`de sonunda bir yapı oluşturmayı başardık.
Ama ben kimseye kırgın ve kızgın değilim. Bunları o günün sol çocuk hastalığına ve çocukluğuna yoruyorum. Birbirimizi incittik, yaraladık. Bunun kime hizmet ettiğini hepimiz biliyoruz. Politikada başarısız olmanın faturasını şuna bunba yüklemek; şunu faşsit bunu diktatör ilan etmenin bir anlamı ve ethki yoktur. Varsa proje ve düşünceler onları konuşturun. Eleştiriler yapıcı olmalıdır. Yurtseverliğe ve devrimciliğe / sosyalistliğe bu yakışır. İbrahim abimize de bu yakışır. Bunalıp sağa sola saldırmak değil.
Neyse, makale çok uzadı. Bu haliyle umarım yayınlanır. Özcesi, PKK ve Apo`ya saldırmak ve sansansiyonal laflar etmek düşmana yarar. Bir onlar alkış tutar. Demokratik mücadelenin önünü tıkayan PKK ve Apo değildir: AKP`dir; derin devletti. Yani Türkiye egemenleridir veya devletidir. Başka bir anlatımla sömürgeciliktir.

Saygılar

Hiç yorum yok: