GÜNAY ASLAN
Türkiye, Oslo süreciyle yakaladığı barış fırsatını devlet geleneği olan şark kurnazlığı yüzünden kaybetti.
Türkiye Başbakanı Erdoğan, Oslo’da uluslararası bir gücün hakemliğinde müzakereler devam ederken PKK’nin 'iyi niyet’ göstergesi olarak ilan ettiği ateşkesler sayesinde önce Anayasa Refarandumu, sonra da milletvekili genel seçimlerinde ezici zafer elde etti.
Ne var ki Erdoğan zaferini Türkiye’nin gerçek manada demokratikleşmesi, ülkenin yapısal sorunlarına çağdaş çözümler üretilmesi için değil, hegemonyasını pekiştirmek, rantını genişletmek ve kendisine iktidarda kalma fırsatı yaratan PKK’yi tasfiye etmek için değerlendirdi.
Kürt sorununu çözmek yerine, PKK’yi çözmeyi amaç edinen Türkiye’nin başbakanı, iktidarını sağlama alır almaz harekete geçti.
İlk olarak yıllar süren müzakereler sonucunda ortaya çıkan mutabakat metnini reddetti. Ardından PKK lideri Öcalan’a tecrit uygulanması emrini verdi. Anlaşmanın reddedilmesi ve tecritle birlikte de yeniden çatışmalı sürece girildi.
Ateşkese rağmen 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde sürdürülen askeri operasyonlar neticesinde 50’yi aşkın PKK gerillası hayatını kaybetmişti.
Seçim sonrasında da operasyonlar devam ediyordu. 13 askerin hayatını kaybettiği Silvan çatışması da bu günlerde yaşandı.
Erdoğan ve hükümeti Silvan çatışmasını daha önceden hazırladığı 'güvenlik konseptini’ hayata geçirmek amacıyla bahane etti. AKP Hükümeti askeri ve siyasi operasyonlara hız verdi.
Çatışmalar şiddetlenirken, KCK Operasyonları da gazetecileri ve avukatları içine alacak şekilde genişledi.
PKK’ye karşı takiyyeci politika yürüten AKP Hükümeti’nin askeri ve siyasi operasyonları yüzünden genelde Kürt halkı, özelde ise PKK 2012 kışını zorlanarak geçirdi.
Bu arada AKP ve yandaş medya da PKK’ye karşı zaferini ilan etti.
PKK’nin karşı hamleleri sonucunda şimdi şaşkına dönenler o günlerde birbirlerine PKK’nin yenildiği, AKP’nin PKK’ye karşı kesin zafer elde ettiği müjdesini(!) veriyor, zaferlerinden(!) birbirlerini kutluyorlardı.
Son bir yılda PKK’nin sonunun geldiğine dair yazılan ve söylenen her söz ortada duruyor. İsteyen bakabilir. Ancak gelişmeler Erdoğan’ın istediği gibi seyretmedi. Süreç tam aksi yönde gelişti.
Bu yılın Nisan ayında Kandil’de görüştüğüm PKK’nin üst düzey bir yöneticisi, 'göreceksiniz, bu sene yaz bittiğinde artık kimse askeri çözümden söz edemeyecek’ demişti.
25 Nisan tarihli 'Geri sayım başladı’ başlıklı yazımda dağdan yükselen öfkenin altını çizmiş, şiddetli bir çatışma sürecinin başlayacağına işaret etmiştim.
PKK samimi bir biçimde barışçıl çözüm ararken ve bu amaçla masadaki yerini alırken AKP 'ince tasfiye’ politikası gütmüş ve bütün cephlerde var gücüyle PKK’ye yüklenmişti.
Bu yüzden PKK’nin öfkesini ve tepkisini üzerine çekmişti. Yani bu yazın çok şiddetli geçeceği daha geçen kıştan belliydi.
AKP Hükümeti'nin tasfiye hesabının ters tepeceği, PKK’nin değil, AKP’nin çözüleceği belliydi ancak, AKP’nin zaferini ilan ettiği o günlerde bunu anlatmak çok da kolay değildi.
AKP ve yandaş medyaya göre PKK bitmişti; Türkiye onun üstesinden gelmişti. Dolayısıyla konuşulacak, tartışılacak pek de bir şey kalmamıştı. Kürt sorunu derseniz o da zaten çözülmüştü.
Sadece Kürt vatandaşların bazı ufak tefek sorunları kalmıştı, onlar da yakında çözülecekti.
Yaz bitti ve dengeler yaz boyu süren PKK eylemleri sonucu şimdi tamamen değişti. AKP’nin hesabı tutmadı.
Erdoğan danışmanları ve yandaşlarıyla birlikte fena çuvalladı.
Türkiye şimdi derin bir hayal kırıklığı daha yaşıyor. AKP, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma riskiyle de karşı karşıya kalmış bulunuyor.
Evet, açıkça görüldüğü gibi yazla birlikte bir dönem de sona erdi. Türk devletinin geçen yıldan bu yana AKP Hükümeti üzerinden yürüttüğü bir 'ezme' dönemi daha yenilgiyle bitti.
Rüzgar eken AKP fırtına biçti. AKP'nin istediği buydu ve fazlasıyla elde etti!
Artık kimse bir daha PKK’yi ezmekten, yenmekten söz edemez. Etse de inandırıcı olamaz.
Gerçi, yenilen pehlivanın güreşe doymaması misali AKP, hala savaş naraları atıyor ama, PKK’nin yenileceği ya da bitirileceğine inanan kimse kaldı mı? Sanmıyorum.
AKP de bunu bütün gücüyle denedi ve dersini aldı.
AKP’nin umurunda değil ama bu arada olan bu bir yıl içinde hayatını kaybeden Türk ve Kürt yoksullarına oldu.
"PKK yaklaşık 2 aydır bölgede, hepimizi hayretler içinde bırakan bir gerilla savaşı sürdürüyor. Şimdiye kadar görülmemiş bir saldırı yoğunluğu yaşıyoruz. TSK da binlerce askerini ve büyük ateş gücünü aynı bölgeye yığdı, ancak çatışmaları bir türlü bitiremiyor. Şimdi herkes aynı soruyu soruyor: PKK mı başarılı yoksa TSK bu işi beceremiyor mu?"
Bu satırları dün Mehmet Ali Birand yazdı.
Birand Amerika’nın desteğine rağmen ordunun PKK’yi yenemediğini yazıyor! Bunun nedeni olarak da 'gerillanın halktan aldığı desteği' gösteriyor.
Kürt halkının yenilmezliği hem dost düşmen herkese parmak ısırtıyor hem de özgürlüğü yakına getiriyor.
Türkiye, Oslo süreciyle yakaladığı barış fırsatını devlet geleneği olan şark kurnazlığı yüzünden kaybetti.
Türkiye Başbakanı Erdoğan, Oslo’da uluslararası bir gücün hakemliğinde müzakereler devam ederken PKK’nin 'iyi niyet’ göstergesi olarak ilan ettiği ateşkesler sayesinde önce Anayasa Refarandumu, sonra da milletvekili genel seçimlerinde ezici zafer elde etti.
Ne var ki Erdoğan zaferini Türkiye’nin gerçek manada demokratikleşmesi, ülkenin yapısal sorunlarına çağdaş çözümler üretilmesi için değil, hegemonyasını pekiştirmek, rantını genişletmek ve kendisine iktidarda kalma fırsatı yaratan PKK’yi tasfiye etmek için değerlendirdi.
Kürt sorununu çözmek yerine, PKK’yi çözmeyi amaç edinen Türkiye’nin başbakanı, iktidarını sağlama alır almaz harekete geçti.
İlk olarak yıllar süren müzakereler sonucunda ortaya çıkan mutabakat metnini reddetti. Ardından PKK lideri Öcalan’a tecrit uygulanması emrini verdi. Anlaşmanın reddedilmesi ve tecritle birlikte de yeniden çatışmalı sürece girildi.
Ateşkese rağmen 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde sürdürülen askeri operasyonlar neticesinde 50’yi aşkın PKK gerillası hayatını kaybetmişti.
Seçim sonrasında da operasyonlar devam ediyordu. 13 askerin hayatını kaybettiği Silvan çatışması da bu günlerde yaşandı.
Erdoğan ve hükümeti Silvan çatışmasını daha önceden hazırladığı 'güvenlik konseptini’ hayata geçirmek amacıyla bahane etti. AKP Hükümeti askeri ve siyasi operasyonlara hız verdi.
Çatışmalar şiddetlenirken, KCK Operasyonları da gazetecileri ve avukatları içine alacak şekilde genişledi.
PKK’ye karşı takiyyeci politika yürüten AKP Hükümeti’nin askeri ve siyasi operasyonları yüzünden genelde Kürt halkı, özelde ise PKK 2012 kışını zorlanarak geçirdi.
Bu arada AKP ve yandaş medya da PKK’ye karşı zaferini ilan etti.
PKK’nin karşı hamleleri sonucunda şimdi şaşkına dönenler o günlerde birbirlerine PKK’nin yenildiği, AKP’nin PKK’ye karşı kesin zafer elde ettiği müjdesini(!) veriyor, zaferlerinden(!) birbirlerini kutluyorlardı.
Son bir yılda PKK’nin sonunun geldiğine dair yazılan ve söylenen her söz ortada duruyor. İsteyen bakabilir. Ancak gelişmeler Erdoğan’ın istediği gibi seyretmedi. Süreç tam aksi yönde gelişti.
Bu yılın Nisan ayında Kandil’de görüştüğüm PKK’nin üst düzey bir yöneticisi, 'göreceksiniz, bu sene yaz bittiğinde artık kimse askeri çözümden söz edemeyecek’ demişti.
25 Nisan tarihli 'Geri sayım başladı’ başlıklı yazımda dağdan yükselen öfkenin altını çizmiş, şiddetli bir çatışma sürecinin başlayacağına işaret etmiştim.
PKK samimi bir biçimde barışçıl çözüm ararken ve bu amaçla masadaki yerini alırken AKP 'ince tasfiye’ politikası gütmüş ve bütün cephlerde var gücüyle PKK’ye yüklenmişti.
Bu yüzden PKK’nin öfkesini ve tepkisini üzerine çekmişti. Yani bu yazın çok şiddetli geçeceği daha geçen kıştan belliydi.
AKP Hükümeti'nin tasfiye hesabının ters tepeceği, PKK’nin değil, AKP’nin çözüleceği belliydi ancak, AKP’nin zaferini ilan ettiği o günlerde bunu anlatmak çok da kolay değildi.
AKP ve yandaş medyaya göre PKK bitmişti; Türkiye onun üstesinden gelmişti. Dolayısıyla konuşulacak, tartışılacak pek de bir şey kalmamıştı. Kürt sorunu derseniz o da zaten çözülmüştü.
Sadece Kürt vatandaşların bazı ufak tefek sorunları kalmıştı, onlar da yakında çözülecekti.
Yaz bitti ve dengeler yaz boyu süren PKK eylemleri sonucu şimdi tamamen değişti. AKP’nin hesabı tutmadı.
Erdoğan danışmanları ve yandaşlarıyla birlikte fena çuvalladı.
Türkiye şimdi derin bir hayal kırıklığı daha yaşıyor. AKP, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma riskiyle de karşı karşıya kalmış bulunuyor.
Evet, açıkça görüldüğü gibi yazla birlikte bir dönem de sona erdi. Türk devletinin geçen yıldan bu yana AKP Hükümeti üzerinden yürüttüğü bir 'ezme' dönemi daha yenilgiyle bitti.
Rüzgar eken AKP fırtına biçti. AKP'nin istediği buydu ve fazlasıyla elde etti!
Artık kimse bir daha PKK’yi ezmekten, yenmekten söz edemez. Etse de inandırıcı olamaz.
Gerçi, yenilen pehlivanın güreşe doymaması misali AKP, hala savaş naraları atıyor ama, PKK’nin yenileceği ya da bitirileceğine inanan kimse kaldı mı? Sanmıyorum.
AKP de bunu bütün gücüyle denedi ve dersini aldı.
AKP’nin umurunda değil ama bu arada olan bu bir yıl içinde hayatını kaybeden Türk ve Kürt yoksullarına oldu.
"PKK yaklaşık 2 aydır bölgede, hepimizi hayretler içinde bırakan bir gerilla savaşı sürdürüyor. Şimdiye kadar görülmemiş bir saldırı yoğunluğu yaşıyoruz. TSK da binlerce askerini ve büyük ateş gücünü aynı bölgeye yığdı, ancak çatışmaları bir türlü bitiremiyor. Şimdi herkes aynı soruyu soruyor: PKK mı başarılı yoksa TSK bu işi beceremiyor mu?"
Bu satırları dün Mehmet Ali Birand yazdı.
Birand Amerika’nın desteğine rağmen ordunun PKK’yi yenemediğini yazıyor! Bunun nedeni olarak da 'gerillanın halktan aldığı desteği' gösteriyor.
Kürt halkının yenilmezliği hem dost düşmen herkese parmak ısırtıyor hem de özgürlüğü yakına getiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder