10 Haziran 2013 Pazartesi

Kalkan: Toplum Tekçiliği Reddediyor



KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan, Gezi Parkı direnişinin artık toplumun mevcut sistem altında yaşamaya sabrının kalmadığını gösterdiğini söyleyerek artık tekçiliğin reddedildiğini belirtti.

Dün gece Nuçe TV’ye konuşan Kalkan, Kürt hareketinin Gezi Parkı Direnişine bakışı ve Rojava’da yaşanan son çatışmalar konusunda açıklamalarda bulundu. 
  
Gezi Parkı’nda başlayan olayların Türkiye toplumunun değişik kesimlerinin tepkisini gösterdiğini belirten Kalkan “Bu ortaya koyuyor ki, artık toplumun mevcut sistem altında yaşamaya sabrı kalmamış. Demokrasisizliğe sabrı kalmamış. Bu gidişe artık yeter diyor. Örgütlü planlı olmadığı ortada. Fakat ciddi bir tepkinin de Türkiye toplumunda var olduğu net bir biçimde ortaya çıktı” dedi.

AKP DEMOKRATİKLEŞME ADIMLARINI ATMADI

Bu tepkinin oluşumunun anlık olmadığını 12 Mart darbesinin ardından 40 yılı aşkın bir süredir süren despotik idare tarzını hedeflediğini belirten Kalkan, yakın neden olarak da AKP’nin yönetim tarzı ve tekçi zihniyetini ortaya koydu. Kalkan devamla şunları belirtti: “Bunlar önlenemez miydi? Aslında gelişen yeni süreç bunları önleme imkanı veriyordu. AKP eğer sürece doğru yaklaşsa, oyalamasa, ertelemese, geciktirmese, gerekli demokratikleşme adımlarını atmış olsaydı bu tepkiler bu biçimde ortaya çıkmazdı. Bu bakımdan, hareketimizin, Önder Apo’nun Newroz’dan bu yana geliştirdiği süreç aslında bu tepkiler sert çatışmalara dönüşmeden demokratik değişim, dönüşüm gerçekleşsin diyedir. Önder Apo ön açtı, hareketimiz ön açtı, bu doğrultuda gerçekten de yeni süreci geliştirme noktasında üzerine düşeni yaptı. Esirleri bıraktık, ateşkes oldu, gerilla çekiliyor. Yani hem de zamanından önce Kürt tarafı Türkiye’deki demokratik dönüşümün önünü açmak, onun gücünü yaratmak için her şeyi yaptı. Fakat buna karşılık AKP ağırdan alıyor, erteliyor, oyalıyor. Yaklaşık iki aydır ilk defa bu hafta sonunda önder Apo ile görüşme oldu. iki ayda bir görüşme ile bu süreç yürür mü? Önder Apo iki ayda bir bir heyet ile görüşerek böyle bir süreci yürütebilir mi? Yürütemez tabi. Bunun bir geciktirici tutum olduğu ortada. Toplum buna tepki duyuyor, acil demokrasi istiyor. Daha fazla bu faşist despotizm altında demokrasisiz yaşamaya tahammülü yok. Bu ortaya çıkıyor.

Eğer AKP oyalayıcı yaklaşmazsa, gerekli süreci ilerletme yönünde, demokrasiyi geliştirici adımlar atsaydı bunlar olmazdı.  AKP’nin bu tutumu toplumda tepki yaratıyor. Belli ki artık toplumun tahammülü yok, AKP politikalarını da kabul edecek durumu yok. Bu net bir biçimde ortaya çıkmış durumda.”

TÜRKİYE’DE BÜYÜK BİR DEMOKRASİ DİNAMİĞİ VAR

Son yaşananların ardından Türkiye’de büyük bir demokrasi dinamiği olduğunu gördüklerini belirten Kalkan “Toplumda faşizme, tekçiliğe, sömürüye, ötekileştirmeye, ayrımcılığa karşı büyük bir öfke birikmiş. Artık buna yeter diyor toplum. Demokrasi istiyor, özgürlük istiyor.  Kadınlar, gençler, emekçiler mevcut duruma artık tahammül edemiyorlar. Bu oldukça önemli bir durum, ciddi bir mesaj. Bu kesimler tabi bilinç istiyorlar, öncülük istiyorlar. Kendilerine demokrasi mücadelesinde yol göstericilik istiyorlar. Mevcut durumu bu açıdan da yeterli görmüyorlar. Tüm demokratik güçler, hareketimiz bu konuda elbette ki sorumluluk taşıyor. Biz bu mesajı alıyoruz, bu çıkışlara karşı, toplumun bu isteklerine karşı elbette sorumluluğumuz var, bunların gereğini yerine getirmekten de geri durmayacağız” dedi.

EYLEMLERİ SÜREÇ DIŞI GÖREN YAKLAŞIMLAR DOĞRU DEĞİL

Taksim’deki direnişi süreç dışı gören yaklaşımların doğru olmadığını belirten Kalkan şunları söyledi: “Bunu yapmaya çalışan bazı kesimler var. Onların tutumlarının halkın talepleri ile uyuşmadığını söylememiz lazım. Bazı kesimler, özellikle farklı iktidar blokları, işte ulusalcı blok ile AKP blokunun kendine göre bir çatışması da oluyor. Toplum bunun dışındadır. Demokratik güçler bunun dışındadır. Biz bu iktidar çatışmasının içinde ya da bir tarafında kesinlikle değiliz. Üçüncü tarafız. Toplum tarafıyız, demokrasi tarafıyız. Demokratik toplumu geliştiriyoruz. Bu bakımdan da toplumun tepkilerine sahip çıkmak, demokrasi istemlerini örgütlemek, örgütlü eyleme dönüştürmek bizim görevimizdir. Bütün demokratik güçler, Türkiye’nin tüm demokratik çevreleri, aydınları, siyasi çevreleri bunun karşısında büyük sorumluluk duymalı.

Son dönemlerde, Halkların Demokrasi Kongresi temelindeki gelişmeler, en son Barış ve Demokrasi Kongresi’nin de elbette ki bu gelişmeleri cesaretlendiren boyutu var.  

Bir yandan böyle bir öncülük hazırlanıyor, diğer yandan toplumun tepkisi ortaya çıktı. Bunlar birleştirilirse, Türkiye’nin demokratikleşmesi, bütün sorunların bu demokratikleşme temelinde çözülmesi gerçekleşecek. Demokrasi güçleri hem uyanık olmalı, şu bu iktidar blokunun etkisi altına girmemeli, hem de görev ve sorumluluğuna sahip çıkmalı. Görmeli ki, gerçekten de büyük bir demokratikleşme fırsatı-imkanı oluşmuş. Bunu değerlendirmek gerekiyor. Bu temelde özgürlük için, demokrasi için direnen, her türlü teröre, baskıya karşı yiğitçe direnen herkesi selamlıyorum başarı dileklerimi ifade ediyorum.”

KÜRTLERİ CEPHELERİNE ÇEKMEK İSTEYEN GÜÇLER PROVOKASYON PEŞİNDE

Duran Kalkan, Rojava’da Afrin’de yaşanan saldırılara dikkat çekerek bu durumu Kürtleri çatışmalarda taraf olmaya çekmek isteyen güçlerin provokasyonu olarak değerlendirdi. Kürtlerin bu durumu kabul etmediğini, etmeyeceğini ifade eden Kalkan, “Tersine üçüncü bir çizgi olarak, demokratik toplum çizgisi olarak ortaya çıktı, var oldular. Demokratik Suriye’nin bir parçası olarak Rojava’yı ele aldı, geliştirdiler. Bütün provokasyonlara, baskılara karşı bu çizgide ve bunu politikaya dönüştürmede kararlı yaratıcı davrandılar. Bu başarı kazandırdı, 19 Temmuz devrimini yarattı. Rojava’da büyük gelişmeler ortaya çıkardı.  Ve aslında demokratik Suriye’nin ilk nüvesi Rojava’da yaratıldı. Rojava demokratik Suriye’nin öncü, istikrarlı gücü, modeli haline geldi. Bir neden buydu. Aynı çevreler bunu şimdi de hala sürdürmek istiyorlar. Buna rağmen yine de bu isteklerinden vazgeçmiş değiller. Çatışmaların bir kaynağı budur” şeklinde konuştu.

Suriye’de ABD-Rusya görüşmeleri temelinde ortaya çıkan sorunun diplomasi ve siyasi uzlaşma ile çözülmesi arayışının silahlı güçleri etkilediğini belirten Kalkan, tarafların çatışmaları genişleterek tam bir etnik çatışma ve mezhep çatışması geliştirdiklerini söyledi. Her gücün kendine bir etkinlik alanı yaratmaya çalıştığını kaydeden Kalkan, “İşte şimdi bazı çevreler, bazı Kürt bölgelerini kendi etki alanlarına almak istiyorlar. Afrin’deki çatışmaların da, Halep’teki çatışmaların da böyle bir boyutu var. Bir yanı da bu son saldırılarda. Bu durumun da kısmen payı var” dedi.

Kalkan devamla şunları söyledi: “Fakat Halep’te, Afrin’de, Cezire’de son bir aya aşkındır ortaya çıkan durumun esas nedeni bence Suriye’den kaynaklanan yönünden ziyade Kuzey Kürdistan’da, oradan başlamak üzere tüm Kürdistan’a dönük önder Apo’nun geliştirmeye çalıştığı yeni demokratik siyasi çözüm süreciyle bağlantılı olmasıdır. Bu sürece karşıt olan çevreler var. Onlar bu süreci sabote etmek istiyorlar. Bunun için çok değişik provokasyonlar geliştiriliyor. İşte Paris katliamı bunlardan birisiydi. Dicle Üniversitesindeki provokasyonlar benzerdi. Rojava’daki çatışmaların da böyle bir boyutunun olduğu, sürece karşı olan bölgesel güçlerden kaynaklandığını düşünmek hatalı değil. KDP sınırı kapattı, Suriye yönetimi Halep’te Kürt mahallelerini vurdu, Türkiye ile ilişkili olan, KDP ile ilişkili olan, muhalefet içinde yer aldığı söyleyen çeteler Afrin’e saldırıyor. Bunların hepsinin böyle süreçle de bağı var. Yani bu sürece karşı olan bölgesel güçler Rojava’daki istikrarlı durumu bozarak, çatışmalı durum yaratarak, Kuzey Kürdistan’da ve onun diğer parçalara olacak etkisini, yeni süreci sabote etmek istiyorlar. Yani Rojava’yı çatışma alanına sokarak Kuzey Kürdistan’dan başlatılan yeni demokratik siyasi çözüm arayışını sabote etmeye çalışıyorlar. Provokatif bir durumdur. Rojava’da savaş olurken Kuzey’de tabi bu süreç yürümez. Onu düşünüyorlar. Sanki öyle zayıf yer olarak Rojava’yı gördüler üzerine geliyorlar. Bu konuda Kürtler tabi duyarlı olmalılar. Rojava özgürlük hareketi çok dikkatli olmalı, iyi görmeli, bilmeli. Rojava’daki mücadeleyi dar ele almamalı. Hem Suriye boyutunu, hem de genel Kürdistan’la bağlı olan boyutunu buna uygun baştan beri kazandıran politikayı yürütmeli. Biz böyle bir duyarlılık görüyoruz. Bu temelde de provokasyonlara karşı halk hem direniyor, hem de kendi politikasında ısrarlı. Bu anlamda Rojava’da her türlü bu provokatif saldırganlığa karşı direnen halkımızı selamlıyor, kutluyor, başarı dileklerimi ifade ediyorum. “  

ANF

Hiç yorum yok: